16 Eylül 2023

Anadolu'nun İlk Hastaneleri: Darüşşifalar (Şifahaneler)

Darüşşifalar hastaların tedavi edildiği, bununla birlikte tıp eğitiminin verildiği, çeşitli ilaçların geliştirildiği yerlerdi. Anadolu Selçuklu döneminde inşa edilen darüşşifalarla Osmanlı dönemi darüşşifaları farklılık göstermekle beraber; Osmanlı’nın, Selçuklu tedavi yöntemlerini esas alıp bu yöntemleri daha da geliştirerek darüşşifaları devam ettirdiğini görürüz.

Günümüzden 800 sene önce Anadolu topraklarında kurulan ilk darüşşifayla beraber, ilerleyen asırlar içinde Türkler eşi benzeri olmayan tıp eğitim sistemine imza atmış ve Avrupa’ya örnek olmuştur. Selçukluların Avrupa’daki Rönesans döneminin tıp eğitimine, hastane sistemlerine büyük örnek teşkil ettiğini özellikle vurgulamak lazım. Avrupa’da 1800’lerde bile akıl hastalarının işkence görüp dışlandığını düşündüğünüzde, 1200’lerde Bimarhanelerinde akıl hastalarını tedavi eden Selçukluların emsalsiz bir örnek olması takdire şayan...

Selçuklularda, saraylarda ve kervansaraylarda da darüşşifalar bulunmaktaydı. Dahası Melikşah’ın ordusunda seyyar bir hastane bulundurduğunu da göz önüne alırsak seyyar darüşşifaların varlığını da belirtmiş oluruz. Anadolu’da müthiş bir kervan ağı kuran Selçukluların, ticaret hayatını canlı tutabilmek için kervansaraylarında da böyle bir sağlık sistemi kurmuş olması şaşırtıcı değil elbet...

Osmanlı döneminde ise darüşşifaların varlığının devam ettiğini görürüz. Selçuklulardan aldıkları esas tedavi yöntemlerini geliştiren Osmanlı, “Külliye” dediğimiz sistem içerisinde darüşşifaların gelişimine devam eder. Bir cami çevresinde oluşmuş yapılar topluluğuna külliye dendiğini biliyoruz. Osmanlı, külliye içerisinde kurduğu darüşşifalarda hastaları tedavi ederken, bir taraftan da yetim ve yoksulların yiyecek, sağlık gibi ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde sistem kurmuştur. Hem Selçuklularda hem de Osmanlı döneminde sağlık hizmetleri ücretsiz olarak verilmekteydi. Ayrıca gelen her kim olursa olsun din, dil, ırk ayrımı yapılmadan tedavi edilirdi.

İlk Selçuklu hastane yapısının Nişabur’da, Sultan Alparslan döneminde yapıldığını belirtelim. Fakat biz bu yazımızda Anadolu’daki darüşşifaları ele alacağız. Darüşşifaların özellikleriyle ilgili elbet daha çok şey var konuşulacak. Şimdi gelin Anadolu’daki Darüşşifaları sırayla özetleyelim. İşte Anadolu darüşşifaları;

1. GEVHER NESİBE DARÜŞŞİFASI VE TIP MEDRESESİ / KAYSERİ

Anadolu’nun ayakta kalmış en eski şifahanesi ve dünyanın ilk tıp fakültesi burası. Kayseri Darüşşifası, Kayseri Maristanı, Kayseri Tıbbiyesi, Çifte Medrese, Şifa Hatun Medresesi gibi isimlerle de anılan darüşşifa 1205-1206 yılına tarihlenir.

Selçuklular tarafından Anadolu’da yapılan ilk darüşşifa olmakla beraber, bir kadın tarafından yaptırılmış olması da farklı kılar bu darüşşifayı. 800 yıldır ayakta duran bu tıp medresesi ve şifahane, Anadolu Selçuklu Hükümdarı 2. Kılıçarslan’ın kızı Gevher Nesibe Sultan’ın ölümünden önce bıraktığı vasiyetin sonucunda ortaya çıkar. Hikayesi ise bir o kadar dramatiktir Gevher Nesibe’nin...

Gevher Nesibe Hatun, 2.Kılıçarslan’ın 12 çocuğundan tek kız olandır. Sarayın baş sipahisine gönlünü kaptırır, onunla evlenmek ister. Fakat ağabeyi 1.Gıyaseddin Keyhüsrev bu aşka ve izdivaca razı olmaz. Baş sipahiyi savaşa yollar, nihayetinde baş sipahi savaştan geri dönemez, ölür. Gevher Nesibe Hatun üzüntüden yataklara düşüp hastalanır, bir daha da iyi olmaz.

Ağabeyi bu yaptığından pişmanlık duysa da Gevher Nesibe için çareler tükenmiştir artık. Verem hastalığına tutulur ve ölmeden önce ağabeyinden bir şey ister, bu son isteğidir:

“Ben devasız bir derde düştüm, kurtulmama imkan yok. Hiç bir hekim derdime çare bulamadı, ben artık ahiret yolcusuyum. Eğer dilersen benim mal varlığımla adıma bir darüşşifa yaptır, bu darüşşifada bir yandan dertlilere şifa verilirken, bir yandan da devası olmayan dertlere şifa aransın. Bu darüşşifada ünlü hekimler ve cerrahlar yetişsin. Burada kimse bir kuruş ödemesin. Burası benim adıma bir vakıf olsun...” demiştir.

İki bölümden oluşan darüşşifada bir tıp medresesi ve şifahane yer almaktadır.  Bu mükemmel eserin en eşsiz kısmı ise akıl hastaları için yapılan bimarhane bölümü ve buradaki tedavi yöntemleridir.

Avrupalıların akıl hastalarına acımasız davranış biçimini ele aldığınızda, Türklerin su sesi, kuş sesi ve müzik sesiyle akıl hastalarını tedavi etmeleri o dönemde bile tıpta gelinen noktayı ve Türk insanının merhametini gösterir. Günümüzde Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesi (Selçuklu Müzesi) olarak ziyaretçilerini ağırlıyor.

Kayseri'deki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Erciyes'in Eteklerinde: Kayseri yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

2. İZZEDDİN KEYKAVUS DARÜŞŞİFASI / SİVAS



Anadolu’daki darüşşifaların en büyüğü ve 1217-1218 yıllarında Anadolu Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmış. Selçuklu hastanelerine ait tek vakfiyesi olan darüşşifa, Selçuklu mimarisinin en özel örneklerinden, 3400 metrekarelik alanı ile en büyüğü, dünyanın ise en eski hastanelerinden biri...

İzzeddin Keykavus’un türbesi de burada yer alıyor. Sivas merkezde yer alan darüşşifa, Şifaiye Medresesi adıyla anılıyor.

Sivas'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Doğu Ekspresi Yolunda Kültürel Miras: Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

3. DİVRİĞİ TURAN MELİK DARÜŞŞİFASI / SİVAS

Anadolu Selçuklu Devletine bağlı Mengücek Beyliği döneminde inşa edilen, bugün Türkiye’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’nin (1985) en başındaki yer...

1228 senesinde yapımına başlanan eser 10 yıl içinde bitirilmiş. Süleyman Şah ve hasekisi Melike Sultan (Melike Turan Melek) tarafından yaptırılan bu darüşşifa iki bölümden oluşur; Ulu Camii ve Darüşşifa. İçinde camii, hastane ve türbe barındıran yapının taç kapılarındaki işlemeler muhteşem olup birçok farklı özellikler taşır.

Sivas'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Doğu Ekspresi Yolunda Kültürel Miras: Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

4. SABUNCUOĞLU DARÜŞŞİFASI / AMASYA

Şehzadeler Şehri Amasya’nın en görkemli yapılarından biri olan darüşşifa hakkında iki ayrı görüş var. Birincisi; İlhanlılar döneminde, İlhanlı hükümdarı Sultan Olcaytu Mehmed Han tarafından 1308-1309 yıllarında Anber bin Abdullah’a yaptırılmış olduğudur. İkincisi; Sultan Alaeddin Keykubad tarafından 1220’li yıllarda yapıldığı ve Amasya’ya hükmeden İlhanlılar döneminde de tamir edilip kitabe konulduğu yönündedir. Yeşilırmak kıyısındaki ticaretin yoğun yaşandığı Amasya şehrinde Selçukluların böyle bir darüşşifa yaptırmış olması muhtemeldir.

Darüşşifanın taç kapısı çok görkemli olup Anadolu’daki müzikle akıl hastalarının tedavi edildiği ilk bimarhane olarak biliniyor. 2011’de müzeye çevrilen ve adı Şerafettin Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi olan yapı ziyaretçilerini ağırlıyor. Büyük Türk hekimi Şerafeddin Sabuncuoğlu ise bu vesileyle yaşatılıyor.

Amasya'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Bu Nehir Olmasaydı, Bu Şehir Olmazdı: Amasya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

5. CEMALEDDİN FERRUH DARÜŞŞİFASI / ÇANKIRI

Çankırı Cemaleddin Darüşşifası ve Darülhadisi olarak bilinen yapı, halk arasında Taş Mescit olarak anılıyor. Anadolu Selçuklu Hükümdarı 1. Alaeddin Keykubat döneminde Çankırı Atabeyi (Valisi) Cemaleddin Ferruh tarafından 1235 senesinde yaptırılmış.

Şifahanenin dışında Dar-ül Hadis yapısı ile de hizmet veren yapının maalesef bugün şifahane kısmı tamamen yok olmuş. Anadolu’daki ilk Dar-ül Hadis yani Hadis öğrenimi için kurulan medresenin de burada olduğunu ve Taş Medrese diye anıldığını belirtelim. Günümüzde mescit olarak hizmet veren bu eser, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar ise Mevlevihane olarak kullanılmış.

Çankırı'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Kaya Tuzunun Şehri: Çankırı yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

6. MUİNEDDİN PERVANE DARÜŞŞİFASI / TOKAT

Selçuklu devlet adamlarından Pervane Muineddin Süleyman tarafından 1255-1275 yılları arasında kurulan şifahane, halk arasında Gökmedrese, Kırk Kızlar Medresesi, Pervane Medresesi gibi isimlerle de anılıyor. Uzun yıllar Tokat Müzesi olarak hizmet veren medrese binası günümüzde ziyarete kapalı...

Tokat'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Karadeniz Yayla Turu: Trabzon, Rize, Tokat yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

7. PERVANEOĞLU ALİ DARÜŞŞİFASI / KASTAMONU

1850’lerde geçirdiği yangın sonrası günümüzde sadece kitabesinin yer aldığı taç kapısı ile yan duvarı kalan şifahane, Anadolu Selçuklu vezirlerinden Pervane Müineddin Süleyman’ın oğlu Ali tarafından 1272 senesinde yaptırılmış. Halk arasında Yılanlı Dergah olarak da anılmış.

Kastamonu ve Batı Karadeniz'in öyküsünü öğrenmek isterseniz, Batı Karadenizde Sonbahar: Karabük, Sinop, Kastamonu, Bartın, Zonguldak, Düzce, Bolu yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

8. YILDIRIM DARÜŞŞİFASI / BURSA

1390-1394 yılları arasında 4. Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan darüşşifa aynı zamanda Osmanlı döneminin ilk hastanesi. Yıldırım Beyazıt’ın inşa ettirdiği külliye içerisinde cami, medrese, hamam, imaret ve darüşşifa bulunuyor. Osmanlı döneminin ilk tıp fakültesi ve ilk hastanesi olarak bilinen darüşşifa 1855 Bursa depreminde zarar görüp onarılmış, 2000’li yılların başında da “Bursa Darüşşifa Göz Merkezi” olarak hizmete açılmış.

Bursa'daki Osmanlı padişahlarının öyküsünü öğrenmek isterseniz, Bursa'da Osmanlı Padişahları Turu yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

9. İKİNCİ BAYEZİD DARÜŞŞİFASI / EDİRNE

Evliya Çelebi’nin hayranlığını “Orada bir darüşşifa vardır ki dil ile tarif edilmez, kalemler ile yazılmaz” sözleriyle dile getirdiği 2. Bayezid Darüşşifası, Osmanlı’nın en görkemli şifahanesiydi şüphesiz. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu, 8. Osmanlı padişahı olan 2.Bayezid, 1484-1488 yılları arasında darüşşifanın da içinde olduğu külliyeyi inşa ettirmiş.

Hastaların tedavi edildiği,  aynı zamanda tıp eğitiminin verildiği darüşşifa, sunduğu tedavi yöntemleriyle ve hizmetleriyle o dönemde çok yönlü bir hastane olmuş. Günümüzde ise Sultan 2. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi olarak hizmet veriyor. Aynı zamanda 2016 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine de dahil edilmiş.

Edirne'deki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Osmanlı'nın Ustalık Eseri: Edirne ve Çanakkale yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

10. FATİH DARÜŞŞİFASI / İSTANBUL

1453 İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan ilk İstanbul darüşşifasıdır. 1470 senesinde tamamlanan yapı Fatih Külliyesinin en önemli kısımlarından biri. Yıllar içerisinde gerek depremle zarar görmüş, gerekse tahribatlara uğramış yapıdan maalesef günümüze kalan bir şey yok...

İstanbul'daki Osmanlı padişahlarının öyküsünü öğrenmek isterseniz, Yedi Tepe İstanbul 4: Fatih Tepesi yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

11. SÜLEYMANİYE DARÜŞŞİFASI VE TIP MEDRESESİ / İSTANBUL

Kanuni Sultan Süleyman’ın isteğiyle Mimar Sinan tarafından 1550-1557 yılları arasında yapılan darüşşifadır. Yine bir külliye olup merkezinde cami olmak üzere medrese, darüşşifa, imaret, darühane (eczane), sıbyan mektebi, kütüphane, hamam, dükkan ve daha birçok yapı topluluğu barındıran görkemli bir külliyedir. Hem darüşşifa hem tıp medresesi olarak hizmet vermiştir. Asıl işlevini kaybetse de günümüzde bu bölümlerde farklı uygulamalar devam etmektedir.

İstanbul'daki Osmanlı padişahlarının öyküsünü öğrenmek isterseniz, Yedi Tepe İstanbul 3: Süleymaniye Tepesi yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

12. SULTAN AHMED DARÜŞŞİFASI / İSTANBUL

Merkezinde Sultan Ahmed Camii’nin bulunduğu külliye bugün de İstanbul’un en popüler ziyaret yerlerindendir. Sultan 1. Ahmed tarafından 1603-1617 yılları arasında inşa ettirilen yapının mimarı Sedefkar Mehmet Ağa olup, dünya çapında Mavi Cami (Blue Mosque) olarak tanınmasına vesile olan 20 bin civarı çinisiyle İstanbul’un en büyük külliyelerindendir. 1621 yılında bitirilen Darüşşifa günümüzde var olmasa da Sultan Ahmed Külliyesi tüm görkemiyle ayaktadır.

İstanbul'daki Osmanlı padişahlarının öyküsünü öğrenmek isterseniz, Yedi Tepe İstanbul 1: Sarayburnu Tepesi yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

13. HASEKİ DARÜŞŞİFASI VE TIP MEDRESESİ / İSTANBUL

Kanuni Sultan Süleyman’ın hasekisi Hürrem Sultan tarafından, külliye şeklinde 1538’de yaptırılan eserdir. Fakat darüşşifa sonradan eklenmiş olup bitiriliş tarihi 1550’li yıllardır. Yapının mimarı ise Mimar Sinan olup mükemmel bir teknikle inşa edilmiştir. Osmanlı mimari tarihinin benzeri olmayan bir darüşşifa yapısıdır. Farklı dönemlerde tadilatlar görmüş, günümüzde ise Diyanet İşleri Bakanlığı’nın mülkiyetindedir.

İstanbul'daki Osmanlı padişahlarının öyküsünü öğrenmek isterseniz, Yedi Tepe İstanbul 3: Süleymaniye Tepesi yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

14. ATİK VALİDE DARÜŞŞİFASI / İSTANBUL

Mimar Sinan’ın tasarladığı bu külliye Sultan 2. Selim’in eşi Nurbanu Sultan tarafından 1570-1579 yılları arasında yaptırılmış. Birçok kıymetli yapıyı, darüşşifa da dahil barındıran külliye asırlar içerisinde tahribata uğramış. Onarım çalışmalarından dolayı günümüzde kapalı...

İstanbul'daki Osmanlı padişahlarının öyküsünü öğrenmek isterseniz, Bir İstanbul Masalı: Üsküdar yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

15. EMÜNİDDİN DARÜŞŞİFASI / MARDİN

Artukoğulları Beyliği döneminde yapılmış en erken bimarhane örneklerinden biridir. Mardin Emüniddin Maristanı, Şeyh Eminüddin Bimarhanesi olarak da bilinen yapı 1108 ile 1123 arası tamamlanmış. O dönemde cami, hamam, medrese, çeşme ve bimarhaneden oluşan yapının bugün ayakta kalan kısımları ise cami ve hamam, maalesef bimarhane yok olmuş. Artukoğulları’ndan Eminüddin Bey tarafından yapımına başlanmış, fakat kendisinin vefatıyla birlikte ağabeyi Necmeddin İlgazi tarafından tamamlanarak ismi verilmiş.

Bir tıp medresesi ve şifahane olarak tasarlanan darüşşifaya o zamanlarda uzak diyarlardan şifa bulmak için gelen ziyaretçi çok olurmuş. Bugün bile Maristan Hamamı diye bilinen hamamın şifa verdiğine inanılır Mardin’de...

Güneydoğu Anadolu'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Gündüzü Seyranlık Gecesi Gerdanlık: Mardin ve Bir Mezopotamya Masalı: Mardin yazılarımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

16. HAFSA SULTAN DARÜŞŞİFASI / MANİSA

2013’den bu yana Manisa Tıp Tarihi Müzesi ismiyle ziyaretçilerini ağırlayan, Sultaniye Külliyesi diye de bilinen darüşşifadır. Kanuni Sultan Süleyman, annesi Ayşe Hafsa Sultan adına 1513-1520 arası bir külliye inşa ettirir. Hamam ve darüşşifanın yapımı ise 1539 senesinde, Hafsa Sultan’ın ölümünden sonra gerçekleşir. 19. yüzyılda akıl hastalarının tedavi gördüğü yer haline gelir ve halk burayı “Tımarhane” olarak anar. Celal Bayar Üniversitesi’nin yaptığı yenilemelerin ardından Manisa Tıp Tarihi Müzesi olarak hizmete açılmıştır.

17. KONYA DARÜŞŞİFALARI

Konya, Anadolu Selçuklu Devletine başkentlik yapmış şehirdir. Bu yüzden Selçuklular Konya’da birçok cami, medrese, türbe, han, hamam yapısı inşa ettirmiştir. Konya’da bilinen, iki darüşşifanın varlığıdır. Fakat bazı kaynaklarda 3 darüşşifanın olduğundan bahsedilir.

Birincisi; muhtemelen ilk darüşşifa olan bu yapı “Maristan-ı Atik” ya da “Eski Darüşşifa” olarak bilinen ve 2. Kılıçarslan tarafından yaptırılan darüşşifaydı.

İkincisi; Kemaleddin Karatay Darüşşifası olup, Selçuklu vezirlerinden Celaleddin Karatay’ın kardeşi Kemaleddin Karatay tarafından 1255 yılında yapılandır. Medrese şeklinde yapılmış sonradan küçük bir hastane olarak kullanılmış, bu yüzden de Küçük Karatay (Karatay-ı Sagir) olarak anılmıştır.

Üçüncüsü; Konya Darüşşifasıdır ki, Anadolu’da Selçuklular tarafından o dönemde yapılan en büyük hastanelerden biridir. Başkent olması ve nüfusun yoğun olması sebebiyle büyük bir darüşşifadır. Sultan Melikşah tarafından yaptırılıp, 1.Alaeddin Keykubad tarafından onarılıp hizmete devam eden, Alaeddin Tepesi yakınlarındaki darüşşifa 1860’lı yıllara kadar aktifmiş.

Bugün maalesef bu darüşşifalar günümüze ulaşamamıştır.

Konya'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Bozkırın Esrarlı Güzelliği: Konya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

18. AKŞEHİR DARÜŞŞİFASI / AKŞEHİR

Selçuklular döneminde Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından 1260’larda yaptırılmış. Hakkında fazla bilgi bulunmayan bu darüşşifa Konya’nın Akşehir ilçesinde olup Taş Medrese-Taş Camii olarak ziyarete açıktır.

19. AKSARAY DARÜŞŞİFASI / AKSARAY

13. yüzyılda yine Selçuklular döneminde kurulduğu bilinen bu darüşşifa ile ilgili pek bilgi olmamakla beraber, yapıdan kalan herhangi bir kısım da bulunmuyor.


Evet Anadolu’daki darüşşifalardan kısaca bahsettik. Bu kadim topraklarda kıymeti bilinmesi gereken değerlerdir darüşşifalar...

Bugün Avrupa’yı örnek alırken önce kendi tarihimizi, tarihteki başarılarımızı okuyup anlamak lazım. Avrupa’da tedavi hizmetlerinin rahip ya da rahibelerin elinde olduğu zamanlarda, Türklerin ruhani tesisler yerine modern tıp eğitimi ve tesisleriyle, uzmanlaşmış hekimleriyle tedavi gerçekleştirdiğini unutmayalım.

Geçmişini bilen geleceğe güvenle bakan nesiller yetiştirmek temennisiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder