20 Eylül 2023

Dünya Miras Geçici Listesinde Türkiye: 79 Miras Adayı


UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme kapsamında taraf devletler, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmesi uygun olan varlıklara ilişkin envanterlerini (geçici liste) UNESCO Dünya Miras Merkezi’ne iletmekle yükümlüdürler. UNESCO Dünya Miras Merkezi’nce yayınlanan bu listede yer alan varlıklara ilişkin hazırlanan adaylık dosyaları Dünya Miras Komitesi’ne sunulmaktadır. Geçici Listeler hazırlanırken varlıkların Dünya Miras Komitesi’nce belirlenen kriterleri karşılama durumları ile mimari, tarihi, estetik ve kültürel, ekonomik, sosyal, sembolik ve felsefi özellikleri de dikkate alınmaktadır.

İlk kez 1994 yılında UNESCO Dünya Miras Merkezi’ne iletilen Geçici Listemizde; 4 karma (Amasya Harşena Dağı, Antalya Kekova ve Güllük Dağı, Erzincan Kemaliye), 3 doğal (Tuz Gölü, Kızılırmak Deltası, Ballıca Mağarası) ve 72 kültürel olmak üzere toplam 79 adet varlık bulunmaktadır.




Ülkemizde keşfedilmeyi bekleyen, UNESCO’ya kalıcı olarak girmesi için uğraşılan o kadar güzellik var ki… Amacımız; bu evrensel kültürel ve doğal değerlerimizin dünyaya tanıtılması ve korunmaları için uluslararası kaynaklardan da yararlanılarak gelecek kuşaklara en iyi şekilde aktarılmasıdır.

Listenin mevcut hali de bize gezilip keşfedilecek birçok nokta gösteriyor. Bizim hedeflerimizden biri de Türkiye’deki UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ni bitirebilmekti. İşte, birçoğunu gezmiş olduğumuz, listeye giriş tarihlerine göre Türkiye’nin miras adayları:



Karain Mağarası, Anadolu ve Yakın Doğu tarihi açısından önemli bir taş devri merkezi. Karain, taş devrinden geç Roma dönemine kadar görülen yerleşim izleri ile Anadolu arkeolojik çalışmalarında önemli bir boşluğu dolduruyor. Yeryüzünde bilinen taş devri mağaralarının çoğu sadece bir dönemi temsil ederken Karain alt, orta ve üst olarak kesintisiz bir katmanlaşma gösteriyor ve bu katmanlardan elde edilen veriler, özellikle Avrupa ve Yakın Doğu arasındaki bağlantılar ve göç yolları hakkında fikir vermesi açısından önem taşıyor. Karain'den ele geçirilen Anadolu'da bilinen en eski insan kalıntılarının yanısıra mağarada ortaya çıkarılan taşınabilir sanat ürünleri Anadolu sanatının ilk örnekleri. Ayrıca, verdiği bitki ve hayvan kalıntıları ile Batı Akdeniz'in eski çevresinin ortaya konmasında önemli bir rol üstleniyor.

İnsanlık tarihini hissetmek isteyenler için Doğa ve Tarihin Buluştuğu Şehir: Antalya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



M.Ö. 5. yüzyıl başlarında yapıldığı bilinen ve doğal yapı ile bütünleşmiş olan Alahan Manastırı, bir manastır ve ona bağlı kilise ile müştemilat yapılarından oluşuyor. Malzeme, tasarım ve yapıdaki süslemeleri ile Bizans dönemi dini mimarisinin ender örneklerinden biri olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ne öneriliyor.

Mersin'in tarihini hissetmek isteyenler için Doğu Akdeniz'in Saklı Cenneti: Mersin yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Van gölü kıyısında yer alan ve tarihi M.Ö. 900’e uzanan Ahlat yerleşimi; Selçuklu dönemi taş işçiliği, inanışları ve yaşam biçimini en güzel şekilde yansıtan mezar taşları ile UNESCO Dünya Miras Listesi’ne öneriliyor.

Ahlat'ın tarihini hissetmek isteyenler için Güneş Doğudan Doğar: Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Bitlis, Van, Ağrı, Iğdır yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



4. sırada plakası da 04 olan ilimiz Ağrı var. İpek Yolu üzerinde bulunan İshak Paşa Sarayı, İran sınırına yakın bir konumda, stratejik önemi olan 7600 metrekarelik bir alanda yer alıyor. Bursa, Edirne ve İstanbul gibi başkentlerde Kraliyet Saraylarının yapımında kullanılan model ile inşa edilen İshak Paşa Sarayı, Osmanlı mimarisinde batı etkisinin görülebildiği taş oymacılığı ve bezemelerinin, İran’dan Anadolu Selçuklu devletine, Gürcistan’dan Kafkasya’ya kadar çok değişik kültürlerin izlerini taşıması nedeniyle UNESCO Dünya Miras Listesi’ne öneriliyor.

Ağrı'nın tarihini hissetmek isteyenler için Güneş Doğudan Doğar: Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Bitlis, Van, Ağrı, Iğdır yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

5. SELÇUKLU KERVANSARAYLARI DENİZLİ-DOĞUBAYAZIT GÜZERGÂHI (2000)


Orta Asya’daki göçebe Türk boylarının geleneksel yaşam biçiminden esinlenerek Selçuklu dönemi kültür ve mimarisinde önemli bir yer tutmuş olan kervansaraylar ve hanlar en çok bu dönemde çeşitlenmiş ve Anadolu mimarisini de etkilemiş. Ülkemizin sınırları dışında Asya’ya da uzanan bu güzergah üzerinde yer alan kervansaray ve hanlar Denizli-Doğubayazıt kervan yolu örneklenerek UNESCO Dünya Miras Listesi’ne aday gösteriliyor. Güzergah Anadolu’da batı-doğu yönünde uzanıyor. Öneri güzergahta yer alan önemli Han ve Kervansaraylar aşağıda yer alıyor:

Akhan, Pınarbaşı Han, Eğridir Han, Pınarpazarı Hanı, Kantarcı Han, Obruk Han, Oklu Han, Sultan Han (2), Akhan, Ağzıkarahan, Sünnetli Han, Sikre Han, Ertokuş Han, Kireli Han, Elikesik Han, Kavak Han, Kuruçeşme Han, Altınapa Han, Sadettin Han, Zincirli Han, Akbaş Han, Öresin Han, Han Camisi, Sultan Han, Şahruk Köprüsü Han, Lala Kervansarayı, Gedik Han, Latif Han, Mugar Han, Cibci Han, Pervane Han, Kargı Han, Köprüköyü Hanı, Mamahatun Kervansarayı, Hacı Bekir Han

Selçuklu'nun tarihini hissetmek isteyenler için Uzun İnce Bir Yolda: İpek Yolu'nun Kervansaray ve Hanları yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Birçok medeniyetin beşiği olan Konya, Selçuklu döneminde kültürel ve siyasi bir merkez haline gelmiş. 12. ve 13. yüzyılda Selçuklu Türklerinin başkenti olan Konya, Selçukluların Asya’dan getirdiği sanatsal öğelerin ve taş işçiliğinin en görkemli eserlerini barındırıyor. 


Dış Kale, Alaaddin Camii, Sırçalı Medrese ve birçok irili ufaklı camii ve türbe Konya’daki Selçuklu anıtlarının örnekleri...


Konya'nın tarihini hissetmek isteyenler için Bozkırın Esrarlı Güzelliği: Konya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



7. sırada plakası da 07 olan ilimiz Antalya var. Alanya’nın Helenistik dönemlere tarihlenen kalesi Roma, Bizans ve son olarak da Selçuklulara ev sahipliği yapmış. Kalede bulunan Selçuklu sarnıcı, Bizans Kilisesi, Sultan Sarayı ve Selçuklu hamamı kalıntıları geleneksel kent dokusuyla bütünleşmiş. Tarihi Alanya Tersanesi ise Selçuklular tarafından yapılmış ve bugüne dek korunabilmiş tek tersane olma özelliği taşımakta olup, deniz kenarında kırmızı taş ve tuğladan inşa edilmiş 33 metre yüksekliğinde sekizgen yapılı Kızılkule orta çağ savunma mimarisinin en özgün ve önemli örneklerinden biri...

Hem denize girmek hem nefes almak isteyenler için Akdenizin İncisi: Batıdan Doğuya Antalya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Bir Likya yerleşimi olan Myra antik kentinin parçası durumundaki St. Nicholas Kilisesi mimari üslubu ve süslemeleri ile orta Bizans dönemi kilise mimarisinin günümüze kadar ulaşmış en seçkin örneği. Myra, eski dönemlerin doğu ve batıdan gelen ticaret yolları ile St. Nicholas kültünün farklı parçalarını taşıyan farklı kültürlerin kavşak noktasında yer alıyor. İmparatorluk başkenti Constantinople ve diğer şehirler ile olan ilişkileri gerek kentsel yaşam gerekse Hıristiyanlığın gelişimi açısından Myra’yı kozmopolitan bir merkez haline getirmiş. St.Nicholas kilisesinin büyük ölçeği ve zenginliği Myra’nın bütün kentsel yapıyı etkileyen merkez olma rolünü de destekliyor.

Hem denize girmek hem nefes almak isteyenler için Akdenizin İncisi: Batıdan Doğuya Antalya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Peygamberler Şehri olarak bilinen Şanlıurfa, Yukarı Mezopotamya’nın bereketli ovalarında kurulmuş tarihi bir yerleşim. Yöresel mimari ve geleneksel taş işçiliğinin en güzel örnekleri olan çok sayıda tarihi, dini, resmi ve sivil mimari örnekleriyle bezenmiş. Kentin güneyinde yer alan Harran sadece eski medeniyetlere ev sahipliği yapmış olmasıyla değil, birçok İslam alimini yetiştiren ilk İslam Üniversitesinin kurulmuş olması ile de önemli. Harran geleneksel sivil mimarlık örnekleri, konik çatılı kerpiç evleri ile de benzersiz bir şehir...

Harran'ın tarihini hissetmek isteyenler için Bereketli Hilalin Kalbi: Şanlıurfa, Harran, Halfeti yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Mardin, Türkiye’nin güneydoğusunda, Suriye sınırında, Mezopotamya Ovasına hakim bir alanda kurulmuş. Dicle ve Fırat nehirlerinin arasındaki “Bereketli Hilal” bölgesinde yer alıyor. Doğal yapı ile insan etkileşimi sonucu ortaya çıkan taş mimarisinin benzersiz dini ve geleneksel yapılarını barındıran Mardin, bir ortaçağ kenti görünümüyle “kültürel peyzaj alanı” olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ne öneriliyor.

Mardin'in tarihini hissetmek isteyenler için Gündüzü Seyranlık Gecesi Gerdanlık: Mardin yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



St. Paul’un doğum yeri olarak bilinen Tarsus, verimli Çukurova’nın batısında yer alıyor. St. Paul Kilisesi ve kuyusu ruhani bir merkez olarak mevcut geleneksel kent dokusu ile bütünleşmiş biçimiyle, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne aday olarak gösteriliyor.

Mersin'in tarihini hissetmek isteyenler için Doğu Akdeniz'in Saklı Cenneti: Mersin yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Altındere Vadisinin dik yamaçlarında doğal yapı ile bütünleşen manastır kompleksi; tasarım, malzeme, mimarlık ve işçilik açısından eşsiz bir yapı olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ne öneriliyor.

Karadeniz'in doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için Karadeniz Seyahatimiz: Ordu, Trabzon, Rize ve Sivas yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Antik Likya Uygarlığı kentleri, Akdeniz Bölgesinde Teke Yarımadasında yer alıyor. Antik Likya, güneyde Akdeniz, batıda Karya ve doğuda ise Pamfilya ile komşu. M.Ö. 1. yüzyılın ortalarında ise 23 kentten oluşan “Likya Birliği” oluşturulmuş. Bu birlik tarihteki ilk demokratik birlik olup, günümüz demokratik sistemleri için de esin kaynağı olmuş.



Bu federasyonun önemli kentleri Patara (başkent), Xanthos, Pinara, Olympos, Myra ve Tlos. Bunlara daha sonra Phaselis de eklenmiş.



Teke Yarımadasında Likya Birliğine ait daha küçük kentler de bulunuyor ve bu kentler sistemli kazılar, sikkeler ve yazıtlardan biliniyor. Bunlar arasında ise Andriake, Sura, Kyaenai, Limyra, Theimmusa, Simena, Istlada, Trebende, Aperlae bulunuyor. Bu seri adaylık önerisi, dünyada sadece bu bölgede yaşamış ve yok olmuş olan Likya Uygarlığına ait Patara’daki Parlamento binası, Likya kaya mezarları, kale kalıntıları, toplumun inanç sistemlerini yansıtan tapınak kalıntıları, Likyalıların toplumsal hayatları ile ilgili bilgiler veren kent kalıntıları gibi benzersiz kalıntıları içeriyor. Likya parlamentosu ve kentlerin büyüklük ve nüfusuna oranlı olarak belirlenen temsilci sayısı antik dünyada benzersiz bir yapı. Antik Likya Uygarlığı kentleri bu nitelikleri ile UNESCO Dünya Miras Listesi’ne öneriliyor.



Likya'nın doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için 2020 Patara Yılında: Antalya'daki Antik Kentler yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Perge Antik Kenti, Geç Klasik, Helenistik ve ağırlıklı olarak Roma İmparatorluk dönemleri bağlamında planlama açısından önem taşıyan bir kent. Geç Klasik dönemde akropoliste uygulanan plan, Helenistik dönem içerisindeki genişlemeyle birlikte aşağı kente de taşınmış. Kent planlaması çerçevesinde, aşağı kentin kuzey-güney eksenini oluşturan sütunlu cadde iyi korunmuş bir örnek olarak dikkate değer. Diğer yandan, kuzey-güney doğrultulu sütunlu caddeyi ortasından boylu boyunca kat eden su kanalı ise, bu anlamda önemli bir tasarım. Kanal, kentteki dört anıtsal çeşme yapısı ve iki büyük hamam ile beraber, sıcak Pamphylia ovasındaki Perge’ye bir “su kenti” kimliği kazandırmış. Helenistik dönemde inşa edilen, Roma İmparatorluk dönemi ve Geç Antik dönemde onarım gören savunma sistemi Perge’yi öne çıkaran bir diğer öğe. Aşağı kentin etrafındaki sur duvarı, kuleler, kaleler ve kapılar büyük oranda ayakta. Akropolis surları da göz önüne alındığında Perge, antik çağ askeri mimarisine dair değerli bir bilgi kaynağı olarak beliriyor. Perge Antik Kenti, yukarıda sayılan nitelikleri ile UNESCO Dünya Miras Listesi’ne öneriliyor.

Likya'nın doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için 2020 Patara Yılında: Antalya'daki Antik Kentler yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



15. sırada plakası da 15 olan ilimiz Burdur var. Sagalassos Antik Kenti, antik dönemde Pisidia olarak bilinen bölgede yer alıyor. Dağlık bir alanın bitişiğinde yer alan kentte ilk yerleşim izleri günümüzden 12.000 yıl öncesine kadar uzanıyor. Sagalassos Antik Kenti, orijinal yapı taşlarının neredeyse tamamının bulunabildiği anıtsal yapıları ile son derece iyi korunmuş durumda. Diğer yandan, kentin planı, üzerinde kurulmuş olduğu teraslı yapı düşünüldüğünde oldukça çarpıcı ve bu yapı ile uyumlu etkileyici bir anıtsal merkez oluşturulmuş. Ayrıca, en az bin yıllık seramik üretimi ile Sagalassos antik dönemlerdeki en uzun seramik üretimi merkezi olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ne öneriliyor.

Burdur'un doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için Burada Dur: Burası Burdur yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



St. Pierre Kilisesi, Asi Nehrinin batısında, Hac Dağının batı eteklerinde yer alıyor. Kesin inşa tarihi bilinmemekle birlikte Aziz Petrus’un ilk kez vaaz verdiği yer olduğuna inanılan mağaranın dışına, Hıristiyanlığın Roma Devleti tarafından resmi din olarak kabul edilmesinden sonra yapılan eklemelerle kilise formunu kazanmış.

St. Pierre Kilisesi, kendilerini ilk kez “Hıristiyan” olarak adlandıran insanların dinsel yaşamına tanıklık etmiş, Hıristiyanlık dininin, özellikle Aziz Petrus’un ilk Papa olarak kabul edilmesinden dolayı Katolik inancının dünyaya yayılmasında bir merkez konumunu kazanmış.

Hatay'ın tarihini hissetmek isteyenler için Doğunun Kraliçesi: Hatay Antakya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Kütahya, Çavdarhisar ilçesi sınırları içerisinde yer alan Aizanoi Antik Kenti, Zeus Tapınağı, Stadyum-Tiyatro Kompleksi ve Macellumu ile Roma döneminin en önemli kentlerindendir. Bir tepe üzerine kurulmuş olan ve şehrin önemli dinsel yapısı olarak görülen Zeus Tapınağı dünyanın en iyi korunmuş Zeus Tapınaklarından biridir. Etrafındaki sütunla çevrili mekânın üstünün mermer kirişlerle kaplı olması nedeniyle Zeus Tapınağı pseudodipteros plandaki tek örnektir. Şehrin kuzeyinde 13.500 kişi kapasiteli Stadyum ve 20.000 kişi kapasiteli Tiyatronun bir kompleks şeklinde yapılması antik dönemde Aizanoi’den başka hiçbir yerde görülmemiş. M.S. 2. yüzyılın 2. yarısına tarihlenen Aizanoi Macellum’u, dünyanın ilk borsalarından biri. Macellum’un duvarlarında İmparator Diocletian'ın M.S. 301 yılında enflasyonla mücadele için tespit ettiği imparatorluk pazarlarında satılan malların fiyatlarının yer aldığı ve günümüze kadar oldukça iyi durumda korunmuş olan yazıtlar bulunuyor.

Kütahya'nın tarihini hissetmek isteyenler için Çininin Başkenti: Kütahya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



13. yüzyılda yaşamış büyük Türk düşünürü Hacı Bektaş Veli’nin Osmanlı Devletinin kuruluşunda ve Anadolu’nun Türkleşmesinde etkisi olmuş. 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile örtüşen insan, evren ve Tanrı sevgisine ve hoşgörüye dayalı öğretileri bugün yalnızca Anadolu’da değil Balkanlar ve Orta Doğu’da da varlığını sürdüren Bektaşilik tarikatının temellerini oluşturuyor. Bektaşiler tarafından bu tarikatın öğretilerinin ortaya çıktığı ve tüm dünyaya yayıldığı merkez olarak kabul gören Hacı Bektaş Veli Türbesi, uluslararası önem taşıyan bu inanç sistemiyle doğrudan ilgili olması ve bu inanç sisteminin ritüel ve sembollerinin türbe mimarisi ve iç tasarımında kullanılması nedeniyle Dünya Miras Listesi’ne aday olarak gösterilmiş.

Nevşehir'in tarihini hissetmek isteyenler için Güzel Atlar Ülkesi: Kapadokya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Niğde’nin eski çekirdeğini oluşturan Alaeddin Tepesinde kale, Alaeddin Camii, Rahmaniye Camii, Hatıroğlu Çeşmesi, Sungur Bey Camii, Sokullu Mehmet Paşa Bedesteni, Nalbantlar Çeşmesi, Ermeni ve Rum Kiliseleri gibi  şehrin tarihsel geçmişini yansıtan birçok anıtsal yapı yer alıyor. 1223 yılında kurulan Alaeddin Camii, klasik Selçuklu Camii mimarisinin tüm unsurlarını orijinal hali ile bünyesinde taşıyor. Tamamen geometrik süsleme programına sahip Alaeddin Camii, Anadolu’ya özgü taş süslemelerin ilk örneklerini vermesi açısından önemli. Doğu taç kapısında; yıldızlı geometrik örgü şeması Selçuklu mimari süslemesinin ilk örneklerini yansıtıyor. 1335 yılında kurulan Sungur Bey Camiinin özellikle kapılarında kullanılan kündekari ve kakma teknikleri ile kapı kanatlarında kullanılan kakma tekniği ilk örneklerdendir. Camiinin minberi ise sedef kakmalı ilk örneklerden biri olması açısından önemlidir.

Niğde'nin tarihini hissetmek isteyenler için Kapadokya'nın Giriş Kapısı: Niğde yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Gaziantep, Nizip ilçesi sınırları içerisinde yer alan Zeugma Arkeolojik Siti, Helen ve Roma dünyasının doğu sınırının en önemli şehri olup, Kommagene Krallığı döneminde benzersiz özelliklere erişen iki adet bütünleştirilmiş tapınak ile çoğu M.Ö. 2. ve 3. yüzyıllara tarihlenen muhteşem mozaiklerle süslenmiş Roma evleri gibi şekli ve süslemesi açısından tek olarak değerlendirilen yapıları içinde barındırıyor. Zeugma Arkeolojik Siti, bölgedeki antik Helenistik ve Semitik kültürel alanların entegrasyonu ve karma kültürlerin doğuşunun anlaşılması açısından çok büyük bir tarihi öneme sahip. Şehirde Antiochus tarafından kutsanmış olan iki adet tapınağın, karma kültler ve Kommagene Krallığının hakim kültü tarafından temsil edilmesi nedeni ile Zeugma Kommagene’de tek bir konuma sahip olmuş. Zeugma’da çoğu M.Ö. 2. ve 3. yüzyıllara tarihlenen göz alıcı mozaik ve fresklerle süslenmiş pek çok Roma evi bulunuyor. Zeugma mozaikleri, Helenistik ve Doğu Roma’da kozmopolit bir şehirdeki özel yaşamı yansıtan resimsel sanatın tek bir koleksiyonudur. Biçimsel mozaikler antik edebiyat ve mitolojinin ünik resimsel sunumlarını içermekte olup; Zeugma bu açıdan da antik resimsel sanatın çok önemli bir hazinesi konumundadır.

Gaziantep'in mutfağı ve tarihini hissetmek isteyenler için Türkiye'nin Mutfağı: Gaziantep yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Yesemek Taşocağı ve Heykel Atölyesi; Gaziantep, İslahiye ilçesinin 23 km kadar güneydoğusunda, bugünkü Yesemek Köyünün güneyindeki Karatepe’nin (Aslanlıtepe) batıya bakan yamaçlarında yer alıyor. Bilimsel kazılara göre Geç Hitit Devletleri dönemi içerisinde MÖ. 900/800 yıllarına ait olduğu kabul edilen Yesemek Heykel Atölyesi, antik dünyada benzeri olmayan son derece önemli bir merkez. Yesemek sadece eski Önasya’nın en büyük açık hava heykel atölyesi olmasından ve içinde hâlâ çok sayıda heykel taslağı bulunmasından dolayı değil, aynı zamanda bu atölyeden elde edilen bilgilerle, taş bloklarının taşocağından kesilmesinden, değişik türde heykellerin taslak haline getirilmesine kadar, pek çok aşamanın öğrenilebilmesi ve eserlerin tipolojik açıdan da bir oranda anlaşılabilmesinin mümkün olması nedeniyle benzersiz bir yer...

Gaziantep'in mutfağı ve tarihini hissetmek isteyenler için Türkiye'nin Mutfağı: Gaziantep yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

22. BİRGİ TARİHİ KENTİ / İZMİR (2012)


İzmir, Ödemiş ilçesinde yer alan Birgi, sırasıyla Frig Uygarlığı (MÖ 750-680), Lydia Uygarlığı (MÖ 680-546), Pers Krallığı, Bergama Krallığı, Roma ve Bizans İmparatorluğu hakimiyeti altında bulunmuş. Kent Anadolu Beylikler döneminde, 13. ve 14. yüzyılda Aydınoğlu Beyliğine başkentlik yapmış. 1426 yılında ise kesin olarak Osmanlı hakimiyetine geçmiş. Birgi, kendine has geleneksel mimari dokusunu günümüze kadar koruyabilmiş ender yerleşim yerlerinden biri. Konakları, camileri, türbeleri, medreseleri, hamamları, çeşmeleri ve daha birçok eseriyle, beylikler döneminden başlayıp günümüze ulaşmış çok sayıda tescilli yapıya sahip. Beldede geleneksel mimari dokuyu en iyi biçimde yansıtan iki mimari yapı; ahşap süsleme ağırlıklı mihrabı ve minberiyle döneminin en başarılı örneklerden biri olan Ulu Cami ile ahşap işçiliği ile dikkat çeken Çakırağa Konağı...

İzmir'in doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için Güneşin Ülkesi: Güney Ege ve Batı Akdeniz Turu yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

23. BEÇİN ORTAÇAĞ KENTİ / MUĞLA (2012)

Muğla’nın Milas ilçesinin 5 km. kadar güneyinde yer alan Beçin, tarihi ve coğrafyasıyla Türk kültür tarihi açısından önemli bir yere sahip.  Kent, başta Geometrik, Arkaik, Klasik dönemler olmak üzere Roma, Bizans, Menteşeoğulları ve Osmanlı gibi pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Menteşeoğulları Beyliğine başkentlik yapmış olan kent, özellikle Beylikler döneminden kalma yapıları ile bu devrin Batı Anadolu mimarisi kadar, yöredeki ilk Türk iskanının biçim ve mahiyetini aydınlatacak nitelikte...

Muğla'nın doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için Güneşin Ülkesi: Güney Ege ve Batı Akdeniz Turu yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

24. HEKATOMNOS ANIT MEZARI VE KUTSAL ALANI / MUĞLA (2012)

Hekatomnos Anıt Mezarı ve Kutsal Alanı, Anadolu’nun güneybatısında yer alan Karya bölgesinin en önemli kentlerinden olan Muğla’nın Milas ilçesinde yer alıyor. Söz konusu Anıt Mezar ve Kutsal Alanı; Temenos Duvarı, Menandros Onur Sütunu, Podyum ve Mezardan (Taşıyıcı Oda, Mezar Odası, Lahit ve Dromos) oluşuyor. Antik dünyanın 7 harikasından biri sayılan ve günümüze “Mozole” kavramını taşıyan, “Halikarnas Mozolesi”nden daha erken bir dönemde, aynı boyutlarda Mausolus’un babasına ait olan ve günümüze kadar ulaşabilmiş tek örnek olması bakımından Anıt, eşsiz bir değer taşıyor. Antik çağ dünyasının en önemli mezar anıtı ve ölü kültünün temsilcisi olan yapıt, hem mimari tasarımı hem de sanatın diğer önemli kolları olan heykeltıraşlık ve duvar resim sanatı açısından üst düzeydedir. Özellikle “Hekatomnos Frizli Lahdi” büyüklüğü, niteliği ve sahibinin öne çıkan kişiliğiyle Klasik ve Helenistik Anadolu’da tek örnektir.

Muğla'nın doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için Güneşin Ülkesi: Güney Ege ve Batı Akdeniz Turu yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Mamure Kalesi, Anamur’un 6 km güneydoğusu, Mersin’in 216 km batısında Antalya-Mersin otobanının Akdeniz kıyısına bakan kısmında bulunuyor. Kale, 23.500 m2 yüzölçümüyle Türkiye’nin en büyük kaleleri arasında yer alıyor. Ortaçağ dönemine ait bu kale Roma, Bizans, Selçuklu, Karamanlı ve Osmanlı dönemlerine ait izleri taşıması nedeniyle benzerlerinden ayrışıyor.

Mersin'de, Akdeniz kıyı şeridinde oldukça sağlam ulaşabilmiş kalelerden olan Mamure, 39 kulesi, su sarnıçları, camisi ve hamamının yanı sıra savunma amaçlı hendeklere sahip. İşçiliği ve yapım tekniği Alanya Kalesi'ni anımsatan Mamure Kalesi, yerli ve yabancı turistler tarafından her gün ziyaret ediliyor.

Mersin'in tarihini hissetmek isteyenler için Doğu Akdeniz'in Saklı Cenneti: Mersin yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



26. sırada plakası da 26 olan ilimiz Eskişehir var. Eskişehir ovasına hakim bir noktada yer alan Odunpazarı tarihi kent merkezinde, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ilişkin birçok tarihi eser bulunuyor. Geleneksel Türk Evi özelliklerine uyan iç ve dış mekânsal kurguların, malzeme özelliklerinin, yapı elemanlarının, iç donanım öğelerinin ve doğal sokak dokusuna uyumlu biçimlenmelerinin çok değerli örneklerini barındırması; geleneksel Türk mahalle yapısının tüm dokusuyla birlikte korunarak günümüze ulaşması; Mevleviliğin 400 yıllık dönemine ev sahipliği yapmış olması, kentin ve bölgenin kentsel ve demografik gelişiminde Mevlevilik yaşam ve gelenek kalıplarının büyük öneme sahip olması nedeniyle benzersiz bir kent...

Eskişehir'in tarihini hissetmek isteyenler için Anadolu’nun Avrupası: Eskişehir yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Laodikeia Antik Kenti, Denizli’nin 6 km. kuzeyinde yer alıyor. Helenistik kent, M.Ö. 3. yüzyılın ortalarında Seleukos Kralı 2. Antiokhos tarafından karısı Laodike adına kurulmuş. M.Ö. 130/129 yılında ise bölge tamamen Roma’ya (önce Cumhuriyet, sonra İmparatorluk) bağlanmış. Hıristiyanlığın ilk 7 kilisesinden birine sahip olan kent, Erken Bizans döneminde metropol seviyesinde dini bir merkez haline gelmiş. Laodikeia’da yapılan kazı çalışmaları, M.Ö. 5500’den M.S. 7. yüzyıla kadar kesintisiz yerleşimlerin varlığını ortaya koymuş. Laodikeia, önemli arkeolojik kalıntılara sahip. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikeia’nın önemli ve günümüze kadar gelebilen yapıları içinde; Anadolu’nun en büyük stadyumu (ölçüleri 285x70 m.), 2 tiyatrosu, 4 hamam kompleksi, 5 agorası, 5 anıtsal çeşmesi, 2 anıtsal giriş kapısı, meclis binası, tapınakları, sütunlu evleri, tuvaletleri, kiliseleri ve anıtsal caddeleri sayılabilir. Kentin dört tarafını ise mezarlık alanları çevirir. Laodikeia, Hıristiyanlık dünyası için çok önemlidir. Çünkü kent M.S. 4. yüzyıldan itibaren Kutsal Hac Merkezi olma gibi dinsel bir özelliğe sahip olmuş. Bu nedenle İncil’de adı geçen ve Laodikeia Kilisesi adına vahiy gönderilen bir kentte Laodikeia Kilisesi’nin ortaya çıkarılması, bu kutsallığı bir kat daha artırmış. Kilise, Büyük Constantinus zamanında (M.S. 306-337), Hıristiyanlığın M.S. 313 yılında Milano Fermanı ile serbest olmasıyla birlikte yapılmış. Bu yönüyle Hıristiyanlık dünyasının en eski ve en önemli kutsal yapılarından biri olma özelliğini korumaktadır ve bu nedenle yapı bir hac kilisesidir.

Denizli'nin tarihini hissetmek isteyenler için Ege'nin Pamuk Prensesi: Pamukkale yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

28. AKDENİZ’DEN KARADENİZ’E KADAR KALE VE SURLU YERLEŞİMLER (2013)


Cenevizliler, 11. ve 15. yüzyıllar arasında Akdeniz, Karadeniz, Atlantik Okyanusu ve Kuzey Avrupa’da ticaret kolonileri kurmuş ve kıyılarda kaleler inşa etmiş veya eski kale kalıntılarını onarıp kullanmış. Tarih boyunca önemli ticaret yollarının kavşağında yer almış Anadolu kıyılarında da Cenevizlilerin bir dönem kullandığı birçok yerleşim bulunuyor. Bu yerleşimler arasında İstanbul’da Boğaz’ın Karadeniz çıkışında Anadolu Kavağının hakim bir tepesi üzerinde yer alan Yoros Kalesi ve bir kale yapısı olmamasına rağmen Cenevizlilerden kalan kentsel savunma sistemindeki önemi nedeniyle Galata Kulesi, Karadeniz’de özellikle Cenevizliler döneminde ticari canlılığın merkezi olmuş Amasra Kalesi, Sinop Kalesi ve günümüzde de Ceneviz Kalesi olarak adlandırılan, denizcilik ve ticarette önem taşıyan Akçakoca Kalesi, Ege’de ise Cenevizliler döneminde önemli bir ticaret limanı olan ve kentin savunmasında önem taşıyan Foça Kalesi ile sağlamlığı ve görkemli yapısıyla dikkat çeken Çandarlı Kalesi sayılabilir. 2020 yılında Çeşme Kalesi ile Güvercinada Kalesi ve Kuşadası Şehir Surları da bu yerleşimlere eklendi.

Akdeniz ve Karadeniz'in tarihini hissetmek isteyenler için Akdeniz’den Karadeniz’e: Deniz Kaleleri yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

29. SARDES ANTİK KENTİ VE BİNTEPELER LİDYA TÜMÜLÜSLERİ / MANİSA (2013)


Manisa, Salihli ilçesi, Sart beldesi sınırları içerisinde yer alan Sardes Antik Kenti, Demir Çağı Lidya Krallığının başkenti...


Batı Anadolu’yu hakimiyeti altına almış bir imparatorluğun başkenti, sikkenin doğum yeri ve adı hayal bile edilemeyecek zenginlikle özdeşleşen Krezüs’ün (Karun) vatanı olan Sardes, antik dünyanın önde gelen şehirleri arasında yer almaktaymış. Şehir, kent planlaması konusunda emsalsiz olup, Mezopotamya dışındaki en büyük savunma duvarı ile çevrelenmiş. 


Günümüze kadar korunagelmiş olan dünyanın belki de en görkemli İon düzeni tapınaklarından birine ev sahipliği yapan antik kent, korunmuş Roma yapıları içerisinde anıtsal bir hamam-gymnasium kompleksi ve antik dünyanın en büyük havrasına sahip...


Lidyalıların başkenti ve tek şehri olan Sardes’ten başka hiçbir şehir ortadan kalkmış bu uygarlıkla doğrudan bağlantılı değildir. Marmara Gölü’nün güney kenarında yer alan ve Lidya tümülüs mezarlık alanı olan Bin Tepeler, dünyanın en büyük tümülüs alanıdır. Lidya tümülüsleri, MÖ 6. ve 5. yüzyıllarda bu peyzajın önemini ortaya koyan unsurlardır. Kraliyet mezarlığı olarak Sardes’e sıkı bir şekilde bağlı olan Bin Tepe, daha erken ve daha geç dönemlere tarihlenen kalıntıları ile Lidya dönemine ait sadece bir mezarlık alanı değil, kültürün devamını gösteren bir anıttır.


30. ANADOLU SELÇUKLU MEDRESELERİ/ ERZURUM, SİVAS, KAYSERİ, KONYA, KIRŞEHİR


12. ve 13. yüzyılda Anadolu Selçuklu Devleti döneminde inşa edilmiş olan Anadolu Selçuklu Medreseleri, zarif taş işçiliği, mimari özellikleri ve Anadolu’ya has süsleme şemalarıyla dikkat çekiyor. Türk-İslam sanatında ayrı bir yere sahip olan “Anadolu Selçuklu Medreseleri” aşağıdaki medreselerden oluşuyor. 


Konya’daki İnce Minareli Medrese ve Karatay Medresesi, Sivas’taki Çifte Minareli Medrese, Gök Medrese ve Buruciye Medresesi, Erzurum’daki Yakutiye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese, Kayseri’deki Sahibiye Medresesi ve Çifte Medrese ile son olarak Kırşehir’deki Cacabey Medresesi...


Selçuklu medreselerinin tarihini hissetmek isteyenler için Anadolu'nun İlk Üniversiteleri: 17 Selçuklu Medresesi yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



31. sırada plakası da 31 olan ilimiz Hatay var. Hatay, Samandağ ilçesine bağlı Kapısuyu ve Mağaracık köylerinin sınırları içinde Büyük İskenderin generallerinden Seleukos Nikator tarafından M.Ö. 300 yıllarında Seleuceia Pieria (Samandağ) olarak bilinen bir liman kenti kurulmuş. Önemli bir ticaret kenti olan Seleuceia Pieria’da meydana gelen sellerin limanı doldurma tehlikesi ortaya çıkınca dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırılmış. Tünelin yapımına Vespasianus döneminde (69-79) başlanmış, Titus döneminde (79-81)  bitirilmiş. Tünel sistemi, toplam 120 m uzunluğunda ve 6 m eninde, 6-7 m mertebesinde yüksekliği olan, 150 m3/s kapasiteli iki tünel kesimini de içeren, uzaklaştırma kanalı 70 m3/s kapasiteli ve toplam uzunluğu 875 m'ye ulaşan bir mecradan oluşuyor. Antik dönemde, bir akarsuyun hemen bütün akışının içinden geçirildiği, en büyük boyutlu tünel Vespasianus-Titus tünelidir.

Hatay'ın tarihini hissetmek isteyenler için Doğunun Kraliçesi: Hatay Antakya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Kaunos Antik kenti,  Muğla Köyceğiz ilçesi sınırları içerisinde yer alıyor. Diğer antik kentlerden ayrılan en belirgin özelliği kaya mezarları. Kaunos bölgesi içinde karşımıza çıkan kaya mezarlarının cephe mimarisi,  Urartu,  Frig ve Likya bölgelerindeki kaya mezarlarının cephe mimarisinden farklı. İlk kez burada,  Kaunos’a özgün bir tip olan tapınak cepheli kaya mezarları görülmüş. Helen Tapınağı cephe mimarisini yansıtan özgün görünümüyle diğer kaya mezarı tiplemelerinden ayrılıyor ve bu nedenle kendine has bir görünüm sunuyor.

Muğla'nın tarihini hissetmek isteyenler için Güneşin Ülkesi: Güney Ege ve Batı Akdeniz Turu yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



33. sırada plakası da 33 olan ilimiz Mersin var. Hitit dönemiyle başlayıp, Helenistik, Roma, Bizans ve Ermeni dönemleriyle devam eden tarihsel süreç içinde Korykos, Akdeniz’deki önemli liman kentlerinden biri olmuş. Helenistik dönemde başlayan kentleşme ile içinde bulunduğu coğrafyanın avantajı kullanılarak güvenli bir şehir ve bölgede başka bir örneği bulunmayan deniz ve kara kalesinden oluşan ikili bir savunma sistemi oluşturulmuş. Stratejik konumu nedeniyle zamanla önem kazanan limanı sayesinde Roma döneminde 500 yıl boyunca zeytin üretiminde ve zeytinyağı ve şarap ticaretinde öne çıkan bir kent konumuna gelmiş. Bugün ise Dağlık Kilikya’nın en iyi korunmuş antik kentlerinden biri...

Alana yayılmış 14 adet kilise bölgedeki mimari üsluplardan etkilenmiş olmalarının yanı sıra kendilerine özgü yerel bir karakter taşımaları; surların 10 km kuzeyinde yer alan ve yönetici sınıfın anıt mezarları niteliğindeki Adamkayalar ise dönemin günlük yaşantısına ışık tutan 11 adet rölyefi nedeniyle Korykos’u benzer nitelikli diğer antik kentlerden ayıran en önemli unsurlar...

Mersin'in tarihini hissetmek isteyenler için Doğu Akdeniz'in Saklı Cenneti: Mersin yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Çanakkale ve Gelibolu; modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Türk tarihinin önemli kişilerinin sahneye çıktığı ve Türk aydınlarının asker olarak görev yapmakta olan en seçme bireyleri de dâhil yaklaşık 250.000 kişinin yitirildiği, Türklük bilincinin ortaya çıkışıyla yakından ilişkili alanları içeriyor.

1. Dünya Savaşı sırasında, saldırıların ağır insan ve malzeme pahasına durdurulduğu Çanakkale deniz ve Gelibolu Yarımadası kara muharebeleri Türk ve müttefik askerlerinin ve denizcilerinin kararlılığının, adanmışlığının, kahramanlığının ve fedakârlığının simgesidir.

Savaş sırasında tutulmuş çok sayıda günlük, cepheden yazılmış şiirler ve mektuplar, çizimler ve hasımlarla kurulan arkadaşlıklarla; Gelibolu muharebeleri, savaşın eşi görülmedik bir kültürel ve toplumsal olaya dönüştüğü tek örnektir.

Çanakkale ve Gelibolu 1. Dünya Savaşı alanları, dünya tarihini etkileyen önemli noktalardan biri olarak kabul edilmiş ve 2014 yılında UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ne dâhil edilmiş.

Çanakkale'nin tarihini hissetmek isteyenler için Kaz Dağlarının Eteklerinde: Balıkesir ve Çanakkale yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Eflatun Pınar Hitit Su Anıtı, Konya, Beyşehir ilçesi, Sadıkhacı beldesi sınırları içerisinde yer alıyor. Hititler, dünya uygarlık tarihinde yaklaşık bin yıllık egemenlik döneminde devlet yapısını, sosyal, ekonomik ve dini hayatı yansıtan çeşitli somut kültür varlıkları bırakmış. Söz konusu kültür varlıklarının şekillenmesinde ihtiyaçlar ve inançlar en önemli faktörler arasındadır. Suyun bir merkezde toplanarak ihtiyaç oranında kullanılması, böylece iyi bir su rejiminin uygulanması tarım toplumlarında ekonomik hattın önemli bir parçası olup, Eflatun Pınar Hitit Su Anıtı, Hititler’den sonra da fonksiyonunu kaybetmeden bugüne kadar ayakta kalabilen bu sistemin en güzel örneğidir.

Özgün taş işçiliği, kabartmalardaki kompozisyon ve bir açık hava tapınağı olarak düzenlenmesi ile Hitit Uygarlığının diğer kaya anıtlarından ayrılan Eflatun Pınar Anıtı, doğal kaya üzerine yapılmamış, birbirine uygun olarak kesilmiş andezit blokların titizlikle birleştirilmesi ile inşa edilmiş. Doğal bir su kaynağı üzerinde yapılmış büyük bir havuz ve dikdörtgen formda şekillendirilmiş kayalar üzerine kabartma tekniğinde yapılmış tanrı ve tanrıça figürlerinden oluşuyor. Havuzun duvarına paralel yatay su kanalları suyun havuz içerisine akmasını sağlayarak dönemin su tesisatı ile su teknolojisi hakkında da önemli bilgiler veriyor.

Konya'nın tarihini hissetmek isteyenler için Bozkırın Esrarlı Güzelliği: Konya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



İznik ya da tarihi adıyla Nikaia, Bursa sınırlarında, İznik Gölü'nün doğusunda, etrafı dağlarla çevrili verimli bir ova üzerinde kurulu. Prehistorik çağlardan itibaren yerleşim izlerinin günümüze ulaştığı kentin, M.Ö 316 yılında, Makedonya imparatoru İskender'in generallerinden Antigonos tarafından kurulduğu biliniyor. Bithynia krallıkları döneminde Anadolu'nun en önemli Helenistik şehirlerinden biri, Roma döneminde görkemli bir şehir, Bizans döneminde iki Ökümenik Konsil’i (325 ve 787) ağırlayarak önemli bir dinsel merkez haline gelen kent, Osmanlı döneminde kentin adıyla anılan çini üretim merkezi olarak dünya kültür tarihinde önemli bir yere sahip olmuş. Uzunluğu 4.970 metreyi bulan, ana yönlere açılan dört anıtsal kapı ve birçok kuleye sahip olan kent surları, Helenistik dönemden Osmanlı dönemine 2000 yıla yakın bir süre boyunca bölgeye hakim olan uygarlık ve kültürlerin izlerini günümüze taşımış.

Erken Hıristiyanlık dönemi mimarisi ve sanatının izlerini yaşatan İznik, aynı zamanda en erken tarihli medrese ve camiler gibi Osmanlı mimarisinin erken örneklerini de barındıran nadir şehirlerden biri. 16 yüzyılda İznik'te üretilen çinilerdeki kalite ve desen üretiminde büyük gelişmeler nedeniyle, Türk çini sanatı en parlak dönemini yaşamış.

İznik'in tarihini hissetmek isteyenler için Bursa'nın İzleri: İznik ve Uludağ yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Adana'ya bağlı Kozan ilçesinin 28 km. güneyinde bulunan Anavarza Antik Kenti, bugünkü Dilekkaya köyü sınırları içinde yer alıyor. M.Ö. 1. yüzyılda Romalılar, ele geçirdikleri Ceyhan havzasının idaresini Vassal kral olarak atadıkları Tarkondimotos'a bırakmış. Roma döneminde giderek güçlenen ve M.S. 2. yüzyıl sonlarında antik dünyanın dev kenti Tarsus ile Kilikya Birliğinin liderliği için rekabet halinde olan Anavarza, bu tarihten itibaren Anadolu'nun en önemli metropollerinden biri haline gelmiş. Anavarza, M.S. 3. yüzyılda birçok askeri ayrıcalık elde ederek "Metropolis" unvanı ve aynı yüzyılın ortasına kadar da 3 kez "Neokoros"luk unvanını almış. Sonraki dönemlerde Doğu Roma, Arap ve Ermeni hâkimiyetine giren Anavarza, 1375 yılında Memlukler tarafından alınmış ve bu dönemden sonra kentte büyük ölçekli bir yerleşim olmamış.

Anavarza’da bulunan önemli kalıntılar arasında, 1500 metre uzunluğunda 20 burçlu sur duvarı, sütunlu yol, hamam ve kilise, tiyatro, amfiteatr, stadyum, suyolları, kaya mezarları, M.S. 3. yüzyıla ait deniz tanrıçası Thetys mozaiği, Kilikya bölgesindeki tek örnek olan 3 girişli zafer takı ve ovanın ortasında bir ada gibi yükselen tepe üzerindeki Ortaçağ kalesi yer alıyor. İmparator Nero döneminde Roma ordusunda görev yapan, yazmış olduğu De Materia Medica isimli beş ciltlik eserin 18. yüzyıla kadar bütün modern ülkelerin tıp fakültelerinde temel eserlerden biri olarak okutulan, dünyaca ünlü farmakolog Dioskurides'in Anavarzalı olması da kentin dünya bilim tarihine katkısı açısından dikkate değer...

Adana'nın tarihini hissetmek isteyenler için Çukurova'nın Kalbi: Adana yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


38. sırada plakası da 38 olan ilimiz Kayseri var. Kaniş Krallığının başkenti ve Anadolu’daki Asur Ticaret Kolonileri sisteminin merkezi olan Kültepe, Kayseri’nin 20 km kuzeydoğusunda. Örenyeri, çevresindeki ova seviyesinden 21 m. yükseklikte bir höyük ve onun etrafını çevreleyen Karum adı verilen aşağı şehirden oluşuyor. Tarihi ve doğal anayolların birleştiği bir noktada yer alması, Kültepe’nin eski dünya ticaretinde önemini arttırmış ve M.Ö. 2. binin ilk çeyreğinde Anadolu-Suriye-Mezopotamya arasında önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmasını sağlamış.

Kültepe-Kaniş’te 1948 yılından itibaren sürdürülen bilimsel arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan 23.500 çivi yazılı tablet ve zarf Anadolu’nun ilk yazılı belgeleri olmaları itibariyle, Anadolu’da “tarihi devirleri” başlatmaktadır. Kültepe-Kaniş tabletleri, diğer eski merkezlerde bulunan devlet arşivlerin aksine, tüm eski Önasya'nın en büyük ve kapsamlı özel şahıs arşivleridir. Söz konusu eserler Anadolu ile Asur arasında sürdürülen ticaret hakkında detaylı bilgilerin yanı sıra, borç alıp-verme, faiz, evlenme-boşanma, veraset, esir ticareti, mahkeme kararları ve yerli beylerle yapılan yazışmalar hakkında da bilgiler vermektedir.

Kayseri'nin tarihini hissetmek isteyenler için Erciyes'in Eteklerinde: Kayseri yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Mardin ilinin önemli ilçelerinden olan Nusaybin’de, Suriye sınırına yaklaşık 250 metre uzaklıkta konumlanan Mor Yakup Kilisesi ve Zeynel Abidin Cami ortak bir tarihi süreci ve ortak bir kaderi paylaşabilmeleri ile farklı dinler, diller ve kültürlerin varlığına birer kanıt olarak insanlık tarihini ve kültürünü zenginleştiriyor.

Zeynel Abidin Cami Külliyesi; cami, minare, iki türbe (Zeynel Abidin ve onun kız kardeşi Sitti Zeynep Türbeleri), şadırvan, medrese odaları, mezarlık alanı ve yeni abdesthane yapılarından müteşekkil. Külliye yapı olarak bahçeli, açık bir avlunun içerisinde şekillenmiş olup; genel olarak L plan şemasında kesme taş malzemeyle inşa edilmiş.

Cami külliyesinde yer alan türbelerdeki Zeynel Abidin ve kız kardeşi Sitti Zeynep, Hz. Muhammed’in 13. kuşaktan torunları olup tüm İslam aleminde kutsal sayılıyor. Türbe üzerindeki kitabeye göre cami 12. yüzyılda yapılmış.

Mor Yakup Kilisesi; Zeynel Abidin Caminin sadece 100 metre doğusunda yer alıyor. Yukarı Mezopotamya bölgesindeki en eski kiliselerden biri olarak bilinen bu kilise, MS 309 yılında Nusaybin piskoposluğuna getirilen Mor Yakup tarafından 313 yılında inşa ettirilmeye başlanmış. Bazı yazıtlardan ve metinlerden; kilisenin burada bulunan Nusaybin Katedraline ait vaftizhane binası olarak inşa edildiği, ancak sonraki dönemlerde katedralin ve diğer yapıların yıkılmasıyla birlikte Mor Yakup Kilisesine dönüştürüldüğü anlaşılmış.

Mor Yakup Kilisesi ile Zeynel Abidin Caminin birbirleriyle olan ilişkisi sadece yakın konumlanmalarından ibaret olmayıp ortak bir geçmişi yansıtıyor.

Mardin'in tarihini hissetmek isteyenler için Gündüzü Seyranlık Gecesi Gerdanlık: Mardin yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



40. sırada plakası da 40 olan ilimiz Kırşehir var. 10-11. yüzyıllarda İslam’ın resmi olarak kabul edilmesini takiben Asya’dan Anadolu’ya göç eden Türk esnaf ve sanatkarlara Anadolu’da iş imkanı oluşturmak, onları Bizanslı esnaf ve sanatkarlarla rekabet edebilir hale getirmek, ürün ve mallarının kalitesini korumak, üretimi ihtiyaçlar dahilinde düzenlemek ve Türk nüfusunun ekonomik özgürlüğünü sağlayarak ihtiyaç sahiplerine her türlü desteği vermek amacıyla Ahi Evran tarafından oluşturulan ve Anadolu’dan Orta Asya’ya kadar esnaf ve sanat ustalarını tek çatı altında toplamayı amaçlayan Ahilik Teşkilatının ahlaki değerleri ve örgütsel yapısı, bugünkü birçok esnaf, sanat ve ticaret kurumunun örgütlenmesine temel olmuş.

Teşkilatın kurucusu olan, 32 çeşit esnaf ve sanatkarın lideri olarak anılan ve 13. yüzyıl toplum önderlerinden biri olan 1171-1261 yılları arasında yaşamış Ahi Evran’ın Kırşehir’deki zaviyesi, Osmanlı döneminde teşkilatın örgütsel yapısıyla ilgili kararların alındığı merkez konumunda olması ve Ahi Evran’ın türbesinin burada bulunması nedeniyle Ahilik Teşkilatının bugün ayakta kalan en önemli temsilcisi konumunda...

Kırşehir'in tarihini hissetmek isteyenler için 'Âşık'lar Şehri: Kırşehir yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Antik Aspendos kenti, Türkiye’nin güneyinde Pamphylia bölgesinde, Akdeniz’e dökülen antik Eurymedon (Köprüçay) nehri kenarında, kayalık bir tepenin üzerinde ve etrafındaki düzlükte kurulmuş bir kent. Herodot ve Strabon gibi antik yazarlara göre kente Argoslularca yerleşilmiş.


Kentte tespit edilebilen en erken dönem yapı kalıntısı, agoranın doğusunda bulunan üç katlı market binasıdır. Diğer yapılar Roma ve sonrası dönemindendir. Bu yapılar arasında iki katlı ikinci bir market binası, Hristiyanlık bazilikası, çeşme, odeon, anıtsal bir kapı, tapınak, su kemerleri, Roma hamamları ve tiyatronun yanı sıra Osmanlı döneminde inşa edilen bir de köprü bulunuyor. Aspendos’un en önemli yapılarından biri olan su kemerlerinin sifonları ünik olup en çok üzerinde çalışılan yapı olmuş. Dünyanın en iyi koruna gelmiş tiyatrolarından biri olarak gösterilen tiyatro binası da Antik Kentin en önemli yapılarından. Yapı güney paradosunun üzerindeki yazıtından anlaşıldığına göre Marcus Aurelius döneminden ve Aspendoslu Theodoros adında birinin oğlu olan mimar Zenon tarafından yapılmış.

Likya'nın doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için 2020 Patara Yılında: Antalya'daki Antik Kentler yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Tarihi İpek Yolu ve diğer önemli yolların kavşağında bir ticaret merkezi ve askeri menzil olarak gelişen Mudurnu, erken Osmanlı döneminin önemli bir Ahilik-esnaf kenti ve kültür merkezi olarak yükselmiş ve 20. yüzyılın yurtsever bir Cumhuriyet şehri olmuş. Mudurnu Çayı vadisinde, kayalık-ormanlık tepeler arasında uzanan sık dokulu yerleşim, doğal topoğrafya ve kentsel sit dokusu arasında uyumlu bir birliktelik, eşine az rastlanır, dramatik bir morfoloji ve korunmuş bir tarihi kentsel peyzaj sunuyor.  Osmanlı ticaret ve zanaat mirası, hoşgörü ve adil paylaşım felsefesine dayanan Ahilik geleneği, Ahilik ile gelişen ticaret birikiminin oluşturduğu zengin anıtsal ve sivil mimarisi, gerek Osmanlı Devletinin gerekse Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecine katkısı, bu peyzaj bütününün öne çıkan değerleri...

 
Erken Osmanlı dini felsefesi olarak Ahilik, Anadolu’ya özgü bir gelenek ve Anadolu’da Türk egemenliğinin ve kültürünün gelişme sürecinde kilit rol oynamış. 14. yüzyıldan bu yana Mudurnu’nun sosyal ve fiziksel dokusunda yaşamakta olan Ahilik geleneğinin kentsel çevredeki yansıması açıkça izlenebiliyor. Ahiliğin sosyal dokudaki en belirgin yansımaları, tarihi çarşıda (Arasta) 700 yıldır devam etmekte olan Esnaf Duası (veya Bereket Duası) geleneği ve Mudurnu’nun köklü kent kültürü. Ahiliğin kentin fiziksel dokusundaki yansıması ise, Mudurnu’nun önemli kervan yollarının kavşağında yer almasına ve Ahi esnafının örgütlenmesine dayalı ticari üretimin oluşturduğu birikim ile gerçekleşen yapılaşmada izleniyor. Bu yapılı mirası oluşturan başlıca öğeler, geleneksel zanaat kollarının yer aldığı tarihi Arasta, Anadolu’nun Batı Karadeniz kuşağı geleneksel ahşap konut dokusunun seçkin örneklerini içeren kentsel sit dokusu, Osmanlı’nın tek kubbeli cami mimarisinin gelişiminde önemli bir basamağı temsil eden Yıldırım Bayezıd Camii ve Osmanlı dönemine ait hamam, türbe ve hazireler gibi diğer anıtsal eserler olarak sıralanabilir.

Bolu'nun doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için Biraz Doğa, Biraz Huzur: Nallıhan, Taraklı, Göynük, Mudurnu ve Bolu'nun Gölleri yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



43. sırada plakası 43 olan ilimiz Kütahya'yı da kapsayan Dağlık Frigya Vadisi var. Kafkaslar’dan Anadolu’ya göç eden Brig adı verilen bir topluluk tarafından MÖ 9. yüzyıllarda Anadolu’da kurulduğu bilinen Frig Uygarlığı, dünyada yalnızca bu bölgede yaşamış olan ve kendinden sonra gelen medeniyetlere büyük etkilerde bulunmuş bir medeniyettir. Günümüzde Kütahya, Afyon ve Eskişehir il sınırlarına yayılan Dağlık Frigya Bölgesi, derin vadiler tarafından şekillenen dağlık bir alan olup, kolayca işlenebilen volkanik tüflerden oluşan bir jeolojik yapıya sahiptir. Bu doğal yapı kayanın oyularak inşa edildiği özgün bir mimarinin ortaya çıkmasına neden olmuş ve bu mimari kendinden sonra gelen birçok medeniyet tarafından uygulanmıştır.
 
Frig dönemi kaya anıtlarının ortak özellikleri; bezemelerindeki ve süslemelerindeki zenginlik, mimariye tanıştırılan üçgen alınlık ve içerisinde Ana Tanrıça heykeli bulunan kaya nişleridir. Ana Tanrıça adına inşa edilmiş olmaları nedeniyle de Anadolu’daki benzerlerinden ayrılmaktadır. Frig dönemi kaya anıtlarının en özgün örneklerinin yoğun bir şekilde yer aldığı Dağlık Frigya Bölgesi, Frig uygarlığının dini ritüellerine ve sosyal hayatına ilişkin izler barındırması nedeniyle evrensel değer taşımaktadır.

Frigya'nın doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için Karahisar'ın Eteklerinde: Afyon yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Akdamar Anıt Müzesi (Kilisesi), Van’ın Gevaş ilçesi yakınlarında, Van Gölü’nün 2. büyük adası olan Akdamar Adası’nda bulunuyor. Ermeni Vaspurakan Kralı 1. Gagik Ardsruni tarafından saray kilisesi olarak MS 915-921 tarihleri arasında Mimar Keşiş Manuel’e inşa ettirilmiş. Abbasilere bağlı olarak 908-1021 yılları arasında Van ve çevresinde hüküm süren Vaspurakan Krallığının kültürel çeşitliği ve etkileşimini bütünüyle yansıtan Akdamar Anıt Müzesi (Kilisesi), hem mimarisi hem de süslemeleri ile dünya mimarlık tarihi içinde önemli bir yere sahip...
 
Akdamar Anıt Müzesi (Kilisesi), Ermeni mimarisinde Hripsime tipi olarak adlandırılan kare, köşe nişli dört yapraklı yonca planlı. Kilisenin kuzeydoğusundaki şapel 1296-1336 tarihlerinde, batısındaki jamatun 1763 tarihinde, güneyindeki çan kulesi 18. yüzyıl sonlarında ilave edilmiş. Kilise, 2005-2006 yıllarında restore edilmiş, 2007 yılında anıt müze olarak hizmete girmiş. Kilisenin cephelerini çeşitli bordürler halinde kuşatan ve duvarların orta ve alt kısımlarında heykel şeklinde canlandırılan figürlü taş kabartmalarda, İncil ve Tevrat’tan alınan dini sahneler, Hz. İsa ve Meryem, havariler, peygamberler, Ermeni asiller, saray yaşantısı, av sahneleri, günlük hayattan figürler, çeşitli hayvan, meyve, bitkisel ve geometrik motifler tasvir edilmiş.

Van'ın tarihini hissetmek isteyenler için Güneş Doğudan Doğar: Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Bitlis, Van, Ağrı, Iğdır yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

45. İSMAİL FAKİRULLAH TÜRBESİ / SİİRT (2015)

Siirt’in Aydınlar (Tillo) ilçesi sınırları içerisinde yer alan İsmail Fakirullah Türbesi ve ışık mekanizması ile ilişkilendirilen türbeye ait kule ve duvar kalıntısı tasavvufi inanışı yansıtmasından dolayı insanlık tarihinin önemli bir aşaması ile bir bölge inanışının mimari açıdan önemli bir temsilcisidir.
 
Türbe, İsmail Fakirullah’ın ölümünden sonra öğrencisi İbrahim Hakkı tarafından 18. yüzyılda yaptırılmış.  İbrahim Hakkı Hazretleri, hocası İsmail Fakirullah’ın vefatı üzerine “Hocamın başucuna doğmayan güneşi neyleyim?” diyerek astronomi ve mimari açıdan büyük bir bilim harikasına imza atmış. Hocasının defnedildiği türbenin yanı sıra 8 köşeli ve 10 m. yüksekliğinde bir kule yapan İbrahim Hakkı Hazretleri, türbenin doğusuna harçsız taşlarla bir duvar inşa etmiş. Gece ve gündüzün eşit olduğu ekinoks günlerinde (21 Mart ve 23 Eylül) kalenin arkasındaki vadiden yükselen güneş bu duvara çarpar. Işık sadece duvarda bulunan pencereden geçer. İlerde bulunan tepeden kırılan ışık türbenin penceresinden içeri girerek, İsmail Fakirullah Hazretleri’nin mezarının başını aydınlatır.

46. ESHAB-I KEHF / KAHRAMANMARAŞ (2015)

46. sırada plakası da 46 olan ilimiz Kahramanmaraş var. Eshâb-ı Kehf (Mağara Arkadaşları), pagan kültürden Hıristiyanlığa, oradan da Müslümanlığa uzanan bir süreçte farklı kültürlerin etkileşimine örnek olan bir anlatıdır. Ortaçağ boyunca Hristiyan ve İslam dünyasında çok tutulan efsaneye göre; Efsus ya da Yarpuz denilen bir şehirde, Roma İmparatoru Dakyanus (Dakyus) adında zalim bir hükümdar halkı kendisine ve putlara taptırırmış (MS 250). Mitolojik Tanrılara inanışın gücünü yitirdiği bir dönemde, tek Tanrıya inandıkları için eziyet edilmekten kaçan Hristiyan dinine mensup Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Tebernuş ve Kefeştetayuş adında 7 genç ise gizlice ibadet ederek bu zalimin buyruğu dışına çıkarlarmış. Bunu haber alan Dakyanus’tan kaçan gençler, kendileri gibi inançlı bir çobana rastlar. Çobanın bildiği ve yanında su olan bir mağaraya sığınan Eshab-ı Kehf burada uykuya dalar. Eshab-ı Kehf, bir rivayete göre, 309 yıl uyur vaziyette kalır. Doğu Roma İmparatoru 2. Theodosius döneminde (MS 408-450) huzur ortamında uyanırlar. İmparator, 7 kişinin yaşadığı deneyimin derin anlamından etkilenir; anılarına kutsal bir mezar yapılmasını emreder. Afşin Eshab-ı Kehf Mağarası ve Külliyesi, Afşin’in kuzey batısında ve merkeze yaklaşık 7 km uzaklıkta Bencilüs Tepesi üzerinde yer almaktadır.
 
İnanç turizmi açısından büyük önem arz eden ve farklı dinler ve kültürler tarafından yaygın olarak bilinen Eshab-ı Kehf, kültürler arası diyalog ve hoşgörünün sağlanması açısından oldukça önem arz etmektedir. Afşin Eshab-ı Kehf Külliyesi MS 446 tarihinde yapılan İsa Mescidi ile birlikte asırlar boyu süren ve günümüze kadar intikal eden Türkiye’nin ve dünyanın en uzun süreli ziyaretgahlarından birisi olma özelliğini göstermektedir. Eshab-i Kehf Külliyesi'nin Ribat taç kapısı, tamamıyla geometrik bezemelerden oluşan Selçuklulara ait ilk dönem taç kapılardan biridir. Taç kapı üzerine güneş ışığının gelmesiyle beraber, günün belirli saatlerinde (özellikle namaz vakitleri), kavsaranın farklı noktalarında, dua eden bir derviş, namaz kılan bir bayan ve namaz kılan bir erkek olmak üzere 3 ayrı siluetin belirmesi, astronomi bilgilerinden faydalanılarak oluşturulan üstün bir mimari teknik olarak karşımıza çıkmaktadır.


Uzunköprü, Edirne Ergene Nehri üzerinde, Osmanlı Devletinin altıncı padişahı Sultan 2. Murat döneminde, Mimar Muslihiddin tarafından, 1427-1443 yılları arasında inşa edilmiş. 1270,41 m. uzunluğu ve  174 kemeri ile dünyanın günümüze ulaşan en uzun taş köprüsü olma özelliğine sahip. Köprünün 3 kemerinin, aradan geçen süre içerisinde bugünkü Uzunköprü ilçe merkezine bağlanan yolun altında kaldığı düşünülüyor.
 
Kireçtaşı ve traverten cinsi kesme taş blokları ile inşa edilen köprünün, alüvyon zemin üzerine oturtulan temelleri enerji sönümleyici ahşap ızgara sistemi üzerine inşa edilmiş. Köprünün kemerleri çoğunlukla çift merkezli sivri kemer formunda, ancak dairesel ve basık dairesel formlarda kemerleri de mevcut. Bu ihtişamlı köprü, Orta Asya’dan-Balkanlara kadar geniş bir coğrafyada faklı kültürleri bünyesinde toplayan Osmanlının, sanat ve estetik anlayışından motifler de taşıyor. Köprünün kemerlerinde, genellikle ise kilit taşı üzerinde yer alan bezeme ögelerinde, geometrik motifler, bitki ve hayvan figürleri, merkezi veya Rumi palmetler yer alıyor.
 
Bu anıtsal su yapısı, kullanılan malzemenin seçimi, ayakların yerleştirilmesi, kemer açıklıklarının belirlenmesi, yükseklik eğimlerinin hesaplanmasındaki mühendislik bilgisi sayesinde, uzunluğuna rağmen, zorlu doğa şartları altında 6 asra yakın bir süre ayakta kalmış.

Edirne'nin tarihini hissetmek isteyenler için Osmanlı'nın Ustalık Eseri: Edirne ve Çanakkale yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

48. STRATONİKEİA ANTİK KENTİ / MUĞLA (2015)

48. sırada plakası da 48 olan ilimiz Muğla var. Ölümsüz aşkların ve gladyatörlerin kenti olarak bilinen Stratonikeia, Yatağan ilçesinin 7 km batısında, Eskihisar köyü sınırları içinde yer alıyor. Geç Tunç Çağından günümüze kadar kesintisiz yerleşime sahne olan kente, MÖ 3. yüzyılın ilk çeyreğinde Seleukos kralı 1. Antiokhos tarafından karısı Stratonike’nin adı verilmiş. Helenistik dönem boyunca, Seleukos, Ptolemaios, Makedonyalılar, Rodos ve Roma arasında el değiştiren Stratonikeia, MÖ 130/129 yılında tamamen Roma’ya bağlanmış. Anadolu’nun fethinden sonra Türk hâkimiyetine giren kentte Beylikler, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde de yerleşim devam etmiş. 1957 yılındaki deprem sonrasında yeni yerleşim alanına taşınan Eskihisar köyünde halen tarihi köy evlerinde yaşayan birkaç aile bulunuyor.
 
Stratonikeia; Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma İmparatorluk, Bizans, Beylikler, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerine ait yapı ve kent dokusunun birlikte görülebileceği nadir yerlerden biri. Kapladığı 7 kilometrelik alanla, dünyanın mermerden inşa edilmiş en büyük kentlerinden biri olan Stratonikeia, Helenistik dönemde birbirine paralel ızgara sisteminde kesişen caddelerden oluşan Hippodamik planda düzenlenmiş. Antik döneme ait gymnasium, bouleuterion, tiyatro, hamam, kent kapısı ve çeşme gibi anıtsal yapılarının yanında; köy meydanı, Beylikler dönemi hamamı, Şaban Ağa Camii, Osmanlı çeşmesi, ağa evleri gibi Türk mimarisi açısından önemli örneklere sahip olan kent, insan yapımı anıtsal ihtişam ile doğal çevrenin güzelliğini bir arada barındırıyor.

Muğla'nın doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için Güneşin Ülkesi: Güney Ege ve Batı Akdeniz Turu yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


İstanbul’un Beşiktaş ilçesinin Yıldız tepesinde, yaklaşık 500.000 m2’lik bir alanı kaplayan bahçe ve koruluklar içine yerleştirilmiş köşkler, kasırlar ile yönetim ve servis yapılarından oluşan Yıldız Saray kompleksi, Osmanlı saray mimarisinin son örneğini oluşturur. Sultan 2. Abdülhamid (1876-1909) döneminde, Osmanlı devletinin yönetim merkezi, sultan ve ailesinin ikametgahı olarak kullanılan Yıldız Sarayı; Balyan ailesi mimarları ile İtalyan mimar Raimondo D’Aranco tarafından çeşitli üsluplarda (Barok, Art Nouveau, Neo-Klasik vb.) inşa edilen yapıları ve bahçe tasarımı ile Avrupa ile etkileşim içindeki geç dönem Osmanlı mimari ve peyzaj tasarımının gelişimine tanıklık etmektedir. Yüksek duvarlarla çevrili 3 avlunun çevresinde sıralanan köşkler ve kasırların yanı sıra saray tiyatrosu, müze, kütüphane, eczane, marangozhane ve atölyelerden oluşan yapı kompleksi, Sultan Abdülhamid döneminde adeta küçük bir şehir görünümündedir.

İstanbul'un tarihini hissetmek isteyenler için Tarihin Soylu Anası: İstanbul yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Bodrum Kalesi, Saint John şövalyeleri tarafından Zephyirion olarak bilinen eskiden ada ancak günümüzde yarımada konumundaki bölgeye inşa edilmiş. Bodrum Kalesi, şövalyeler döneminin orijinal plan ve karakterini koruyor ve gotik mimari özelliklerini yansıtıyor. Kale, Anadolu’da St. John şövalyelerine ait iyi korunmuş tek örnektir. Ayrıca dünyanın en iyi korunmuş Ortaçağ anıtlarından biridir ve yekpare bir miras olarak ayaktadır.

Muğla'nın doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için Güneşin Ülkesi: Güney Ege ve Batı Akdeniz Turu yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Hacı Bayram Camii ve Türbesi taşıdığı mimari özelliklerin yanı sıra 15. yüzyıldan itibaren Bayrami tarikatının Anadolu’da yayılması ile ilgili olması açısından anıtsal bir örnek oluşturuyor. Bu anlamda, özellikle Anadolu’da yaygın olan bir dini inanışa ait tüm öğeleri ile onu yansıtan mimari bir delil teşkil ediyor. Ayrıca, Hacı Bayram Camii ve çevresinin farklı kültürlere ve dönemlere ait barındırdığı katmanlar: örneğin Roma dönemine ait Augustus Tapınağı, Hacı Bayram Camii ve Türbesinin birlikteliği bu alanın çok kültürlü evrensel değerinin somut kanıtı...

Ankara'nın tarihini hissetmek isteyenler için Ankara'nın Manevi Mimarı: Hacı Bayram-ı Veli yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



İstanbul’un önemli ticaret merkezlerinden Kapalıçarşı girişinde, 1748-1755 yıllarında inşa edilen Nuruosmaniye Külliyesi; medrese, imarethane, kütüphane, türbe, çeşme ve sebilden oluşuyor. 18. yüzyılda Osmanlı’nın batı ile artan diplomatik, kültürel ve ticari ilişkilerinin bir yansıması olarak Osmanlı başkentinde Avrupa barok ve rokoko tarzlarının etkisinin görülmeye başladığı bir dönemde inşa edilen Külliye; mekâna hâkim ana kubbesi, Hünkâr Mahfili, eğrisel kemerleri ile klasik Osmanlı formuyla batı mimari ve süsleme detaylarının en iyi şekilde sentezlendiği bir yapı olması nedeniyle tek...

İstanbul'un tarihini hissetmek isteyenler için Yedi Tepe İstanbul 2: Nuruosmaniye Tepesi yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Osmanlı’nın 2. başkenti Edirne’de 1484-1488 yıllarında inşa edilen Sultan 2. Beyazıd Han Külliyesi; tıp medresesi, imaret, darüşşifa, cami, hamam, mutfak ve erzak depolarından oluşan bölümleri ile büyük bir yerleşke içinde, toplumun tüm sosyal ihtiyaçlarına cevap verecek bir sağlık merkezi olarak tasarlanmış.  Toplumun tüm kesimlerinden hastaların ilaçla tedavinin yanı sıra su sesi ve musiki gibi Ortaçağ Avrupa’sının tedavi yöntemleriyle karşılaştırıldığında oldukça modern tedavi yöntemlerinin uygulandığı bilinen Darüşşifa binası; hastaların takibini kolaylaştıran merkezi planlı mimarisi ve akustiği ile öne çıkıyor.

Edirne'nin tarihini hissetmek isteyenler için Osmanlı'nın Ustalık Eseri: Edirne ve Çanakkale yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Urartuların MÖ. 9. yüzyıldan itibaren 250 yıl hüküm sürdüğü Van Kalesi, başkent niteliğiyle Demir Çağı Anadolu’sunun en ünik ve etkileyici kenti. Kalenin kuzeyinde onunla aynı doğrultuda uzanan Van Kalesi Höyüğü ve güneyinde Eski Van Şehri yer alıyor. Van Kalesi Höyüğünde yaklaşık 5000 yıllık bir yerleşme kültürünün izleri ve Eski Van Şehrinde yaklaşık 800 yıllık bir kent dokusu görülüyor.

Van'ın tarihini hissetmek isteyenler için Güneş Doğudan Doğar: Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Bitlis, Van, Ağrı, Iğdır yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Anadolu Selçuklu Hükümdarı 1. Alaaddin Keykubat tarafından 1230 yılında inşa ettirilen Yivli Minare Camii, Anadolu Türk mimarisinde benzeri olmayan yivli minaresinin formuyla dikkat çekiyor. Bunun yanında, 6 kubbeli ibadet mekanı ile Anadolu’daki çok kubbeli cami tipinin günümüze ulaşan en eski örneği olduğu kabul ediliyor.

Antalya'nın tarihini hissetmek isteyenler için Doğa ve Tarihin Buluştuğu Şehir: Antalya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


1147 tarihli inşa kitabesine göre, Timurtaş b. İlgazi b. Artuk tarafından Artukoğulları döneminde inşa ettirilen ve 12. yüzyıl Selçuklu dönemi anıtsal mühendislik-mimarlık başyapıtlarından olan tarihi Malabadi Köprüsü, 40.86 m açıklığındaki sivri ana kemeri ile dünyanın günümüze ulaşan en büyük kemer açıklığına sahip taş kemer köprüsüdür.

Malabadi Köprüsü; üzerinde bulunan insan, güneş ve arslan figürlü kabartmaları ve bünyesinde bulunan barınağı, helası ile özgün ve az sayıdaki köprü örneklerimizdendir.

Diyarbakır'ın tarihini hissetmek isteyenler için Dicle'nin Şehirleri: Diyarbakır ve Hasankeyf yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Kibyra kent planlaması ve yapılarıyla birlikte, çeşitli endüstri kollarından gelen zenginlikle desteklenen güçlü bir orduya ve adalet sistemine sahip Romalılaşmış bir doğu şehrinin iyi bir örneğini sunmaktadır. 
Odeon’un orkestra bölümünde dünya çapında benzersiz bir Medusa mozaiğine ev sahipliği yapmaktadır.

Burdur'un tarihini hissetmek isteyenler için Burada Dur: Burası Burdur yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Ege Denizi kıyısında volkanik bir kayalık üzerine kurulmuş olan Assos, Çanakkale, Ayvacık ilçesine 17 kilometre uzaklıkta bulunan Behramkale köyü sınırları içinde yer alıyor. Kent ilk olarak M.Ö. 2. binde iskân edilmiş ve M.Ö. 7. yüzyılda Lesbos adasındaki Methymna kentinden gelen göçmenlerle gelişmiş. Assos’ta M.Ö. 4. yüzyılda banker Eubulus'un kölesi Hermeias'ın tiranlığı yönetiminde büyük imar faaliyetleri gerçekleştirilmiş. Hermeias'ın dostu Aristoteles, M.Ö. 347-345 yılları arasında Assos'ta yaşamış ve burada bir felsefe okulu kurmuş. Helenistik çağ sonrasında Roma ile iyi ilişkiler kuran Assos halkı, sikke basma ve şehrin siyasi geleneklerini sürdürme imkânını elde etmiş. M.S. 56/57'de Aziz Paulos'un Assos'u ziyaret etmesi kent tarihi için önem taşıyor.


Doğu ve batı olmak üzere iki girişi olan antik kent, güneye doğru uzanan teraslar üzerindeki yapı topluluklarından oluşuyor. Kentin etrafını çeviren 3100 m. uzunluğundaki surların önemli bir bölümü bugün hala ayakta. Denizden 235 m. yükseklikte bulunan Akropol'de yer alan Athena Tapınağı,  Arkaik çağda Anadolu'da, Dor üslubunda inşa edilen tek tapınak. Denize doğru inildikçe agora, gymnasium, meclis binası ve mezarlık sıralanıyor. Akropolün kuzey köşesinde Osmanlı Sultanı 1. Murat'ın 14. yüzyılda yaptırdığı tek kubbeli cami bulunuyor. Behramkale köyü sınırlarındaki Osmanlı döneminden kalma köprü tümüyle ayakta olup halen kullanılıyor.

Balıkesir ve Çanakkale'nin doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için Kaz Dağlarının Eteklerinde: Balıkesir ve Çanakkale yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



500 yaşın üzerindeki yüzlerce adet ağaçla birlikte toplam 2.000.000 ağacın oluşturduğu zeytin ormanına sahip Ayvalık coğrafyası; Akdenize özgü endemik türleri barındıran karasal özellikleriyle birlikte; yine Akdenize özgü endemik türlerin Ege’ye yayıldığı kızıl mercan gibi yelpaze mercanlar ve deniz çayırlarından oluşan denizel türleri; denizle kayanın buluştuğu kıyılarındaki tuzcul çayırları, kıyı kumulları ve flamingo, angıt gibi göçmen kuşlara ev sahipliği yapan tuzlaları ve tüm bu özelliklerin yayıldığı Alibey (Cunda) Adası dâhil olmak üzere toplam 22 adadan oluşan takımadaların kıyı ve denizle birlikte ördüğü morfolojik özellikler ile doğal ve estetik güzelliklerin birlikte bir bütün oluşturduğu olağanüstü bir değere sahip...


Madra Dağı, Gömeç ve Altınova ile sınırlanan bu özgül coğrafyada, binyıllardır buraya özgü bir tür olarak var olan delicelerin aşılanması sonucu özel bir genetik çeşide sahip olan zeytin ağaçlarının değeri ile birlikte, Ayvalık 19. yüzyılda zeytine dayalı endüstrinin (zeytinyağı ve sabun) Anadolu’nun batısında geliştirildiği öncü bir kent olmuş. Zeytin ve ürünlerine dayalı üretim, zeytinyağı fabrikaları, sabunhane yapıları ve depolar; mağazalar ve küplerle konutların içine kadar sızarak, bu özgül coğrafyada bir yandan kentsel mimariyi biçimlendirirken diğer yandan da zeytin endüstrine dayalı bir peyzaj oluşturmuş.

Bu özgül doğal çevrede zeytin ağaçları ve onun meyvesi olan zeytin; insan eliyle oluşturulan yapılı çevrenin temel bileşenleri olmuş ve 19. yüzyılda bu coğrafyaya özgü bir kültürün oluşmasını sağlamış. Dolayısıyla Ayvalık doğal ve estetik güzelliklerin yanı sıra tarımsal üretime dayalı insan eliyle yapılan kültürle (üretim ve mimari) birlikte bir bütün oluşturduğu yere özel, olağanüstü bir değere sahip...

Balıkesir'in doğasını hissetmek isteyenler için Kaz Dağlarının Eteklerinde: Balıkesir ve Çanakkale yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Konya’nın Halkapınar ilçe merkezinin 4 km. güneyinde bulunan “İvriz Kültürel Peyzajı” Geç Tunç çağından Geç Antik döneme kadar kullanılmış olağanüstü değerlere sahip bir peyzaj alanıdır. Senenin belirli aylarında yerden sızan su kaynakları burada Hitit döneminden itibaren kutsal su alanının oluşmasına neden olmuş. Hititler doğal peyzajı kendi inançlarına entegre ederek kültürel bir peyzaj oluşturmuş. 

Geç Hitit dönemine ait, döneminin tek örneği olan kabartmalar, steller ve Bizans Manastırı kültürel belleğinin devamlılığını göstermektedir. Özellikle Geç Hitit dönemine tarihlendirilen İvriz Kaya Kabartması ile Ambarderesi Kaya Kabartması döneminin olağanüstü teknolojileri ile yapılmış.

Konya'nın doğasını hissetmek isteyenler için Bozkırın Esrarlı Güzelliği: Konya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Su yapıları, ait olduğu toplumun mimarlık, mühendislik, teknolojik bilgileri ile sosyal ve kültürel yaşamlarını anlatması bakımından insanlık tarihinin önemli belgeleridir. Gaziantep tarihi su yapıları da hem dünya üzerinde kültürler arası etkileşimin hem de yerel ölçekte sosyokültürel yaşamın ve teknik bilgilerin önemli bir belgesidir.

Gaziantep tarihi su sistemi, yerleşim bölgesinden uzak olan ana kaynaktan kente su getiren yer altı su kanalları ve bu kanallarla gelen suyun kullanıma açıldığı su yapılarından oluşuyor. Yeraltı su kanallarına yerel dilde livas adı veriliyor. Gaziantep'te livasla yerleşime taşınan suyun halkın kullanımına açıldığı kuyu, havuz, çeşme gibi su yapıları içinde en önemlisi ise yerel dilde kastel adı verilen yeraltı su yapıları...


Livaslar; dünya üzerinde kurak iklime sahip Meksika'dan Çin'e kadar birçok yerde görülen ve literatürde daha çok "qanât" adıyla bilinen yer altı su kanallarıyla benzer yapım teknolojisine sahiptir. Bununla birlikte sadece su taşımada değil; suyun kent içinde dağılımında da kullanılan livaslar, boyutu ve kentteki birçok yapıya su sağlayan biçimlenmesi ile özeldir. Bu çerçevede Gaziantep livasları, qanât’ın Gaziantep'teki uygulaması olmasıyla, insanlığın ortak mirasının bir parçasıdır ve kendine özgü biçimlenmeler içermesi ile de yere özgü değerler taşımaktadır.

Livas ve kastel sistemi, kurak iklime sahip kentte halka ait su kaynaklarının yönetiminin kültürel bir gelenek olması açısından istisnai bir örnektir. Yer altında yüzlerce yıl boyunca geliştirilen bu sistemin inşasında sürekli olarak aynı açıda eğimin korunması, inşa edilen her yeni yapıya su tedarik edebilmek için sistemin uzatılarak geliştirilmesi, tüm kastellere giren temiz su livaslarının çıkışta pis su olarak ayrı bir kanala alınması, halkın farklı su kullanım ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde tasarlanmış bir yer altı su yapısının oluşturulması, bir mühendislik başarısıdır. Başta su ihtiyacını karşılamak ve bunun yanında çeşitli sosyal amaçlarla kullanılmak üzere oluşturulmuş ve livas sistemi ile bütünleştirilmiş kasteller ise önemli birer yapı tipidir.

Gaziantep'in tarihi su sistemini hissetmek isteyenler için Türkiye'nin Mutfağı: Gaziantep yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



11 ve 12. yüzyıllar, Türk-İslam medeniyetinin, Anadolu’ya girdiği, Balkanlara kadar yayılması ile sonuçlanacak tarihi oluşumlara yol açmış. Bu büyük değişimler, Anadolu’nun toplumsal ve siyasi hayatında olduğu kadar kültürel çehresinde de değişimler oluşturmuş. Gelecek yüzyıllarda Anadolu Türk-İslam medeniyeti olarak tanınan ‘’kültürel katmanın’’ ilk ve öncü eserleri bu dönemde, Anadolu’nun farklı kent ve kasabalarında üretilmiş. Niksar bu kent ve kasabalar içinde sahip olduğu kültürel varlıkların yoğunluğu ve önemleri itibari ile ayrıcalıklı bir konuma sahip...


Farsça anlamı ‘’Bilge Adam’’ olan Danişmendliler, bilgin ve din âlimlerini yeni elde ettikleri topraklara davet etmeleri ve bilginlere sahip çıkmaları ile tanınmaktaymış. Danişmendlilerin bu özelliği sayesinde Niksar, kısa sürede Türk-İslam (Türk-Anadolu) medeniyetinin erken ve öncü örneklerinin verildiği bir kültür ve ilim merkezi halinde gelmiş. Böylece kent, Anadolu’nun, binlerce yıldır tanıklık ettiği kültürel katmanlara bir yenisini eklemeye başlamasına tanıklık etmiş. Malazgirt Muharebesinden hemen sonra Niksar’da, dini ve tasavvufi ilmin icra edildiği çok sayıda zaviye, tekke, cami ve mescidin yanı sıra, pozitif bilimlerin işlendiği medreseler, kentsel yaşam için gerekli olan çeşme, hamam, han gibi sosyo-ekonomik yapılar, yönetim birimleri, askeri yerleşkeler gibi Anadolu Türk kültürünün temsilcisi yapı tipleri inşa edilmiş.

Tokat'ın tarihi merkezini hissetmek isteyenler için Karadeniz Yayla Turu: Trabzon, Rize, Tokat yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Harput, Doğu Anadolu bölgesinin Yukarı Fırat bölümünün güneyinde yer alıyor. "Harput Platosu’’ olarak adlandırılan yüksek kütlenin güney kenarına kurulmuş. Harput ve çevresinde yapılan kazı ve araştırmalara göre ilk yerleşim taş devrine kadar inmiş. Harput, ilkçağdan itibaren Anadolu’nun önemli yerleşim merkezlerinden biri olmuş, özellikle Urartulara, sonrasında Pers, Roma, Bizans, Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılara ev sahipliği yapmış.  Bölgede egemenlik kurmuş olan uygarlıkların inşa ettikleri anıtsal yapılar günümüze önemli bir kültürel miras olarak gelebilmiş. Bunlardan en önemlileri; 2016 yılı Mayıs ayında bulunan Harput kabartması, Harput İç Kalesi, Roma Kaya Mezarları, Meryem Ana Kilisesi, Harput Ulu Camii, Sare Hatun Camii...


Harput, tarihin her döneminde doğal yapısı, taşınmaz kültür varlıkları, somut olmayan kültür varlıkları, önemli tarihi şahsiyetleri, dinler tarihi açısından yetiştirdiği âlimleri, otantik müziği, folklorik ve edebiyattaki yeri ile önemli bir kültür şehri olmuş. Öğrenme ve eğlenceyi birleştiren Kürsübaşı geleneği somut olmayan kültür varlığı olarak UNESCO tarafından tescillenmiş. Kendine has erkek ve kadın oyunları ile bir marka olmuş. Dünyanın en eski kiliselerinden olan Meryem Ana Kilisesi, Arap Baba, Fethi Baba gibi dinler tarihi açısından önemli değerlere sahip. Geleneksel Harput müziği, kullanılan çalgıları, besteleri ile halen özgünlüğünü sürdürüyor.

Elazığ'ın tarihi merkezini hissetmek isteyenler için Güneş Doğudan Doğar: Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Bitlis, Van, Ağrı, Iğdır yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

64. PRİENE ARKEOLOJİK ALANI / AYDIN (2018)

Priene Antik Kenti, Söke ilçesinin 15 km güneybatısında, Güllübahçe mahallesi sınırları içerisinde bulunmaktadır. İyon Birliğinin bir üyesi olan ve birliğin merkezi Panionion’u topraklarında barındıran Priene hakkında antik kaynaklardaki ilk bilgilere MÖ 7. yüzyıl ortalarında rastlanmaktadır. Priene MÖ 645-546 yılları arasında Lydia, sonrasında Pers egemenliğine girmiş. Antik Çağın yedi ünlü bilgesinden biri olan Bias, MÖ 6. yüzyılda Priene’de yaşamış. Priene, İon kentlerinin Pers egemenliğinden kurtulmak için başlattıkları İon İsyanına (MÖ 500/499) katılmış ve MÖ 5. yüzyılda Attika-Delos Deniz Birliğinde yer almış. Kentin Arkaik ve Klasik dönemlerdeki yeri bilinmemektedir.

Priene, Miletli Hippodamos’un kendi adıyla anılan planı esas alınarak MÖ 4. yüzyıl ortalarında Mykale'nin (Samsun Dağı) güney yamaçlarında yeniden inşa edilmiş. Büyük İskender tarafından özerklik verilen kent, Seleukoslar ve Ptolemaioslar krallıklarından sonra Bergama Krallığı egemenliğine girmiş, 3. Attalos’un vasiyeti üzerine MÖ 129 yılında Roma İmparatorluğuna bırakılmış. Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlar nedeniyle denizden gittikçe uzaklaşan Priene, zamanla önemini yitirmeye başlamış. Bizans döneminde Piskoposluk merkezi haline gelen kent, MS 13. yüzyılda tamamen terkedilmiş.

Priene, antik çağdan bugüne kadar en iyi korunan şehir planlama örneği olması nedeniyle, Anadolu'da şehir planlamasının gelişimini anlamak ve modern planlama çalışmaları için bir model olarak oldukça önemlidir. Antik kent merkezinde dönemin ünlü mimarları tarafından inşa edilen ve şehir planına ustalıkla yerleştirilen çok sayıda anıtsal yapı bulunmaktadır. Bunlar arasında mimar Pytheos’un planladığı Athena Tapınağı, Demeter Tapınağı, Tiyatro, Agora, Asklepios Tapınağı, Bouleuterion, Yukarı Gymnasion, Aşağı Gymnasion, Mısır Tanrıları Tapınağı, Büyük İskender’in evi ve Bizans dönemi Piskoposluk kilisesi sayılabilir. Bunların yanında, Geç Klasik ve Helenistik dönemden kalma türünün en iyi korunmuş örneklerden biri olarak Priene'nin evleri, yerleşim tarihi hakkında önemli bilgiler sunmakta olup, kent bu yönüyle "Anadolu’nun Pompei'si" olarak tanımlanmaktadır.

Aydın'ın tarih ve doğasını hissetmek isteyenler için Güneşin Ülkesi: Güney Ege ve Batı Akdeniz Turu yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

65. JUSTİNİANUS KÖPRÜSÜ / SAKARYA (2018)

Justinianus Köprüsü, diğer adıyla Beşköprü, kuzeybatı Anadolu’daki antik Bithynia bölgesi sınırları içerisinde yer alan 350 metre uzunluğa sahip görkemli bir köprüdür.

Geç Roma ve Erken Bizans döneminin en önemli imparatorlarından birisi olan İmparator Justinianus (527-565) tarafından inşa ettirilen köprü, döneminin mimari ve teknik uzmanlığının olağanüstü bir temsilcisidir. Aynı zamanda, Justinianus’un imparatorluğun doğu ve batı topraklarını yeniden birleştirerek Roma İmparatorluğuna eski ihtişamını geri kazandırmak yönündeki büyük amacını sembolize etmesinden dolayı da simgesel bir değere sahiptir.

66. SARIKAYA ROMA HAMAMI / YOZGAT (2018)

66. sırada plakası da 66 olan ilimiz Yozgat var. Basilica Therma olarak adlandırılan hamam yapısı Sarıkaya ilçesi, Kaplıca mahallesinde yer almakta olup Roma döneminde (MS 2.yüzyılda) bölgede bulunan ve Aquae Sarvenae olarak adlandırılan termal kaynağın üzerine inşa edilmiş. Roma mimarisinin Anadolu’da korunmuş olan en ünik termal hamam yapısıdır. Hıristiyanlığın bölgede yayılmasından sonra Roma Hamamının kuzey kısmına bir kilise eklenerek ismi bu binaya atfen Basilica Therma olarak değiştirilmiş. MS 451 yılına kadar Basilica Therma bir piskoposluk merkezi olmuş.

Sonraki dönemlerde de insanlar hamamın şifalı kaynaklarından faydalanmış. Günümüzde yapının ana bölümleri olarak batıya dönük bir fasad, bunun önünde büyük termal havuz, cephe gerisinde iç havuz ve bunun doğusunda 3. bir havuz göze çarpmaktadır. 30 metre uzunluğundaki cephenin kuzey ve güney uçlarında yarım daire planlı iki havuzcuk mevcuttur. Cephenin arkasında iki taraftan merdivenle inilen ve öndeki büyük havuza kemerler vasıtasıyla doğrudan geçiş yapılan iç havuz bulunmaktadır.



Tarihi ticaret merkezini çevreleyen ve daha çok 19. ve 20. yüzyılın başlarında inşa edilen geleneksel evlerin yer aldığı mahallelerden oluşan ve bu tarihi doku içindeki dini, sosyal ve ticari yapıları ile Beypazarı, kırsal bir kasabada Osmanlı kent sisteminin uygulamalarını açıkça gösteriyor. Dönemin idari, ekolojik (İnözü Vadisi), estetik, ekonomik (çarşı), teknolojik (ev mimarisi) ve sosyo-kültürel (kıyafet vb.) koşullarını ortaya koyan 19. yüzyıl Osmanlı şehirciliğinin korunmuş bir örneği. Alan, Selçuklu ve Osmanlı dini mimarisinin bozulmamış ürünlerini ve iç ve dış mekânsal düzenleri, malzeme özellikleri, yapısal unsurları, iç tasarım öğeleri ve doğaya uygun sokak dokuları ile geleneksel Türk evlerinin paha biçilmez örneklerini koruyor. Bu niteliklerinden dolayı “Beypazarı Tarihi Kenti” olarak Dünya Miras Geçici Listesi’ne dahil edilmiş.

Beypazarı'nın tarihini hissetmek isteyenler için Ankara'nın Turistik Yüzü: Beypazarı yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

68. İZMİR TARİHİ LİMAN KENTİ / İZMİR (2020)


Alanın coğrafi ve stratejik konumu ile kara ve deniz ticaret yollarının birleştiği Akdeniz’in önemli ticaret limanlarından biri olma özelliği sayesinde Helenistik dönemden itibaren kesintisiz yerleşim görerek o dönemden itibaren ticari ve kültürel bir merkez olmuş, özellikle, Osmanlı coğrafyasında bir liman kenti olarak gelişerek oluşumunu farklı kültürel ve dini yapılar, hanlar, arastalar, pasajlar, otellerle donanan ticari merkezi ve farklı kültürlere ait mimari mirasın etkileşim içinde üretildiği süreçler ile üretim tüketim modelleri, ekonomik sistemler ve karşılıklı birbirini etkileyen sosyo-politik değişimleri desteklemiş. Bu niteliklerinden dolayı “İzmir Tarihi Liman Kenti” olarak Dünya Miras Geçici Listesi’ne dahil edilmiş.

İzmir'in tarihi şehrini hissetmek isteyenler için Güneşin Ülkesi: Güney Ege ve Batı Akdeniz Turu yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Kayseri sınırları içerisinde yer alan Koramaz Vadisi, doğu batı doğrultusunda 12 km. boyunca uzanmaktadır. Bölgenin tümünü oluşturan yumuşak kayaçlar aşınarak vadilerin oluşmasını sağlamış. Binlerce yıldır yörede yaşayan insanlar tarafından kayalara oyularak mezar, mesken, depo, ibadethane olarak kullanılan mekanların kullanımı günümüzde de sürdürülmektedir.

Vadi içerisinde antik dönem yerleşimleri de yer almaktadır. Bunların içerisinde sayıları yüzlerce olan güvercinlikler, columbariumlar (Roma döneminde yakılmış bedenlerden kalan küllerin saklandığı toplu mezarlar), anıt mezarlar, tümülüsler, yer altı savunma yapıları, yaşam alanları, ibadet alanları (antik tapınaklar ve kiliseler), ağıllar, gözetleme noktaları gibi çok sayıda farklı kullanım amaçlı yapı bulunmaktadır.

Bölgede birçok medeniyetin izine rastlamak mümkündür. Örneğin, başlangıçta barınma amaçlı kullanılan bir mağara daha sonra Roma döneminde detaylandırılarak kaya mezar olarak işlenmiş.  Hristiyanlığın serbest kalmasıyla beraber geç Roma veya erken Bizans’ta bu mağaralar kilise olarak yeniden şekillendirilmiş. Selçuklu ve Osmanlı hâkimiyeti ile beraber ise kiliselerin bir kısmı yine dini yapı olarak kullanılmaya devam etmiştir ki bu durum vadiyi oldukça değerli kılmaktadır. Bölgedeki bazı columbariumların güvercinliğe dönüştürülmesi ve yaygın güvercinlik kültürü yine bu vadiye has bir özelliktir. Yüzlerce yıldır farklı medeniyetler tarafından inşa edilmiş kaya oyma yapılar incelendiğinde her birinin ayrı mühendislik hesapları barındırdığı görülmektedir. Bu niteliklerinden dolayı “Koramaz Vadisi” Dünya Miras Geçici Listesi’ne dahil edilmiş.

Kayseri'nin doğasını hissetmek isteyenler için Erciyes'in Eteklerinde: Kayseri yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Zerzevan Kalesi ve kalenin içerisinde yer alan Mithraeum (Mithras Tapınağı); Çınar ilçesi, Demirölçek mahallesinde yer almaktadır. Bu bölgede, Asur döneminde (MÖ 882-611) Kinabu olarak adlandırılan bir kalenin var olduğu ileri sürülmektedir. Pers döneminde de (MÖ 550-331) Kral Yolu üzerinde bulunan yerleşim alanının yol güvenliğinin sağlanması amacıyla kullanılmış olduğu düşünülmektedir. Mevcut çalışmalara göre, kalenin MS 3 yüzyılda kullanıldığı söylenebilir. Yerleşimin surları ve yapıları Anastasios (MS 491-518) ve Justinianos (MS 527-565) dönemlerinde onarılarak, bazı yapılar ise yeniden inşa edilerek mevcut son haline getirilmiş. 639 yılında İslam orduları tarafından bölgenin fethine kadar yerleşim kullanılmış.

Surlarla çevrelenmiş yerleşimdeki kamu yapılarının bulunduğu güney alanda, gözetleme ve savunma kulesi (güney kule), kilise, yönetim binası, cephanelik (arsenal), kaya sunağı gibi mimari kalıntılar yer almaktadır. Kuzeyinde ise cadde-sokaklar ve konutlar takip edilebilmektedir. Konutların bulunduğu alanda aynı zamanda su sarnıçları, yeraltı kilisesi, yeraltı sığınağı, Mithraeum, henüz işlevi belirlenemeyen birçok yapı da tespit edilmiş. Surların dışında ise yerleşime su sağlayan kanallar, sunu çanakları ve taş ocakları var. Nekropol alanında ise kaya mezarları ve tonozlu mezarlar bulunmaktadır.

Zerzevan Kalesi askeri yerleşimi, yer altı ve yerüstü yapıları ile dünyanın en iyi korunmuş Roma garnizonlarındandır ve insanlığın kültürel gelişimini oluşturan farklı kültürel-inanç evrelerine ait izleri bir arada taşımaktadır. Pagan ve Hıristiyan Roma’ya ait mimari yapılar döneminin bütün özelliklerini ve teknolojik gelişmelerini yansıtmaktadır. Günümüze kadar Roma’nın doğu sınırında bulunan tek Mithras Tapınağı burada yer almaktadır. Bu niteliklerinden dolayı “Zerzevan Kalesi ve Mithraeum” olarak Dünya Miras Geçici Listesi’ne dahil edilmiş.

Diyarbakır'ın tarihini hissetmek isteyenler için Sur ve Sır: Diyarbakır yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

71. KARATEPE-ASLANTAŞ ARKEOLOJİK ALANI / OSMANİYE (2020)

Karatepe-Aslantaş Arkeolojik Alanı, Kadirli ilçesinin yaklaşık 24 km. doğusunda,  1958 yılında ilan edilen ve arkeolojik kalıntılarla aynı adı taşıyan milli park sınırları içinde yer almaktadır. Adana Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı bir ören yeri olan Karatepe-Aslantaş arkeolojik alanında bulunan kalıntılar, 1947 yılında başlayan kazılarla açığa çıkan iki büyük sur kapı yapısı, bir yol aksı ve onun iki yanında yer alan mekanlardan oluşur.

Karatepe-Aslantaş Arkeolojik Alanı, Geç Hitit döneminde Anadolu coğrafyasında kurulan kent devletlerinden biri olan Adanava’nın bir uç kalesi olarak görkemli suru ve sur kapıları ile dönemin savunma mimarlığının ünik bir örneğidir. Kale yerleşimi kurulduktan görece kısa bir süre sonra terk edildiğinden tek tabakalı bir arkeolojik alan olarak ilk tasarımına bağlı mimari kimliğini çok iyi bir şekilde korumuş. Bu bağlamda Geç Hitit kale planlamasının yanı sıra anıtsal ve sanatsal değeri olan kapı girişleri ile döneminin yüksek mimarlık ve sanat anlayışını sergileyen özgün bir örnektir.

Karatepe-Aslantaş’ı arkeoloji dünyasında öne çıkaran bir başka özelliği, Fenikece ve Luvice olarak tasarlanan çift dilli yazıtlarıdır. Her iki kapısında bulunan bazalt stel ve kabartmalar üzerinde hem Fenike alfabesi ile hem de Luvi hiyeroglifi ile yazılmış, bu dillerdeki en uzun iki dilli metin olan yazıtlar Luvi hiyeroglifinin çözülmesinde önemli rol oynamış.

Karatepe-Aslantaş’ı özgün ve önemli kılan bir diğer özelliği ise kazı başkanı ve Türkiye’nin öncü arkeologlarından Halet Çambel’in çabalarıyla, 1950’li yıllar gibi oldukça erken bir tarihte heykel ve rölyef konservasyonu, koruma çatısı uygulaması ve alanı çevreleyen doğal ormanla birlikte tarihi milli park ilan edilerek, arkeolojik alanın bütün sanatsal değerleriyle birlikte korunmasının ve kültürel peyzajını sürdürmesinin sağlanmasıdır. Bu erken tarihli ve başarılı uygulamalar, arkeolojik alanlarda yerinde koruma ve alan yönetiminin ilk örneklerinden birinin sergilenmesi açısından da alanı öne çıkartmaktadır. Bu niteliklerinden dolayı “Karatepe-Aslantaş Arkeolojik Alanı” Dünya Miras Geçici Listesi’ne dahil edilmiş.



Midyat, Türkiye'nin güneydoğusunda bir kireçtaşı plato olan Tur Abdin bölgesinin merkezinde yer almaktadır. Bölge kuzeyde ve doğuda Dicle Nehri, güneyde Mezopotamya ovası ve batıda Mardin kenti ile sınırlanmış. Hıristiyanlığın erken dönemlerinden itibaren yoğun bir imar faaliyetine sahne olan ve manastır mimarisinin erken örneklerini sunan Tur Abdin bölgesi, tarih boyunca Süryani Ortodoks cemaati ile ilişkilendirilebilen yeni ve kendine özgü bir mimari dilin ortaya çıkışına tanıklık etmiş.

Tur Abdin, çeşitli dönemlere ait yaklaşık 80 köy ve 70 manastırın yer aldığı eşsiz bir kültürel peyzaja sahip olup seri adaylık için 5 manastır ve 4 kilise seçilmiş: Mor Sobo Kilisesi, Meryem Ana Kilisesi (Yoldath Aloho), Deyrulzafaran Manastırı, Mor Gabriel Manastırı, Mor Abai Manastırı, Mor Loozor Manastırı, Mor Yakup Manastırı, Mor Quryaqos Kilisesi ve Mor Azozo Kilisesi.


6-8. yüzyıllara tarihlenen ve bazı ortak özelliklere sahip olan bu yapılar bölgenin karakterinin bir bütün olarak anlaşılmasını sağlamaktadır. Çevresindeki teraslı üzüm bağları, zeytin ve badem ağaçları ile etkileyici bir peyzaj oluşturmaktadır.

Mardin'in tarihini hissetmek isteyenler için Gündüzü Seyranlık Gecesi Gerdanlık: Mardin yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Amasya'nın tarihini hissetmek isteyenler için Bu Nehir Olmasaydı, Bu Şehir Olmazdı: Amasya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.



Denizden yaklaşık 1050 m. yükseklikte Antalya’nın kuzeyinde dağlar arasında gizli Termessos (Güllük Dağı Milli Parkı) antik kenti, yerleşim biçimi, savunma sistemleri ile doğanın sunduğu olanakları en iyi şekilde kullanan kentlerden biridir. Alanın en önemli kalıntıları şehir surları, kuleler, kral yolu, Hadrian kapısı, gymnasium, agora, tiyatro, odeon, mezarlar, kemerler ve drenaj sistemidir. Güllük Dağının dik yamaçları ise Güver Uçurumu ve tipik Akdeniz bitki örtüsünün yanısıra nesli tehlike altında olan hayvanları da barındıran özel bir bölgedir.

Antalya'nın tarihini hissetmek isteyenler için Doğa ve Tarihin Buluştuğu Şehir: Antalya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Akdeniz Bölgesinde yer alan Kekova Adası, arkeolojik Üçağız ve Kaleköy yerleşmeleri ve adayı çevreleyen batık kentin yanı sıra, gerek görsel, gerekse doğal özellikleriyle UNESCO Dünya Miras Listesi’ne öneriliyor. Kültürel özelliklerinin yanı sıra; Kekova çok önemli jeolojik oluşumlar, oluklu kıyı hattı, hidrobiyolojik özellikler ve görsel güzelliğe sahip. Yaşayan kültürel varlığın yanı sıra kültürel devamlılığın da önemli bir örneği...

Antalya'nın doğa ve tarihini hissetmek isteyenler için Akdenizin İncisi: Batıdan Doğuya Antalya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Tarihi Kemaliye İlçesi, Erzincan’ın güneybatısında yer almaktadır. Tarihsel süreçte İpek ve Kervan yolları üzerinde bulunan Kemaliye kent dokusu, mimarisi ve özgün evleri ile öne çıkmaktadır. Doğayı yapılaşmada temel unsur olarak gören bir anlayışla topografyaya oturan yerleşim, Fırat Nehrinden itibaren yükselen üç ana sekiden oluşmaktadır. Fırat Nehri, kentsel mekân kurgusunu ve mimariyi etkilemiş; yerleşim birimleri bu etkiye göre oluşturulmuş ve tasarlanmış.

Kemaliye yerleşim bütününün ayrılmaz bir parçası olan Karanlık Kanyon tüm uzunluğu ile yaklaşık 35 km. Kanyon’daki nehir tabanı ile vadi kenarı arasındaki kot farkı ise 1000 metreye kadar ulaşmaktadır. Bu haliyle Karanlık Kanyon dünyadaki ilk 5 derin kanyon arasında yer almaktadır. Karanlık Kanyon, gerek jeolojik yapısıyla, gerekse sert kayaların içinden oyularak inşa edilmiş “Taş Yol”u ile istisnai bir doğal güzelliğe ve estetik öneme sahiptir. 7 kilometre uzunluğundaki Taş Yol, 400-500 m yüksekliğe sahip büyüklü küçüklü 38 tünelden oluşur ve dünyadaki “Tehlikeli Yollar” kategorisinde yer almaktadır.

Kemaliye yerleşim merkezinin 4-5 km kuzeybatısında yer alan Dilli Vadisinde eski Türk izlerine rastlanılmaktadır. Dilli Vadisi içerisinde yer alan petroğlifler ve damgalar üzerinde yapılan çalışmalar sonucu elde edilen veriler Türk kültür tarihi açısından önemli bilgiler içermektedir.

Erzincan'ın tarihini hissetmek isteyenler için Doğu Ekspresi Yolunda Kültürel Miras: Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

77. TUZ GÖLÜ ÖZEL ÇEVRE KORUMA ALANI (2013)


Ankara, Konya ve Aksaray illeri ile çevrili olan Tuz Gölü, Van Gölü’nden sonra Türkiye’nin 2. büyük gölü. Yer altı sularıyla beslenen Tuz Gölü, kapalı bir havza olan Konya Havzasında yer alıyor. Ortalama derinliği yarım metrenin altında olan Tuz Gölü, doğuda Kızılırmak, güneyde Obruk, batıda Cihanbeyli ve kuzeyde Haymana Platoları ile çevrilidir. Gölün bulunduğu bölge, Türkiye’nin en az yağış alan bölgesidir. İlkbaharda gölün genişliği 164.200 hektara ulaşırken yaz aylarında göl yüzeyinde oluşan yaklaşık 30 cm.lik tuz tabakası, bölgedeki aşırı buharlaşmanın bir kanıtıdır. Türkiye’nin tuz ihtiyacının % 70’i Tuz Gölü’nden sağlanıyor.

Sayılamayacak kadar çok çeşitli kuş türüne ev sahipliği yapan Tuz Gölü havzası, yaklaşık 6.000 kadar kuş yuvalama alanına sahip. Bunun yanında bölgede 279 bitki ve bakteri türünün yaşadığı tespit edilmiş. Dünyanın önemli doğal alanlarından biri olan Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Bölgesi, sahip olduğu bu özellikleri nedeniyle UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ne kaydedilmiş.

Göllerin tuzunu hissetmek isteyenler için Toprakla Suyun Buluşması: 26 İlimizdeki Göller yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Mağaranın nemini hissetmek isteyenler için Karadeniz Yayla Turu: Trabzon, Rize, Tokat yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

79. KIZILIRMAK DELTASI / SAMSUN (2016)

Samsun Kızılırmak Deltası, yaklaşık 350 adet kuş türü, manda, yılkı, balık, sürüngen vb. çeşitleri yanında zengin bitki örtüsüyle korunmaya değer bir habitatı içerisinde bulundurmaktadır. Deniz, ırmak, göl, sazlık, bataklık, çayır, mera, orman, kumul ve tarım alanları gibi farklı yaşam alanlarını (habitatları) bir arada bulundurması, deltayı eşine az rastlanır derecede önemli kılmaktadır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder