27 Temmuz 2019

Tarihe Yolculuk: Anadolu Medeniyetleri Müzesi


Anadolu Medeniyetleri Müzesindeki eserlerle birlikte tarihe bir yolculuk yapmaya ne dersiniz?

Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara'nın Altındağ ilçesinin Ulus semtinde bulunan bir tarih ve arkeoloji müzesi. Müzede, Anadolu'nun arkeolojik eserleri kronolojik olarak sergileniyor. Müze, Ankara Kalesi’nin dış duvarının güneydoğu kıyısında, yeni işlev verilerek düzenlenmiş iki Osmanlı yapısında yer alıyor.

İki ana yapıdan oluşan kompleksin müze teşhir salonu olarak düzenlenen ilk bölümünü oluşturan Bedesten (Çarşı), Fatih Sultan Mehmet zamanında (1455-1466, 1472-1473) tarihleri arasında baş vezirlik yapan Mahmut Paşa tarafından yaptırılmış. Yapı dört payenin taşıdığı 10 kubbeli bir orta mekan ve onu çevreleyen, üzeri beşik tonozla örtülü 102 dükkanın çevrelediği arasta bölümünden oluşuyor. İpek Yolunun getirdiği ticari canlılık, özellikle sof ve dokuma ticareti Ankara’ya altın çağını yaşatmış. Ankara'ya özgü sof kumaşlar da burada satılıyormuş.

Ana yapının doğusunda yer alan ve kompleksin ikinci bölümünü oluşturan Kurşunlu Han, Fatih döneminde 1466-1469 tarihleri arasında baş vezirlik yapan Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış. Osmanlı dönemi han mimarisinin klasik örneklerinden biri. Orta avluya revaklarla açılan plan tipindeki bu yapının 2-3. katında, müzenin ofis ve diğer hizmet birimleri yer alıyor.

1881 yılında meydana gelen yangınla terk edilen her iki binanın müze olarak düzenlenmesi, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk'ün önerisiyle benimsenmiş. 1938 yılında başlatılan onarım çalışmaları, 1968 yılına kadar sürmüş. Onarım çalışmaları sırasında ilk bölümü 1943 yılında ziyarete açılan müze 1968 yılında son şeklini almış. Tarihi yapıları ile köklü geçmişe sahip Anadolu Medeniyetleri Müzesi 1997 yılında "Avrupa'da Yılın Müzesi" seçilmiş. 2014’te restore edilerek yenilenen bu müzeye giriş 36 TL ama eğer öğrenciyseniz Müzekart almanızı tavsiye ederiz çünkü müze kart 30 TL ve bu kartla her müzeye ücretsiz girebiliyorsunuz.


Kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesinde, Anadolu arkeolojik eserleri Paleolitik Çağdan başlayarak günümüze kadar, kronolojik bir sırayla sergileniyor. Biz de o sırayla; Paleolitik Çağ, Neolitik Çağ, Eski Tunç Çağı, Asur Ticaret Kolonileri Çağı, Eski Hitit ve Hitit İmparatorluk Çağı, Frig Krallığı, Geç Hitit Krallığı, Urartu Krallığına ait eserleri tanıtmaya çalıştık. Hatta o kadar ayrıntılı anlattık ki müze gezmeyi sevmeyenler biraz sıkılabilir :)

Yontma veya Eski Taş Çağı olarak da adlandırılan Paleolitik Çağ günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce başlamış ve 10.000 yıl önce son bulmuş. Anadolu Paleolitik Çağın tüm evrelerini, süreklilik içinde veren tek mağara Antalya’nın 30 km. kuzeybatısında yer alan Karain Mağarası. Müzede Yontma Taş Çağı eserlerinin en güzel örnekleri de Karain Mağarası buluntuları. Çeşitli taşlardan yapılmış aletler arasında el baltaları, kazıyıcılar, uçlar ele geçmiş. Kemikten yapılmış aletlerden bızlar, iğneler, süs eşyası gibi kalıntılar da bulunmuş. (Karain Mağarası ile ilgili daha fazla bilgi ve fotoğraf için, Doğa ve Tarihin Buluştuğu Şehir: Antalya yazımızı okuyabilirsiniz.)

İnsanlık tarihinde, besin üretimi yanında ilk yerleşik toplumların kurulması ile başlayan dönem Neolitik (Yeni / Cilalı Taş) Çağ adıyla anılıyor. Eski Yakındoğu ve Ege’nin en gelişmiş Neolitik merkezi Konya’nın 52 km. güneydoğusunda, Çumra ilçesinin kuzeyinde yer alan Çatalhöyük imiş. Çatalhöyük insanları ölülerini evlerin tabanları altına gömmüş. Çocuklar oda tabanı altına, yaşlılar tek ya da grup halinde oda içindeki sekilerin altına gömülerek yanlarına ölü hediyesi bırakılıyormuş.


Çatalhöyük evlerinin en önemli özelliği duvarlarının boğa başları ve resimlerle bezeli olması. Aşağıdaki resimde bir boğa sahnesi yer alıyor.

Aşağıdaki resimlerde ise kilim desenli fresk, geyik etrafında insan figürleri ve karşılıklı durmuş bir çift siyah turna ile başları çapraz dönmüş iki yaban eşeğinden oluşan sahneler yer alıyor.


Leoparların Çatalhöyük insanlarının yaşamında özel bir yeri ya da dinsel bir anlamı varmış. Bu sıvalı leopar kabartmaları bir zamanlar bir Çatalhöyük evinin duvarını süslüyormuş.

Çatalhöyük kutsal alanlarında Ana Tanrıça fikri bereket kültü olarak görülüyormuş.

Pişmiş toprak yanında taştan da yapılan Ana Tanrıça, genç kız, doğuran kadın ya da yaşlı kadın olarak gösterilmiş.



Heykel ya da yüksek kabartma olarak yapılan ana tanrıça tasvirleri yanında pişmiş topraktan hayvan şeklinde adak heykelcikleri de var.


Ana tanrıça tasvirleri arasında, iki yanındaki leopara dayanmış, doğuran tanrıça özgün bir figür...


Çatalhöyük’te ele geçen çeşitli taşlardan, deniz hayvanlarının kabuklarından yapılmış kolyeler, obsidyen aynalar ve makyajla ilgili buluntular o dönem insanının süslenme araçlarını gösteriyor.


Çakmaktaşı ve obsidyen çeşitli alet ve silahların; kemik ise bız, iğne, sap gibi eşyaların yapımında kullanılmış. Bunlar arasında ilginç bir mezar hediyesi olan yılan biçimli kabzası kemik, kesici ağız kısmı çakmaktaşı hançerin tamamen ritüel bir anlam taşıdığı düşünülüyor.


Pişmiş toprak ve taştan yapılmış olan geometrik bezekli damga mühürler Neolitik Çağda mülkiyet düşüncesinin ürünleriymiş.


Müzede eserleri sergilenen ikinci önemli Neolitik yerleşme yeri Burdur’un 25 km. güneybatısındaki Hacılar. Seramikler arasında kırmızı astarlı, çok iyi perdahlı kadın başı biçiminde bir kap ile hayvan biçimli (geyik, domuz, kuş) tören kapları bulunuyor.


Neolitik Çağ bölümünde Göbeklitepe canlandırması da yapılmış. Şanlıurfa'nın 15 km kuzeydoğusunda, Örencik köyünün 2,5 km doğusunda, 800 metrelik yükseltisi ile Harran ovasına hakim bir konumda yer alan Göbeklitepe höyüğü, Çanak Çömleksiz Neolitik döneme ait önemli bir buluntu yeri. Göbeklitepe'nin en karakteristik özelliği tapınaklarda ele geçen 'T' biçimli anıtsal dikilitaşlar... (Göbeklitepe ile ilgili daha fazla bilgi ve fotoğraf için, 2019 Göbeklitepe Yılında: Tarihin Sıfır Noktasında yazımızı okuyabilirsiniz.)

Eski Tunç Çağında, Anadolu’da yaşayan insanlar, bakıra kalay katarak tunç elde etmeyi ve bu alaşımdan silah, kap - kacak, süs eşyası üretmeyi başarmış.

Eski Tunç Çağındaki Anadolu uygarlığının eriştiği üst düzeye tanıklık eden bir merkez Alacahöyük. Burada zengin mezarlara bırakılan hediyeler, diadem, gerdanlık, iğne, bilezik, toka, küpe gibi süs eşyaları ile kaplar yanında tunçtan ve altından silahlar, dinsel amaçla kullanılan güneş kursları, geyik ve boğa heykelleri, tanrıça heykelcikleri keşfedilmiş. (Alacahöyük ile ilgili daha fazla bilgi ve fotoğraf için, Hitit Uygarlığına Yolculuk: Hattuşa ve Alacahöyük yazımızı okuyabilirsiniz.)


Tokat yakınlarındaki Horoztepe’de bulunan eserler Alacahöyük’tekiler gibi bu devirdeki beylerin zenginliğini, kuzey bölgelerinin madencilikte eriştiği seviyenin yüksekliğini kanıtlıyor. Aşağıdaki fotoğrafta yer alan çocuğunu emziren tunçtan Horoztepe heykelciği döküm tekniğinde yapılmış.


Aşağıdaki fotoğrafta elektrumdan yapılmış başı altın kaplamalı Hasanoğlan heykelciği yer alıyor.


Alacahöyük ve Horoztepe mezarları Hatti krallarına, oradaki medeniyet ve sanat eserleri de Hatti’lere (o zamanki yerli halka) aitmiş. Buralarda bulunmuş olan bronz veya bronz üstüne kaplama elektrum süslü boğa veya geyik heykelleri, güneş ve ışınlarının bir arada görüldüğü güneş kursları, güneş kursunun ortasında görülen boğa ve geyik heykelcikleri ile güneşin alt kenarından iki tarafa yükselen boğa boynuzları ile süslü güneş kursları, kadını, bereketin sembolü olan ana tanrıçayı temsil eden kadın heykelciklerinin dini anlamları varmış.







Bu evrede boğa kutsal bir hayvan olarak kabul ediliyormuş. Aşağıdaki fotoğrafta yer alan boğa heykeli de törenlerde bir taşıyıcı üzerinde sembol olarak kullanılmış.


Eski Tunç Çağındaki çanak - çömlek elde yapılmış, tek renkli ve pek azı da boya ile süslenmiş. Boyalı kaplar daha çok kırmızı ve açık zemin üzerine koyu renklerle süslü. Gerek kazıma ve gerekse boya ile süslü kaplarda motifler daima geometrik. Çanak - çömleğin ana tipleri; gaga ağızlı testiler, emzikli çaydanlıklar, siyah perdahlı üzeri yiv ve kabartmalarla geometrik süslü, geniş karınlı çömlekler, tek kulplu kase ve fincanlar, çift kulplu vazolar, insan yüzlü testiler... Eski Tunç Çağında pişmiş topraktan kap şekillerinin basit olmasının nedeni, bu devirde madeni kapların çok artmış olmasıymış. Devrin son evresinde madeni örnekleri taklit ederek yapılan gaga ağızlı testilerin, sepet kulplu çaydanlıkların, keskin köşeli fincanların ve vazoların sayıları çok artmış. Bu kap şekillerinin birçoğu daha sonraki çağlarda görülen Hitit kap şekillerinin ilk örnekleriymiş.




Kayseri Kültepe'de bulunan pişmiş topraktan yapılmış sandal biçimli tören kabını, tapınak ve içindeki tanrıça heykelciğinin varlığı özel kılıyor. Eski Mezopotamya'nın ticaret, ulaşım ve ritüel faaliyetlerinde kullanılan tanrı sandallarının Sümer edebiyatında da önemli bir yeri varmış. Kap, bir festival sırasında kült heykellerinin gezdirildiği dini bir nehir yolculuğunu temsil ediyormuş.


Asur Ticaret Kolonileri Çağının başlangıcı aynı zamanda Anadolu’da yazılı tarihin ve Orta Tunç Çağının başlangıcıymış. Yapılan kazılarda açığa çıkarılan tüccarlara ait evlerde bulunan çivi yazılı tabletlerin büyük bir kısmı müzede sergileniyor.


Müzede eserleri korunan Koloni Çağı Anadolu şehirleri; Kültepe (Kaniş ve Karumu), Acemhöyük, Alişar ve Boğazköy. Müzede bu merkezlerde ele geçmiş kıymetli malzemelerden yapılmış küçük eserler; mezarlarda veya evlerde bulunmuş olan altın eşya ve takılar, tunç aletler, fildişi, obsidyen, kaya kristalinden vazo ve heykelcikler çağın sanatını temsil ediyor.

Ayrıca müze sergisinde formlarını Eski Tunç Çağından alan parlak, metal görünümlü gaga ağızlı testiler, çaydanlıklar, çok kulplu iri meyvelikler yer alıyor.


Kültepe eski Yakındoğu'nun en önemli seramik üretim merkeziymiş. Bu dönemde Anadolu seramiği, biçim zenginliği ve bezemeleri bakımından doruk noktasındaymış. Koloni dönemi seramiği, yerli halk Hattilerin ve onların ülkesine sonradan yerleşmiş olan Hititlerin ortak ürünüymüş.

Asur Ticaret Kolonileri dönemi ve devamındaki Eski Hitit döneminde Anadolu'da çanak çömlek işçiliği üst düzeye ulaşmış. 


Kap biçimlerindeki çeşitliliğin artması, yüksek kalite standardına ulaşılması, kap kacak üretiminde estetik kaygının öne çıkması bu dönemlerin özelliğiymiş.

Eski Hitit ve Hitit İmparatorluk Çağı olarak anılan bu dönemde sanat, başta Boğazköy olmak üzere Alacahöyük, Eskiyapar, İnandık, Maşathöyük kazılarının ortaya koyduğu gibi büyük ölçüde Anadolu geleneğine bağlıymış.

Koloni Çağından da tanıdığımız kabartmalı vazo yapma geleneği, Eski Hitit döneminde devam etmiş ve en iyi örnekleri Eskiyapar, İnandık, Bitik gibi merkezlerde ele geçmiş. Bu çağa ait olarak ele geçen kabartmalı vazolara daha önceki dönemlerde rastlanılmamış. Bu tipin en iyi örneklerinden biri olan İnandık Vazosunun üzerine, bir evlilik törenine ait kabartmalı motifler 4 bölüme ayrılmış olarak yerleştirilmiş.



Çok sevilen törensel içki kapılarının (riton) bu dönemde Boğazköy ve İnandık boğalarında olduğu gibi daha büyük boyda yapılarak kullanıldığı görülüyor.


İmparatorluk Çağında kap şekillerinin azaldığı ve teknikte bir gerileme olduğu görülmüş. Ancak dini işlevi olanların yapımına özen gösterilmiş. Fırtına tanrısının iki boğasını betimleyen heykel şeklindeki kaplar ve kutsal mekanın betimlendiği kap dinsel içerikli önemli örnekler...

Önü açık küçük tapınak modelinin içinde tahtı üzerinde oturan çıplak kült figürü, erkek tanrıyı temsil ediyor. Hitit döneminde pişmiş toprak adak heykelcikleri oldukça bol fakat yapı modeli içinde ve bu büyüklükte bir kült heykeline ilk defa rastlanılmış.


Boğazköy'de bulunan pişmiş topraktan yapılmış Kule Biçimli Kap Parçası, geniş ağızlı bir kült kabının ağız kenarı parçasıymış. Mazgal dişli sur duvarı ile iki katlı bir kule betimlenmiş.


Çorum'un Boğazköy ilçesindeki Hattuşa'da bulunan kalkerden yapılmış Savaş Tanrısı Kabartması, şehir surlarının doğu kesimindeki "Kral Kapı"nın şehre bakan iç tarafında yer alıyor. Savaş Tanrısı o denli yüksek kabartma olarak yapılmıştır ki eser, heykel görünümünde. Yüksek kabartmada tasvir edilen savaşçı, bezemeli kısa bir etek giyiyor. Kemerinde kabzası hilal biçimli kısa bir kılıç takılı. Savaşçının başında bulunan sorguçlu miğferdeki boynuzlar tanrı göstergesi olduğundan, kabartma "tanrı tasviri" olarak kabul ediliyor. (Hattuşa ile ilgili daha fazla bilgi ve fotoğraf için, Hitit Uygarlığına Yolculuk: Hattuşa ve Alacahöyük yazımızı okuyabilirsiniz.)


Bu dönemin maden sanatını temsil eden örneklerden ikisi Boğazköy’de bulunan, altından yapılmış, oturan tanrıça biçimli kolye tanesi ile Dövlek’te bulunmuş tunç tanrı heykelciği. Eski Hitit dönemi tasvir sanatında tunçtan yapılan heykelciklerde tanrılar betimlenmiş. Bunların mabetlerde saklandıkları ve koruyucu nitelikte oldukları yazılı belgelerden biliniyor.


Boğazköy’de bulunan yazılı belgelerden biri, Hititler ile Mısırlılar arasındaki Kadeş savaşından sonra yapılan ve Anadolu’nun bilinen ilk yazılı antlaşması olan Kadeş Antlaşması. Aslı gümüş bir tablete yazılan Kadeş Antlaşmasının çivi yazılı pişmiş toprak kopyasının parçaları önemli belgeler arasında. Diğer önemli belge ise 1986 yılında Boğazköy kazılarında bulunup, müzede sergilenen çivi yazılı bronz tablet olup, metin sınır düzenlemesi ile ilgiliymiş. Bu eser, Anadolu’da şimdiye kadar bulunan tek tunç tablet imiş.


Ayrıca müze sergisinde ince, uzun boyunlu, gövdeleri keskin profilli gaga ağızlı testiler, kabartmalı, boya bezemeli kült vazoları, büyük depo küpleri yer alıyor.



MÖ 12. yüzyıl başlarında Güneydoğu Avrupa’dan gelen Ege göçleri ile Anadolu’ya giren Frigler Anadolu’nun önemli kentlerinin hemen hepsini yakıp yıkmış ve Hitit İmparatorluğunu ortadan kaldırarak Anadolu’yu yavaş yavaş egemenlikleri altına almaya başlamış. Frigler’in esas yerleşim bölgesi Polatlı'daki Gordion merkez olmak üzere Sakarya bölgesi olup Afyon, Kütahya, Eskişehir bu bölgeye bağlıymış. Gordion'daki Büyük Tümülüs'te Kral Midas’a ait olduğu sanılan mezar anıtında oymalı ve kakmalı geometrik motiflerle süslü tahta panolar ve masalar bulunmuş. 


Bunların yanında duran, kakma tekniğinde yapılmış üç ayaklı masaların üzerinde, içlerini daha küçük kapların doldurduğu büyük tunç kazanlar sıralanmış durumda bulunmuş.

Yuvarlak gövdeli bu kazanların bazılarının ağız kenarında yer alan insan ve hayvan protomları, kazanların süslemelerini oluşturuyor. Tunçtan yapılmış emzikli kap ve göbekli taslar da Büyük Tümülüs'te bulunan eşyalardan...

İnsan başlı kanatlı cin protomu ile süslenen kazanlar, Asur sanatı etkileri taşıyor.


Gordion'daki Büyük Tümülüs'te bulunan, gövdeleri bakraç şeklinde olan tunç situlalardan bir tanesinin alt kısmı aslan başı, diğeri koç başı şeklinde olup yuvarlak ağız kenarlarında rozet motifleri yer alıyor. Geç Asur ve Urartu sanatında yakın benzerleri görülen bu iki situla, Friglerin maden sanatında ulaştıkları yüksek düzeyi gösteren önemli buluntular arasında yer alıyor.


Ayrıca tahta eşya üstünde oyma ve kakma tekniği ile yapılan geometrik motifler tekniğin yüksekliğini, Friglerin maden işçiliğinde olduğu kadar ağaç işçiliğinde de çok ileri gittiklerini gösteriyor. Yapılan tümülüs kazıları, onların ağacı geometrik motiflerle bezeyerek mobilyalar yaptıklarını, tahtadan küçük boğa - aslan boğuşması, at heykelcikleri, mitolojik sahnelerin yer aldığı ahşap kabartma levhaların yanı sıra kendi sanat üsluplarını yansıtan fildişinden figürler de yaptıklarını ortaya koymuş. Bunlardan biri de aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz, çocuk mezarı tümülüsünden çıkan işlemeli tabure...

Polatlı Gordion'daki çocuk mezarı tümülüsünden çıkan boyalı maşrapa...


Frigler yapıların ön cephelerini Batı Anadolu gelenek ve göreneklerine göre pişmiş toprak bezekli levhalarla, bazılarının tabanlarını da yine geometrik motifli renkli mozaiklerle süslemiş. Çeşitli motifler halinde karşımıza çıkan bu boyalı levhaların müzemizdeki en güzel örnekleri Ankara Gordion ve Çorum Pazarlı’da bulunmuş. Bunlar; savaşçılar, aslan - boğa boğuşmaları, insan başlı at gövdeli veya kuş başlı varlıklar, hayat ağacının iki yanındaki keçileri gösteren figürler gibi konuları içeriyor.


Friglerin taptığı çok sayıdaki tanrıdan biri olan tanrıça Kybele insan suretinde tasvir edilmiş. Müzedeki Kybele heykel ve kabartmaları Boğazköy’de, Ankara ve Gordion'da bulunmuş.


Kybele'ye gösterilen öneme tanıklık eden Küçük Yazılıkaya (Arezastis) Anıtı, Eskişehir'in Han ilçesine bağlı Yazılıkaya köyünün 1,7 km kuzeyinde, Çukurca-Yazılıkaya yolunun batısında, yola 130 metre uzaklıktaki yüksek kayalardan biri üzerinde bulunmuş. Kabartmanın iki yanında müzik aletleri taşıyan iki erkek bulunuyor.


Çarkta biçimlendirilmiş Frig seramiği tek renkli ve çok renkli boya bezekli olmak üzere iki gruba ayrılıyor. Siyah ya da gri astarlı ve tek renkli türde, madeni kapların etkisinde kalarak yapılmış örnekler çok yaygın. Bezekli olanlarda motifler genellikle kırmızımsı kahverengi ve açık renk astar üzerine çeşitli biçimlerde uygulanmış. Çok sevilen geometrik bezekler arasında dikdörtgenler, üçgenler, dalgalı yada zikzak hatlar, tek merkezli daireler, satranç tahtası motifleri fazla kullanılmış. Kabın tümünü kaplayan geometrik bezemeli olanların yanında panolara bölünmüş ve panoların içi hayvan figürleri ile doldurulmuş olanlar da var. Frigli ustanın hayal gücünü sergileyen küçük heykel görünümünde hayvan biçimli törensel içki kapları (riton), Anadolu’da tarih öncesi çağlardan bu yana kullanılagelmiş.





Urartular MÖ 1000'in başlarında Van Gölü çevresinde bir devlet kurmuş. Anadolu Medeniyetleri Müzesi Erzincan - Altıntepe, Ağrı - Patnos, Van - Toprakkale, Muş - Kayalıdere ve Adilcevaz’da yapılan kazılardan ele geçen eserlerle zengin bir Urartu koleksiyonuna sahip. Altıntepe’de bulunan ve kulp yerlerinde dört boğa başı olan tunç kazan MÖ 7. yüzyıl başlarına aitmiş.


Urartu maden sanatının kendine özgü heykelciklerle süslü tunç kazanları Frigya’ya, Yunanistan’a ve İtalya’ya ihraç edilmiş. Urartu sanatında tunç levha işlemenin önemli bir yeri varmış.

Fildişi işçiliği geleneğini de Urartular büyük bir başarıyla devam ettirmiş. Çoğu mobilyalara ait olan fildişi parçaları Urartular’ın bu alandaki dikkat çekici özelliğini gösteriyor. Bunlar arasında kuş başlı, kanatlı cinler (griffon), insan yüzleri, geyik kabartması, palmet plakları, kavuşturulmuş iki el biçiminde yapılmış aplike parçalar ve aslan heykelcikleri sayılabilir. Bunlardan üç ayaklı sehpaya ait yatan aslan, Önasya’nın fildişinden yapılmış en büyük aslan heykelciği imiş.


Adilcevaz Kef Kalesinden bulunan Urartu Kabartmalı Sütun Elemanı, Urartu Kralı 2. Rusa'nın yaptırdığı tapınak sarayında bulunmuş. Urartu sarayının cephesinin işlendiği sahnenin merkezinde, karşılıklı aslanlar üzerinde tanrısal figürler duruyor.


Urartu merkezlerinde yapılan kazılarda; Urartu ahşap mobilya örnekleri ve bunların süslenmesinde kullanılan çok sayıda madeni ve fildişi süsleme parçaları ile topuz başlı mobilya çivileri ele geçmiş. Düz ya da çapraz bacaklı yapılan masalar, tabureler, taht ve sandalyeleri süslemede kullanılan madeni objeler değişik tiplerde. Özellikle mobilyaların ayak uçlarına takılan tunç süslemeler, Tanrı Haldi ve Teişeba'nın kutsal hayvanları olan aslan ve boğanın pençesi ve toynağı biçiminde yapılmış. Döküm tekniği ile şekillendirilen bu metal parçaların içleri boş olup mobilyanın ahşap bacağının üzerine geçirilmiş.

Urartu mobilyalarının süslenmesinde kullanılan diğer süsleme elemanları, maden veya fildişinden yapılmış olan küçük heykelcikler ile fildişi kabartmalar. Kanatlı cinler, karışık varlıklar, hayvanlar, hayat ağacı gibi çeşitli motiflerin işlendiği fildişi plakaların, altın varaklar ile kaplı olduğu üzerindeki altın kalıntılarından anlaşılmış.


Bazı oda mezarlar içinde urnalar bulunmuş olması hem gömme hem de yakma adeti olduğunu gösteriyormuş.

Urartu mezarları, bırakılan ölü hediyeleri bakımından çok önemli...


MÖ 1200’lerde batıdan gelen Ege göçlerinin saldırıları eski gücünü kaybeden Hitit İmparatorluğu’na son vermiş, başta Boğazköy olmak üzere, bütün Hitit şehirleri yakılıp yıkılmış. Bu saldırılardan kurtulabilen Hititler güney ve güney - doğu Toroslar’ın dağlık bölgelerine çekilerek tarihte son Hitit Beylikleri çağını yaşamış.

Geç Hitit Krallığı sanatının önemli özelliklerinden biri mimari ile yontuculuğun birlikte uygulanması. Sur duvarlarındaki kapılar, saray cepheleri dik duran kabartmalı taş bloklarla (ortostad) kaplanmış. Mimaride kullanılan bu taşların tasvirli olanlarına en güzel örnek Alacahöyük ortostadları. Bu dönemin tasvirli ortostadları grup halinde Alacahöyük’ten başka hiçbir merkezde ele geçmemiş. Ortostadların üzerinde Hitit sanatının diğer eserlerinde görüldüğü gibi dinsel konular işlenmiş olup, müzenin orta salonunda sergileniyor.

Hititler, kutsal alanları koruyan surların kapılarını koruyucu nitelikteki mitolojik tasvirler ile bezemiş. Hitit yontu sanatının en eski anıtsal kabartmalarından olan bu sfenksler, MÖ 14. yüzyılda işlenmiş. Müzede sergilenen replikanın orijinali Çorum'un Alacahöyük ilçesinde bulunuyor. Sfenksli Kapının doğu tarafında bulunan sfenksin iç yüzüne; kutsal sayılan çift başlı kartal, alçak kabartma olarak işlenmiş. Kartalın üzerinde, kente doğru yürüyen bir tanrıçanın ayakları ve giysinin etek uçları görülüyor.

Anadolu Medeniyetleri Müzesinde Geç Hitit sanatı taş eserlerde görülüyor.

Malatya yakınındaki Aslantepe şehrinin kapısını süsleyen iki aslan heykeli ve kabartmalar, geleneksel Hititli ögeleri yansıtan bir grup olup üzerinde Malatya Beyliği Kralı Sulumeli’nin tanrı ve tanrıçalara içki sunuşu betimlenmiş.

Diğer bir ortostatta, libasyon adı verilen, kralın tanrılara içki ve kurban adama sahnesi betimlenmiş.

Aslantepe sarayının giriş kısmındaki büyük kral Mutallu heykeli ise Asur etkileri gösterip, kabartmalardan daha geç bir tarihe ait olduğu anlaşılıyor.


Gaziantep'te bulunan Sakçagözü kabartmalarında Asur ve Arami sanatının etkisi çok kuvvetli olup MÖ 8. yüzyılın sonlarına tarihleniyor. Aşağıdaki ortostatta Kral Kilamuwa betimlenmiş. Sol eliyle elbisesinin ucunu tutan figür, sağ elinde bir kap taşıyor. Saçları ve sakalları bukleli. Başında rozetlerle süslenmiş bandı, üzerinde dökümlü bir elbise, ayaklarında kapalı sandalet var. Her iki koluna da bilezik takmış.

Yukarıdaki ve aşağıdaki ortostatlarda birer sfenks betimlenmiş. Sakalları ve saçları bukleli olarak betimlenmiş olan sfenksin başı insan, vücudu aslan şeklinde. Göğüs ve kanat kısmında kuş tüyleri ve kuyruğunda bir kuş başı var.

Gaziantep’teki en önemli Geç Hitit şehir krallıklarından biri olan Kargamış’ın önemi Mezopotamya ile Anadolu ve Mısır’ı birbirine bağlayan yolların kavşak noktasında bulunması. Müzede en çok eseri bulunan Kargamış’ın Uzun Duvar, Kral Burcu, Kahramanlar Duvarı ve Su Kapısı olarak adlandırılan kabartmaları müzede orjinal durumlarına uygun olarak yerleştirilmiş. Kabartmalar üzerinde Tanrıça Kubaba için yapılan dinsel törenler, Kargamış Kralı Araras’ın en büyük oğlu Kamanas’ın veliahtlığa atanması sahneleri, savaş arabaları, Asurlular ile yapılan savaşın zafer sahneleri, tanrı ve tanrıçalar, karışık varlıklar betimlenmiş. Bu kabartmalarda Hititli ve Asurlu özelliklerin bir arada kullanıldığı görülüyor.


Aaşağıdaki haberciler duvarı ortostatında betimlenen kuş başlı, insan vücutlu kanatlı figürler "Kanatlı Griffon Demonlar" olarak adlandırılıyor. Kabartma simetrik olarak yapılmış. Elleri başlarının üzerinde, göğü taşıdıkları varsayılıyor.

Aşağıdaki haberciler duvarı ortostatında, üç başlı sfenks betimlenmiş. Kuyruğunda yırtıcı bir kuşun başı olan kanatlı aslanın kafasının üzerinde sivri külahlı uzun örgülü saçlı insan başı var. Ayağındaki detaylar belirgin...


Aşağıdaki haberciler duvarı ortostatında, koruyucu karışık varlıklar betimlenmiş. Aslan başlı insanların birer elleri yumruk şeklinde. Ortadaki iki boğa-insan, ellerinde birer mızrak taşıyor.

Aşağıdaki uzun duvar ortostatında, savaş arabasındaki iki figürden biri atın dizginlerini tutarken, diğer figür ok atıyor. Atın altında karnında ok olan, çıplak ve sırtüstü yatan bir düşman var. Bu figürün, düşman askeri olduğu için diğer figürlerden daha küçük yapıldığı düşünülüyor. Ortostatın alt kısmı giyoş motifi ile bezeli...


Aşağıdaki uzun duvar ortostatlarında, Tanrıça Kubaba profilden resmedilmiş. Göğsü üzerinde elinde nar tutuyor. Örgülü saçı omuza iniyor. Başında, tek boynuzlu, yüksek bir başlık taşıyor. Kabartmaların göğüsten altı kırıkmış ama restore edilmiş.


Malatya, Sakçagözü, Kargamış kabartmalarında başı üzerinde kanatlı güneş kursu olan güneş tanrısı ile tanrı şapkasının tepesinde hilal bulunan kanatlı ay tanrısı betimlemeleri, bu devirde de hala güneş ve ay tanrıları kültünün devam ettiğini gösteriyor. Kireçtaşından yapılan uzun duvar ortostatının, bazalttan yapılan diğerlerine göre daha çok yıpranmış olduğu görünüyor. 

Aşağıdaki tören alayı ortastatında; yürüyen, başlarında yüksek başlık bulunan, uzun elbiseli 3 kadın figürü yer alıyor. Bu kadınların Tanrıça Kubaba'nın rahibeleri olduğu kabul ediliyor. Sağ ellerinde başak demeti, sol ellerinde asaya benzer nesneler var.

Son olarak, Kargamış'ta bulunan bazalt ortostat, MÖ 900-700 tarihlerinde yapılmış.


Ortostatlardan sonra heykel kaidelerine geçelim.

İki aslanı yelesinden tutan kuş başlı figür bir dizi üzerinde duruyor. Aslanın baş kısımları protom olarak diğer tarafları kabartma tekniğiyle yapılmış. Heykelin bir parçası kaidenin üzerinde kalmış.


Boğalı heykel kaidesinde, başı protom gövdesi kabartma tekniğiyle yapılmış iki boğa var. Boğaların arka kısımları işlenmemiş. Üzerinde heykelin konacağı bir çukur bulunuyor.

Sivas'ta bulunan kapı aslanının başı protom gövdesi kabartma tekniğiyle yapılmış. Ağzı açık, dişleri ve dili görünüyor. Keskin ve şematik hatlarla işlenmiş.


Müzede bulunan bir diğer eser grubu ise Ankara civarında bulunmuş olan, Ankara taşından (andezit) işlenmiş kabartmalar. Geç Hitit ve Asur sanatının etkisinin görüldüğü bu kabartmalar ortostad biçiminde yapılmış aslan, at, boğa, griffon ve sfenks kabartmaları. Ve bu eser grubu Friglerin bir yandan Batı Anadolu, öte yandan Geç Asur ve Geç Hitit sanatından etkilendiklerini gösteriyor.



Müzenin orta salonunda Türkiye'den çalınan ve ülkemize iadesi sağlanmış olan iki eser de sergileniyor. İlki, MÖ 4. yüzyıla tarihlenen Altın Taç...

Erzurum Müzesinden 90'lı yıllarda çalınan Bronz Dağ Keçisi Heykelciği de Anadolu Medeniyetleri Müzesine teslim edilmiş.


Anadolu Medeniyetleri Müzesi, çok başarılı bir müze ve çok fazla eser var. Bizim gibi ayrıntılı gezerseniz biraz yorucu olabilir. Ama müzenin bahçesi de bir ayrı güzel, bahçede oturup çay içerken dinlenebilirsiniz.


Hazır gelmişken, Ankara Kalesi’nin tepesine tırmanıp şehri kuş uçuşu izleyebilir, yine bölgedeki Rahmi M. Koç Müzesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. Kaleiçi’ndeki tarihi bir binada yer alan And Cafe’de manzaraya karşı içeceğinizi yudumlayabilir, kahvaltınızı yapabilirsiniz. Vaktiniz var ise yine bu bölgedeki Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’ni de ziyaret edebilirsiniz.

Son olarak, Anadolu Medeniyetleri Müzesine gelmişken yürüme mesafesindeki Aslanhane (Ahi Şerafeddin) Camisini de ziyaret etmek isterseniz öncelikle Ankara'nın Ulu Camisi: Aslanhane Camii yazımızı okumanızı tavsiye ederiz.

2 yorum:

  1. Teşekkür ederim güzel bir çalışma yapmışsınız.

    YanıtlaSil