1 Ekim 2020

2020 Patara Yılında: Antalya'daki Antik Kentler

Türkiye, konumu dolayısıyla her zaman dört bir yanı tarih olan bir ülke olmuştur. Anadolu, yüzyıllar boyunca sayısız medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Ülkemizin çeşitli yerlerinde, insanlığın başlangıcından beri her dönemi anlatan ve dünya tarihinde önemli bir yer oluşturan antik kentler var. Antik kentler, tarih boyunca onlarca uygarlığa ev sahipliği yapmış topraklarımızdaki en büyük kültürel kazanımlarımız belki de. Titizlikle yapılan arkeolojik kazılar sayesinde, bu zengin tarih ve kültürle bizzat buluşabilme şansına sahip oluyoruz. Bu kültür mozaiğine ilginiz varsa, yazımıza bir göz atmanızı tavsiye ederiz.

Ülkemizde bulunan antik kentlere her yıl yenileri ekleniyor. Turistik açıdan da büyük önem arz eden bu durum, özellikle son yıllarda ülkemiz tarafından da dikkate alınıyor. Bazen dünyanın çeşitli yerlerinden gelen turistlerin bildikleri ve araştırdıkları yerleri, biz ilk kez duymuş olabiliyoruz. Özellikle geçmişte, yabancı misyonerler ve sözde tarih araştırmacıları ülkemize gelerek bu antik kentlerin bazılarını bulmuş ve buralardaki tarihi eserlerin büyük kısmını çeşitli yollarla ülkemizden kaçırmış.

Gider görürseniz yerdeki küçük bir taşın bile sizi nasıl tarihin içine çektiğini göreceksiniz. Peki, sizi tarihin derinliklerine götürecek en iyi antik kentler hangileri? Muhteşem bir kültürel birikimin üzerinde oturduğumuzu düşünerek bir yazıda Türkiye'deki tüm antik kentlerden bahsetmenin çok uzun olacağını biliyoruz. Hem bu yüzden hem de 2020 Patara Yılı ilan edildiği için ilk olarak Antalya'da mutlaka ziyaret edilmesi gereken 10 antik kenti sıraladık. Bu mekanların birçoğu Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı olduğundan, gezmeye başlamadan önce bir Müzekart çıkartırsanız ören yeri giriş ücretlerini sadece bir kere ödemiş olur ve diğer bütün hepsine girebilirsiniz.


Antik Likya Uygarlığı kentleri, Akdeniz Bölgesi’nde Teke Yarımadası’nda yer almaktadır. Antik Likya, güneyde Akdeniz, batıda Karya ve doğuda ise Pamfilya ile komşudur. MÖ 1. yüzyılın ortalarında ise 23 kentten oluşan “Likya Birliği” oluşturulmuştur. Bu birlik tarihteki ilk demokratik birlik olup, günümüz demokratik sistemleri için de esin kaynağı olmuştur. Bu federasyonun önemli kentleri Patara (başkent), Xanthos, Pinara, Olympos, Myra ve Tlos’tur. Bunlara daha sonra Phaselis de eklenmiştir.


Teke Yarımadası’nda Likya Birliği’ne ait daha küçük kentler de bulunmakta ve bu kentler sistemli kazılar, sikkeler ve yazıtlardan bilinmektedir. Bunlar arasında ise Andriake, Sura, Kyaenai, Limyra, Theimmusa, Simena, Istlada, Trebende, Aperlae bulunmaktadır. Perge, Aspendos, Side gibi daha turistik antik kentler ise Antalya şehir merkezinin doğusunda yer almaktadır.


Antalya'daki antik kentler; dünyada sadece bu bölgede yaşamış ve yok olmuş olan Likya Uygarlığına ait Patara’daki Parlamento binası, Likya kaya mezarları, kale kalıntıları, toplumun inanç sistemlerini yansıtan tapınak kalıntıları, Likyalıların toplumsal hayatları ile ilgili bilgiler veren kent kalıntıları gibi benzersiz kalıntıları içermektedir. Likya parlamentosunun yapısı ve kentlerin büyüklük ve nüfusuna oranlı olarak belirlenen temsilci sayısı antik dünyada benzersizdir. Antik Yunan kenti olanların hemen hepsinde tiyatro olması da ortak özellikleridir. Antik Likya Uygarlığı kentleri bu nitelikleri ile UNESCO Dünya Miras Listesi’ne önerilmektedir.

1. LİKYA'NIN BAŞKENTİ: PATARA


Fethiye - Kalkan arasındaki bereketli Ksanthos vadisinin güneybatı ucunda, deniz kıyısında bulunan Patara, eski çağlarda Likya uygarlığının başkentliğini yapmış bir sahil kasabası. Likya uygarlığında sözü geçen önemli bir kent olan Patara, antik dönemde 3 oy hakkına sahip 6 önemli kentten biriymiş. Hristiyanlarca önemli sayılan yerlerden biri olan Patara, Apollon'un ve MS 4.yüzyılda Mira piskoposu olan Aziz Nikola'nın doğum yeri olarak ünlenmiş. Aynı zamanda, Likya’nın en önemli limanlarından biri olduğu için yapılara da önem verilmiş. Günümüze gelen Roma zafer takı, tiyatro, meclis binası, deniz feneri gibi kalıntılar bir hayli iyi korunmuş. 10.000 kişilik tiyatronun birçok bölümü kumlar altında kalmış ve bölgede kazı çalışmaları halen devam ediyormuş.

Dünyanın ilk meclis binası olan Likya Birliği Meclis Binasının restorasyonu, 2008-2011 tarihlerinde TBMM tarafından gerçekleştirilmiş. Likya Birliği toplantıları, kentte bulunan birliğin meclis binasında yapılıyormuş.

Ünlü düşünür Montesquieu “Yasaların Ruhu” adlı kitabında, bu meclisin demokrasi bağlamında yönetim biçimini “Antik Dünyanın En Mükemmeli” olarak övmüş. Meclis, 20 oturma sırası ile yaklaşık 1400 kişilik bir kapasiteye sahip...

Patara ile ilgili daha fazla bilgi ve fotoğraf için, Akdenizin İncisi: Batıdan Doğuya Antalya yazımızı okuyabilirsiniz.

2. DİN VE DEVLET: KSANTHOS VE LETOON

Patara’ya 12 km. uzaklıkta, Kınık köyü yakınlarında bulunan Xanthos, antik çağda Likya’nın en büyük idari merkeziymiş. MÖ 545’te Perslerin egemenliğine girene kadar bağımsız olan kent, bundan yaklaşık olarak 100 yıl kadar sonra tamamıyla yanmış. Bu yangından sonra şehir tekrar inşa edilmiş, hatta MÖ 2. yüzyılda Likya Birliğinin başkenti olma görevini üstlenmiş. Daha sonra Romalıların kontrolüne giren kent, bundan sonra Bizans egemenliğine girmiş ve 7. yüzyıldaki Arap akınlarına kadar Bizans egemenliğinde kalmış. Yerleşen her uygarlığın inşa ettirdiği yapılarda Likya gelenekleri, Helenistik ve Roma dönemi etkilerini gösteren bu merkez 1988 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmış.


Şehir, Ksantos nehri (Eşen çayı) kenarındaki ovaya hakim iki tepe üzerinde kurulmuş. İlki Eşen çayının kenarından sarp bir kayalık şeklinde yükselen surla çevrili Likya akropolü, ikincisi ise kuzeydeki daha yüksek ve geniş olan Roma akropolü...


Xanthos’a 4 km. uzaklıkta bulunmasına rağmen Muğla sınırları içerisinde kalan Letoon'dan bahsetmesek olmazdı. Çünkü Letoon, Xanthos ile birlikte UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alıyor. Antik çağda Xanthos, Likya’nın en büyük idari merkezi iken Letoon, Likya’nın dini merkezi konumundaymış. Kentte en eski yerleşim izleri MÖ 7. yüzyıla kadar gidiyormuş. Şair Ovidius´un anlattığı bir öyküye göre kent, Zeus´tan hamile kalarak Artemis ve Apollo’nun annesi olan Leto’ya adanmış. Ören yeri merkezinde yan yana 3 tapınak bulunuyor. En büyük tapınak olan batıdaki Leto Tapınağı, peripteros tarzında ve 30.25 m’ye 15.75 m. büyüklüğünde yapılmış. Doğuda yer alan Dor tarzında yapılmış olan Apollo tapınağı, Leto tapınağından daha az korunmuş durumda ve 27.90 m.’ye 15.07 m. boyutları ile daha küçük. Her iki tapınağın ortasında yer alan ve en küçük tapınak olan Artemis tapınağı 18.20 m.’ye 8.70 m. boyutlarında yapılmış.


Bu kutsal alanda Leto, Apollon ve Artemis tapınakları ile birlikte, bir manastır, bir çeşme ve Roma tiyatrosu kalıntıları bulunuyor. Kentin kuzeyindeki Helenistik döneme ait tiyatro, arkasını kısmen doğal yamaca dayamış. Letoon, MS 7. yüzyılda terk edilmiş.


Ksantos ve Letoon ile ilgili daha fazla bilgi ve fotoğraf için, Güneşin Ülkesi: Güney Ege ve Batı Akdeniz Turu yazımızı okuyabilirsiniz.

3. SAHİP ÇIKAMADIK: TLOS

MÖ 188 yılında Likya kentleri, kendi birlikleri adına Roma'ya elçi göndererek Roma tarafından tanınan resmi bir birlik kurmuşlar. Tlos da, Likya birliğinde 3 oy hakkına sahip 6 önemli kentten biriymiş. Saklıkent yolunda bulunan Tlos Antik Kentindeki akropolün hakim görüntüsü hayli etkileyici. Şehir büyük olmasına karşın bugüne gelen kalıntılar, stadyum, hamam, tiyatro, nekropol ve kaya mezarları akropolün etrafında toplanmış. Maalesef biraz başıboş bırakılmış...


Yine de görülmesi gereken yerler arasında... Muğla-Antalya sınırını belirleyen Akdağları ve yemyeşil ovayı görmek için bile gidilebilir :)


Tlos ile ilgili daha fazla bilgi ve fotoğraf için, Güneşin Ülkesi: Güney Ege ve Batı Akdeniz Turu yazımızı okuyabilirsiniz.

4. TANRILAR KENTİ: OLİMPOS


Olimpos Ören Yeri, içinden geçtiği dereciğin iki yanına yayılmış. Genel olarak çoğu antik kentte görüldüğü üzere burası da bir liman kenti, hemen deniz kıyısında. Olimpos'un Yunanca adına dayanarak ilk kuruluş yılları Anadolu'nun Helenleşme dönemine rastlıyormuş. Zaman zaman korsanların şehri kontrol altına almasından sonra bir Roma komutanı şehri korsanlardan temizlemiş ve daha yaşanılabilir bir yer haline getirmiş. Şehrin adına ait Likya paraları basılmış. Bu yüzden, şehirde genel olarak Helenistik dönem, Roma dönemi ve Likyalıların özellikleri görülüyor.


Olimpos, Likya birliğinde 3 oy hakkına sahip 6 önemli kentten biriymiş. Kentin Roma döneminde önemli konum aldığı, bu dönemdeki yoğun kentleşme faaliyetleriyle anlaşılıyor. Olimpos'da klasik Roma dönemi tiyatro yapısı, bazilika ve hamam yapısı görülebiliyor. Bir sonraki durağımız Phaselis gibi Olimpos da bir Dor koloni kentiymiş...

Olimpos ile ilgili daha fazla bilgi ve fotoğraf için, Güneşin Ülkesi: Güney Ege ve Batı Akdeniz Turu yazımızı okuyabilirsiniz.

5. LİKYA KENTİ: PHASELİS


Antalya'ya 35 km uzaklıktaki Tekirova köyünde, Olimpos'un komşusu ve Likya’nın en önemli liman kentlerinden biri olan Phaselis, tarihi MÖ 7. yüzyıla dayanan harika bir antik kent. Günümüzün en anıtsal kalıntıları otoparkın önündeki su kemerleri olup önceleri ana kayaya oyulmuş armut şekilli sarnıçlardan karşılanan şehrin su ihtiyacı, Roma döneminde bu kemerlerle kuzeydeki tepede yer alan kaynaktan karşılanmış. En sağlam kalabilmiş kalıntılardan Phaselis tiyatrosu ise akropolisin yamacına inşa edilmiş küçük boyutlu, tipik bir Helenistik devir tiyatrosu...


Şehrin kalıntıları, askeri liman ile güney limanı birbirine bağlayan ana caddenin iki yanında bulunuyor. 125 m uzunlukta, 20-25 m genişlikteki ana caddenin her iki yanında üçer basamakla çıkılan kaldırımlar var. Cadde, ortada bir meydan oluşturduktan sonra güney limanına ulaşıyor. Düzgün taşla döşenen bu caddenin altında kanalizasyon ve drenaj sistemi varmış...

Phaselis ile ilgili daha fazla bilgi ve fotoğraf için, Güneşin Ülkesi: Güney Ege ve Batı Akdeniz Turu yazımızı okuyabilirsiniz.

6. BÜYÜK İSKENDER'E DUR DİYEN ŞEHİR: TERMESSOS



Antalya'nın 30 kilometre kuzeybatısında, Korkuteli yolu üzerindeki Termessos, aynı adı taşıyan Güllük Dağı (Termessos) Milli Parkı içinde yer alıyor. Orman içindeki ören yerlerinin en çarpıcılarından biri olan Termessos, Türkiye'nin en iyi korunmuş antik şehirlerinden. Denizden yaklaşık 1050 m. yükseklikte, dağlar arasında gizli Termessos Antik Kenti, yerleşim biçimi ve savunma sistemleri ile doğanın sunduğu olanakları en iyi şekilde kullanan kentlerden biri. Alanın en önemli kalıntıları; şehir surları, kuleler, kral yolu, Hadrian kapısı, gymnasium, agora, tiyatro, odeon, mezarlar, kemerler ve drenaj sistemi. Güllük Dağı’nın dik yamaçları ise Güver Uçurumu ve tipik Akdeniz bitki örtüsünün yanı sıra nesli tehlike altında olan hayvanları da barındıran özel bir bölge...


Termessos Antik Şehrinin ilginç yanlarından birisi de Nekropolü, yani mezarlık bölümleri. Dağların bağrına yığınla lahitli mezar yapmışlar. Kimi lahitli mezarlar, direk olarak doğal kayaların bağrına oyulmuş...


Termessos ile ilgili daha fazla bilgi ve fotoğraf için, Doğa ve Tarihin Buluştuğu Şehir: Antalya yazımızı okuyabilirsiniz.

7. ANTİK TİYATROSU İLE ÜNLÜ: ASPENDOS


"Antik çağdan günümüze gelen kalıntılara belki doydunuz veya belki onlardan hiç hoşlanmadınız. Ama Antalya Aspendos'taki tiyatroyu görmediniz henüz." diye yazmış İngiliz arkeolog Hogarth 1909'da Aspendos için... Aspendos, yaklaşık olarak 2. yüzyılda inşa edilmiş olup, muhteşem antik amfi-tiyatrosuyla dünyaca tanınıyor. Aspendos Antik Tiyatrosu, ses düzeni ve yalıtımı ile iyi tasarlanmış eksiksiz bir Roma tiyatrosu... Antik tiyatro ayrıca konserler, etkinlikler için halen kullanılıyor.

Bizans döneminde varlığını sürdüren ve Selçuklular döneminde restore edilen Aspendos Antik Kenti, esas olarak burada bulunan tiyatrosuyla ünlü ama su kemerleri gibi önemli kalıntılar da mevcut... Madeni para bastıran ilk şehirlerden...


Aspendos ile ilgili daha fazla bilgi ve fotoğraf için, Akdenizin İncisi: Batıdan Doğuya Antalya yazımızı okuyabilirsiniz. 

8. PLANLAMASIYLA ÖNDE: SİDE

Manavgat'a 8 km. uzaklıktaki Side; 400 m genişliğinde, 1 km uzunluğunda bir yarımada üzerinde kurulmuş çok büyük bir antik kent...


Ana caddeden ilerleyip gezilecek yerler sırasıyla; Anıtsal Çeşme, Side Müzesi, Antik Tiyatro, Apollon-Athena Tapınağı... Müze ve Antik Tiyatro girişi ücretli, diğer alanlara giriş ücretsiz. Ana giriş kapısının karşısında yer alan ve MS 2. yüzyıla tarihlenen Roma eseri Anıtsal Çeşme (Nymphaeum), Anadolu topraklarında ve Pamfilya bölgesinde bulunan en büyük antik çeşmeymiş.

Adımınızı attığınız ilk andan itibaren kendinizi insanlık tarihinin en eski dönemlerine yolculuğa çıkmış gibi hissedeceğiniz Side Antik Kenti; Lidyalılardan Perslere, Büyük İskender'den Helen krallıklarına ve Romalılara kadar pek çok uygarlığın gelip geçtiği bir yer...

Roma devrine ait agoranın karşısında bulunan Side Müzesi, MS 5-6.yüzyıldan kalma antik agoranın hamamı 1960/61 yıllarında restore edilerek kurulmuş. Müzede sergilenen eserlerin büyük bir bölümü, Prof. Dr. Arif Müfid Mansel tarafından, 1947-1967 yılları arasında Side Antik Kentinde yapılan kazılarda çıkarılan buluntularmış.

Müzede Helenistik, Roma ve Bizans devirlerine tarihlenen silah kabartmaları, yazıtlar, eski Yunan orijinallerinin kopyası olan Roma devri heykelleri, lahitler, portreler, ostotekler, amforalar, sunaklar, mezar stelleri, sütun başlıkları ve kaideleri sergileniyor.

Müzenin bahçesinde, Selçuklu döneminden kalma çeşitli mezar kitabeleri var.

Side Müzesinden sonra, büyük kapıdan girince hemen yolun solunda, özel mimarisi ile Side Antik Tiyatrosu karşılıyor. Side Antik Kentinin merkezindeki tiyatro, Roma mimarisi geleneğinde inşa edilmiş. Side Tiyatrosu, diğer Roma tiyatroları gibi dağ yamacına değil, kemerli mekanlar üzerine kurulmuş. Bu özelliği ile Anadolu'nun tek yapı örneğiymiş, bu da mimarlık tarihi açısından önemini arttırıyor. Tiyatronun sahne binası 3 katlı. Süslemelerinde Antoninler dönemi barok özelliği görülüyor. Tiyatro, geç Roma döneminde gladyatör ve hayvan dövüşleri için de kullanılmış.

Tiyatrodan çıkıp biraz ilerledikten sonra yol ikiye ayrılıyor. Sol tarafta, tiyatronun hemen yanındaki yolu takip ederseniz kumsala doğru yol alıyorsunuz. Tabi kumsala ulaşmak için önce tarihi kalıntılar arasından güzel bir yürüyüş yapmanız lazım... Tiyatronun önünden sola dönmeyip dümdüz devam ederseniz de çarşıya doğru ilerliyorsunuz. Bu ana cadde, bugün alışveriş merkezi halini almış durumda. Eski Side evleri restore edilerek güzel bir görünüm kazandırılmış. Sağlı sollu dükkanlar arasında ilerleyerek limana geliyoruz. Limanın hemen yanında Apollon-Athena Tapınağı bulunuyor.

Antik Side'nin Sütunlu Caddesinin sonunda yer alan meydanda bulunan Apollon Tapınağı adını ışık, güzellik ve sanat tanrısı olarak bilinen, Side kentinin baş tanrılarından olan Apollon’dan almış. Tapınak üzerinde Korint başlıklı sütunlar bulunuyor. Bizans bazilikasının tam ortasında kalan Apollon Tapınağının bir kısmı, bazilika yapımında kullanılmak için sökülmüş.

Apollon - Athena Tapınağının bulunduğu alana 5. yüzyılda inşa edilen Güney Bazilikası...

Roma Barışı olarak bilinen dönemde, MS 150 yıllarında inşa edilen Apollon Tapınağının, günümüzde büyük sütunlarından bazıları restore edilip yerlerine konmuş.

Side'de deniz kenarında yer alan Apollon Tapınağı, tarihi kalıntılarıyla gerçekten görülmeye değer bir miras. Tapınağın taşlarına oturup buradan güneşin batışını seyredebilirsiniz.

Side ile ilgili daha fazla bilgi ve fotoğraf için, Akdenizin İncisi: Batıdan Doğuya Antalya yazımızı okuyabilirsiniz.

9. İHTİŞAMLI HEYKELLER: PERGE

Perge Antik Kenti; geç klasik, Helenistik ve ağırlıklı olarak Roma imparatorluk dönemleri bağlamında planlama açısından önem taşıyan bir kent. Geç klasik dönemde akropoliste uygulanan plan, Helenistik dönem içerisindeki genişlemeyle birlikte aşağı kente de taşınmış. Tarihe doyacağınız Perge'de Roma döneminde gezdiğinizi hayal edin; kente Helenistik kapıdan giriyorsunuz ve sütunlu yola geliyorsunuz.


Kent planlaması çerçevesinde, aşağı kentin kuzey-güney eksenini oluşturan sütunlu cadde iyi korunmuş. Sütunlu caddeyi ortasından boylu boyunca kat eden su kanalı ise önemli bir tasarım olarak dikkate değer...


Sütunlu yolun ortasından su aktığını hayal edin... Çift şeritli yol, ortası havuzvari bir yapı ve yolun sonuna kadar gittiğinizde üzerinde nehir tanrısı Kestros olan çeşme. Kanal, kentteki 4 anıtsal çeşme yapısı ve 2 büyük hamam ile beraber, sıcak Pamphylia ovasındaki Perge’ye bir “su kenti” kimliği kazandırmış.


Diğer yandan; Helenistik dönemde inşa edilen, Roma imparatorluk dönemi ve geç antik dönemde onarım gören savunma sistemi, Perge’yi öne çıkarmış. Aşağı kentin etrafındaki sur duvarı, kuleler, bastionlar ve kapılar büyük oranda ayakta kalmış. Akropolis surları da göz önüne alındığında Perge, antik çağ askeri mimarisine dair değerli bir bilgi kaynağı olarak beliriyor. Perge Antik Kenti, yukarıda sayılan nitelikleri ile UNESCO Dünya Miras Listesi’ne öneriliyor.


Tıpkı Side'deki gibi ortasında yuvarlak bir yapı bulunan agorası...


Tiyatrosu, stadyumu daha birçok yapısıyla kent harikulade...


Buradan çıkan heykellerin sergilendiği, en önemli Roma heykel müzelerinden olan Antalya Arkeoloji Müzesini görmeden Perge'yi tam olarak görmüş sayılmazsınız...

10. ANTALYA KALEİÇİ VE ARKEOLOJİ MÜZESİ

Antalya'daki antik kentlerden çıkarılan eserlerin sergilendiği Arkeoloji Müzesini gezmeden olmaz. Perge Antik Kenti’nden çıkarılan heykellerin diğer eserlerden rol çaldığı Antalya Müzesi, alt Paleolitik çağdan Roma dönemine kadar uzanan bir döneme tanıklık ediyor. Antalya sınırlarında yaşamış 3 önemli Akdeniz antik uygarlığı “Likya”, “Pamfilya” ve “Pisidya”ya adanan Antalya Müzesi, 1988’de “Avrupa Konseyi Yılın Müzesi” ödülünü almış.


1919'da Süleyman Fikri Erten, antik eserleri 1. Dünya Savaşı sırasında korumak için öncelikle merkezdeki eserleri toplayarak müzeyi kurmuş. 1922'de Kaleiçi’ndeki Alaeddin Cami'de kurulan ve 1972'de bugünkü binasına taşınan Antalya Müzesi, tam 30 bin metrekarelik bir alana yayılıyor. 14 sergi salonu, çocuk bölümü ve açık hava galerilerinin yanı sıra bahçesiyle de dikkat çekiyor.


Bölgedeki çok sayıda kurtarma kazısı ve ören yeri çevre düzenlemeleri de Antalya Müzesi’nce yürütülüyor. Koleksiyonunun büyük bölümü çevre kazılardan elde edilen müzenin etnografik eserleri de bölgeden toplanmış. Geniş etnografya koleksiyonunun önemli bir bölümüyse Osmanlı kültürünü anlatıyor.

Sergilenenler arasında doğa tarihi ve prehistorya koleksiyonu, tanrı ve imparator heykelleri, mezar kültlerine ait eserler, sikkeler, mozaik ve ikonalar bulunuyor.

Buluntular arasında onlarca antik devrin inanışına göre tanrı ve yarı tanrı sayılan heykeller, birbirinden güzel heykeltıraşlık eseri lahitler Anadolu'nun en gözde yapıtları arasında...

Bunlardan biri olan İmparator Traian heykeli...


Roma imparatoru Septimus Severus ile Julia Domna'nın büyük oğlu Caracalla'nın günümüze kadar bir bütün halinde ulaşan ilk ve tek heykeli. (Nemrut yazımızda Caracalla ve kardeşinden bahsetmiştik.)


Müzenin simgesi haline gelen, siyah ve beyaz mermerin birlikte kullanılmasıyla yapılmış Dansöz Heykeli...


Doğanın ve hayvanların koruyucusu sayılan ama avlanan Artemis heykeli :)


Perge'nin kızı olarak anılan Plancia Magna, tarihin ilk kadın belediye başkanı olarak biliniyor. 1970 yılında Perge'deki iki silindirik kule yakınında bulunan heykel kaidesinin kitabesinde Plancia Magna ismi, şehrin en yüksek memuriyetlerinden biri olan ‘demiourgos’ yani belediye başkanı olarak geçiyor.

Müzenin en önemli eserlerinden biri de, bronz orijinali MÖ 330-320 yıllarında yapılan Herakles heykelinin Roma dönemi kopyası. Söz konusu eserin 60'a yakın kopyası bulunuyormuş, bunlardan biri de Alanya Müzesindeki bronz örneği. Heykelin vücudu biraz öne eğik, başı sol omuza dönük. Sol kolunda, üzerinde Nemea aslanının postu olan sopasına yaslanmış.

Müzenin sonuna doğru gireceğiniz Lahitler Salonunda, yine Perge'de yapılan kazılardan çıkarılan birçok esere rastlayacaksınız. Birbirinden ilginç heykeltıraşlık eserlerinden olan Herakles Lahdi...

Bu taş mezarlardan Dionysos'un bağ bozumu şenliğini konu alan, üzüm toplayan Satyr ve Mainadlar'ın ayrıntılı anlatımı sizi eminim ki şaşırtacak! Perge nekropolünde 2003 yılında bulunan Atina tipi Dionysiak lahdin, dört yüzünde toplam 46 figür yer alıyor. Müze gezisini, bağ bozumu lahdi fotoğrafıyla tamamlayalım. Tüm günümüzü ayırdığımız bu gezide, tam anlamıyla inceleyemiyoruz tüm eserleri. Her bölümü sindirerek tüm eserleri dikkatle izlemek için birkaç güne ihtiyacınız olacak!

Kaleiçi, Antalya'nın Muratpaşa ilçesi sınırları içerisinde yer alan, deniz ve kara surları tarafından kuşatılan eski kent merkezi. Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinden bugüne şehrin kalbi olmuş. Kaleiçi'nin sokakları ve yapıları, Antalya tarihinin izlerini günümüze kadar getiriyor. Kaleiçi ile ilgili daha fazla bilgi ve fotoğraf için, Akdenizin İncisi: Batıdan Doğuya Antalya yazımızı okuyabilirsiniz.


Türkiye’deki bütün antik kentleri Türkçe hazırlanmış bir haritada incelemek ister miydiniz? Ülkemizde nerede hangi antik kentin olduğunu öğrenip rahatça gezmek isteyen Cem Ünalan, istediği gibi derli toplu bir harita bulamayınca kendi haritasını oluşturmayı tercih etmiş. Hazırladığı haritada şu anda yaklaşık 130 tane antik kent yer alıyor.

Haritadaki bir antik kentin üzerine tıkladığınızda karşınıza çeşitli kısa bilgiler çıkıyor. Örneğin, o ören yerinin müzesinin sitesi varsa tıklayıp müze hakkında detaylı bilgi alabiliyorsunuz. Birçok antik kent için İngilizce ve Türkçe kaynaklar ayrı olarak listeleniyor. İstediğiniz dil seçeneğindeki linke tıklayıp, antik kent hakkındaki Ekşi Sözlük yorumlarını okuyabilir, varsa YouTube videolarını seyredebilirsiniz. Ayrıca, eğer mevcutsa, Foursquare ve Tripadvisor linklerine tıklayarak antik kent hakkındaki yorumları okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder