20 Temmuz 2015

Tarihin Soylu Anası: İstanbul

Yürüyelim Seninle İstanbul'da, Nurullah Genç’in bir şiiri. İstanbul’da bir bayram tatili de, 2015 Ramazan Bayramını fırsat bilip gerçekleştirdiğimiz, tadı damağımızda kalan İstanbul ziyaretimizin özet ifadesi. Nurullah Genç'in, nice şairlerin ilham kaynağı olan İstanbul tutkusu üzerinde durduğu, pek çok aşina semtin sokaklarında yürüdüğü şiirlerini topladığı eseri Yürüyelim Seninle İstanbul'da. Genç’in, tarihin soylu anası diye nitelediği İstanbul...

Ne zamandır hem İstanbul'u hem de bağrındaki güzel insanları ziyaret etmek istiyorduk. İnsan ne kadar isterse istesin, niyetini aldıktan sonrası nasip... Ramazan Bayramını bahane edip hem ziyaret hem seyahat edelim dedik. Bayram nedeniyle köprü ve otoyol geçişleri de ücretsiz olunca, 18 Temmuz 2015 sabahı düştük yola... Tarihi ve doğal güzellikleri harika bir uyum içerisinde sunan İstanbul'a ayırabildiğimiz bir hafta boyunca çokça yer görelim istedik. İstanbul dediğiniz yer, adım başı tarihi eser... Bir haftada bile bitirmek imkansız neredeyse, biz de İstanbul'un ruhunu solumaya çalıştık.

İstanbul'a ayak basar basmaz insan bir zamanların dev imparatorluğunun başkentinde olduğunu hissediyor. Müthiş bir görkem, kültür, zenginlik birikmiş. Yeninin ve eskinin, geçmişin ve geleceğin güzel bir sentezi çıkmış ortaya.

Miniatürk, Türkiye’deki çeşitli yapıtların maketlerinin sergilendiği 60.000 metrekareyle dünyanın en geniş alana kurulmuş minyatür parkı. Haliç kıyısında bulunan eski bir park alanına kurulmuş. Miniatürk’te, binlerce tarihi eser arasından, bilinirliğine, dönemini temsil yeteneğine ve maketi yapılabilirliğine göre seçilen 122 mimari eserin, 1/25 oranına küçültülmüş minyatür modellerine yer verilmiş. Eserlerin yanındaki sesli rehberlik sistemi de ilk kez Miniatürk’te uygulanmış.

Miniatürk, yılın 365 günü açık, birçok eserin maketlerinin sergilendiği bir açık hava müzesi. Resmi tatillerde ve bayramlarda da Miniatürk her zamanki saatlerinde açık olduğu için İstanbul'a gelir gelmez ilk adımı buraya attık ama çok kalabalıktı. İlk kez gelen biri İstanbul'a adım attığı andan itibaren ilk gideceği yer burası olmalı. Çeşitli yapıtları burada maket olarak toplu halde görmek ve hakkında bilgi sahibi olmak mümkün. Böylece, hem Türkiye'de hem de İstanbul'da gezeceğiniz yerlerin özetini görmüş gibi oluyorsunuz. İstanbul'daki eserleri not alırsanız, gezeceğiniz hiçbir yeri kaçırmamış olursunuz.







Kudüs Sultan Süleyman Surları Şam Kapısı ve Kubbet-üs Sahra


2. GÜN

İkinci günde merkezden birazcık uzaklaşıp hem yakın hem huzurlu olan adaları görelim istedik. Kabataş iskelesinden deniz otobüsü ile Büyükada’ya geçtik. Hafta içi olmasına rağmen çok kalabalıktı.



Büyükada, Prens Adaları olarak da bilinen İstanbul açıklarındaki adaların en büyüğü. Eski Yunanca adı Prinkipos, Prens anlamına gelmektedir. Adanın en yüksek tepesinde Aya Yorgi Kilisesi ve Aya Yorgi Manastırı bulunmaktadır. Buradaki ilk yapı, MS 6. yüzyılda inşa edilmiş. İsa Tepesi’nde ise Hristos kilise ve manastırı ile Rum Yetimhanesi bulunmaktadır. 1898 yılında otel olarak inşa edilen Rum Yetimhanesinin binası, harabe olmasına rağmen halen dünyanın en büyük ahşap tek gövde yapılarındandır.


Büyükada’da bulunan 4 camiden mimari bakımdan en dikkat çekeni, 1893'te 2. Abdülhamid tarafından yaptırılan Hamidiye Camii. Mimari açıdan batı etkisinde inşa edilen cami, tek minareli ve zengin işlemeli. Biz de mor çiçeklerin süslediği sokaklardan yürüyerek Hamidiye Camisine gidip sonra da deniz kenarındaki güzel manzaranın tadını çıkardıktan sonra geri dönüyoruz.


Büyükada dönüşünde gittiğimiz Dolmabahçe Sarayı, Kabataş’tan Beşiktaş’a uzanan Dolmabahçe Caddesi ile İstanbul Boğazı arasında, 250.000 m²’lik bir alan üzerinde bulunuyor. Marmara Denizinden Boğaziçi’ne deniz yoluyla girişte sol kıyıda, Üsküdar’ın karşısında yer alıyor. Sultan 1. Abdülmecit tarafından yaptırılan sarayın cephesi, İstanbul Boğazının Avrupa kıyısında 600 metre boyunca uzanmaktadır. Avrupa mimari üsluplarının bir karışımı olarak, Garabet Amira Balyan ve oğlu Nigoğos Balyan tarafından 1843-1855 yılları arasında inşa edilmiş. Dolmabahçe Sarayı, imparatorluk döneminde Osmanlı Kaptan-ı Derya'sının gemileri demirlediği bir alan olarak kullanılmış daha sonra ise has bahçeye dönüştürülmüş.














Üstte Saltanat Kapısı, altta Dolmabahçe Sarayı Selamlık...



Dolmabahçe Saat Kulesi, Bezmi Alem Valide Sultan Camii ile Dolmabahçe Sarayı'nın Saltanat Kapısı arasında yer alıyor. Saray mimarı Sarkis Balyan tarafından neobarok ve ampir tarzında yapılmış. 27 metre yüksekliğindeki Dolmabahçe Saat Kulesi'nin saat odası yapının son katında, 4 katlı olan kulenin 94 basamağı var.


Dolmabahçe Camii, Sultan Abdülmecit'in annesi Bezmialem Valide Sultan tarafından başlatılıp ölümü üzerine Sultan Abdülmecit tarafından tamamlanan ve yapım süreci Balyan ailesine ait olan bir yapı. Ortaköy Cami gibi deniz kenarında olması boğaz siluetini güzelleştiriyor.


Büyük Mecidiye Camii, halk arasında Ortaköy Camii adıyla anılan, İstanbul Boğaziçinde Beşiktaş ilçesinin, Ortaköy semtinde, sahilde bulunan Neo Barok tarzında bir cami. Cami, Sultan Abdülmecit tarafından Mimar Nigoğos Balyan’a 1853 yılında yaptırılmış. Denize nazır, zarif görünümlü Ortaköy Camii, Ortaköy'ün en önemli sembolü ve İstanbul'da bizi en çok etkileyen camilerden biri.


Ortaköy'e gelmişken meydanda yediğimiz meşhur kumpirler ile karnımızı bir güzel doyurduktan sonra, İstanbul'un olmazsa olmazlarından boğaz turuna çıkalım dedik. Çünkü, İstanbul mavi kırpar gözlerini...


Boğaz turu dönüşünde günü Galata Kulesinde tamamlamak istedik. Galata Kulesi, İstanbul’un Galata semtinde bulunan ve şehrin en önemli sembollerinden biri. Kuleden İstanbul Boğazı, Haliç ve İstanbul panoramik olarak izlenebiliyor. Biz de akşama doğru çıktığımız kuleden, güneşin batışını izleyip indiğimiz için çok güzel manzaralara şahit olduk.


İstanbul'un en eski ve en güzel kulelerinden biri olan Galata Kulesi, Bizans İmparatoru Anastasius tarafından 528 yılında Fener Kulesi olarak ahşaptan inşa ettirilmiş. 1204 yılındaki 4. Haçlı Seferinde geniş çapta tahrip edilen kule, 1348 yılında Cenevizliler tarafından “İsa Kulesi” adıyla yığma taştan, Galata surlarına ek olarak yeniden yapılmış. 1348 yılında yeniden yapıldığında kentin en büyük binası olan Galata Kulesi, yerden 67 metre ve deniz seviyesinden 140 metre yükseklikte.

3. GÜN

Üçüncü günde tarihi yarımadada mutlaka görülmesi gereken yerleri görelim istedik. İstanbul tarihi yarımada turumuza Sultan Ahmet Camisinden başladık.

Sultan Ahmet Camii, 1609-1616 yılları arasında Osmanlı Padişahı 1. Ahmed tarafından İstanbul‘daki tarihi yarımadada, Mimar Sedefkar Mehmet Ağa’ya yaptırılmış. Cami mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği için ve kubbelerinin içi de yine mavi ağırlıklı kalem işleri ile süslendiği için Avrupalılarca “Mavi Cami (Blue Mosque)” olarak adlandırılıyor. Ayasofya’nın 1934 yılında camiden müzeye dönüştürülmesiyle, İstanbul’un ana cami konumuna ulaşmış.


Sınırsızlığı ve görkemiyle yerli yabancı çoğu turisti şaşırtan ve görmek için mutlaka vakit ayrılması gereken mekanlardan biri de Ayasofya. Bizans İmparatoru 1. Jüstinyen tarafından yaptırılmış daha sonra ise Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüş olan Ayasofya tarihi hissetmek, şahit olmak isteyen birçok turisti ağırlamaktadır. 1935 yılından beri müze olarak hizmet vermektedir.

Ayasofya, mimari bakımdan, bazilika planı ile merkezi planı birleştiren, kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınmaktadır.


Ayasofya'dan çıkınca batısındaki küçük binadan Yerebatan Sarnıcına girdik. Giriş ücreti öğrenci 5 TL, tam 10 TL. Suların içinde yükselen sütunlarıyla, yaşandığı rivayet edilen ilginç efsaneleriyle Yerebatan Sarnıcı en çok merak ettiğimiz mekanlar arasındaydı. Bizans İmparatoru tarafından sarayın su ihtiyacını karşılamak için kullanılan Yerebatan Sarnıcı, Fatih Sultan Mehmet döneminde de bir süre aynı şekilde kullanılmış. Suyun içinden yükselen mermer sütunların ihtişamından dolayı halk tarafından Yerebatan Sarayı olarak anılmış. Yabancı kaynaklarda geçen Bazilika isminin ise sarnıcın yakınında bulunan Ilius Bazilikasından geldiği rivayet ediliyor. Sütunların üzerinde bulunan şekillerin gözyaşlarını andırması, Bazilika yapılırken kaybedilen birçok kölenin dramını temsil etmesi açısından önem taşıdığı ise efsane ve rivayetler arasında. Yerebatan Sarnıcında her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunuyor. Belirli aralıklarla dikilen bu sütunlar, her sırada 28 tane olmak üzere 12 sıra meydana getiriyor. Sütun ormanı görünümündeki mekanın tavanı tuğla örülü, çapraz tonozlu. Suyun içerisinde yükselerek uçsuz bucaksız bir ormanı hatırlatan bu sütunlar bizi sarnıca girer girmez etkiledi.



İstanbul’un özellikle sarayların olduğu bölgenin su ihtiyacını karşılamak üzere yapılan sarnıç, özellikle içerisinde bulunan sütunlar ve medusa başları ile ünlü.


Eyüp Sultan Camii, Eyüp semtinde Haliç kıyısında yer almaktadır. Peygamber Efendimiz’in (sav) yanında çok uzun yıllar hizmet eden ve vahiy katipliğini yapan Eyüp Sultan Hazretlerinin türbesinin de içinde bulunduğu Eyüp Sultan Camii, içinde bulundurduğu zat-ı muhteremin çokça ziyaretçileri olması dolayısıyla, özellikle Cuma günleri İstanbul’un en kalabalık camilerinin başında geliyor. Diğer illerden ya da yurt dışından gelen turistlerin görmeden geçmedikleri tarihi bir cami.


Fatih’ten sonra asırlarca padişahlar Eyüp Sultan Camii’nde kılıç kuşanmışlar. Bunu Fatih başlatmış, ilk kılıcı Fatih’e Akşemseddin kuşatmış. Padişahlar Sinan Paşa Köşkünden kayıkla Bostan iskelesine gelir, camide iki rekat namaz kılar, şeyhülislam kılıcı kuşatırmış.


Eyüp Sultan Camii’nden teleferikle Pierre Loti Tepesine çıktık. Eyüp ilçesinde Haliç'e nazır bir tepe olan Pierre Loti Tepesi adını, 1876 yılında İstanbul'a gelerek buraya yerleşen ve sık sık bu tepedeki bir kıraathaneye gelmesiyle tanınan Fransız roman yazarı ve doğubilimci Julien Viaud'ın takma adından almış. İnsanın aklından, bu tepeye daha bizden bir isim bulamamışlar mı da bu ismi vermişler diye bir düşünce geçiyor...

Haliç'in o ünlü panaromasının seyredilebildiği en iyi bölge olan bu sırtlara çıktığımızda, Pierre Loti Kahvesine ulaştık ancak çok kalabalık olduğu için oturacak masa bulmakta zorlandık. Sabrımızın sonunda, kahvenin en güzel masasından kalkan turistlerin yerine oturarak bu muhteşem manzaranın tadını çıkardık. Zor elde ettiğimiz masayı hiç bırakmak istemediğimiz için bu günü de burada tamamlamak istedik. Biz de akşama doğru çıktığımız tepeden, güneşin batışını izleyip indiğimiz için gündüz ayrı, hava kararınca ayrı manzaralara  şahit olduk.

4. GÜN

Dördüncü günde Fatih'te mutlaka görülmesi gereken yerleri gezmek için birbirimize yürüyelim seninle İstanbul'da dedik :) Halkalı'dan otobüsle geldiğimiz için Topkapı durağında inip bugünkü gezimize buradan başladık. İstanbul ulaşımı zahmetli bir kent. Otobüsle, metrobüsle, tramvayla ulaşılabilen bir yere müze inşa etmek güzel bir fikir.

Panorama 1453 Tarih Müzesi İstanbul’un fethinin en çetin geçtiği Topkapı’da bulunuyor. Giriş ücreti öğrenci 3 TL, tam 5 TL. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethindeki top sesleri, Mehter Takımı ve Osmanlı atlarının kişneme sesinin efekt olarak verildiği müzede 1453′teki fetih ile ilgili yolculuğa çıkabilirsiniz. Çarpışma anında güllelerin surları parçalaması, kızgın yağ kazanlarının akışı, surlardan atılan ve düşen askerler, yaralıların taşınması gibi sahneler başarılı bir şekilde canlandırılmış. Derinlik olarak şehrin öbür ucundaki Ayasofya'yı ve kara surları olarak da Edirnekapı'dan Yedikule'ye kadar olan kısmı gösteriyor. Ayrıca müzenin bir özelliği de çevre manzarasının gerçek yere çok uygun olması. Yani canlandırılan sahne aslında tam o noktada olmasa bile oraya çok yakın bir yerde olmuş, bu da ilginçliği katlıyor.


Panoramanın izleneceği platforma alttan ve karanlık merdivenlerden çıkılıyor. İlk dönemeçten sonra muhteşem bir mavilik yüzleri aydınlatıyor. Daha merdivenden çıkar çıkmaz bu muhteşem alana girdikten sonra ayaklarımız yere çakılmış gibi bir süre hareket edemedik. Resmin başlangıç ve bitiş yeri olmadığı ve küresel biçimde şekillendiği için resim üç boyutlu olarak algılanıyor. Müzedeki efektler de çok güzel. Adeta savaşın ortasında kalmış gibi hissediyorsunuz. Tüyleri diken diken eden, çok etkileyici ve muhteşem bir deneyim. Gidip görülmeli, o heyecan tadılmalı...


Topkapı'dan tekrar otobüse binerek Beyazıt durağında indik. Beyazıt meydanından yükselen ve tarihe meydan okuyan İstanbul Üniversitesi'nin görkemli ana kapısı, zafer takı şeklindeki tasarımıyla dikkat çekiyor. Osmanlı dönemindeki ismiyle Serasker Kapısı, Osmanlı devletinde harbiye nezaretinin giriş kapısıymış.


Mimar Sinan imzalı Süleymaniye Camii görünüşüyle nefes kesse de, asıl bu eseri özel kılan şey, mütevazı bir şekilde ibadet edenleri ağırlamaya devam etmesi.


"Seni oya oya işlemek için
Çizgileri, noktaları tartarak
Yıllarca çalışmış yüzlerce kişi,
Göz nuruna iman gücü katarak."


Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan Süleymaniye Hamamı Mimar Sinan'ın "kalfalık eserim" diye tabir ettiği eserleri arasında yer alıyor. Bugün turistik amaçla kullanılabilen, daha çok yabancı turistlerin ilgisini çeken hamam görülmesi gereken tarihi mekanlardan...


Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesi, Süleymaniye Cami Külliyesi içinde, 1566 yılında Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş. Hacer'ül- Esved taşının muhafazası yenilenirken kopan parçalardan biri Süleymaniye Camii'ndeki Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesinin giriş kapısındaki saçakta yer alıyor. 5 cm'lik bir uzunluğa sahip olan bu parça İstanbul'daki en büyük parçayı oluşturuyor. Hacer-ül Esved taşının 4 parçası Sokullu Mehmet Paşa Camisinde, bir parçası da Edirne’deki Eski Camii'de...


Fatih semtinde yer alan Fatih Camii, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1463 yılında yaptırılması istenmiş ve 1470 yılında yapımı tamamlanmış. Fatih Sultan Mehmet, cami ile birlikte yapılan külliyenin şehrin tam orta noktasında bulunan ve Bizans İmparatorluğunun da çok değer verdiği On İki Havari kilisesinin yerine yapılmasını daha uygun bulmuş. Caminin buraya inşa edilmesini istemesindeki amacı ise bu bölge üzerine yeni bir inancın hakim olduğunu göstermekmiş… Meydana gelen depremler sırasında büyük kubbesi çökmüş ve Sultan 3. Mustafa'nın emri ile tamir edilmiş. Zarar gören diğer kubbeleri de tamir edilmeye çalışılmış. Kubbeler tamir edildikten sonra eskileriyle benzerlik göstermese bile, eskilerinin izlerini ve kalıntılarını taşıyor. Başta Fatih Sultan Mehmed'in türbesi olmak üzere, Osmanlı tarihinin birçok önemli isminin mezarı da burada.

Bugün her yeri yürüyerek gezdiğimiz için çok yorulduk ve Fatih Camisinden sonra geri dönerek Eminönü'ne geldik. Galata Köprüsündeki Aruna Restoranda balık ekmekle karnımızı bir güzel doyurduk. Aruna, Eminönü'ne her gittiğimizde uğramadan geçmediğimiz bir yer oldu. Manzarası muhteşem, deniz ayaklarınızın altında... Alkolsüz bir yer olduğu için de herkesçe rahatça tercih edilebilir, mescidi de var.


5. GÜN

Beşinci ve son günde, bütün haftanın yorgunluğuyla tempoyu biraz düşürmeye karar verdik. İstanbul'daki son günümüzü, mutlaka görülmesi gereken yerlerden olan Topkapı Sarayına ayırdık.

Ayasofya'nın yan tarafından yürüyerek Topkapı Sarayına doğru giderken Bab-ı Hümayun ile Ayasofya arasında kalan İstanbul'un bir başka simge eseri 3. Ahmet Çeşmesini gördük. 1728 yılında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın önerisiyle 3. Ahmed tarafından Perayton isimli bir Bizans çeşmesinin yerine Mimar Ahmet Ağa'ya inşa ettirilen çeşme, Türk rokoko tarzının en güzel örneklerinden...



İhtişamıyla ve mimarisiyle büyüleyen Topkapı Sarayı İstanbul'da görülmeden geçilmemesi gereken tarihi mekanların başında yer alıyor. 1478 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan saray, 400 yıl boyunca padişahların yaşadığı ve devleti idare ettikleri ana merkez görevini üstlenmiş, tarihe tanıklık etmiş. Abdülmecit döneminde ziyarete açılan Topkapı Sarayı günümüzde de ziyaretçilerini ağırlamakta, gizemi ve Osmanlı mimarisine ait taşıdığı izlerle turistlerin ilgi odağı olmaktadır. Günümüzde büyük turist kitlelerini kendine çeken saray 1985 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne giren İstanbul Tarihi Yarımada içerisindeki tarihi eserlerin en başında gelmektedir.




İstanbul gezimizin sonunda Eminönü'nde iştah açıcı vitrinlerinin önünden geçerken ağzımızın sulandığı meşhur tatlıcılardan biri olan Hafız Mustafa'ya baklavalarının tadına bakmak için girdik. Baklava ve künefe yedik, leziz üzüm şırası içtik. Fiyatlarına göre porsiyonları çok büyük olmasa da tatlılar ve şıra lezzetliydi.

YÜRÜYELİM SENİNLE İSTANBUL'DA

Kırmızıyı sevdiğini bilseydim 
hayallerim kıpkırmızı olurdu 

İstanbul hala güneşin ardında 
ufuklarında birkaç kara leke 
birkaç kan pıhtısı dudaklarında 
İstanbul hala sevimli mi sevimli 
ve hala bir tomurcuk tadında 
yürüyelim seninle İstanbul'da 

korkusuz bir rüyadır 
bekler bizi Beykoz'da, Üsküdar'da 
birkaç kuğu, birkaç mahzun kuştüyü 
yenilgisiz bir muamma gibidir 
arar buluşmayan ellerimizi 
deli rüzgar yine sarhoş, hovarda 

tam orada, Çamlıca yokuşunda 
birkaç bulut çekelim gökyüzünden 
damarlarımızdan geçirelim ve birden 
bırakalım suların üzerine 
sen bir defa konuş, sen bir defa gül 
kumlu ebrular yapalım seninle 
serpmeli ebrular, bülbülyuvası 
hercaimenekşe, gonca ve sümbül 

yüzün bir ay gibi parlarken gecenin ortasında 
yürüyelim seninle İstanbul'da 
boğaziçi mağrur türkülerini 
gözlerine baka baka söyleyin 
martılar üşüyünce 
denizin sıcağında bulsunlar kalbimizi 

anlayabilir misin 
neden çıban gibi büyür bağrımda 
büyür de kelebek olur bu sızı 
kırmızıyı sevdiğini söyledin 
bu yüzden mi günlerdir 
İstanbul'da gül kokusu yayılan 
tepeler kırmızı, sular kırmızı 

İstanbul bilmeli ki, sahillerine 
mehtabı taşıyan senin bakışlarındır 
İstanbul bilmeli ki, limanlardan gemiler 
önce senin yüreğine açılır 
uzaklarda bir yerde 
toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın 
parmaklarında hüzün 
sana doğru akan nehrin 
ağlayan suretidir 

bir elimizde umut 
bir elimizde sevda 
yürüyelim seninle İstanbul'da 
musiki kesilsin, tükensin yazı 
çaresiz kalınca mızrap ve şiir 
ozan bir kenara bıraksın sazı 
ressam fırçasına neden mi kızgın 
tuvalde çizgiler, renkler kırmızı 
kırmızıyı sevdiğini bilince 
çekilir mi artık güllerin nazı 

Anadolukavağı'nda her akşam 
burcu burcu bir rüyadır hayalin 
karanlık, hüznünü düşürür dağa 
kuşlar kanat çırpar, yıldızlar ağlar 
endamın her sabah iner toprağa 

hasret, yalnızlığı çoğaltan deniz 
ayrılık acıyla süzülür kandan 
nefesin fermandır Topkapı Sarayı'nda 
dönüşünü bekliyor rıhtımda şehzadeler 
öylesine yorgun, mahzun ve candan 

İstanbul bir yanımda, sen bir yanımda 
uykusundan uyanınca fırtına 
dalgalar türkümüze aşina olur 
yüzümüze bakınca deniz fenerleri 
sahibini arayan gemilerin 
çığlığıyla vurulur 

tarih heyelandır hainlerin ardında 
İstanbul tarihin soylu anası 
biz bu yürüyüşü çiğdemlerden almışız 
sevdayı kız kulesi'nden 
yalıların burukluğu altında 
geçiyoruz sokaklardan delice 

anlayabilir misin 
beyoğlu'nda gezinen 
hayal kırıklığının benden türediğini 
anlayabilir misin 
kırmızı neden böyle 
doldurur aynalara inleyen yüreğimi 

sana giden yolların kavşağında 
bir adam direniyor izini bulmak için 
siliyor tanyerine akan alın terini 
ufkunda sapsarı umudun rengi 
mavi yitik, beyaz kızgın ve siyah 
arıyor sessizce kaybolan günlerini 

Gülhane'de simit satan çocuklar 
nasıl anlasınlar ellerimizin 
neden böyle çekingen olduğunu 
Ayasofya önünde tramvay bekleyenler 
gökyüzüne dokunurken bu acı 
kimdir diye sorsunlar içlerinden 
birlikte yürüyen iki yabancı 

biz gitsek de, İstanbul'da yine de 
yıllar yılı gezinmeli bu sızı 
benden bir yaralı şiir kalmalı 
senden bir tebessüm, bir de kırmızı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder