Medreselerde eğitim ve yönetiminden müderris sorumluymuş. Büyük medreselerde birden fazla müderris bulunsa da içlerinden birisi yönetici seçilir, diğerleri eğitimi yürütürmüş. Müderrislerin mezhepleri vakfiyede belirtilirmiş. Fıkıh (İslam hukuku) dersinden müderris sorumluymuş, ilahiyat ve edebiyat derslerini ise diğer öğretim üyeleri verirmiş.
Müderrisler tarafından kıdemli öğrenciler arasından seçilen muidler ilk seviyedeki öğrencilerin eğitimiyle ilgilenirmiş. Öğrencilerin medreseye kabulü devletin emir ve iznine bağlıymış. Medreselerde eğitim süresi yaklaşık 3 yıl olup öğrenci sayısı ortalama 20-40 arasındaymış. Öğrenciler seçtikleri müderristen aldıkları eğitim sonunda icazet (diploma) alırlarmış.
Anadolu medreseleri açık avlulu ya da kapalı avlulu olarak inşa edilmiş. Yapının temel mimari elemanları dikdörtgen avlu ve buraya açılan eyvandır. Öğrenciler avluya açılan penceresiz hücre odalarında uyurlar, eyvanları ise dinlenme ve çalışma alanı olarak kullanırlar, dershanelerde eğitim alırlarmış. Avlunun ortasında genellikle bir havuz, şadırvan veya su kuyusu bulunurmuş.
Medrese, cami yanında bile olsa kendine ait mescidi olurmuş. Bazen de eyvanlardan birisi mescit olarak kullanılırmış. İlhanlı ve Selçuklularda medreseyi yaptıran şahısların mezarları medrese içerisindeki türbeye defnedilirmiş.
Yakutiye Medresesi'nin taç kapısının yan yüzlerinde, silme kemerle çevrili nişler (duvar içinde bırakılan oyuklar) içinde hayat ağacı, aslan ve kartal motifleri birlikte bulunuyor. Dönemin mimarisinde kullanılan ve sadece süsleme unsuru olmayıp sembolik anlam taşıyan hayat ağacı motifine, evrenin direği, barışın, bereketin, bilimin, hikmetin, kudretin, sonsuzluğun sembolü gibi soyut kavramlar yüklenmiş. Ayrıca hayat ağacı, devletin koruyucu gücünü sembolize etmesi ile devlet ağacı olarak da nitelendirilmiş; kutsal ağaç, cennet ağacı gibi adlarla da anılmış. Aslan figürü ise hayat ağacını koruyan, kuvvet ve kudreti sembolize ediyor.
Hayat ağacıyla kullanılan diğer bir figür olan kartal ise koruyucu unsur, nazarlık, tılsım, asalet, kudret ve kuvvettir. Çift ya da tek başlı kartal figürü, gökyüzünü temsil eden, gelecekten haber veren bir kuştur. Ruhları öte dünyaya götüren, gökle yer arasında aracılık yapan kutsal bir hayvan olarak da kabul edilir. Yakutiye Medresesi böylece, ajurlu bir küreden çıkan hayat ağacı, iki aslan ve kartal figürleriyle Orta Asya Türkleri'nin önemli simgelerini bir araya getirir.
Yakutiye Medresesi, kullanılan figürlerin yanı sıra basık kemerli ve oymalı olan taç kapısının her tarafını kaplayan bezemelerle de etkileyici bir görüntü oluşturuyor.
Taç kapısının stalâktitli (sarkıt) silmesi üzerinde yer alan tek satır halindeki Arapça kitabesinin tercümesi; “Bu medresenin yapılmasını 716 H. (1316 M.) yılında Olcaytu Sultan'ın hükümdarlık günlerinde -Allah mülkünü ebedi kılsın- Sultan Gazan ve Bolugan Hatun'un -Allah burhanlarını tenvir etsin- yüce ve güzel in'amlarından olan gelirleri ile Cemaleddin Hoca Yakut-i Gâzâni emretti.”
1995 yılında restore edilen eser, günümüzde Türk-İslâm Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak kullanılıyor. Müzenin içini görmek isterseniz, Doğu Ekspresi Yolunda Kültürel Miras: Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.
Erzurum'un sembolü haline gelen Çifte Minareli Medrese (Hatuniye Medresesi), Anadolu’daki en önemli sanat şaheserlerinden biri. Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubad’ın kızı Hüdâvent Hatun tarafından 1253 yılında yaptırılan medrese, Anadolu’nun en büyük mimari eserleri arasında. Banisi Hüdâvent Hatun olduğundan “Hatuniye Medresesi” de deniliyor. Erzurum şehir merkezinde Ulu Cami yanında, Erzurum Kalesi ve Saat Kulesi ile karşı karşıya bir konumda yer alıyor. Avlulu, 2 katlı, 4 eyvanlı medrese tipinin anıtsal bir örneği. Kuzey cephesine hâkim taç kapısı başlı başına bir sanat şaheseri...
Çifte Minareli Medrese'nin özellikle taç kapısında bulunan bezemeler, Selçuklu taş süsleme sanatındaki derinliğin ve estetik anlayışın önemli örneklerini oluşturuyor. Bugün kısmen tahrip olmuş 16 oluklu firuze rengi çini kakmalı tuğla minarelerin kürsüleri dikkati çekiyor.
Portal nişi oldukça derin ve üzeri mukarnaslarla örtülmüş. Bezemelerde ağırlıklı olarak bitkisel ögeler kullanılmış. En çok kullanılan palmet ve rumi motiflerinin birbiriyle uyumu dikkat çekiyor.
Kapıyı değişik genişlikte palmet motifli 5 silme çerçevelemiş. Sağda ve solda iki gömme sütuncuk yer alıyor. Geniş silmelerden en dışta kalanında bir vazocuk içerisinden çıkan stilize bir hayat ağacının kapıyı kuşattığı görülüyor. Taç kapının sağında ve solunda iki taraflı olmak üzere dört tane kabartma ele alınmış. Kalın birer silmenin çevrelediği bu panolardan sağdakinde çift başlı kartal panosu bulunuyor.
Taç kapının batı tarafına Orta Asya Türklerinin simgesi olan çift başlı kartal, ağzı açık iki ejder ve dilimli yapraktan oluşan hayat ağacı işlenmiş (Anadolu Selçuklu sanatında önemli bir yeri olan hayat ağacı, erken devirlerde genellikle tek başına ya da kuşlarla çevrilmiş, geç devirlerde ise çeşitli hayvan motifleriyle birlikte canlandırılmış). Hayat ağacı ile birlikte karşılıklı ağızları açık, sivri dilleri, sivri dişleri, kulakları ile ejder figürü tipik Selçuklu üslubunu yansıtıyor. Ejderlerin, hayat ağacını koruyan bekçiler olarak işlendiği düşünülüyor. Taç kapının doğu tarafında bulunan simetriğinde ise kartal işlemesi yer almıyor.
Taç kapıdan avluya geçiliyor. İnce uzun avlunun etrafı sütunlarla çevrili. Öğrenci odaları avlunun etrafında yer alıyor. Çifte Minareli Medrese’de kullanılan geometrik süslemeler daha çok avludaki sütun gövdelerinde, eyvanların cephelerinde, öğrenci odalarının kapı silmelerinde görülüyor. Bitkisel bezeme ise, taç kapıda, avlu sütunlarının birbirine bağlayan kemerlerin yüzlerinde ve kümbetin içinde karşımıza çıkıyor.
Güneydeki eyvana bitişik bir kümbet var.
Kümbet kübik bir kaide üzerine poligonal bir gövde ve konik külahtan oluşuyor.
Erzurum'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Doğu Ekspresi Yolunda Kültürel Miras: Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.
Sivas’taki Gök Medrese, Türk mimarisinin ve süsleme sanatının birlikte görüldüğü en önemli yapılardan ve mimari açıdan değeri oldukça yüksek. Medrese, Anadolu Selçuklu Sultanı 4. Kılıçarslan’ın oğlu 3. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminin vezirlerinden Sahip Ata Ali b. Hüseyin tarafından 1271 yılında yaptırılmış.
Medrese bugün kale olarak bilinen toprak tepenin güneydoğusunda yer alıyor. Kaluyan el-Konevi tarafından yapılan eser hakkında Evliya Çelebi, “Bu eserin mislini yapmak mümkün değil. Diyar-ı İslam’da emsaline rastlanmamıştır.” demiş. Ayrıca iki katlı medresede 80 odanın bulunduğu, bir imamı ve iki müezzini olduğu bilgilerini de paylaşmış.
Biri Sahibiye, diğeri Gök Medrese olmak üzere medresenin iki tane ismi var. Sahibiye ismini, yaptıran kişinin lakabı olan Sahip Ata’dan, Gök Medrese ismini ise kullanılan çinilerin gök mavisi renginden alıyor.
Girişte bir taç kapı ve iki minareden oluşan bu yapıt, dikdörtgen bir plan üzerine inşa edilmiş. Taç kapının girişi basık kemerli, geçmeli renkli mermerden ve tabana kadar kesintisiz iniyor.
Üst köşe taşlarında birer yaprak kabartması bulunuyor. Yaprakların içini birbirine girift hayvan başları dolduruyor. Koç, domuz, aslan, yılan, ejder ve fil başlarının görüldüğü bu kompozisyonda burç işaretlerinin kastedildiği düşünülüyor. Türklerin 12 hayvanlı takviminde de bu hayvanların bir kısmı mevcut...
Taç kapıyı dış şeritlerden sonra 3 yönden dönen bitkisel ve geometrik dekorlu bordürler (bir şeyin kenarı boyunca veya çepeçevre etrafına konan şerit gibi koruyucu kısım) çevreliyor, portalin üzeri mermer malzemeli dendanlarla son buluyor.
Taç kapının en üstünde bulunan kitabe “Allah onun devletini daim kılsın, büyük koruyucu, Kılıç Arslan oğlu, Şahinşah yüce sultan Gıyaseddin Keyhüsrev'in zamanında imar edildi.” şeklinde tercüme edilmiş. Taç kapının yan nişleri üzerinde bulunan yazıların tercümesi ise "Bu kutsal medresenin yapılmasını (Allah devletini daim etsin) Büyük Kılıç Arslan'ın oğlu Keyhüsrev'in zamanında büyük koruyucu, büyük düstur sahibi, hayır hasenat babası, din ve devletin iftiharı Hüseyin oğlu Fahreddin Ali Muharremin ilk günü H. 670 (M.1271)'de emretti (Allah sonunu güzel etsin)." şeklinde...
Sivas’a gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken yerleri öğrenmek isterseniz, Doğu Ekspresi Yolunda Kültürel Miras: Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.
Konya’nın Selçuklu ilçesindeki İnce Minareli Medrese, Alaeddin Tepesi'nin batısında yer alıyor. Adını, kuzeydoğu köşesindeki minaresinden alıyor. 19. yüzyılın sonuna kadar ilim faaliyetlerinin devam ettiği tek katlı medresenin avlusu kapalı ve tek eyvanı var.
Selçuklu Sultanı 2. İzzeddin Keykâvus döneminde Vezir Sâhib Atâ Fahreddin Ali tarafından, hadis ilmi okutulmak üzere 1264 yılında inşa ettirilmiş. Medresenin hat sanatının önemli örnekleri olarak kabul edilen yazıları, büyük önem taşıyor. Özellikle taç kapısı, yazının yoğun olarak uygulandığı ender tasarımlardan biri olarak kabul ediliyor. Darü-l Hadis derslerinin verildiği medresenin taç kapısı, Selçuklu taş işçiliğinin muhteşem bir eseri...
Büyük kemerin üstündeki yarım daire şeklinde aşağı doğru sarkan kabartmanın sağında ve solunda yer alan daire içerisindeki yazılara göre eserin mimarı “Kelûk bin Abdullah”. Sağ tarafta bulunan daire içinde “Amel-i Kelûk” soldaki daire içerisinde ise “bin Abdullah” yazılı. Taç kapının üzerinde Selçuklu sülüsüyle işlenen Yasin (1-31) ve Fetih (1-13) surelerinin yanı sıra, kabartma olarak geometrik ve bitki bezemeleri yer almış. Anadolu’nun Moğol istilası altında olduğu bir dönemde, Fetih ve Yasin surelerinin İnce Minareli Medrese’nin taç kapısına yazılması oldukça anlamlı...
Nişin iç kısmına yerleştirilen ve taç kapının en ilgi çekici noktasını oluşturan kısım, yüksek kabartmalı hayat ağacı ve bu ağaçta kullanılan enginar motifi (çam kozalağı, nar veya lotus tomurcuğu şeklinde olduğunu belirten görüşler de var). Taç kapının sağ ve sol kenarında bulunan paftalara ise dönemin en iyi şekilde işlenmiş rumi ve münhani motifleri uygulanmış. Bitkisel ve geometrik motiflerle süslü kubbe kasnağında kufi yazı ile "El Mülkü Lillah", "Ayet'el Kürsi" yazıyor.
Konya'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Bozkırın Esrarlı Güzelliği: Konya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.
Mukarnası oluşturan iki yanda oldukça büyük boyutta işlenmiş bitki motifleri dikkati çekiyor. Karatay Medresesi'nin taç kapısının üst kısmında Selçuklu sülüsü ile yazılmış bir kitabe bulunuyor. Bu kitabe Tevbe Suresinin 120. ayetinin son bölümü ile başlıyor. Taç kapının cephesini alt ve üst olmak üzere iki bölüme ayıran ve giriş kapısının sağ ve sol yanlarında bulunan yazı levhalarında ise Neml Suresinden bir ayet sülüs yazı ile kabartma olarak yazılmış. Medresenin giriş kapısının çevresindeki bordürlerin arasında yanlarda 13, üstte 11 adet olmak üzere toplam 37 hücreciğin içinde 26 hadis-i şerif kabartması bulunuyor.
Osmanlı döneminde de kullanılan medrese 19. yüzyılın sonuna kadar hizmet vermiş. Anadolu Selçuklu devri çini işçiliğinde önemli yeri bulunan Karatay Medresesi, 1955'te "Çini Eserler Müzesi" olarak ziyarete açılmış. Müzede, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserler sergileniyor.
Konya'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Bozkırın Esrarlı Güzelliği: Konya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.
11. GEOMETRİK TAÇ KAPI: HACI KILIÇ CAMİİ VE MEDRESESİ / KAYSERİ
Selçuklu Devleti'nin son dönemlerinden kalma bir eser olan Hacı Kılıç Camisi ve Medresesi taç kapısı ve mihrabındaki süslemelerle Kayseri'deki tarihi eserler arasında önemli bir yere sahip. 1249 yılında Selçuklu Emirlerinden Ebu'l-Kasım Bin Ali Tusi tarafından yaptırılmış. Yapının ismi olan Hacı Kılıç’ın, eseri yaptıranın lakabı olduğu tahmin ediliyor.
İslam ve Türk sanatının mimari bir öge olarak bulup geliştirdiği en önemli yapı ve süsleme unsuru mukarnasın özgün örneklerinden biri de Hacı Kılıç Cami ve Medresesi'nde kullanılmış. Petekler dizisi ya da hücreler halinde istiflenmiş görüntü veren mukarnas, bulunduğu yerde hem taşıyıcı hem süsleyici işlev gördüğünden statik ve plastik görevleri birlikte üstlenmiş. Bu mukarnaslı kapının üst kısmındaki kitabede, celi sülüsle Arapça olarak iki satır halinde yazılan metnin tercümesi "Bu mübarek medresenin yapılmasını Keyhüsrev'in oğlu yüce sultan, din ve dünyanın şerefi, fetihler sahibi, Keykâvus devrinde 647 (1249) senesinde zayıf kul Tûs'lu Ali oğlu Ebu'l-Kâsım eliyle emretti." şeklinde...
Selçuklu Döneminin en dikkat çekici taş işçiliği örneklerinden biri olan taç kapı, geometrik karakterde farklı desenlerle süslenmiş. Kavsarası mukarnaslı portal nişinin cephesi, geometrik geçmeler ve geometrikleşmiş örgülü kûfî yazı bordürleriyle bezenmiş.
Kayseri'deki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Erciyes'in Eteklerinde: Kayseri yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.
Kırşehir merkezinde bulunan Cacabey Medresesinin yapımı 1272-1273 yıllarına tarihleniyor. Rasathane olarak kullanılan medrese, Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde, Kırşehir valisi olan Nureddin Cibril Bin Cacabey tarafından yaptırılmış. Kesme taştan yapılan medresenin minaresi ayrı olarak inşa edilmiş ve 3 farklı renkteki tuğlayla örülen bu minare uzmanlarca, Türkiye’deki tek örnek olarak kabul ediliyor. Doğu-batı yönünde uzanan, kareye yakın dikdörtgen bir oturum alanı üzerinde inşa edilmiş kapalı avlulu bir medrese...
Taç kapının en üstünde yer alan kitabeden başka, giriş kemeri üstünde bulunan tek satırlık kitabede, besmele ve Nahl Suresi'nin 90. ayetinin baş kısmı yer alıyor. Bunun altında bulunan ve uçları iki yana dönen diğer kitabede ise Âl-i İmran Suresinin 18. ve 19. ayetleri yazılı. Bu yazı şeridi ile kapı kemeri arasına iki satır halinde yerleştirilen kitabe ise bazı vergilerin kaldırıldığını bildiren bir emirname...
Restore edilen eser cami olarak hizmet veriyor. Kırşehir'deki medrese ve camilerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, 'Âşık'lar Şehri: Kırşehir yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.
15. ANITSAL TAÇ KAPILAR: İSHAK PAŞA KÜLLİYESİ / AĞRI
2000 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine giren İshak Paşa Sarayı, Osmanlı Döneminde Ağrı’da yapılan önemli bir mimari eser. İsmi saray olsa da esasında bir külliye olan bu muhteşem yapı, aynı zamanda Lale Devri’nin en önemli eserlerinden birisi olması özelliğini de taşıyor. Görkemli mimarı yapısı, anıtsal taç kapıları, haremi, selamlığı, camisi ve yüzlerce odası ile bu listede olmaya değer nadide eserlerden. Saray, geleneksel Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin yanı sıra, barok tarzının özelliklerini de taşıyor.
İshak Paşa Sarayı, harem dairesinin cümle kapısı üstünde yer alan kitabesine göre 1785 yılında İshak Paşa tarafından inşa ettirilmiş. İshak Paşa, bu bölgeye 18. yüzyılda hâkim olan Çıldır Hanedanı'ndan Hasan Paşa’nın oğlu...
Her biri birbirinden farklı taç kapılara sahip olan saray, özgün tasarımlı taş kabartmaları ve ayrıntılı işlenmiş bezemeleriyle dikkat çekiyor. Bu taç kapıların içerisinde en önemlisi ve anıtsal olanı, sarayın doğu cephesine yerleştirilmiş olan ana giriş kapısı...
Selçuklu mimarisinin etkileri görülen bu kapı yüksek pahlı iç içe iki sivri kemer içerisinde, fazla derin olmayan mukarnaslı bir kavsaraya sahip. Taç kapıda bulunan niş içerisine yerleştirilmiş olan süsleme, kalp motifleri ile palmet ve lotusun üzerine göz motiflerinin bezenmesinden dolayı, nazarlık olarak yorumlanıyor.
Sarayın birinci avlusu ile ikinci avlusu arasında bulunan diğer taç kapı, sivri kemerli ve oldukça yüksek olup iki katlı bir özelliğe sahip. Sade bir görünüme sahip olan bu taç kapının iki yan pahında karşılıklı yerleştirilmiş selvi ağacı figürü bulunuyor. Üç boyutlu bir görünüme sahip olan selvi ağacının gövdesi, alt bölümden başlayarak tüm gövdeyi dolaşan “s” şeklinde, kıvrık dal motifleriyle (sarmaşık) bezenmiş. Taç kapıda yer alan selvi ağacı motifi, tepesinde bulunan yana yatık lotus çiçeği ile İslam mimarisinde görülen selvi ağaçlarından ayrılıyor.
İshak Paşa Sarayı'nda oldukça yüksek ve anıtsal yapısıyla dikkat çeken diğer bir kapı da hareme girişi sağlayan taç kapı. Taç kapının her iki yanında dikdörtgen nişler içerisine nerdeyse duvardan bağımsız olarak, heykel tarzında, 3 boyutlu, yüksek, kabartma ağaç motifleri yerleştirilmiş.
Kabartma ağaç motifinin içerisinde küçük bir kartal figürü ve palmiye yapraklarına benzer tarzda motifler, çapraz bir şekilde, birbiri üzerine bindirilmiş olarak ağacın gövdesini sarıyor.
Harem taç kapısında, diğer kapılardan farklı olarak bitkisel bezemelerle birlikte figürlü kabartmalar da kullanılmış. Buna en güzel örnek harem taç kapısının etrafını çevreleyen cephede en hareketli ve gösterişli kısmı oluşturan geniş bordür düzenlemesi. Bu bordür altta profilden yapılmış ve karşılıklı olarak birbirine bakan iki aslan motifi ile başlıyor. Bir aslan figürünün kuyruğundan başlayan sarmaşık formundaki motif ise tüm kapıyı dolaşarak diğer aslanın kuyruğuyla birleşiyor.
Doğu Anadolu'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Güneş Doğudan Doğar: Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Bitlis, Van, Ağrı, Iğdır yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.
16. MARDİN'İN EN BÜYÜĞÜ: KASIMİYE MEDRESESİ / MARDİN
Kasımiye Medresesi Mardin’in güneybatısındaki tepelerin altında yer alıyor. Medresenin yapımına Artuklu Dönemi’nde başlanmış ve Akkoyunlu Hükümdarı Cihangiroğlu Kasım Padişah döneminde 1457-1502 yıllarında tamamlanmış.
Günümüze kadar mükemmel yapısıyla ayakta kalabilen iki katlı, kubbeli, tek ve açık avlulu medresenin inşasında düzgün kesme taş kullanılmış.
Plan özellikleri, taş işçiliği ve süsleme motifleri bakımından ilgi çeken yapı, cami ve türbe ile birlikte külliye içerisinde yer alıyor.
Güneyde ovaya açık bir cepheye sahip olan medrese, Mardin'in en büyük yapılarından biri...
Güneydoğu Anadolu'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Gündüzü Seyranlık Gecesi Gerdanlık: Mardin ve Bir Mezopotamya Masalı: Mardin yazılarımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.
17. HEM MEDRESE HEM MÜZE: 2. BAYEZİD KÜLLİYESİ / EDİRNE
Tunca Nehri kıyısında bulunan 2. Bayezid Külliyesi Edirne’nin en önemli tarihi yapıtlarından. Cami, tıp medresesi, imaret, darüşşifa, hamam, mutfak, erzak depolarıyla geniş bir alana yayılmış. 2. Bayezid'in 1484-1488'de yaptırdığı külliyenin mimarı Hayreddin'dir. Çok etkileyici bir görünümü olan külliye küçüklü büyüklü yüze yakın kubbeyle örtülü...
Tarihte akıl hastalıklarının müzik ve su sesi ile tedavi edildiği Şifahane ve Tıp Medresesi'nin, göz tedavisi alanında da dönemin önemli merkezlerinden biri olduğu biliniyor. Medrese, Trakya Üniversitesi tarafından 2. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'ne dönüştürülmüş. Müzeye 2004 yılında Avrupa Konseyi tarafından Avrupa Müze Ödülü verilmiş.
Edirne'deki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Osmanlı'nın Ustalık Eseri: Edirne ve Çanakkale yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.
Kaynak olarak kullandığımız ve Kültür Bakanlığımız tarafından seçilen Tarihin Tanıkları Medreseler yazısına da bakabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder