6 Temmuz 2019

Ankara'daki Tek Sinan Eseri: Cenabi Ahmet Paşa Camii






















3000 yıllık tarihi boyunca çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapan Ankara, tarihte üç kez başkentlik yapmış. Ankara'nın tarihte başkentlik ettiği ilk devlet Galatlar olmuş. Onu Roma İmparatorluğunun Galatya eyaleti izlemiş. Üçüncü ise herkesin bildiği üzere 13 Ekim 1923'te başlayan Türkiye Cumhuriyeti başkentliği.

Ankara, tarihteki bu rolünü Kanuni Sultan Süleyman zamanında da ispatlamış. Şehzade Bayezid ve Şehzade Selim'in Kütahya ve Manisa valiliklerinden dolayı Anadolu Beylerbeyliği Ankara'ya kaydırılmış. Bu iki şehir de oldukça yakın olmasından ötürü Kanuni devrinin en zor yıllarında, Ankara'ya Anadolu Beylerbeyi olarak atanan Cenabi Ahmet Paşa zamanında kent, aynı zamanda Anadolu'daki bütün ticaretin aktığı bir merkeze dönüşmüş. O dönem Osmanlı topraklarının dört bir köşesini yeniden imar eden Mimar Sinan, Cenabi Ahmet Paşa'nın isteği üzerine Ankara'ya gelerek, bu kent için de bir eser yapmış. Mimar Sinan’ın Ankara’daki tek eseri olarak tarihe geçmiş olan yapı, Cenabi Ahmet Paşa'nın adını taşıyan kare yapılı ve kubbeli bir cami olan Cenabi Ahmet Paşa Camii.

Ulucanlar Caddesindeki Cenabi Ahmet Paşa Camisi, klasik Osmanlı mimarisine sahip... Giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 1566 yılında Anadolu Beylerbeyliği yapan Cenabi Ahmet Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmış. Bunun yanı sıra caminin pencereleri üzerindeki kitabelere göre, 1883'de Abdülaziz Zadeesseyyit El-Hac Ahmet ve 1887 yılında da Ankara Valisi ünlü Mesnevi Şarihi Abidin Paşa (1843-1908) tarafından onarılmış.



Ankara'nın en eski camilerinden olan bu yapı kare plânlı olup, ibadet mekânı merkezi bir kubbe ile örtülmüş. Ankara’nın kesme taşından yapılmış. Son cemaat yeri, mermer sütunların taşıdığı üç kubbe ile örtülü. Bunlardan ortadaki kubbe Osmanlı mimarisinde görüldüğü gibi, diğerlerinden daha yüksek ve daha geniş. Son cemaatin sağ tarafında kesme taştan tek şerefeli, 16 köşeli minaresi bulunuyor.


Üç bölümlü son cemaat yeri, tek kubbenin örttüğü harim, klasik ölçülerdeki mihrap, minber ve mahfiliyle tipik bir Mimar Sinan eseri...

Son cemaat yerinin ortasında yer alan mukarnas kavsaralı ve geometrik geçmeli geniş bir bordürle çevrili mermer taçkapı eksenden biraz sağa kaymış. Caminin giriş kapısı beyaz mermer ve somakilerin oluşturduğu kireç taşından bir bezeme ile süslenmiş. Girişin üzerini örten hafif basık kemer iki renkli taş işçiliğine sahip ve üstünde kartuş içine alınmış olan sülüs hatlı inşa kitâbesi yer alıyor.


İbadet mekânı üç sıra halindeki sivri kemerli 32 pencere ile aydınlatılmış. İbadet mekânını örten büyük kubbenin oturduğu kasnak etrafında 16 penceresi bulunuyor. Kubbenin iç kısmı ve eteklerinin bezendiği kalem işleri görülmeye değer...


İç mekâna girildiğinde istiridye biçimindeki tromplarla geçilmiş bir kubbe ile karşılaşılıyor. Trompların üzerini örten sivri kemerlerde iki renkli taş işçiliği görülüyor.

Caminin beyaz mermerden yapılan mihrabı, minberi ve giriş kapısı oldukça sade tasarlanmış. Minberde 1305 (1887) tarihini veren sülüs bir kitâbe var.

İç mekânda süslemede aşırılıktan özenle kaçınılarak sadeliğe yönelindiği dikkat çekiyor.

En önemli süsleme unsuru, kubbenin içi ile birlikte pencerelerin üzerinde görülen kalem işi bezemeler...



Caminin sol yanındaki küçük hazirede Cenabi Ahmet Paşa'nın türbesi bulunuyor. Sarayda kilerbaşı ve çaşnigirbaşı görevlerinde bulunan Gürcü asıllı Osmanlı devlet adamı Cenabi Ahmed Paşa, Şehzade Bayezid ve Şehzade Selim'in Kütahya'daki valiliklerinden dolayı Ankara'da oturmak üzere Anadolu Beylerbeyi olmuş. Uzun müddet bu görevi yöneten Paşa, 1566'da Ankara'da vefat etmiş. Bu türbe de 1566 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmış. 1813 ve 1940 yıllarında onarılmış. Sekizgen bir planı olan türbe, Ankara kesme taşından yapılmış. Yer yer köfeki taşlarından da yararlanılmış. Kubbe doğrudan doğruya kasnak olmadan duvarlar üzerine oturmuş. Türbe içerisinde yalnızca Cenabi Ahmet Paşa'nın sandukası bulunuyor. Sekizgen planlı, kubbeli tipik bir Osmanlı türbesi olan yapı (1561), caminin avlu zemininden biraz daha yüksekte kalıyor.


Cenabi Ahmet Paşa Camii'nin bahçesinde, girişin sağ tarafında yer alan tarihi şadırvanın çatısındaki kurşun kaplamalar geçen sene hurdacılar tarafından çalınmış...

Günümüzde mevcut olmayan Ankara Mevlevihanesi de, Cenabi Ahmet Paşa Camii ile birlikte 1566 yılında inşa edilmiş. Cami bu mevlevihanenin semahanesi olarak da kullanılmış. Yapı zamanla bir hamam, iki türbe, hücreler, hazireler gibi tekke bölümleriyle kuşatılmış ve zengin bir külliye haline dönüşmüş. Dolayısıyla cami-tekke kuruluşunun en güzel örneklerindenmiş.

17. yüzyılda Evliya Çelebi (1640) Mevlevihane'den söz etmiş. 1911 yılında Şeyh Mustafa Nureddin Dede, Konya'ya yazdığı mektupta çile çıkarmış dedegan olmadığından hizmetlerin fahri olarak yapıldığını bildirmiş. Son şeyh Mustafa Nuri Dede 25 dervişi ile Mevlevi alayına katılmış, cepheye gitmiş. 1929 yılına geldiğinde avludaki tekke yapıları, askeri barakalar Jansen imar planı gereğince yıkılmış, iki türbe ile hamuşan mezarlıktan küçük bir parça bırakılmış. 2. Dünya Savaşı sırasında ise yapı depo olarak kullanılmış. Şimdi ise sadece cami ve türbe ziyaret edilebiliyor.

İçinde yaşamış olduğumuz yüzyıldan önce yaşamış şairler, şiirleriyle hâlâ yaşamaya devam ediyorlar. Osmanlı padişahlarının kahir ekseriyeti de şiir veya güzel sanatlarla ilgilendiğinden ince bir ruha sahiplermiş. İçinde şiirin verdiği ince ruh olmayan kişi belki başka ülkeleri yönetir ama Türkiye’yi yönetemez, yönetmemelidir... Birçok Osmanlı devlet adamı gibi Ahmet Paşa da şair ve edip bir devlet adamı imiş. Kuvvetli bir divan şairi olup, şiirlerinde Cenabi ve Harfi mahlaslarını kullanmış. Bakın günümüz Türkçesine çevirmeye çalıştığımız şu gazel Cenabi Ahmet Paşa'ya ait:

Olsa peydâ dûd-ı âhûm gözlerüm giryân olur
Ebr-i zulmet olsa zâhir lâ-cerem bârân olur

(Ceylanımın dumanı ortaya çıksa gözlerim ağlamaklı olur
Karanlık bulut görünse şüphesiz yağmur olur)

Düşmen-i nefs ü hevânun kesdi bir bir başını
Arsa-i uzletde şol kim tîgveş uryân olur

(Nefsi hevânın düşmanı bir bir başını kesti
Tenha ve ıssız köşede şu kimse üryan olur)

Geh şarâb-ı la‘lün içüp mest olur cânâ gönül
Gâh hâlün habbesini ekl idüp hayrân olur

(Kah kırmızı şarap içip gönül mest olur
Kah halin tanesini yiyip hayran olur)

Şîve-i reftârda Tûbâya egmez başını
Kâmet-i bâlâsı yârün gör ne âlî-şân olur

(Edalı yürüyüşünde Tûbâya eğmez başını
Uzun boylu yarin şanı ne yüce olur)

Seyl-i eşkümden Cenâbî cismümün ma‘mûresi
Kılup âşık gibi bir gün yıkılup vîrân olur

(Gözyaşımın selinden Cenâbî cismimin şehri
Aşık gibi kılıp bir gün yıkılıp viran olur)

Son olarak, Cenabi Ahmet Paşa Camisini ziyarete gelmişken hemen yakınındaki Ulucanlar Cezaevi Müzesini de gezmek isterseniz öncelikle Ankara'daki Darağacı: Ulucanlar Cezaevi Müzesi yazımızı okumanızı tavsiye ederiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder