7 Nisan 2019

Türkiye'nin Mutfağı: Gaziantep

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en eski kültür merkezlerinden biri olan Gaziantep, ilk uygarlıkların doğduğu Mezopotamya ve Akdeniz arasında, tarihi İpek Yolu üzerinde yer alıyor. Şehrin merkezinde bulunan heybetli kalesi, ünlü baklavası, lezzeti dillere destan lahmacunu Gaziantep’i meşhur eden yönlerinden. Yine şehrin çevresinde bulunan birçok antik kent, tarih meraklıları için adeta bir cazibe merkezi. Tam bir kültür rotası!

Olağanüstü zenginlikteki mutfak kültürüyle UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağına gastronomi alanında Türkiye’den ilk dahil edilen kent Gaziantep; çeşit çeşit yöresel yemek ve tatlıyla uluslararası coğrafi işarete sahip bir lezzet cenneti; dünyada bir şehrin adıyla anılan ender mutfaklardan olan Gaziantep mutfağı; bereketli topraklarda yetişen leziz ürünler, nesilden nesile miras zengin baharatlar, yöreye özgü saklama ve pişirme yöntemleriyle hem göze hem damağa hitap eden bereketli sofralar; çağdaş müzeciliğin en güzel örneklerinden Zeugma Mozaik Müzesi ve meşhur Çingene Kızı mozaiği; tarihi İpek Yolu üzerinde çeşitli kültürlerin birikimiyle oluşmuş unutulmayacak tatlar; Antep sokakları ve çarşılarında hoş sürprizlerle tadı damakta kalacak bir lezzet şenliği…

Güneydoğu Anadolu turunun içerisine yöresel tatların keşfini koymadan olmaz, özellikle Gaziantep'te Türk mutfağının yöresel lezzetlerini mutlaka tadın. Söz konusu Gaziantep ise baklavayı, alinazik kebabını, beyranı, çelem turşusunu, lebeniye çorbasını, içli köfteyi ve daha nice tatları denememek bir eksiklik olur. Sadece Gaziantep değil, Güneydoğu Anadolu'nun birbirinden güzel yerlerinde bölgeye has lezzetleri deneyebilirsiniz. Ayrıca geziniz size asırlık lezzetlerin hikayelerini keşfetmeniz için de fırsat sunar. Sonuç olarak hedefimiz belli, yöresel tatlarla dolu keşif yolculuğu başlasın!

Rotamız: Şanlıurfa - Harran - Halfeti - Gaziantep - Nemrut - Diyarbakır - Hasankeyf - Mardin
Konaklama: Gaziantep (İbis Hotel)

Gaziantep'e geldiğimizde ilk önce Zeugma Mozaik Müzesi ile başladık bölgeyi gezmeye. Tarihi MÖ 300’e dayanan bir şehrin tarihi eserlerini görme fırsatı sunan müze, eserleriyle büyülüyor. Zeugma Mozaik Müzesi gerek yapısal kompleksi gerekse içinde yer alan eserleri açısından dünyanın en önemli müzelerinden biri. 2010 yılında açılan Zeugma Mozaik Müzesi, Hatay Arkeoloji Müzesi 2014 yılında açılana dek dünyanın en büyük mozaik müzesiydi. Büyük İskender’in kurduğu antik kent Zeugma’dan çıkartılan mozaikler ve bölgeye ait eserler sergileniyor. Belkıs/Zeugma Antik Kentinde halen kazı çalışmaları devam ediyor ve UNESCO Dünya Mirası Listesine girmeye aday antik şehir olarak biliniyor. Çağdaş müzeciliğin en güzel örneklerinden Zeugma Mozaik Müzesindeki Çingene Kızı mozaiği çok meşhur. MÖ 2. yüzyılda yapılmış olan bu mozaik, Zeugma Antik Kentinde Gaziantep Müze Müdürlüğünce yapılan kazılarda Menad Evi olarak adlandırılan mekanda ortaya çıkarılmış. Yapılan kazılarda, mekanda yer alan mozaiklerin hemen hemen tamamının eski eser kaçakçılarınca kaçırıldıkları anlaşılmış. Çingene Kızı, yapılan kaçak kazı toprağı altında kaldığından şans eseri kaçakçıların gözlerinden saklanmış.

Başlığının altındaki dağınık saçları, çıkık elmacık kemiği ve dolgun yüzü, kulaklarındaki küpelerle ortaya çıkarıldığında, kazı ortamı şakası olarak Çingene Kızına benzetilmiş. Kimliği konusunda aydınlatıcı bilgi bulunmayan bu mozaik, başının yanındaki asma filizlerinden dolayı Dionysos'un şenliklerinde yer alan menadlardan (mürit) biri olduğu ya da Büyük İskender'in portresi olduğu ileri sürülüyor. Mozaiğin en ilgi çekici yanı gözlerinin, kendisine bakanı her yönden takip etmesi. Helenistik dönem resim sanatında "üç çeyrek bakış" olarak ifade edilen bu teknik, Çingene Kızının bakışlarını etkin kılmak için kullanılmış. Bu teknik, Leonardo Da Vinci'nin Mona Lisa resminde de kullanılmış. Mona Lisa gibi yüzündeki sevinç ve hüznü aynı anda yansıtması da portre sanatında ulaşılan noktayı gösteriyor. Bu özellikleri nedeni ile eser, Zeugma ve Gaziantep'in sembolü haline gelmiş. Bu eser özel bir odada tek başına sergileniyor, bu odanın özel tasarımının amacı Çingene Kızının buğulu bakışlarını ortaya çıkarmakmış.

1960'lı yıllarda kaçak kazılar sırasında parçalanan ve yasa dışı yollarla yurtdışına kaçırılan Çingene Kızı mozaiğinin 12 kayıp parçası 2018 yılının sonunda kendi kültürel coğrafyasına getirilerek müzede yerini almış durumda...

Müzedeki her mozaikte kendinizi ayrı bir mitolojik hikâyenin içinde buluyorsunuz. Biraz da o hikayelerden bahsedelim. Havuz tabanına ait olan ve denizlerin tanrılarının betimlendiği Poseidon'un Alayı mozaiğinde; at gövdeli, balık kuyruklu bir çift yaratığın çektiği arabasının üzerindeki Posseidon, sağ elinde üç dişli zıpkın tutuyor. Altında omuzlarına iki adet ırmak canavarı dolanmış nehirlerin baş tanrısı Okheneos ve eşi Tethis'in büstü var. Çeşitli deniz yaratıkları ile süslenen çok zengin konulu bu mozaik, kenarlarını süsleyen bordürler açısından da ilgi çekici...

Zeugma'dan çıkarılan ve villalardan birinin havuz tabanı olduğu tahmin edilen bu mozaikte de Okheneos ve eşi Tethis deniz canlılarıyla çevrelenmiş olarak betimlenmiş. Mozaikte ayrıca yunuslara binen ve balık tutan Eroslar var.

Gaziantep’i ziyaret edenlerin tarihi Zeugma kentini ve dönemin yaşamını gerçeğe en yakın biçimde tanıması amacıyla birçok özel sergileme tekniği kullanılarak düzenlenen Zeugma Mozaik Müzesi, modern Türk müzeciliği için bir gurur kaynağı... 











Müzede yer alan mozaik panoların tamamı çok büyük ustalık eseri...

Dünyada bilinen tek Mars heykeli de müzenin önemli eserlerinden biri. MS 2. yüzyıla tarihlenen Savaş Tanrısı Mars'ın (Ares) bronzdan yapılmış çıplak heykeli ayakta duruyor. Dirseğinden bükerek yukarı kaldırdığı sağ eli, bir mızrak tutar gibi işlenmiş. Miğferli heykelin ortadan ayrılan kıvırcık bukleler halindeki kabarık gür saçları, alın ve yüzünü çevreleyip enseye yapışıyor. Yüzüne öfke ve kızgınlık hakim. Göz bebeği gümüş ve altından yapılmış.


Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, tarihi İpek Yolunun önemli merkezlerinden birisi olan Gaziantep'te, müzenin önünden geçen İpek Yolunu göstermek için yolun ortasına develer yapılmış. İpek Yolunun bir güzergahı, Antakya'dan başlayıp, Gaziantep'ten geçerek İran ve Afganistan'ın kuzeyinde Pamir Ovası'na kadar uzanıyormuş. İpek Yolu, bugün de olağanüstü tarihsel ve kültürel bir zenginlik sunuyor. Bu yol, Orta Asya’yı Avrupa’ya bağlayan bir ticaret yolu olmasının ötesinde, 2000 yıldır bölgede yaşayan kültürlerin, dinlerin, ırkların da izlerini taşıyor.

İpek Yolunun önemli merkezlerinden birisi olan Gaziantep'te önemli bir yol daha var; Tarih ve Kültür Yolu. Buradaki eserlerin hepsini ayrıntılı olarak gezemesek de çoğunu en azından dışarıdan gördük. Kültür yolu, bütün heybetiyle şehir merkezinde duran ve birçok savaş görmüş Gaziantep Kalesi ile başlıyor.


Kuşbakışı bakıldığında, tarih denizinin ortasında bir adayı çağrıştıran Gaziantep Kalesinin etrafında asırlarca her kültürden izler taşıyan eserler yapılmış.


Gaziantep Kalesi, kuzey ve kuzeydoğusu doğal kayalık olan ve MÖ 3600 yıllarına tarihlenen bir höyük üzerine kurulmuş. Kale ilk kez 2-3. yüzyıllarda Roma döneminde birkaç kuleden ibaret olan bir Karakol olarak inşa edilmiş. 527-565 yıllarında Bizans imparatoru 1. İustinianos tarafından 12 adet burç ve beden duvarları ile kaleyi çeviren hendek, zemin seviyesindeki galeriler ve tonozlu galeri inşa edilerek genişletilmiş. Bu haliyle, çevresi 1200 metre olan kale, 100 metre çapında düzensiz bir daire biçiminde...

Kale  bugünkü durumuna, 13. yüzyılda Eyyubileri takiben Memlukler, Dulkadiroğulları ve 16.yüzyıldan sonra da Osmanlılar döneminde kavuşmuş. Kuleler ve beden duvarları yükseltilmiş, güney cephedeki altı burcun kenarları süslü bantlarla bezenmiş. Mescit, hamam ve diğer sivil yapılar da bu dönemde yapılmış. Bu dönemler içinde kalede önemli onarımlar yapılmış. Yapı, 1481 yılında Memluk Sultanı Kayıtbay ve 1557'de Kanuni Sultan Süleyman tarafından onarılmış. 


Giriş kapısının üstündeki kitabede, "Allah'dan başka ilah yoktur. Ya Rabbi, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali üzerine salat-ü selam ve merhamet et. Bu kapı, 965 (M.1544) senesi Muharrem-ül haram ayında ve Sultan Selim Han oğlu Süleyman Han zamanında tamir olundu." yazıyor.

Osmanlı devletinin güçlü olduğu dönemlerde daha çok idare merkezi, cephanelik ve karakol olarak görev yapan Antep Kalesi, 18. yüzyıldan sonra savunma amacıyla kullanılmamış. Kale üzerinde halen 12 adet burç bulunmakta olduğundan, Evliya Çelebi'nin bahsettiği 26 burçtan 14'ünün ise günümüze ulaşamayan dış surlar üzerinde yer almış olabileceği tahmin ediliyor. 

Tarihi süreçte önemli roller üstlenen kale, Antep savunması sırasında yoğun kullanım görmüş ve kent tarihi açısından önemli bir anıt durumuna gelmiş. Günümüzde, Gaziantep Savunması Kahramanlık Panorama Müzesi olarak ziyaret edilebiliyor. Öğrencilerin ücretsiz girebildiği müzenin tam bilet ücreti 2 TL.


Kalenin içinde bulunan müzede, Gazianteplilerin Antep’i nasıl savunduklarını izleyebilirsiniz.

Gaziantep Kalesi ve çevresi, tarih boyunca; sosyal, kültürel, ilmi, ticari hayatın merkezi olma özelliği ile şehrin gelişimini direkt olarak etkilemiş. Tarihi Gaziantep camileri, kent siluetine sağladıkları görsel katkı ile kentin vazgeçilmez mimari değerleri. Gaziantep Kalesi'nin karşısındaki Türktepe Camii dünyanın en güzel bayrağıyla bütünleşip tüm görkemiyle görünüyor.

Gaziantep Kalesi'nin hemen güneybatısında Şirvani Camii'ni görüyoruz. Antep'in en eski camilerinden biri olan Şirvani Camii'nin taç kapısı üstündeki kitabe 1681 yılında Seyyid Mehmet Şirvani tarafından onarıldığını gösteriyor. Rivayete göre Şirvani Seyit Mehmet Efendi, Peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin'in soyundan geliyormuş.

Eskiden tarihi Gaziantep camileri içerisinde minaresi iki şerefeli olan tek cami olduğundan, bu camiye halk tarafından "İki Şerefeli Cami" de deniyormuş.


Gaziantep Kalesi yakınlarında yer alan Handaniye (Handan Bey) Camii, 16. yüzyılda Handanbey tarafından yaptırılmış. Yapı birkaç kez onarım geçirmiş.


Fransız işgalinde kıble duvarını delerek içeride patlayan bir gülle ile cami bölümü harap olmuş. Cami onarılarak plan korunmuş. Kıbleye paralel iki bölümden oluşuyor. Ortadaki iki ayakla, çapraz tonozla örtülü altı bölüme ayrılmış. Taç kapısı siyah, beyaz ve kırmızı taşlarla bezeli. Minare palmet motifleri, rozetler ve çini tabaklarla süslü...


Halk arasında Ali Dola Camii denilen Alaüddevle Camii de tarihi Gaziantep camilerinden biri...

Camiyi, Maraş'ta hakimiyet sürdüren Dulkadiroğlu Beyliği'nin son beyi Alaüddevle yaptırmış. Alaüddevle 1515 yılında vefat ettiği için bu tarihten önce yaptırıldığı düşünülüyor.

Camiyi mimar Armenek ve ustabaşı Kirkor yapmış. Bu yüzden, Hristiyan sanatında görülen kemer içindeki küçük sütunlu pencere ve üzerinde yuvarlak bir pencereden oluşan sistem burada da uygulanmış. Yine kiliselerde görülen bir özellik olarak mihrap üçgen bir alınlık içine alınmış. Ayrıca yan duvar pencerelerinin etraf silmelerinin büyük ebatta yapılması ve içerideki mihrap süslemeleri de barok özellikleri ihtiva ediyor.

Alaüddevle Camii gibi Uzun Çarşı caddesi üzerinde yer alan bir diğer cami de Tahtani (Tahtalı) Cami. Gaziantep Kalesi’nin yanında bulunan caminin yaptıranı ve yapıldığı tarih bilinmiyor. Ancak 1557 tarihli bir belgede adından söz edilmiş. 1563 yılında Maraş Valisi Osman Paşa tarafından tamir ettirilmiş. 1804 yılında ciddi bir onarım geçirmiş. Cami ilk olarak ahşap malzemeyle yapıldığı için Tahtani veya Tahtalı Cami olarak anılıyor.


Cami kıbleye paralel enine dikdörtgen planlı. Mekan ortadaki ayaklarla bölünmüş. Mihrap önü kubbe, diğer bölümler çapraz tonozlarla örtülü. Kırmızı mermerden yarım daire biçimindeki mihrap oldukça ilginç. Mihrap içi yonca kemerli nişlerle bezenmiş. Mermer minber ise yıldız, rozet ve geometrik geçmelerle süslenmiş. 

Minare şerefesi altındaki mukarnas dolguların arasına çini tabaklar yerleştirilmiş. Alt bölümler yıldız, rozet ve geometrik geçmelerle bezenmiş.


Bir diğer cami olan Ali Nacar Cami, Ali adında bir marangoz (nacar) tarafından yaptırılmış. Ali Nacar Camiinin ilginç ve bir o kadar da ibretlik bir hikayesi var. Ali ismindeki bir marangoz, o günün ileri gelen alimlerine giderek; "Ben bir cami yaptırmak istiyorum" der. Alimler; "Caminin cemaatinin çok, sevabının fazla olmasını istiyorsan elindeki paranın helal olması lazım" derler. Bunun üzerine Ali usta düşünür taşınır ve bir kütüğün içini oyarak bunun içine cami yaptırmak istediği parasını koyar ve kütüğün ağzını sıkıca kapatır. Daha sonra bu kütüğü -bugün hala caminin yanı başında akmakta olan- Alleben deresine bırakır ve; "Eğer bu para helal ise gelir beni bulur" der. Ali Ustanın Alleben’e bıraktığı içi para dolu kütük bugünkü Oğuzeli mevkiine ulaştığında, tarlasında işiyle meşgul olan bir köylü tarafından bulunur. Köylü kütüğü Alleben’den çıkarır ve; "Bu kütükten çok güzel bir saban olur" der. Ve bizim Nacar Ali Ustanın atölyesinin yolunu tutar. Bu kütükten kendisine saban yapmasını ister. Ali Usta kütüğü görünce, kendisinin suya bıraktığı kütük olduğunu anlar. O çiftçiye; "Şuradan istediğin sabanı al, götür" der ve kendisine o kütükten bir saban yapacağını söyler. Ali Usta anlar ki parası helal paradır. Bunun üzerine cami yapımına hemen başlar. Zorlu çalışmalar sonunda, caminin tavan yapım aşamasına gelinir. Tavanın bir kısmı yapılır, son aşamaya gelindiğinde Nacar Ali Ustanın parası biter. Parası bittiği için; "Ya Rabbi ben ne yapacağım, nasıl tamamlayacağım bu mabedi" diye düşünür. Yatsı namazını kıldıktan sonra bu düşüncelerle uykuya dalar. Sabah namazı için kalktığında caminin kapısı önüne bağlanmış yüküyle beraber 10 tane deveyi ve üstünde "Bunlar Ali Nacar Camisine vakıftır" yazısını görür. Develer satılıp caminin eksik kalan bölümleri tamamlanır ve Ali Nacar Camii bu şekilde ibadete açılır.

Gaziantep’te gezip görebileceğiniz, farklı kültürleri keşfedebileceğiniz çok fazla müze bulunuyor. Kalenin eteklerinde bulunan Emine Göğüş Mutfak Müzesi de bunlardan biri...

Müze, Gaziantep yemek kültürünü gösteriyor.

Kentin diğer bir önemli kültürü olan hamam kültürünü yakından tanımak üzere Hamam Müzesini geziyoruz.

Osmanlı hamam mimarisi ve kültürünün en güzel örneklerinden birisi olan yapı, Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılan külliyenin hamam bölümü olarak hizmet vermiş.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, 17. yüzyılda, Gaziantep'te 300'ü aşkın konağın özel hamamı olduğunu yazmış.

1577'de inşa edilip yenilenmiş hamamda, balmumu figürler bulunuyor. Hamam tasları, sabunlar ve ahşap, gümüş, sedef işlemeli takunyalar sergileniyor.


- Ey hamamcı, hamamına güzellerden kim gelir?
- Ne bileyim efendim, günde yüz bin can gelir.

Gaziantep tarihi su sistemi içinde su dağıtım şebekesi olarak kullanılan kasteller yer alıyor. Arapçada "yer altı su borusu", Osmanlıcada "su yolları" anlamına gelen kastel kelimesi "çeşme, yalak" olarak da tanımlanıyor. Suyun halkın kullanımına açıldığı kamusal yapılar olan kasteller, kısmen veya tamamen yer altında inşa edilmiş. Farklı işlevlere yönelik kullanımlar sunabilen kasteller; havuz, kuyu, oturma sekisi, mescit, hela, yıkanma yeri gibi farklı mekan ve elemanlar içeriyor. Türkiye'de ve dünyada bilinen bir örneği olmayan kastellerin günümüze ulaşanları ise İmam Gazali, Kozluca, Pişirici, Şeyh Fethullah, İhsan Bey ve Ahmet Çelebi kastelleri...

Gaziantep'teki en eski kastel olan Pişirici Kasteli, 13. yüzyıl sonlarında Memluklu döneminde yapılmış. Diğer kastellere göre en gelişmiş plan şemasına sahip olan kastel, tamamıyla yer altında yapılmış ve üzerinde bir yapı yok. Kastelde havuz, hela, çimeceklik, su teknesi, oturma sekisi ve mescit ile ziyaret yeri bulunuyor. Kastel özgünlüğünü büyük oranda korumuş.


Bilindiği gibi Gaziantep dünyada eşine az rastlanan bir kurtuluş mücadelesi verdi. Antep savunmasını anlatmak için 12 odalı tarihi bir yapıda ve altındaki mağaralarda Savaş Müzesi kurulmuş. Müze, yaşanmış olaylardan örnekler ile birlikte, özellikle gizemli yer altı yoluyla ziyaretçileri Kurtuluş Savaşı günlerine götürüyor. Müzede savaş döneminden kalma silahlar, o dönemde kullanılan eşya ve giysiler, yazılan kitap ve dergiler sergileniyor. Ayrıca, ülkemiz ve toplum tarihimiz açısından bir milat noktası olan 15 Temmuz darbe girişimi ve yaşanılan destansı halk direnişinin sembolü Ömer Halisdemir’in kahramanlık öyküsü anlatılıyor. Şehitlerimizin anısını yaşatarak milli birlik ve beraberliğimizin bir simgesi şeklinde gelecek nesillere aktarmak için çok etkileyici bir müze olmuş. 

Müzenin bodrum katında da İhsan Bey Kasteli bulunuyor. Bu kastel, altında yer aldığı İhsan Bey Camisinin su ihtiyacını karşılamak için 18. yüzyıl sonlarında yapılmış.

Selçuklu ve Osmanlı sivil mimari yapıtlarında önemli yeri olan Gaziantep’te bulunan hanlar, tasarımlarına uygun olarak ticari amaçlı kervanların ve seyahat halinde yolcuların, geceyi rahat ve emniyet içerisinde geçirebilmeleri için inşa edilmiş. Aynı zamanda hem misafirhane, hem de pazar olan, harp zamanlarında da erzak ve mühimmat ambarı olarak hizmet veren önemli abidevi yapılar olarak halen kullanılıyor. Gaziantep’te vaktiyle 31 han varmış. Bunlardan bir kısmı yıkılarak, bir kısmı ise mimari yönden değişikliğe uğrayarak yok olmuş. 14-15. yüzyıllarda yapılan ve ticari zenginliğin tanıkları olarak bugün de yaşamlarını sürdüren hanlardan Tarihi Gümrük Hanı geziyoruz.

Gaziantep’e özgü sedef, bakır gibi el sanatlarını görebileceğiniz Gümrük Hanı, 1873-1878 yılları arasında yapılmış. Hanın banisi Hacı Ömer Efendi, bugünkü sahibi ise Abdülhalik oğlu Hacı Ömer Ağa Vakfı. Osmanlı han mimarisi tipinde iki katlı, tek avlulu hanlar grubuna giren yapı düzgün olmayan dikdörtgen şeklinde bir plana sahip. Yapının orijinal kısımlarında sarı renkte küfeki kesme taş kullanılmış. Üst katta yolcuların konaklaması amacıyla yapılan çok sayıda oda bulunuyor. Zemin kattaki mekanlar ise ahır ve depo olarak kullanılmış. Zemin katta sadece giriş cephesinde sokakla bağlantılı dükkanlar bulunuyor.

Hanlar kadar bedestenler de önemli yapılar arasında. Bunlardan biri olan Zincirli Bedesten, 1718 yılında Darendeli Hüseyin Paşa tarafından yapılmış. Yapının üç girişi bulunuyor. Tek katlı L şeklinde bir plana sahip. Doğu-batı ve kuzey-güney yönlerinde uzanan iki koldan oluşuyor. Bu kollar; iki tarafında dükkanların sıralandığı iç sokaklar şeklinde. İç sokaklar çapraz tonozla, iki yanında sıralanan dükkanlar ise beşik tonozla örtülü. Ayrıca dış cephelere bakan dükkanlar var.

17. yüzyılda yapılan Tekke Camii külliyesi içindeki Tahmis Kahvesinde menengiç kahvesi molası sonrası, Mevlevihane Müzesini geziyoruz.

Mevlevihane dergahına, caminin avlusundan geçerek ulaşılıyor. Avluya kemerli bir kapıdan giriliyor.

Mevlevihane dergahı iki yapıdan oluşuyor. İlk yapı kesme taştan yapılmış olup iki katlı. Taş merdivenle ulaşılan ikinci kattaki odaların önünde ahşap revaklı bölüm var. Buradaki halı ve kilim sergisini gezdikten sonra asıl Mevlevihane yapısına geçiyoruz.

Diğer yapıda zemindeki odaya avludan giriliyor. Avluda bir "gane" yani havuz bulunuyor.


Birinci kata avludan kesme taş merdivenle, ikinci kata ise içeriden ahşap merdivenle çıkılıyor. Bu kattaki ana mekan Mevlevihane'nin en önemli bölümü...

Bu bölümden geçilen iki odanın tavanı özgün süslemeleriyle dikkat çekiyor. Yapının cephe düzeni, geleneksel Antep evini yansıtıyor. Tüm cephelerde tekrarlanan pencere düzeni yörenin özelliği. Basık kemerli pencerelerin üzerinde, tepe pencereleri sıralanmış. Mevlevihane dergahının güneyinde Mevlevi Şeyh Mehmet Münip Efendi Ocak ailesi mezarlığı yer alıyor. Burada son Mevlevi Şeyhinin ve çevresindeki kişilerin mezarları bulunuyor. Yapı günümüzde Gaziantep Mevlevihanesi Vakıf Müzesi olarak kullanılıyor.


Gaziantep'in en eski yapılarından biri olan ve Ulu Camii olarak bilinen Boyacı (Kadı Kemalettin) Camii'ne gidiyoruz. 

Cami, 13. yüzyıl başlarında yapılmış ve en son şeklini 1575 tarihinde almış. Minber kitabesine göre 1357 yılında Memlukler döneminde bitirilmiş. Onarımı, 1575 yılında Halep Valisi Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış. Rivayete göre Boyacı Yusuf olarak anılan meşhur Karakoyunlu Kara Yusuf Bey tarafından yaptırılmış. Kadı Kemalettin adı ise camide görev yapan alim bir kadıdan geliyor. Ceviz ağacından yapılan minber yıldız, palmet, rozet ve geometrik motiflerle süslü kündekari ahşap işlemeciliğin en eski ve özel örneklerinden biri. Minber, tekerlek üzerinde hareket eden tek örnek...


Cami enine dikdörtgen planlı olup dört ayakla birbirine paralel iki bölüme ayrılmış.

Mihrap önü kubbeli, diğer bölümler çapraz tonozlarla örtülü...


Caminin medresesi yıkılmış. Minare 19. yüzyıl sonunda yenilenmiş.


Son olarak, Gaziantep ili ve çevresinde bulunan arkeolojik eserlerin sergilendiği Arkeoloji Müzesine gittik. Müze, paleolitik dönemden Cumhuriyet dönemine kadar olan sergileme üniteleriyle ziyaretçileri adeta geçmişten günümüze yolculuğa çıkarıyor. Müzekart geçerli, broşür yok ama eserlerin yanındaki bilgilendirme yazıları yeterli olabilir. Müzede, Roma dönemine ait kayaya oyulan bir aile mezar odası canlandırılmış.

Bunun yanı sıra, yine Roma dönemine ait heykelleri ve diğer uygarlıkların kalıntılarını da görmek mümkün...

Müze ziyareti sonrası şehrin biraz dışında kalan Gaziantep Hayvanat Bahçesine gittik. Hayvanların doğal yaşam alanı olan orman içerisindeki Hayvanat Bahçesi, 1000 dönümlük alana kurulmuş. Yüzölçümü bakımından Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun 1., Avrupa'nın 2., dünyanın 3. en büyük hayvanat bahçesiymiş.

Hayvanat bahçeleri, hayvanların özgürlüklerini kısıtladıkları için hep hüzünlüdür ama bu hayvanat bahçesinde hem kafesler daha geniş hem de doğal yaşam alanı olan ormanın içerisinde yaşıyorlar. Gaziantep seyahatinizde zaten gezecek çok fazla yer olmadığı için burası görmeniz gereken yerlerden biri diyebiliriz.




Gaziantep'in en çarpıcı özelliğinden olan çarşıları mutlaka gezip yöresel ürünlerden alın.

Çarşıda gezerken yemenicilere rastlayacaksınız. Zaten saray zarafetini yansıtan rengarenk çeşitleriyle sizi de cezbedecek. Bir zamanlar şehzadelerin vazgeçilmezi olan yemeniler, Osmanlı gündelik yaşamında da önemli bir yer tutmuş. Deriden yapılmış renkli bir pabuç türü olan yemeni, neredeyse unutulmak üzereyken Antepli ustaların elinde yeniden hayat bulmuş. Pek çok Hollywood filmi için de yemeni üretilmiş. Gaziantep'e gelmişken biz de kendimize yemeni aldık.

Çarşı içindeki Hz. Yuşa Peygamber ve Pirsefa Hazretleri türbesini ziyaret etmeyi unutmayın.

Tarihin içinde bakır sesleri ile teknolojiye direnen Bakırcılar Çarşısından geçerek Almacı Pazarını gezip alışverişlerimizi yaptıktan sonra İmam Çağdaş Kebap ve Baklava Salonunda yemek yiyoruz. İmam Çağdaş'ın en meşhur yemeği Alinazik; hem kıymalı hem de kuşbaşılı yapılıyor, biz kuşbaşılı olanı tavsiye ediyoruz.

Gaziantep ile ilgili önerilerimiz aşağıdaki şekilde:

Yöresel Alışveriş: Antep fıstığı, yaş üzüm pekmezi, biber ve domates salçası, nar ve sumak ekşisi, baharat, isot, ipek pul biber, zahter, firik bulguru, tarhana, karpuz çekirdeği, cevizli sucuk...

Yemekler: Alinazik, beyran, küşleme, lahmacun, yuvalama, ciğer, kebaplar...

Yemek Mekanları: Kahvaltı için; Metanet Lokantasında beyran yedikten sonra, Metanet'ten çıkıp çarşı içinde kısa bir yürüyüşün ardından Katmerci Zekeriya Ustada katmer yiyebilirsiniz. Bu kahvaltıyı bir kere denemenizi tavsiye ederiz. Ama bu kahvaltı bize pek uymadığı için biz yöresel kahvaltıyı tercih ederiz. Yöresel Gaziantep kahvaltısı için Orkide Pastanesine gidebilirsiniz. Yemek için; İmam Çağdaş'ta Alinazik, Kebapçı Halil Ustada küşleme, Kebapçı Necdet'te cartlak kebabı, Yesemek Restoranda beyran, Recep Ustada nohut dürüm, Mutfak Sanatları Merkezi ve Aşina Gaziantep Mutfağında yuvalama ve diğer yöresel lezzetleri keşfedebilirsiniz. Gaziantep'de kebap dışında değişik bir şeyler arıyorsanız Boğazköy'de yemek ve fıstıklı tatlısından yiyebilirsiniz. Yemeğin üstüne Tahmis Kahvesinde menengiç kahvesi içmeyi unutmayın.

Tatlı: Koçak Baklava'nın ustasına göre baklava, yemekten hemen sonra değil, hafif toklukta yenilmeli. Ağza ters şekilde yerleştirildikten sonra, bir süre damakta ovularak rayihası iyice hissedilmeli. Buzdolabına konulmamalı ve oda sıcaklığında saklanmalı. Tadını daha uzun süre hissedebilmek için tüketildikten hemen sonra su içilmemeli... Dünyanın en eski baklavacısı olduğu söylenen tarihi Elmacıpazarı Güllüoğlu Baklavayı ziyaret etmeyi unutmayın. Baklava yerine kadayıf isterseniz Erçelebi'de kömürde kadayıf, Özikizler veya Cumba'da künefe deneyebilirsiniz. Katmer için ise Katmerci Zekeriya Ustaya veya Metanet Katmere gidebilirsiniz.


Güneydoğu Anadolu Seyahatimiz Bölüm 1: Bereketli Hilalin Kalbi: Şanlıurfa, Harran, Halfeti

Güneydoğu Anadolu Seyahatimiz Bölüm 3: Kralların Taşlaştığı Yer: Nemrut

Güneydoğu Anadolu Seyahatimiz Bölüm 4: Dicle'nin Şehirleri: Diyarbakır ve Hasankeyf

Güneydoğu Anadolu Seyahatimiz Bölüm 5: Gündüzü Seyranlık Gecesi Gerdanlık: Mardin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder