1 Şubat 2016

Umre İbadetimiz: Mekke ve Medine

Çok sefere çıkmıştır kişi. Bazen kendinden kaçışın sebebidir sefer, bazen de kendine gelişin... Hiçbir sefer Rabbın davetine icabetten daha tatlı değildir.

Kâlû Bela’da İbrahim (a.s.)'in insanları Kâbe’yi tavafa davet ettiği o muhteşem çağrıyı işitip ”Lebbeyk Allahümme Lebbeyk…” dediğimiz günden bu yana hasretini çektiğimiz topraklara gidiyoruz. İşlemlere başladığımız an itibariyle ayaklarımız yere basmıyor. Heyecanla hazırladığımız valizlerimizin yanında bir de dualar, selamlar götürüyoruz heybemizde. İlk yolculuğumuz Kâinatın Efendisine, Medine’ye… Az önce sevdiklerimizden ayrılırken döktüğümüz gözyaşları hemen unutuldu. Şimdi çocuklar gibi şen, heyecanlı ve mutluyuz. Dilimizden, sözümüzden, bedenimizden, elimizden kimseye zarar vermeyeceğimiz bir duruşla uçuyoruz.

Her müminin hayatında bir idealdir Resulullah'ın memleketine gitmek. 14 gün süren Mekke ve Medine ziyaretimizde biz de en büyük hayalimizi gerçekleştirerek, bu tatlılıktan az da olsa nasibimizi aldık. Hacca, Umreye gidenler, oradaki manevi atmosferi soluyanlar bu duyguları çok iyi bilir. Kabe'ye gidemeyen bir aşık, gidip gelen binbir aşık... Anlatmakla değil, yaşamakla anlaşılır. Orası gerçekten sürprizlerle dolu, orada secde etmek çok farklı bir duygu... Çeşit çeşit insan, hepsi aynı giyinmiş, aynı amaç için aynı yöne doğru ilerliyor ve aynı yere secde ediyor... Kâbe aynı Kâbe, mekân aynı mekân, ibadetler aynı ibadetler ama duygular, hisseler, öyküler bambaşka. Herkes farklı şeyler yaşıyor o topraklarda... Hayatımızın en eşsiz deneyimiydi.

Arayı arayı bulsam izini,
İzinin tozuna sürsem yüzümü,
Hak nasib eylese görsem yüzünü,
Yâ Muhammed canım arzular seni.

Bir mübarek sefer olsa da gitsem.
Kâbe yollarında kumlara batsam.
Hub Cemâlin  bir kez düşte seyretsem.
Yâ Muhammed canım arzular seni.

Arafat dağıdır bizim dağımız.
Orda kabul olur bizim duamız
Medine’de yatar Peygamberimiz.
Yâ Muhammed canım arzular seni.

Ali ile Hasan, Hüseyin anda,
Sevdası gönüllerde muhabbet canda,
Yarın mahşer gününde, Hak divanında,
Yâ Muhammed canım arzular seni.

Yunus  medheyler seni dillerde
Dillerde dillerde hem gönüllerde,
Arayı arayı gurbet ellerde,
Yâ Muhammed canım arzular seni.

Diyen Yunus'un, sesine ses katarak böylesine bir mübarek sefere çıkmak, Beytullah'a yüz sürmek, yeşil kubbesini dünya gözü ile bir kere görmek kadar ulvi bir sevinç ve lezzet yoktur. O yüce makamda, Müslümanların birlik ve beraberliği için, dirlik ve düzenliği için, huzur ve refahı için, istiklal ve istikbali için, kuvvet ve kudreti için dua ve niyazda bulunmak boynumuzun borcudur. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’nin bütün beldelerden üstün olduğu üzerine ittifak vardır. Mekke ve Medine'ye Müslüman olmayanlar giremez; hatta Harem bölgesine, Mekke içine girmeden çevreden dolanan ayrı yollar var. Umre, Müslümanların Kâbe'yi hac mevsimi dışında ziyaret etmeleridir. Umre, ihram ile tavaf ve sa'y yapmak, sonunda saç keserek bitirilen ibadettir. Umreye gidenler, bir bakıma Allah Resulünün yaşadığı zamana doğru bir yolculuğa çıkmış oluyor. Bu yüzden;

Sakın terk-i edepten, kûy-i mahbub-i Hudâdır bu,
Nazargâh-ı ilâhidir, makam-ı Mustafa’dır bu...

MEDİNE-İ MÜNEVVERE
Medine-i Münevvere Rasulullah Efendimiz’in hicret vatanıdır.
Başkaları yardım elini çekerken, yardım elini uzatan şehirdir.
İslam devletinin ilk baş şehridir.
İslamı tebliğ için yabancı ülkelere elçiler göndererek onları İslama davet ettiği şehirdir.
Mekke-i Mükerreme’den sonra en mübarek şehirdir.
Kuran-ı Kerim’in yarıdan fazlasının indirildiği yerdir.

O nurlu şehir ki;
Hatemül Enbiya orada, huzuruna varanlarla mesafe yok arada,
Rasulullah’ın dünya ve ahiret arkadaşları iki şehit, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer orada,
Ahirete açılan dünya penceresi, cennet bahçesi (Ravza-i Mutahhara) orada 
(Ravza-i Mutahhara’dan başka yeryüzünde cennetten olduğu bildirilen başka bir yer yoktur.)
Başta Hz. Osman (r.a.) olmak üzere 10 bin sahabenin metfun bulunduğu “Cennetü-l Bakî” orada,
Hz. Hamza’nın da bulunduğu 70 şehitle kendisine bakan gözleri nurlandıracak Uhud Dağı orada,
Kıblemizin değiştiği “Mescid-i Kıbleteyn” orada,
Takva üzerine bina edilen “Mescid-i Kubâ” ve “Yedi Mescidler” orada.
Nasıl gözyaşı dökülmez ve gaflet edilir burada?

Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki:
“Medine, İslam’ın kubbesi, imanın yurdu, hicret mahalli, helal ve haramın açıklandığı makamdır.”
“Kimin Medine’de ölmeye gücü yeterse orada vefat etsin, muhakkak ben, burada vefat edenlere şefaat edeceğim.” (Terğib, 2/223-228)

Medine-i Münevvere’ye saygı ve hürmet gerekir. Burada yapılan ibadetlere ihsan olunan sevaplarda üstünlük ve fazlalık vardır. İmam-ı Malik Medine’ye girdiği zaman, binmesi için katır getirdiklerinde yürüyemez durumda olduğu halde, “Rasulullah Efendimiz’in mübarek ayaklarıyla bastığı bir yeri katırın ayakları ile çiğnemek bana münasip değildir” diyerek katıra binmeyi reddetmiş ve Rasulullah’ın huzuruna zorlukla ulaşmış. Biz de Kainatın Efendisi’nin (s.a.s.) izini sürererek Uhud, Kuba, Kıbleteyn, Yedi Mescidler vb. yerleri dolaştık. Her taşın bir mukaddes hatırayı sakladığı bu Mukaddes Beldelerde, her taşı Peygamber kokan bir şehir olan Medine'de gelin birlikte dolaşalım.

Havasıyla, ziyaretçilerini yormayan düzlüğüyle, insanlarının nezaketiyle, hatta satıcılarıyla zarif bir şehir... Bu durum kesinlikle Hz. Muhammed (s.a.v.)'den kaynaklanıyor. Alemlere rahmet olarak gönderilen muazzez Peygamberimizin aziz naaşının da içerisinde bulunduğu Mescidi Nebevi adeta bir mermer denizinin ortasında gibi bir anda karşınıza çıkıyor. Bu muhteşem görüntü bize Urfalı şair Nabi'yi hatırlatıyor.

Şair Nabi bir heyetle beraber hacca gider. Medine-i Münevvere’ye yaklaştıkları zaman heyetteki bir paşanın ayağını uzatıp yattığını görür ve seslice şu beyitleri okur:

 Sakın terk-i edebten kuy-ı Mahbub-i Huda'dır bu
 Nazargah-i ilahidir, Makam-ı Mustafadır bu
Felekde mah-i nev, Babüsselem'ın sine çakıdır
 Bunun kandili Cevza, matla-i ziyadır
Habib-i Kibriya'nın habgahıdır fazilette
 Teveffuk-i kerde-i Arş-ı Cenab-ı Kibriyadır bu.
Bu hakin pertevinden oldu deycur-i adem zail
 Amadan açdı mevcudat düş çeşmin tutiyadır bu.
Muraat-ı edep şartıyla gir Nabi bu dergaha
 Metaf-ı Kudsiyandır cilvegah-ı enbiyadır bu

Manası:
Peygamberimiz’in beldesine girerken edepsizlikten sakın.
Çünkü burası Nazargâh-ı İlâhidir, Makâm-ı Mustafâdır.
Gökyüzündeki hilal onun kapısının yüreği yaralı âşığıdır.
O gökyüzündeki hilâle ışığının nûrundan veren kandildir.
Bu makam Habib-i Kibriyânın istirahat ettiği yerdir.
Fazilet bakımından Arş-ı Âlânın dahi üstündedir.
Bu mübarek toprağın ziyasından yokluk karanlığı sona erdi. 
Varlık âlemi, körlük ve yokluktan gözünü onun sürmesiyle açtı.
Ey Nâbi, bu dergâha edebe riayetle gir. Çünkü burası;
Enbiyânın yüz sürdüğü, rûhâniyetin tavaf ettiği yerdir.

Bu beyitleri işiten paşa hemen kendine gelir, ikazın sebebini anlar, ayaklarını toplar, doğrulur. Nabi'ye dönerek:
- Ne zaman yazdın bunları? Senden başka duyan oldu mu? diye sorar. Yusuf Nabi:
- Bunları daha önce herhangi bir yerde söylemiş değilim. Şimdi, sizi bu halde görünce elimde olmadan yüksek sesle söylemeye başladım. İkimizden başka bilen yok! der. Paşa:
- Öyleyse bu aramızda kalsın, diye ikaz eder. Nabi susar, yola devam ederler.
Sabah olunca müezzinlerin minarelerden bu beyitleri söylediklerini duyunca sorarlar: "Siz bu beyitleri kimden öğrendiniz?" Müezzin: "Efendimiz, bu gece bütün müezzinlerin rüyasını şereflendirerek: 'Ümmetimden Nabi isimli birisi beni ziyarete geliyor. Bana olan aşkı her şeyin üzerindedir. Kalkın, ezandan önce, onun benim için yazdığı beyitleri okuyarak kendisini karşılayın, mescidime girişini kutlayın!' buyurdu. Biz de Efendimizin emirlerini yerine getirdik." der. Nabi, hepten şaşırır ve heyecanlanır, dayanamayıp ağlar. Gözyaşları içinde müezzine tekrar:
- O iki cihanın Efendisi, gerçekten Nabi mi dedi, o benim ümmetimdendir mi buyurdu? diye sorar. Müezzin:
- Evet, Nabi dedi, o benim ümmetimdendir buyurdu, deyince, Nabi bu iltifata daha fazla dayanamaz, sevincinden düşüp bayılır. Bir zaman sonra ayıldığında paşayı ve müezzini yanında ağlarken bulur...

Umreye gitmeden önce ve oraları gezerken Talha Uğurluel'in Mekânlar ve Olaylarıyla Hz.Muhammed'in Hayatı Mekke-Medine kitabını okumanızı tavsiye ediyoruz. Kitapta Peygamberimizin hicret etmek zorunda kaldığı ve vefat ettiği topraklar, Mekke ve Medine olarak iki bölüm halinde anlatılıyor. Medine’de hanımlar ve beyler Mescidi Nebevi’ye ayrı yerlerden giriyorlar. Bu yüzden özellikle hanımlar, Mescidi Nebevi içindeki birçok önemli detayı, Efendimiz’in buradaki hatıralarını ve nerelerde yaşandığını bu kitaptan öğrenebilir. Ayrıca Arabistan’da kabristanlara hanımlar alınmadığı için Medine’de Cennet’ül Baki kabristanındaki sahabelerin mübarek mekanlarını göremiyorlar. Bu kitaptaki yukarıdan çekilmiş resimlerle Cennet’ül Baki kabristanındaki kabirleri görebilirsiniz.

Peygamber Efendimiz, pazartesi-perşembe günleri oruç tuttuğu için bu sünneti yerine getirmek isteyen Medineliler bu günlerde Mescidi Nebevi içinde böyle sofralar kuruyorlar.


Mescidi Nebevi beş vakit namazda dolup taşıyor. Cami pırıl pırıl... Resul-u Ekrem Efendimizin kabri şerifi erkekler için her an ziyarete açık. Yani biraz sıkışık da olsa Müslümanlar Peygamberlerini büyük bir nezaket içinde selamlıyorlar. Ve O'nun en çok değer verdiği kişilerden olan Hz. Ebubekir'i ve Hz. Ömer'i de aynı şekilde... Zira yan yanalar... Biz de vakit namazlarından sonra Peygamberi Zişan Efendimizi ve de alemlere rahmet olan büyük önderi ziyaret ediyoruz, O önemli insanı selamlıyoruz ve O'na selam gönderenlerin de isimlerini mümkün mertebe unutmayarak dillendiriyoruz.

Peygamberimizi selamlamak için hanımların girdiği taraf...


Peygamberimizi selamlamak için erkeklerin girdiği 1 numaralı Selam Kapısı...


Selam Kapısına giden yol...

Aşağıdaki fotoğraflarda peygamberimizin mübarek kabrinin dışı var.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in kabrinin bulunduğu ve evi olan Mescidi Nebevinin yeşil halılı kısmına Cennet Bahçesi denir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.), evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir, demiş. Bu yüzden orada namaz kılmak cennet bahçelerinden birinde namaz kılmak gibidir. Orada insanlar namaz kılmak için sıraya giriyorlar. Görevliler cennet bahçesinde namaz kılanların namazdan sonra kalkıp gitmelerini sağlayıp yerlerine arkada bekleyenlerin gelmesi için namazı biten insanları kovalıyorlar :)


Peygamber iklimine yaslanmak...




Cennet-ül Baki tarafındaki Baki Kapısı, Kabri Şerifi ziyaretten sonra çıkış kapısıdır.

Doğu duvarındaki 35 numaralı Kral Abdülaziz Kapısı...


Cebrail (a.s.)'ın vahiy getirdiğinde geldiği taraftaki 40 numaralı Cibril Kapısı...



Sokaktaki işportacı satıcıların çoğu çarşaflı kadınlardan oluşuyor. Bunun gibi örneklerle kadınların sosyal hayatta aktif olduklarını gördük.


Medine'de hemen Mescidi Nebevi'nin Uhud Dağı tarafındaki Tayiba Alışveriş Merkezinde her türlü ürün bulunabilir.

Yine Tayyiba Alışveriş Merkezinde Telefoncu Harun diye genç bir Pakistanlı var. Telefon alacaksanız, buradan almanızı tavsiye ederiz. Biz aldık, çok memnunuz, hiçbir sorun çıkmadı. Biz dükkanı zor bulduğumuz için fotoğrafını çektik ki siz de giderseniz buna göre arayın.

Medine musallasında yer alan mescitlerden biri olan Mescid-i Ebu Bekir, Hz. Ebu Bekir (r.a.) halifeliği sırasında burada bayram namazı kıldırdığı için bu adı almış. Bu yerde Peygamber Efendimiz de bayram namazı kıldırmış. İlk defa Ömer b. Abdülaziz tarafından inşa edilen mescit, 1838’de Sultan 2. Mahmud tarafından yenilenmiş. 1990’da tamirattan geçirilen mescit halen Osmanlı mimari tarzını ve tuğrasını korumaktadır.


Ecdadımız bu mübarek beldeye çok saygı göstermiş. Abdülhamid Han Hicaz Demiryolunun yapımı sırasında demiryolunu yapan ekibe hürmet ve tazim ifadesi olarak şu talimatı vermiş: “Medine-i Münevvere’ye yaklaştığınız zaman mümkün olan aletlerin üzerine keçe sarınız ki, fazla gürültü olmasın. Peygamber Efendimiz’in, ehl-i beytin ve burada yaşayanların ruhları rahatsız olmasın.”

Sultan Abdülhamid Han tarafından 1900 yılında yapımına başlanılan ve 1908’de Medine’ye ulaşan Hicaz Demiryolu ile Medine-İstanbul arasında bağlantı kurulmuş. 1. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesinin ardından Hicaz Demiryolu atıl hale gelmiş.

Bugün yeniden canlandırılmaya çalışılan Hicaz Demiryolunun son durağı olan Medine’deki Amberiye İstasyonu binasıyla yanındaki Osmanlı tarzı Amberiye Mescidi hâlâ ayakta...

Bir istasyonda beklenen trenin saatine yetişememenin hüznü... 
Cennet mekân Sultan Abdülhamid Han...

Kuba Mescidi, Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa’dan sonra en faziletli mesciddir. Kuba Mescidi’nde namaz kılmayı umreyle eşdeğer gören Peygamber Efendimiz, Medine’de bulunduğu zamanlar Cumartesi, bazen de Pazartesi günleri ve Ramazan’ın 17. günü Mescid-i Kuba’ya giderek namaz kılar, burada verilen Kur’an-ı Kerim derslerini denetler, kendisine sorulan soruları cevaplandırırmış. Kuba Mescidini ziyaret etmek ve burada namaz kılmak müstehaptır. Kur’an-ı Kerim’de Tevbe Suresinin 108. ayetinde sözü edilen mescidin Kuba Mescidi olduğu kabul edilir: “Daha ilk günden takva üzere kurulan mescit içinde namaz kılman daha uygundur. Onun içinde tertemiz olmayı arzu eden adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever.”

Uhud Dağı Medine-i Münevvere’nin kurulduğu düzlüğü kuzeyden kuşatıyor. Mescidi Nebevi’ye uzaklığı 5 km olan Uhud Dağı, 8 km uzunluğunda ve 110 m yüksekliğinde. Mekke müşrikleriyle yapılan mücadelenin önemli safhalarından olan Uhud Savaşı burada gerçekleşmiş ve adını buradan almış. Hz. Enes (r.a.) buyurdu ki: Rasulullah (s.a.v.) yanında Ebu Bekir, Ömer ve Osman (r.a.) oldukları halde Uhud’a çıktılar. Uhud Dağı sevincinden sallandı. Rasulullah ayağı ile Uhud’a vurarak şöyle seslendi: “Sabit ol ey Uhud! Çünkü senin üzerinde bir nebi, bir sıddık, iki de şehit var.”

Rasulullah'ın “Uhud bir dağdır. O bizi sever, biz de onu severiz.", “Uhud cennet köşelerinden bir köşedir.” diyerek övdüğü ve Uhud Savaşı sırasında Hz. Hamza gibi birçok sahabenin şehit edildiği bir yer.

Efendimiz (a.s.) Uhud şehitleri anıldığı zaman “Allah’a yemin ederim ki, ashabım ile birlikte şehit olup Uhud Dağı’nın eteğinde gecelemeyi ne kadar isterdim” buyurmuşlardır. Zaman zaman Uhud Şehidliği’ni ziyaret eder ve yüksek sesle şu ayeti kerimeyi okurmuş:
“Sabrettiğiniz için size selam olsun, ahiret saadeti ne güzeldir.” (Ra’d, 24)

Çok çetin geçen Uhud Savaşında Allah Resulü’nün dişi kırılmış, dudağı ve yanağı yaralanmış. Allah Resulü, Uhud Dağı'nın biraz ilerisindeki mağaraya çekilip beklemiş.


Uhud dağı yakınlarında Peygamber Efendimizin şereflendirdiği sokaklarda bulunmak...

Kıbleteyn Mescidi, Medine-i Münevvere’nin kuzeybatısındaki Vebere haresinde ve Mescidi Nebevi’nin 5 km uzağında yer almaktadır. İlk adı, içinde bulunduğu kabile bölgesinden dolayı Beni Seleme Mescidi iken Rasülü Ekrem’in burada öğle namazını kıldırdığı sırada kıblenin Kudüs’deki Mescid-i Aksa’dan Kabe’ye çevrilmesi üzerine “iki kıbleli mescit” manasına gelen “Mescid-i Kıbleteyn” adını almış.

Ömer b. Abdülaziz, Medine valiliği sırasında Mescid-i Kıbleteyn de dahil olmak üzere Rasulullah Efendimiz’in namaz kıldığı bütün mescitleri yenilemiş. Memlük Sultanı Kayıtbay zamanında tavanı yenilenmiş, avlusu da bir duvarla çevrilmiş. Mescid-i Kıbleteyn’in ilk ciddi imarı Kanuni Sultan Süleyman devrinde 1543-44’te gerçekleştirilmiş. 1987’de Suudi Hükümeti tarafından genişletilerek yeniden inşa edilmiş. Caminin içi modern tarzda süsleme motifleriyle ve Türk hattatı Hasan Çelebi’nin yazdığı celi sülüs ve kûfî hatlarla bezenmiş.

Yedi Mescitler, Hendek Savaşında Peygamberimizin namaz kıldığı, savaşı gözetlediği yerlerdeki irili ufaklı yedi mescitten oluşmaktadır. Müslümanlara Yüce Allah'ın yardımının somut bir şekilde ulaştığı yerlerden biri. Bugün sadece, Rasulullah (s.a.v.)'in kuşatma esnasında çadır kurduğu yerde yapılan Mescid-i Fetih ayaktadır.

Hz. Osman mescidi ve Hz. Ebu Bekir mescidi yıkılmış ve yerine Hendek Camii yapılmış.

Mukaddes topraklardaki yürüyüşümüz sürüyor. Medine'de İslam uygarlığının temellerinin atıldığı mekanları günümüze taşıyan bir müze var. Peygamberimizden günümüze değin Medine'nin ve Mescidi Nebevi'nin maketlerinin sergilendiği müzeyi Hac ve Umre için giden dostların görmelerini tavsiye ederiz. Müzeyi gezdiren görevli Talha Çalışkan adlı genç bir kardeşimizdi, her bölümün arkasından bilgi verdi.

Medine tarihinin tanıtımının yapıldığı, geçmişi hakkında çeşitli fotoğraf ve maketlerin yer aldığı Medine Resim Müzesi çok büyük bir alana sahip değil. Medine Müzesi ziyaretimizde Ravza, Mescidi Nebevi, Uhud ve daha bir çok yer hakkında farklı bilgileri maketler üzerindeki incelemelerimiz ile öğrendik. Hz. Peygamber'in eşlerinin evlerinin bir kısmının tek sıra halinde olmadığını öğrendik. Hatta kabri şerifin, hücre-i saadetin ne şekilde olduğunu da maketler üzerinde öğrenmiş olduk. Görevli kardeşimiz o kadar güzel anlattı ki, doğma büyüme Medineli olduğunu düşündük ve çıkışta sohbet ederken tahminimizde yanılmadığımızı anladık. Burada eski Medine’nin küçültülmüş halini aynen seyrettik. Sahabe evleri, Osmanlı kışla ve eserleri, Medine kalesi, o günkü Medine’deki medreseler aynen yansıtılmıştı. Her maket ve resim çok farklı konular içeriyordu. Görevli kardeşimiz o kadar güzel bilgiler veriyor, o kadar güzel anlatıyordu ki vaktin nasıl geçtiğini, öğle namazı vaktinin nasıl geldiğini anlamamıştık. Birkaç fotoğraf çekerek öğle namazına yetişmek üzere müzeden ayrıldık. Buradan bir kez daha müze için emeği geçenlere ve müzede neyin ne olduğunu mükemmel bir şekilde anlatan görevli kardeşimize teşekkürler. Siz de kutsal topraklardan paylaştığı fotoğrafları takip etmek isterseniz, Talha Çalışkan'ın instagram sayfasını takip edebilirsiniz.

Medine'de görülmesi gereken mekanları ziyaret ettik. Ondan kalan her sözü ve hatırayı, ondan bahseden her şiiri çok sevdik. Son olarak, Allah ve Peygamber dostu şair Nabi'nin "Şahidim Arz-ı Semadır" şiirini paylaşalım:

Şahidim arzu semadır bütün ecram ile
Aşıkım sıdk ile ben Hazreti Şah-ı Rusüle
Yaksa da ah-ü derunum beni bu hasret ile
Takati yok dilimin halimi takrire bile

Ey bad-ı saba uğrarsa yolun semt-i harameyne
Selamımı arz eyle Rasülüs-sekaleyne

Bu günahkar gidişin son demi bilmem n’olacak
Gelecek bir gün ecel kase-i ömrün dolacak
Yevme la yenfe’i de her kişi rahın bulacak
Aman ey kân-ı Kerem yok elimden tutacak

Ey bad-ı saba uğrarsa yolun semt-i harameyne
Selamımı arz eyle Rasülus-sekaleyne

Hâkine sürmek için ne yüzüm ne de imkânım var
Tahsis-i şefaat kebair ehline imanım var
Ancak beni kurtaracak bir ulu sultanım var
Aman ey kan-ı şefaat pek büyük isyanım var

Ey bad-ı saba uğrarsa yolun semt-i harameyne
Selamımı arz eyle Rasülus-sekaleyne.


Medine'de zaman başkadır. Medine'de her şey bir başkadır. Caddeleri yağmur ıslatmasa da hasret gözyaşları ıslatır... Ve şimdiden ayrılık acısı çöker yüreklere... Şimdiki yolculuğumuz kâinatın kalbine, Mekke’ye… Medeni Medine'den Mükerrem Mekke'ye otobüsle geçtik.

MEKKE-İ MÜKERREME
Müslümanların kıblesi olan Kâbe-i Muazzama’nın,
İbadetlere bire yüz bin sevap ihsan edilen Mescid-i Haram’ın bulunduğu,
Rasulullah Efendimiz’in doğduğu,
Nübüvvet ve Risalet verildiği,
Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin birçoğunun nazil olduğu,
İslamın şartlarından hac vazifesinin ifa edildiği mübarek şehir.

Peygamber Efendimiz, yeryüzünde Allah’a en yakın ve sevimli olan yerin Kâbe-i Muazzama ve çevresi olduğunu söylemiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mekke-i Mükerreme’den hicret etmek üzere ayrılırken şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin ederim ki sen, Allah’ın arzlarının en hayırlısı ve en sevimlisisin. Ben senden çıkarılmış olmasam, senden çıkmazdım.” Allah gökleri ve yeri yarattığı gün Mekke’yi harem kılmıştır. Harem (yasaklanmış, korunmuş, dokunulmaz) adının verilmesinin sebebi; zararlılar dışındaki canlıların öldürülmesi ve bitki örtüsüne zarar verilmesinin haram sayılması, her türlü tecavüzün yasaklanarak buranın güvenli ve dokunulmaz kılınmasıdır. Haremde işlenen sevap ve günahların karşılığı fazlasıyla görülecektir. Çevresi 127 km olan haremin sınır noktaları “alem” adı verilen taşlarla işaretlenmiştir. 

Haremin sınır noktalarından biri olan Zülhuleyfe'de ihrama girdik, namazımızı kıldık ve umre niyetimizi ettik. Dilimizde tek kelam; “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk. Lebbeyke La Şerîke Leke Lebbeyk. İnne’l Hamde Venni’mete Leke ve’lmülk La Şerîke Lek” yani ”Buyur Allah’ım buyur işte kapına geldim, buradayım. Senin eşin ve benzerin yoktur. Bütün hamdler, şükürler yalnızca sanadır ve mülk senindir.” Mekke’de kafile halinde toplanıp umremizi tamamlamak için Kâbe’ye gidiyoruz. 


Kâbe’ye doğru adımlarımızı atarken kalbimizin sesini işitir gibi oluyoruz. Efendimiz (s.a.v.) Kâbe’yi ilk görüşte yapılan duaların kabul olunacağını bildirmiştir. Kâbe’ye yaklaştığımız an başımızı eğip ilerliyoruz. Hocamız “artık bakabilirsiniz” dediği an başımızı kaldırıyoruz, gözlerimizden inen yaşlara hakim olamıyoruz. Yıllar yılı özlemini çektiğimiz, her gidenin ardından iç çekerek “bize de nasip et Rabb’im” diye dua ettiğimiz Kâbe tüm heybeti ve ihtişamıyla karşımızda... Büyüleniyoruz ve donup kalıyoruz. Hatta gitmeden önce ezber yaptığımız ilk görüş duamızı da unutuyoruz. Daha doğuştan fıtratımıza yerleştirilmiş bir özlem bu. Tüm sadeliğine rağmen aşık etmiş bizi kendine… Daha doğuştan kara sevdalanmışız biz…

Hacerü’l Esved’e uzaktan ellerimizi kaldırıp “Bismillahi Allahuekber” deyip sağ elimizin avuç içini öpüp tavafa karışıyoruz. Şu selamlama şekli bile bizi aşık ediyor kendisine. Hacerü’l Esved’i selamlarken “Kıyamet gününde Hacerü’l Esved getirilecek. Konuşan bir dili bulunacak ve kendisini selamlayan herkesin mü’min ve muvahhit olduğuna şehadet edecek.” hadis-i şerifi geliyor aklımıza. Bu ne muhteşem bir duygu, elhamdülillah. Döndükçe dönesi geliyor insanın. Döndükçe özgürleşiyoruz, döndükçe arınıyoruz, döndükçe yakınlaşıyoruz ve ilk kez ruhumuzla gülümsüyoruz. Tavaf esnasında herkes farklı dua ediyor. Kimi sesli kimi sessiz; kimi Kur’an okuyor kimi dua kitabı okuyor; kimi ağlıyor kiminin gözlerinin içi gülüyor. Ama herkes aşkla dönüyor. Her milletten milyonlarca insan ve tek bir amaç. Ne güzel bir dinin insanlarıyız biz...

Dünya, merkezinde Kâbe’nin yer aldığı bir daire şeklindedir. Yeryüzündeki ülkelerin her biri Kâbe’nin bir cephesine bakar. Dolayısıyla Kâbe’nin etrafında gerçekleşen tavaf dünyanın kendi etrafında dönüşünü sembolize etmektedir. Nabi'nin deyimiyle;

Kâbe beyti’ş-şeref-i â’zamdır.
Nokta-i dâire-i âlemdir.

İşte Ahiret günü kimse birbirini düşünmeden, umursamadan kendi derdine düşecek ya; Kabe'yi tavaf ederken buna benzer bir tablo yaşıyorsunuz. Tabi ki yardım edenler var, yol verenler var; buna rağmen insan bu kadar zorlanıyorsa, kendini yalnız hissediyorsa, ahirette kim bilir nasıl olacak yalnızlığımız... Her yer bembeyaz ve o kalabalığa rağmen tertemiz. Kabe'ye yakın olmak tarifi zor bir duygu, hep Kabe'nin yanında kalmak istiyor insan...

Tavafımızı tamamladıktan sonra yeşil ışıktan çıkıp, kenarda tavaf namazımızı kılarak uzunca dualarımızı ediyoruz. Zemzem suyumuzu alıp kana kana içiyoruz. Biraz dinlendikten sonra Safa ile Merve Tepesi’ne say yapmaya çıkıyoruz. Burada say yaparken Hacer Anne’mizi düşünüyoruz her adımda. Issız, sessiz bir çölde yapayalnız bir kadının bebeğini doyurabilmek için yemek ararken iki dağ arasında nasıl koştuğunu hissetmeye, anlamaya çalışıyoruz. Allah’a olan teslimiyetini ve duruşunu düşünüp tefekkür ederek yürüyoruz. Yaşlı teyzelerin, amcaların aşkla yürümelerine şahit oluyoruz. Sayımızı tamamlayıp yine kafile halinde otelimize dönüyoruz. Saçlarımızdan bir tutam kesip ihramdan çıkıyoruz.

Kabe'nin tam karşısında Zemzem Tower var. Zemzem Tower hem çok yüksek bir gökdelen hem de içinde birçok tesis barındırıyor. Birçok farklı otel ve alışveriş merkezi var.


Geçtiğimiz yıllarda Kabe çevresinde başlayan genişletme projesi kapsamında yerlerinden sökülen Kabe'nin etrafındaki Osmanlı revakları, Türkiye'nin de etkisiyle restore çalışmalarının ardından tekrar yerleştirilmiş.

Peygamber Efendimizin (s.a.s.) doğduğu evin yerine yapılan kütüphane, Ebu Talib mahallesinde bulunuyor. Kanuni Sultan Süleyman zamanında mescit olarak yeniden yapılmış. Bugün Safa ve Merve tepeleri arasındaki sa’y yerinin tam karşısında, Mina ve Aziziye’ye giden tünelin girişine yakın yerde olan bu ev, 1959 yılından beri Mekke kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Rasulullah’ın doğduğu bu mübarek mekânı ziyaret etmek ve O’na salât-ü selam okumak inşallah rahmet ve şefaate vesile olur.

Mekke-i Mükerreme ile Taif arasındaki Mescid-i Ciranede, Peygamberimiz (s.a.v.) hicretin 8.yılında Taif’in fethinden dönerken Zilkade ayının 12. günü umre için ihrama girmiş. Bu mübarek yerden yetmiş peygamberin ihram giyip umre yaptıkları Peygamberimiz (s.a.v.)’den nakil olunmuş. Cirane Mescidinde ihrama girdik, namazımızı kıldık ve umre niyetimizi ettik. Mekke'ye giderken yolda hep birlikte Telbiye getirdik. Lebbeyk, Lebbeyk Allahümme Lebbeyk... Hep birlikte Telbiye getirerek ve grupla birlikte tavaf ederek insan daha dolu dolu hissediyor yaptığı ibadetin değerini. Cemaatle yapılan ibadetin sevabının daha fazla olmasının hikmeti bu olsa gerek.


Cennet-ül Mualla, cahiliye döneminden bugüne kadar Mekke Mezarlığı olup Harem-i Şerif’in yaklaşık 2 km kuzeyinde, Mescid-i Cin yakınında bulunan bir kabristan. Rasulullah Efendimiz Mekke kabristanını göstererek; “Bu kabristan ne güzeldir” buyurmuş. Medine’deki Bakî Mezarlığı’nın Türkler arasında “Cennetü’l-Bakî” olarak anılmasından dolayı Mekke’deki bu mezarlığa da “Cennetü’l-Muallâ” denilmiş. Burada müminlerin annesi Hz. Haticetü’l Kübra (r.a.)’nın mübarek kabirleri, Abdullah İbn-i Zübeyr (r.a.), Hz. Ebu Bekir’in büyük kızları Esma (r.a.), yine Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman (r.a.), Abdullah İbn-i Ömer (r.a.), Osman bin Talhâ (r.a.) gibi sahabe-i kiramın büyüklerinden birçok zatın kabirleri var. Ayrıca Hz. Peygamber’in oğulları Kâsım ile Abdullah’ın kabirleri de burada. Kanuni Sultan Süleyman 1543-44 yılında Hatice Validemiz’in kabrinin üstüne yüksek kubbeli bir türbe yaptırmış ve bir de türbedar görevlendirmiş. Evliya Çelebi, Cennetü’l-Muallâ’da 75 adet kubbeli mezar, Peygamber Efendimiz’in dedesi Abdülmuttalib ile amcası Ebu Talib’in kabirlerinde de kubbeli türbeler bulunduğunu kaydeder. 1926’da Cennetü’l-Muallâ’daki bütün türbeler yıktırılarak mezar taşları kaldırılmış. Taşlar gider, kuşlar uçar; sen uçuşu hatırla...

Mescid-i Haram’ın güney cephesinde, takriben 4 km uzaklıkta, Arafat yolu üzerinde yer alan Sevr Dağının eteği ile zirvesi arasındaki uzaklık 458 m olup takriben 1,5 saatte yaya çıkılabilir. Peygamberimiz (s.a.v.) ile Hz. Ebu Bekir (r.a.) hicret ederken buradaki mağaraya girerek 3 gece kalmışlar.

Mekke-i Mükerreme’nin 25 km güneydoğusunda, Taif yolu üzerinde düz bir alan olan Arafat, haccın en önemli rüknü olan vakfenin yapıldığı yer. Bu mübarek mevkiye “Arafat” denilmesi, bilmek manasından gelir.  Hz. Adem ile Havva validemiz yeryüzüne indikten uzun zaman sonra birbirlerine burada kavuşup birbirlerini tanıdıklarından ve Cebrail de İbrahim (a.s.)'a hac usulünü burada tarif ettikten sonra “bildin, öğrendin mi?” deyince İbrahim (a.s.) da “bildim, öğrendim” dediği içindir. Dünyanın dört bir tarafından gelen insanlar, ataları Hz. Adem ile Hz. Havva’nın yaptıkları gibi burada birbirleriyle görüşüp tanışmaktadır. Diğer bir rivayete göre ise, Arafat itiraftan gelir. İnsanların günahlarını itiraf ederek, Allah’tan af dileyerek kulluklarını ve çaresizliklerini arz etmeleri, af dileyenlerin af edilmelerinden sonra günah kirlerinden temizlenip Cenab-ı Hakk katında güzel bir kokuya (Arf) sahip olmaları sebebiyle bu adın verildiği de söylenmiştir. Mekke tarihiyle ilgili eserlerde zikredildiğine göre arefe gününde Mekkelilerin gelip kaldığı Arafat’ta bahçeler, güzel mekânlar varmış. Zaman içinde bunlardan eser kalmamış. 20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir ağaçlandırma projesi uygulamaya konularak Arafat çevresine göre daha yeşil bir mekân olma özelliğini yeniden kazanmış.

Arafat Ovası’nın kuzey tarafında, halk arasında “Arafat Dağı” olarak bilinen granit taşlardan oluşmuş Cebel-i Rahme tepesinde, Adem (a.s.) yeryüzüne inişinin 100. senesi, Kâbe’nin inşasını tamamladıktan sonra Havva validemizle buluşmuş.

Hz. Adem ile Hz. Havva validemizin Arafat’tan sonra buluştukları yer olan Müzdelife, Arafat ile Mina arasında, Arafat Vakfesi’nden sonra ikinci vakfenin yapıldığı mukaddes bir yer. Günümüzde sınırları işaret levhalarıyla belirlenen Müzdelife, Mekke-i Mükerreme’ye 13 km mesafede. Müzdelife; izdilaftan, yakınlık ve toplanmak manasına gelir. Hac mevsiminde Arafat’tan inen insanların toplanarak zikir, dua ve vakfe ile Allah’a yaklaşmaları sebebiyle bu ad verilmiş.

Mina, men ve ihsan manasında olup aynı zamanda Arapça’da insanların toplandığı veya kan akıtılan yere de denir. Mina, Mekke-i Mükerreme ile Müzdelife arasında Mescid-i Haram’ın yaklaşık 7 km kuzeydoğusunda, Sabır dağı ile Mürselat dağı arasındadır.

Cebel-i Nur, Mekke-i Mükerreme’nin kuzeydoğusunda, Mescid-i Haram’a yaklaşık 5 km mesafede, içinde Peygamberimiz’e ilk vahyin geldiği mağaranın da yer aldığı dağ. İnsanlara en doğru yolu gösteren vahiy nurunun buradaki Hira mağarasına inmesi sebebi ile Cebel-i Nur (Nur Dağı) diye anılıyor.

Diyanetin gezi programı ile Cidde Şehrini de görme fırsatı bulduk. Hz. Musa'nın asasını göğe kaldırıp ortadan ikiye böldüğü Kızıldeniz'i görmek için sahil kenarında uzanan kordonuyla İzmir’i anımsatan liman kenti Cidde'ye gittik. Eski başkent olan Cidde Riyad'dan sonra en büyük şehir ve gerçekten çok güzel bir şehir. Yoğun rutubetli-nemli sıcağı ve dönüşte bize de kendini gösteren kum fırtınaları bu güzelliği biraz gölgeliyor. Cidde'deki ilk durağımız Şeriat Mahkemesi Binası ve hemen karşısında bulunan Kısas Mescidi oldu. Şeriat Mahkemesi’nin işleyişi hakkında da Din Görevlisi Abdullah Karakoç'tan bilgi aldık.

Yine Cidde’de bulunan ancak ziyarete kapalı tutulan Hz. Havva Annemizin mezarını ziyaret ettik. Daha sonra Kızıldeniz üzerine inşa edilen ve yüzen cami olarak bilinen Rahmet Mescidi’ni ziyaret ettik ve namaz kıldık. Sahil kenarındaki banklara oturup meşhur Al-Baik Tavuk yemeğinden yedik. 

Panaromik şehir turu ile Cidde gezisini tamamlayıp Mekke’ye geri döndük.

Mukaddes topraklardaki yürüyüşümüz sürüyor. Mekke ile Medine tarihini içeren Mekke Müzesine de gittik. Peygamberimizden günümüze değin Mescid-i Haram'da kullanılan eşyaların sergilendiği müzeyi Hac ve Umre için giden dostların görmelerini tavsiye ederiz. Müzenin yakınında Kabe'nin örtüsünün dikildiği yer de var.

Oradakileri fotoğraflarla anlatmak daha kolay olacak. Kabe çevresinin şimdi içinde bulunduğu inşaat hali bitince, ileride edineceği görüntü böyle olacakmış.

Mescidi Nebevi'nin maketi...

Hacer-ül Esved mahfazaları...

Kabe'nin çatısındaki altın oluk...

Osman bin Affan döneminde yazılmış orijinal Mushaf'ın bir kopyası...

Kabe'nin kapısına çıkış merdiveni...

Kabe'nin kapısı...


Zemzem kuyusunun içini gösteren resim, suyun ne kadar derinden ve nasıl geldiğini gösteriyor.



Sevr ve Hira (Cebeli Nur) dağları, Hudeybiye, Müzdelife, Mina, Cennet-ül Mualla derken Mekke'de görülmesi gereken mekanları ziyaret ettik. Kabe-i Muazzama'da bol bol tavaf yapıp Halık-ı Zülcelal'den af diledik. Burada, kutsal Mekke şehrinde -ki dünyadaki en kutsal şehir olduğu ve gayrimüslimlerin üzerine göz dahi koymasının yasak olduğu muhakkaktır- umre ibadetimizi tamamladık. Hac ve umre ibadeti bütün Müslümanların hayatında en önemli etkinliktir ve burada binlerce insan Arabistan’ın dışından gelip hazır bulunmakta. Türkiye’den çok fazla insan gelmiş, çok şükür. Medine de Mekke de unutulacak bir yer değil, inşallah en kısa zamanda tekrar gelmek nasip olur.

Müminler ancak kardeştirler. Hz. İbrahim’in ve Hz Muhammed’in, Kutsal Kitap’ta adı geçen tüm peygamberlerin diyarı olan Kadim Kutsal Belde’de bütün renklere ve bütün ırklara mensup insanlar arasında görülen sarsılmaz, gerçek kardeşlik ruhunun bir eşine daha rastlamadık. Her renkten insanın gösterdiği cana yakınlık karşısında büyülendik. Dünyanın her yerinden gelen, yüz binlerce insan vardı. Her renkten insan vardı; mavi gözlü sarışınlardan tutun da Afrikalı kara derililere değin. Ama tümümüz de, birlik ve kardeşlik anlayışına bağlı kalarak, aynı ibadetleri yapmakla bütünleşiyorduk. Dünyayı başındaki ırk belasından temelli olarak kurtarabilecek tek şey İslam Dini’dir.

Son söz olarak; umreye gafil gitmeyin, daha da önemlisi dönüşte gafil dönmeyin; orada kimseyi kırmayın, daha da zoru kimseye kırılmayın...

Umre tavsiyeleri için tıklayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder