17 Eylül 2023

Anadolu'nun İlk Üniversiteleri: 17 Selçuklu Medresesi


İslamiyette medreseler, dönemlerinin yüksek okul eğitimi veren çoğu zaman cami ile birlikte aynı külliye içerisinde yer alan vakıf müesseseleridir. Bugünkü yüksek öğretimin yapıldığı yer anlamına gelen medreseler, Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in evinin bir bölümünü eğitim için yaptırdığı "Suffa" adı verilen mekana dayandırılıyor.

İslam geleneğinde önemli yere sahip eğitim ve öğretim yeri medreseler, Selçuklu döneminde çok sayıda ilim ve devlet adamının yetişmesini sağlamış. Medrese geleneği Selçuklu ve Beylikler döneminde de devam etmiş. Camiler, tekke ve zaviyelerle birlikte, Selçuklu ve Beylikler döneminin en önemli eğitim kurumları medreselermiş. Vakıf kültürüyle hizmet veren bu medreselerde, tarih boyunca fıkıh, hadis, fen, astronomi, matematik, geometri ve kozmografya gibi çeşitli ilimler öğretilmiş.

Anadolu Selçuklularında medreseler verdikleri eğitime göre Darü-l Hadis (İlahiyat fakültesi), Fıkıh (Hukuk fakültesi) ve Tıp Medresesi şeklinde sınıflandırılmış. Selçuklu medreseleri; sultanlar, hanedan ailesinin üyeleri, üst düzey devlet adamları ve komutanlar tarafından yaptırılmış. Varlıklı kişiler isterlerse medrese kurabilir ve bir vakfiye ile işletilmesini sağlarmış. Öğrencilere parasız eğitim verilir, onların tüm ihtiyaçları ile medresede çalışan görevlilerin maaşları da vakıf gelirinden karşılanırmış.

Eğitime ve Anadolu'nun aydınlanmasına büyük katkısının yanında, mimari özelliği ile de dikkati çeken bu medreselerden ayakta kalan bazılarının taç kapıları, çini süslemeleri, geometrik desenli ahşap ve taş işlemeleri Türk-İslam sanatının önemli eserleri olarak gösteriliyor. 12. ve 13. yüzyılda Anadolu Selçuklu Devleti döneminde inşa edilmiş olan Anadolu Selçuklu Medreseleri, zarif taş işçiliği, mimari özellikleri ve Anadolu’ya has süsleme şemalarıyla dikkat çekiyor. Anadolu’da inşa edilmiş onlarca Selçuklu medresesinden günümüze ulaşmayı başaran eserler, daha çok 13. asrın ilk yarısında yapılmış.

Medreselerde eğitim ve yönetiminden müderris sorumluymuş. Büyük medreselerde birden fazla müderris bulunsa da içlerinden birisi yönetici seçilir, diğerleri eğitimi yürütürmüş. Müderrislerin mezhepleri vakfiyede belirtilirmiş. Fıkıh (İslam hukuku) dersinden müderris sorumluymuş, ilahiyat ve edebiyat derslerini ise diğer öğretim üyeleri verirmiş.

Müderrisler tarafından kıdemli öğrenciler arasından seçilen muidler ilk seviyedeki öğrencilerin eğitimiyle ilgilenirmiş. Öğrencilerin medreseye kabulü devletin emir ve iznine bağlıymış. Medreselerde eğitim süresi yaklaşık 3 yıl olup öğrenci sayısı ortalama 20-40 arasındaymış. Öğrenciler seçtikleri müderristen aldıkları eğitim sonunda icazet (diploma) alırlarmış.

Anadolu medreseleri açık avlulu ya da kapalı avlulu olarak inşa edilmiş. Yapının temel mimari elemanları dikdörtgen avlu ve buraya açılan eyvandır. Öğrenciler avluya açılan penceresiz hücre odalarında uyurlar, eyvanları ise dinlenme ve çalışma alanı olarak kullanırlar, dershanelerde eğitim alırlarmış. Avlunun ortasında genellikle bir havuz, şadırvan veya su kuyusu bulunurmuş.

Medrese, cami yanında bile olsa kendine ait mescidi olurmuş. Bazen de eyvanlardan birisi mescit olarak kullanılırmış. İlhanlı ve Selçuklularda medreseyi yaptıran şahısların mezarları medrese içerisindeki türbeye defnedilirmiş.

Osmanlı, kendisinden önce Anadolu’da hizmet veren Selçuklu medreseleri aracılığıyla büyük bir ilmi geleneği devralmış. Osmanlı Devletinin 1330'da yaptırdığı ilk medrese İznik'teki Orhan Gazi Medresesidir. Fatih Sultan Mehmet, dönemin en büyük medreseleri olan Medaris-i Semaniyeyi (Sekiz Medreseler) yaptırmış. Kanuni döneminde ise Osmanlı Devletinin en büyük kurumu olan Süleymaniye Medresesi (1556) ile Rüstem Paşa Medresesi yapılmış. Cumhuriyet döneminde medreselerin yerini Batılı eğitim kurumları almış. Büyük Selçukluların ilmi ve kültürel mirasının Osmanlı’ya aktarılmasında önemli bir köprü olan Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemi medreselerinden hakkını veremesek de en azından birkaç tanesiyle tanış olalım dedik.

UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde de yer alan "Anadolu Selçuklu Medreseleri" başta Konya, Kayseri, Sivas, Erzurum, Kırşehir olmak üzere Türkiye'nin birçok kentinde yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret ediliyor. Listede yer alan medreseler; Konya’daki İnce Minareli Medrese ve Karatay Medresesi, Sivas’taki Çifte Minareli Medrese, Gök Medrese, Buruciye ve Şifaiye Medresesi, Erzurum’daki Yakutiye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese, Kayseri’deki Sahibiye Medresesi ve Çifte Medrese ile Kırşehir’deki Cacabey Medresesi’nden oluşuyor. Bu listede yer alan medreselere ek olarak biz şimdiye kadar gezdiğimiz yerlerde, Selçuklu medreselerinin en nadide örneklerini; Amasya, Tokat, Mardin ve Edirne'de gördüğümüzü söyleyebiliriz.

İşte, Türkiye’nin en ünlü 17 medresesi;

1. EN BÜYÜK KAPALI AVLU: YAKUTİYE MEDRESESİ / ERZURUM

Erzurum medreseleri birçok alim, hadisçi, komutan, hekim ve tarihçi yetiştirmiş. Erzurum'un en gösterişli yapılarından biri olan Yakutiye Medresesi, Anadolu'daki kapalı avlulu medreselerin en büyüğü. Yakutiye Medresesi, İlhanlı Hükümdarı Sultan Olcayto döneminde, Gazan Han ve Bolugan Hatun adına, şehrin askeri valisi Hoca Cemalettin Yakut Gazani tarafından 1310 yılında yaptırılmış. Cumhuriyet Caddesi üzerinde, Lala Paşa Camisi'nin yanında yer alıyor. Yakutiye Medresesi; plan düzeni, dengeli mimarisi ve iri motifli süslemeleri ile Erzurum'un en gösterişli yapılarından biri. Orta Asya Türk mimarisinin izlerini taşıyan medresede öğrenci ve hocaların odaları derecelerine göre belirlenmiş. Bu nedenle her odanın girişinde farklı bir işleme mevcut...




Yapının taç kapısı cepheden dışa taşırılmış. Dört eyvanlı (binaların ortasında bulunan ve iç avluya açılan üç tarafı kapalı, üstü tonoz örtülü) iç mekânda bulunan dikdörtgen avlunun orta bölümü mukarnaslı bir kubbeyle, diğer kısımları ise sivri kemerli beşik tonozlarla (yarım silindir formunda örtü) örtülü...

Yakutiye Medresesi'nin taç kapısının yan yüzlerinde, silme kemerle çevrili nişler (duvar içinde bırakılan oyuklar) içinde hayat ağacı, aslan ve kartal motifleri birlikte bulunuyor. Dönemin mimarisinde kullanılan ve sadece süsleme unsuru olmayıp sembolik anlam taşıyan hayat ağacı motifine, evrenin direği, barışın, bereketin, bilimin, hikmetin, kudretin, sonsuzluğun sembolü gibi soyut kavramlar yüklenmiş. Ayrıca hayat ağacı, devletin koruyucu gücünü sembolize etmesi ile devlet ağacı olarak da nitelendirilmiş; kutsal ağaç, cennet ağacı gibi adlarla da anılmış. Aslan figürü ise hayat ağacını koruyan, kuvvet ve kudreti sembolize ediyor.

Hayat ağacıyla kullanılan diğer bir figür olan kartal ise koruyucu unsur, nazarlık, tılsım, asalet, kudret ve kuvvettir. Çift ya da tek başlı kartal figürü, gökyüzünü temsil eden, gelecekten haber veren bir kuştur. Ruhları öte dünyaya götüren, gökle yer arasında aracılık yapan kutsal bir hayvan olarak da kabul edilir. Yakutiye Medresesi böylece, ajurlu bir küreden çıkan hayat ağacı, iki aslan ve kartal figürleriyle Orta Asya Türkleri'nin önemli simgelerini bir araya getirir.

Yakutiye Medresesi, kullanılan figürlerin yanı sıra basık kemerli ve oymalı olan taç kapısının her tarafını kaplayan bezemelerle de etkileyici bir görüntü oluşturuyor.

Taç kapısının stalâktitli (sarkıt) silmesi üzerinde yer alan tek satır halindeki Arapça kitabesinin tercümesi; “Bu medresenin yapılmasını 716 H. (1316 M.) yılında Olcaytu Sultan'ın hükümdarlık günlerinde -Allah mülkünü ebedi kılsın- Sultan Gazan ve Bolugan Hatun'un -Allah burhanlarını tenvir etsin- yüce ve güzel in'amlarından olan gelirleri ile Cemaleddin Hoca Yakut-i Gâzâni emretti.”

1995 yılında restore edilen eser, günümüzde Türk-İslâm Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak kullanılıyor. Müzenin içini görmek isterseniz, Doğu Ekspresi Yolunda Kültürel Miras: Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

2. ÇİFTE MİNARELİ: HATUNİYE MEDRESESİ / ERZURUM

Erzurum'un sembolü haline gelen Çifte Minareli Medrese (Hatuniye Medresesi), Anadolu’daki en önemli sanat şaheserlerinden biri. Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubad’ın kızı Hüdâvent Hatun tarafından 1253 yılında yaptırılan medrese, Anadolu’nun en büyük mimari eserleri arasında. Banisi Hüdâvent Hatun olduğundan “Hatuniye Medresesi” de deniliyor. Erzurum şehir merkezinde Ulu Cami yanında, Erzurum Kalesi ve Saat Kulesi ile karşı karşıya bir konumda yer alıyor. Avlulu, 2 katlı, 4 eyvanlı medrese tipinin anıtsal bir örneği. Kuzey cephesine hâkim taç kapısı başlı başına bir sanat şaheseri...

Çifte Minareli Medrese'nin özellikle taç kapısında bulunan bezemeler, Selçuklu taş süsleme sanatındaki derinliğin ve estetik anlayışın önemli örneklerini oluşturuyor. Bugün kısmen tahrip olmuş 16 oluklu firuze rengi çini kakmalı tuğla minarelerin kürsüleri dikkati çekiyor.

Portal nişi oldukça derin ve üzeri mukarnaslarla örtülmüş. Bezemelerde ağırlıklı olarak bitkisel ögeler kullanılmış. En çok kullanılan palmet ve rumi motiflerinin birbiriyle uyumu dikkat çekiyor.

Kapıyı değişik genişlikte palmet motifli 5 silme çerçevelemiş. Sağda ve solda iki gömme sütuncuk yer alıyor. Geniş silmelerden en dışta kalanında bir vazocuk içerisinden çıkan stilize bir hayat ağacının kapıyı kuşattığı görülüyor. Taç kapının sağında ve solunda iki taraflı olmak üzere dört tane kabartma ele alınmış. Kalın birer silmenin çevrelediği bu panolardan sağdakinde çift başlı kartal panosu bulunuyor.

Taç kapının batı tarafına Orta Asya Türklerinin simgesi olan çift başlı kartal, ağzı açık iki ejder ve dilimli yapraktan oluşan hayat ağacı işlenmiş (Anadolu Selçuklu sanatında önemli bir yeri olan hayat ağacı, erken devirlerde genellikle tek başına ya da kuşlarla çevrilmiş, geç devirlerde ise çeşitli hayvan motifleriyle birlikte canlandırılmış). Hayat ağacı ile birlikte karşılıklı ağızları açık, sivri dilleri, sivri dişleri, kulakları ile ejder figürü tipik Selçuklu üslubunu yansıtıyor. Ejderlerin, hayat ağacını koruyan bekçiler olarak işlendiği düşünülüyor. Taç kapının doğu tarafında bulunan simetriğinde ise kartal işlemesi yer almıyor.

Taç kapıdan avluya geçiliyor. İnce uzun avlunun etrafı sütunlarla çevrili. Öğrenci odaları avlunun etrafında yer alıyor. Çifte Minareli Medrese’de kullanılan geometrik süslemeler daha çok avludaki sütun gövdelerinde, eyvanların cephelerinde, öğrenci odalarının kapı silmelerinde görülüyor. Bitkisel bezeme ise, taç kapıda, avlu sütunlarının birbirine bağlayan kemerlerin yüzlerinde ve kümbetin içinde karşımıza çıkıyor.

Güneydeki eyvana bitişik bir kümbet var. 

Kümbet kübik bir kaide üzerine poligonal bir gövde ve konik külahtan oluşuyor.

Erzurum'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Doğu Ekspresi Yolunda Kültürel Miras: Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

3. EN YÜKSEK TAÇ KAPILI: ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE / SİVAS

Başka bir Çifte Minareli Medrese de Sivas'ta! Anadolu’daki en abidevi medrese olan eser, Sivas’ın sembolü haline gelmiş. 


Taç kapının üstündeki kitabesine göre İlhanlı veziri Sahip Şemseddin Mehmet Cüveyni tarafından 1271-72 yıllarında yaptırılmış. Eserin kapısı Anadolu’daki en yüksek taç kapı olma özelliğini haiz olup, kapının üzerinde iki minare bulunuyor. İki katlı ve 4 eyvanlı olan medresenin mimarının Kölük bin Abdullah olduğu ileri sürülüyorsa da kitabedeki isim okunamadığı için bu bilgiyi teyit mümkün değil...


Sivas'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Doğu Ekspresi Yolunda Kültürel Miras: Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

4. DİYAR-I İSLAM'DA EMSALSİZ: GÖK MEDRESE / SİVAS

Sivas’taki Gök Medrese, Türk mimarisinin ve süsleme sanatının birlikte görüldüğü en önemli yapılardan ve mimari açıdan değeri oldukça yüksek. Medrese, Anadolu Selçuklu Sultanı 4. Kılıçarslan’ın oğlu 3. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminin vezirlerinden Sahip Ata Ali b. Hüseyin tarafından 1271 yılında yaptırılmış.

Medrese bugün kale olarak bilinen toprak tepenin güneydoğusunda yer alıyor. Kaluyan el-Konevi tarafından yapılan eser hakkında Evliya Çelebi, “Bu eserin mislini yapmak mümkün değil. Diyar-ı İslam’da emsaline rastlanmamıştır.” demiş. Ayrıca iki katlı medresede 80 odanın bulunduğu, bir imamı ve iki müezzini olduğu bilgilerini de paylaşmış.

Biri Sahibiye, diğeri Gök Medrese olmak üzere medresenin iki tane ismi var. Sahibiye ismini, yaptıran kişinin lakabı olan Sahip Ata’dan, Gök Medrese ismini ise kullanılan çinilerin gök mavisi renginden alıyor.

Girişte bir taç kapı ve iki minareden oluşan bu yapıt, dikdörtgen bir plan üzerine inşa edilmiş. Taç kapının girişi basık kemerli, geçmeli renkli mermerden ve tabana kadar kesintisiz iniyor.

Üst köşe taşlarında birer yaprak kabartması bulunuyor. Yaprakların içini birbirine girift hayvan başları dolduruyor. Koç, domuz, aslan, yılan, ejder ve fil başlarının görüldüğü bu kompozisyonda burç işaretlerinin kastedildiği düşünülüyor. Türklerin 12 hayvanlı takviminde de bu hayvanların bir kısmı mevcut...

Taç kapıyı dış şeritlerden sonra 3 yönden dönen bitkisel ve geometrik dekorlu bordürler (bir şeyin kenarı boyunca veya çepeçevre etrafına konan şerit gibi koruyucu kısım) çevreliyor, portalin üzeri mermer malzemeli dendanlarla son buluyor.

Taç kapının en üstünde bulunan kitabe “Allah onun devletini daim kılsın, büyük koruyucu, Kılıç Arslan oğlu, Şahinşah yüce sultan Gıyaseddin Keyhüsrev'in zamanında imar edildi.”  şeklinde tercüme edilmiş. Taç kapının yan nişleri üzerinde bulunan yazıların tercümesi ise "Bu kutsal medresenin yapılmasını (Allah devletini daim etsin) Büyük Kılıç Arslan'ın oğlu Keyhüsrev'in zamanında büyük koruyucu, büyük düstur sahibi, hayır hasenat babası, din ve devletin iftiharı Hüseyin oğlu Fahreddin Ali Muharremin ilk günü H. 670 (M.1271)'de emretti (Allah sonunu güzel etsin)." şeklinde...

Sivas’a gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken yerleri öğrenmek isterseniz, Doğu Ekspresi Yolunda Kültürel Miras: Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

5. TAŞA YANSIYAN SANAT: BURUCİYE MEDRESESİ / SİVAS


Buruciye Medresesi, 1271 yılında Anadolu Selçuklu Sultanlarından 3.Gıyasettin Keyhüsrev zamanında, Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından ilmiye çalışmaları için yaptırılmış. Buruciye Medresesi, sağlam kalmış muhteşem taç kapısıyla, Selçuklu taş oymacılığının en güzel örneklerinden...

Taş işlemeciliğinde ağırlığın, çok zengin bezemeli taç kapıda yer aldığı görülüyor. Yapıya girişin sağlandığı doğu cephede taç kapı dışa taşırılmış.


Mimarı bilinmeyen yapı, Anadolu'da simetrisi en düzgün medrese planına sahip. Açık avlulu medrese, kesme taştan örülmüş. Dört eyvanlı ve iki katlı...





Sivas’a gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken yerleri öğrenmek isterseniz, Doğu Ekspresi Yolunda Kültürel Miras: Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

6. MİNARESİYLE GÖRENLERİ BÜYÜLÜYOR: İNCE MİNARELİ MEDRESE / KONYA

Konya’nın Selçuklu ilçesindeki İnce Minareli Medrese, Alaeddin Tepesi'nin batısında yer alıyor. Adını, kuzeydoğu köşesindeki minaresinden alıyor. 19. yüzyılın sonuna kadar ilim faaliyetlerinin devam ettiği tek katlı medresenin avlusu kapalı ve tek eyvanı var.

Selçuklu Sultanı 2. İzzeddin Keykâvus döneminde Vezir Sâhib Atâ Fahreddin Ali tarafından, hadis ilmi okutulmak üzere 1264 yılında inşa ettirilmiş. Medresenin hat sanatının önemli örnekleri olarak kabul edilen yazıları, büyük önem taşıyor. Özellikle taç kapısı, yazının yoğun olarak uygulandığı ender tasarımlardan biri olarak kabul ediliyor. Darü-l Hadis derslerinin verildiği medresenin taç kapısı, Selçuklu taş işçiliğinin muhteşem bir eseri...

Büyük kemerin üstündeki yarım daire şeklinde aşağı doğru sarkan kabartmanın sağında ve solunda yer alan daire içerisindeki yazılara göre eserin mimarı “Kelûk bin Abdullah”. Sağ tarafta bulunan daire içinde “Amel-i Kelûk” soldaki daire içerisinde ise “bin Abdullah” yazılı. Taç kapının üzerinde Selçuklu sülüsüyle işlenen Yasin (1-31) ve Fetih (1-13) surelerinin yanı sıra, kabartma olarak geometrik ve bitki bezemeleri yer almış. Anadolu’nun Moğol istilası altında olduğu bir dönemde, Fetih ve Yasin surelerinin İnce Minareli Medrese’nin taç kapısına yazılması oldukça anlamlı...

Nişin iç kısmına yerleştirilen ve taç kapının en ilgi çekici noktasını oluşturan kısım, yüksek kabartmalı hayat ağacı ve bu ağaçta kullanılan enginar motifi (çam kozalağı, nar veya lotus tomurcuğu şeklinde olduğunu belirten görüşler de var). Taç kapının sağ ve sol kenarında bulunan paftalara ise dönemin en iyi şekilde işlenmiş rumi ve münhani motifleri uygulanmış. Bitkisel ve geometrik motiflerle süslü kubbe kasnağında kufi yazı ile "El Mülkü Lillah", "Ayet'el Kürsi" yazıyor.


Yapıya adını veren minarenin kaide kısmı muntazam kesme taş kaplamalı. Turkuaz rengindeki minare, beyaz hamurlu tuğlalarla örülü. Orijinali iki şerefeli olan minaresine 1901'de düşen yıldırımın iki şerefeden birini tahrip ettiği medrese, 19. yüzyılın sonuna kadar faaliyetini sürdürmüş.


1936 yılında onarım gören medrese, 1956'da Taş ve Ahşap Eserler Müzesi olarak hizmete açılmış.


Müzede, Selçuklu sembolü çift başlı kartal ve kanatlı melek figürlerinin en güzel örnekleri sergileniyor.

Konya'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Bozkırın Esrarlı Güzelliği: Konya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

7. TAÇ KAPISIYLA SELÇUKLU ŞAHESERİ: KARATAY MEDRESESİ / KONYA

İnce Minareli Medreseyi yaptıran Anadolu Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahreddin Ali gibi birçok anıtsal eser yaptıran diğer bir isim de Emir Celaleddin Karatay. 1251 yılında onun yaptırmış olduğu Karatay Medresesi, İnce Minareli Medresenin çok yakınında yer alıyor. Taç kapısındaki yazı ve motif işlemeleriyle görenleri büyüleyen Karatay Medresesi, Konya’nın merkezindeki Alaeddin Tepesi’nin kuzeyinde yer alıyor. Selçuklu Sultanı 2. İzzeddin Keykâvus zamanında Emir Celâleddin Karatay tarafından 1251 yılında yaptırılmış. Kapalı avlulu medreselerden biri olan eserin kubbesi avlu duvarına oturmuş. Tek katlı olan medrese Selçuklu taş işçiliğinin en gösterişli örneklerinden biri...

Medresenin iç mekânları mozaik ve plaka çiniler ile kaplanmış. Mimarının Muhammed bin Havlan olduğu tahmin ediliyor. Medrese, Selçuklular devrinde hadis ve tefsir ilimleri okutulmak üzere inşa edilmiş. Kapalı avlulu medrese tarzındaki abide eser Sille taşından, kubbe ve tonozları tuğladan inşa edilmiş. Selçuklu devri taş işçiliğinin önemli bir örneği olan kapı üzerinde medresenin yapımı ile ilgili kitabeler, diğer yüzeyinde ise seçme ayet ve hadisler kabartma olarak işlenmiş.

Mukarnası oluşturan iki yanda oldukça büyük boyutta işlenmiş bitki motifleri dikkati çekiyor. Karatay Medresesi'nin taç kapısının üst kısmında Selçuklu sülüsü ile yazılmış bir kitabe bulunuyor. Bu kitabe Tevbe Suresinin 120. ayetinin son bölümü ile başlıyor. Taç kapının cephesini alt ve üst olmak üzere iki bölüme ayıran ve giriş kapısının sağ ve sol yanlarında bulunan yazı levhalarında ise Neml Suresinden bir ayet sülüs yazı ile kabartma olarak yazılmış. Medresenin giriş kapısının çevresindeki bordürlerin arasında yanlarda 13, üstte 11 adet olmak üzere toplam 37 hücreciğin içinde 26 hadis-i şerif kabartması bulunuyor.

Osmanlı döneminde de kullanılan medrese 19. yüzyılın sonuna kadar hizmet vermiş. Anadolu Selçuklu devri çini işçiliğinde önemli yeri bulunan Karatay Medresesi, 1955'te "Çini Eserler Müzesi" olarak ziyarete açılmış. Müzede, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserler sergileniyor.

Konya'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Bozkırın Esrarlı Güzelliği: Konya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

8. 8 ASIRLIK MEDRESEDE "FIKIH SOHBETLERİ": SIRÇALI MEDRESE / KONYA,

Konya’nın Meram ilçesinde bulunan Sırçalı Medrese 1242'de fıkıh ve hukuk okutulmak üzere yaptırılmış. Taç kapısındaki kitabesinden Selçuklu Emiri Bedreddin Muslih tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor. Muhammed b. Muhammed et-Tûsî ise mimarı. Açık avlulu medrese tipinde inşa edilen yapının sağında ve solunda kışlık dershane olarak kullanılan kubbeli birer oda bulunuyor. Medresenin üst katı bugün Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından kullanılıyor.

Yapının en süslü ve gösterişli yeri olan ana eyvan, kemerindeki altıgen çinilerle görenleri etkiliyor. Cephesi çeşitli şekiller, çiniler ve ayetlerle bezeli medresenin güney duvarında çinileri dökülmüş mihrap yer alıyor. Çini sanatının güzide örneklerinin bulunduğu medresenin alt katında, vakfiyesine uygun olarak "fıkıh sohbetleri" düzenleniyor.

Konya'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Bozkırın Esrarlı Güzelliği: Konya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

9. DÜNYANIN İLK TIP FAKÜLTESİ: GEVHER NESİBE SULTAN MEDRESESİ / KAYSERİ

Türkler Anadolu’ya yerleştikten sonra, birçok yerde bugüne kadar ulaşan pek çok eser bırakmış. İlim ve irfan yuvaları olarak pek çok medrese inşa etmiş ve eğitime büyük önem vermiş. Bunun yanı sıra, dünyanın ilk tıp fakültesi gibi bir eseri de bize miras bırakmış.


Kayseri şehir merkezinde bulunan dünyanın ilk tıp fakültesi olan medrese, Selçuklu Sultanı 2. Kılıçarslan’ın kızı Gevher Nesibe Hanım’ın 1204 yılında veremden ölmesi üzerine, 2. Kılıçarslan’ın vasiyetine uygun olarak 1. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 1204-1206 yılları arasında inşa ettirilmiş. Darüşşifa olarak da adlandırılan medresede Gevher Nesibe Hanım’ın türbesi de yer alıyor.


Burası aynı zamanda Şifahiye ve Gıyasiye Medresesi olmak üzere Çifte Medrese olarak da biliniyor. Ayrı girişleri varmış gibi görünse de aslında ikisi de Selçuklu Uygarlığı Müzesi içinde yer alıyor. Dolayısıyla müzeyi dolaştıktan sonra hiç dışarı çıkmadan bir geçitten diğerine geçebiliyorsunuz ki geçitte de Selçuklu döneminden gündelik sesleri duyabiliyorsunuz. Şifahanede su ve ney sesleriyle bir ortam oluşturulmaya çalışılmış. Selçuklu Müzesi ile birlikte burası da gezilmesi gereken yerlerden biri, Şifahaneyi görmeden çıkmayın...

Kayseri'deki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Erciyes'in Eteklerinde: Kayseri yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

10. ŞAHESER TAÇ KAPI: SAHABİYE MEDRESESİ / KAYSERİ


Kayseri'deki medreselerden biri de Sahabiye Medresesi. Tarihi yerleri gezmeyi sevenler ve Kayseri ile ilgili bir gezi planı hazırlayanlar, Sahabiye Medresesini mutlaka gezmeli. Ön yüzü orta boy bir kervansaray görünümünde olan Sahabiye Medresesi, kitle halinde dışarıya taşan taç kapısı ile göz kamaştırıyor. Bu şaheser taç kapıyla girilen medrese kare şeklinde. Taç kapısı üzerinde yer alan kitabeye göre 1276 yılında Selçuklu Veziri Sahib Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılmış.

Kayseri'deki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Erciyes'in Eteklerinde: Kayseri yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

11. GEOMETRİK TAÇ KAPI: HACI KILIÇ CAMİİ VE MEDRESESİ / KAYSERİ

Selçuklu Devleti'nin son dönemlerinden kalma bir eser olan Hacı Kılıç Camisi ve Medresesi taç kapısı ve mihrabındaki süslemelerle Kayseri'deki tarihi eserler arasında önemli bir yere sahip. 1249 yılında Selçuklu Emirlerinden Ebu'l-Kasım Bin Ali Tusi tarafından yaptırılmış. Yapının ismi olan Hacı Kılıç’ın, eseri yaptıranın lakabı olduğu tahmin ediliyor.

İslam ve Türk sanatının mimari bir öge olarak bulup geliştirdiği en önemli yapı ve süsleme unsuru mukarnasın özgün örneklerinden biri de Hacı Kılıç Cami ve Medresesi'nde kullanılmış. Petekler dizisi ya da hücreler halinde istiflenmiş görüntü veren mukarnas, bulunduğu yerde hem taşıyıcı hem süsleyici işlev gördüğünden statik ve plastik görevleri birlikte üstlenmiş. Bu mukarnaslı kapının üst kısmındaki kitabede, celi sülüsle Arapça olarak iki satır halinde yazılan metnin tercümesi "Bu mübarek medresenin yapılmasını Keyhüsrev'in oğlu yüce sultan, din ve dünyanın şerefi, fetihler sahibi, Keykâvus devrinde 647 (1249) senesinde zayıf kul Tûs'lu Ali oğlu Ebu'l-Kâsım eliyle emretti." şeklinde...

Selçuklu Döneminin en dikkat çekici taş işçiliği örneklerinden biri olan taç kapı, geometrik karakterde farklı desenlerle süslenmiş. Kavsarası mukarnaslı portal nişinin cephesi, geometrik geçmeler ve geometrikleşmiş örgülü kûfî yazı bordürleriyle bezenmiş.

Kayseri'deki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Erciyes'in Eteklerinde: Kayseri yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

12. BİR RASATHANE: CACABEY MEDRESESİ / KIRŞEHİR

Kırşehir merkezinde bulunan Cacabey Medresesinin yapımı 1272-1273 yıllarına tarihleniyor. Rasathane olarak kullanılan medrese, Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde, Kırşehir valisi olan Nureddin Cibril Bin Cacabey tarafından yaptırılmış. Kesme taştan yapılan medresenin minaresi ayrı olarak inşa edilmiş ve 3 farklı renkteki tuğlayla örülen bu minare uzmanlarca, Türkiye’deki tek örnek olarak kabul ediliyor. Doğu-batı yönünde uzanan, kareye yakın dikdörtgen bir oturum alanı üzerinde inşa edilmiş kapalı avlulu bir medrese...

Taç kapının en üstünde yer alan kitabeden başka, giriş kemeri üstünde bulunan tek satırlık kitabede, besmele ve Nahl Suresi'nin 90. ayetinin baş kısmı yer alıyor. Bunun altında bulunan ve uçları iki yana dönen diğer kitabede ise Âl-i İmran Suresinin 18. ve 19. ayetleri yazılı. Bu yazı şeridi ile kapı kemeri arasına iki satır halinde yerleştirilen kitabe ise bazı vergilerin kaldırıldığını bildiren bir emirname...

Restore edilen eser cami olarak hizmet veriyor. Kırşehir'deki medrese ve camilerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, 'Âşık'lar Şehri: Kırşehir yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

13. AÇIK KUBBELİ: YAĞIBASAN MEDRESESİ / TOKAT

İlk medreseler Orta Asyada Maveraünnehir bölgesinde 10. yüzyılda ortaya çıkmasına rağmen bugün Anadoluda bilinen ilk örnekleri 12. ve 13. yüzyıla ait. Anadoluda Danişmentliler döneminde yapılan ve günümüze kadar gelen en eski medrese Tokat Niksar'daki Yağıbasan Medresesi. Danişmentlilerin hükümdarı Nizamettin Yağıbasan’ın Tokat ve Niksar’da yaptırdığı iki medreseden biri. Kapalı avlulu Anadolu medreselerinin ilk örneklerinden biri olan eserin, farklı olarak, avlusunu örten kubbesinin ortası açık...

1157 yılında, Danişmendli Beyliği Emiri Nizameddin Yağıbasan tarafından inşa ettirilmiş. Anadolu'nun en eski tıp medreselerinden. Danişmendli medrese planlarına uygun olarak, girişin karşısında ve sağında iki eyvanı bulunan tek katlı bir medrese. Kuzey yönündeki köşe odalar daha geniş tutulmuş. Girişin bulunduğu güney yönünde ve doğu yönünde öğrenci hücreleri bulunuyor. Avlunun üzeri, sekizgen kasnak üzerinde, tromplarla taşınan yarım kubbe ile örtülü...


Tokat, Yeşilırmak'ın bereketli topraklarının üzerinde masmavi gökyüzü ile buluşarak, tarihin her döneminde Anadolu'nun çeşitli uygarlık ve devletlerine kucak açmış. 5000 yıllık bir medeniyete beşiklik eden Tokat'taki diğer bir medrese olan şehir merkezindeki Gökmedrese, Anadolu Selçuklu dönemine ait bir tıp medresesi. 1277'de iki katlı bir yapı olarak inşa edilmiş. 18. yüzyıla kadar şifahane, 1926'dan 2007 yılına kadar müze olarak kullanılmış.


Tokat'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Karadeniz Yayla Turu: Trabzon, Rize, Tokat yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

14. AMASYA'NIN MEDRESELERİ

Darüşşifalar (şifa evi/hastane), Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde hastaları tedavi etmek ve tıp eğitimi vermek için kurulmuş yapılardır. Amasya şehir merkezinde bulunan ve şu anda Şerefeddin Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi olarak kullanılan Darüşşifa (Bimarhane), 1308-1309 yıllarında İlhanlı Hükümdarı Sultan Mehmet Olcaytu ve eşi İldiz Hatun adına yaptırılmış. 

Dikdörtgen planlı, açık avlulu, eyvanlı kenarlarda tonoz örtülü mekanları bulunan tipik Selçuklu medrese planına sahip. Tıp Medresesi olarak kullanılan eserin taç kapısı, dönemin taş işlemeciliğini yansıtan giriş detaylarının güzelliği ile ünlü...


Darüşşifada tıp eğitimi yapılırken aynı zamanda akıl ve ruh hastaları ilk kez su sesi ve musiki ile tedavi edilmiş. Tarihi Amasya Darüşşifası, 2011 yılı itibari ile Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi olarak hizmet vermeye başlamış.


Tarihte bilinen 3 önemli cerrahtan biri olan Sabuncuoğlu Şerefettin, Fatih Sultan Mehmet döneminde (1402-1468) burada 14 yıl başhekim olarak görev yapmış. Tıp tarihçileri tarafından hekimliğin en büyük otoritelerinden sayılıyormuş. Birçok hastalığa şifa bulmuş olan Sabuncuoğlu Şerefettin yazdığı kitaplar, tedavide kullandığı araçlar, yöntemler ve şifalı macunlarla günümüz çağına ışık tutmuş.


Müzede, Sabuncuoğlu'nun kitaplarında anlattığı cerrahi yöntemler ve aletler sergileniyor. Ayrıca, Sabuncuoğlu Şerefettin'in Mücerrebname adlı eserinde yer alan formüllere aynen uyarak oluşturulan, "Seçilen macunlar arasında bundan daha iyi bir macun yoktur" dediği Macun-ı İbni Sina ve Macun-ı Bellud gibi şifalı karışımları satılıyor.


Amasya'daki diğer bir medrese olan Kapı Ağa (Büyükağa) Medresesi, günümüzde de din eğitimi vermek için kullanılıyor. Sekizgen plan şemalı Büyükağa Medresesi, 1488’de Sultan 2. Beyazıt’ın Kapıağası Hüseyin Ağa için inşa edilmiş. Planı klasik Osmanlı medrese formundan farklılık gösteriyor. Özellikle Selçuklu mezar anıtlarında görülen sekizgen plan şeması ilk kez bu medresede uygulanmış. Medrese, Amasya’da yüksek eğitim ve öğretimin yapıldığı bir yer olmuş. Altmışlı medreseler grubundan olan medresede Taşköprülüzade Mustafa Müslihiddin Efendi olmak üzere birçok ilim adamı müderrislik yapmış. 19. yüzyıl sonlarında eski canlılığını yitiren medrese, yaşanan depremler sonrası kullanılamaz durumda iken, 1978 yılında restore edilerek bugünkü halini almış.



Amasya'nın Merzifon ilçesindeki Çelebi Sultan Mehmet Medresesi, Anadolu’nun en eski ve ünlü medreselerinden biri. Medresenin yapımına, 1414 yılında mimar Ebubekir Mehmed b. Hamzatü’l-Müşeymeş tarafından başlanmış. Çelebi Sultan Mehmed’in emri üzerine, Umur b. Ali Bey tarafından 1417 yılında tamamlanmış. Devrin en seçkin eserlerinden...


Selçuklu medrese mimarisindeki 4 eyvan şemasının tatbik edildiği medrese, tam bir kare plan teşkil ediyor. Dört kenarın ortasında bulunan dershaneler, dışarıda beden duvarlarından çıkıntı meydana getiriyor. Medresenin giriş kapısının orijinali Ankara Etnoğrafya Müzesine götürülmüş, aslına çok da uygun olmayan bir kopyası ise geçtiğimiz yıllarda Merzifon Belediyesi tarafından yaptırılarak takılmış.


Medrese ve imaret olarak yapılmış olup, şair Ziya Paşa 1866 yılında Amasya mutasarrıfı iken medresenin giriş kapısı üzerine büyük bir saat kulesi yaptırmış.

Amasya ve Merzifon'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Bu Nehir Olmasaydı, Bu Şehir Olmazdı: Amasya yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

15. ANITSAL TAÇ KAPILAR: İSHAK PAŞA KÜLLİYESİ / AĞRI

2000 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine giren İshak Paşa Sarayı, Osmanlı Döneminde Ağrı’da yapılan önemli bir mimari eser. İsmi saray olsa da esasında bir külliye olan bu muhteşem yapı, aynı zamanda Lale Devri’nin en önemli eserlerinden birisi olması özelliğini de taşıyor. Görkemli mimarı yapısı, anıtsal taç kapıları, haremi, selamlığı, camisi ve yüzlerce odası ile bu listede olmaya değer nadide eserlerden. Saray, geleneksel Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin yanı sıra, barok tarzının özelliklerini de taşıyor.

İshak Paşa Sarayı, harem dairesinin cümle kapısı üstünde yer alan kitabesine göre 1785 yılında İshak Paşa tarafından inşa ettirilmiş. İshak Paşa, bu bölgeye 18. yüzyılda hâkim olan Çıldır Hanedanı'ndan Hasan Paşa’nın oğlu...

Her biri birbirinden farklı taç kapılara sahip olan saray, özgün tasarımlı taş kabartmaları ve ayrıntılı işlenmiş bezemeleriyle dikkat çekiyor. Bu taç kapıların içerisinde en önemlisi ve anıtsal olanı, sarayın doğu cephesine yerleştirilmiş olan ana giriş kapısı...

Selçuklu mimarisinin etkileri görülen bu kapı yüksek pahlı iç içe iki sivri kemer içerisinde, fazla derin olmayan mukarnaslı bir kavsaraya sahip. Taç kapıda bulunan niş içerisine yerleştirilmiş olan süsleme, kalp motifleri ile palmet ve lotusun üzerine göz motiflerinin bezenmesinden dolayı, nazarlık olarak yorumlanıyor.

Sarayın birinci avlusu ile ikinci avlusu arasında bulunan diğer taç kapı, sivri kemerli ve oldukça yüksek olup iki katlı bir özelliğe sahip. Sade bir görünüme sahip olan bu taç kapının iki yan pahında karşılıklı yerleştirilmiş selvi ağacı figürü bulunuyor. Üç boyutlu bir görünüme sahip olan selvi ağacının gövdesi, alt bölümden başlayarak tüm gövdeyi dolaşan “s” şeklinde, kıvrık dal motifleriyle (sarmaşık) bezenmiş. Taç kapıda yer alan selvi ağacı motifi, tepesinde bulunan yana yatık lotus çiçeği ile İslam mimarisinde görülen selvi ağaçlarından ayrılıyor.

İshak Paşa Sarayı'nda oldukça yüksek ve anıtsal yapısıyla dikkat çeken diğer bir kapı da hareme girişi sağlayan taç kapı. Taç kapının her iki yanında dikdörtgen nişler içerisine nerdeyse duvardan bağımsız olarak, heykel tarzında, 3 boyutlu, yüksek, kabartma ağaç motifleri yerleştirilmiş.

Kabartma ağaç motifinin içerisinde küçük bir kartal figürü ve palmiye yapraklarına benzer tarzda motifler, çapraz bir şekilde, birbiri üzerine bindirilmiş olarak ağacın gövdesini sarıyor.

Harem taç kapısında, diğer kapılardan farklı olarak bitkisel bezemelerle birlikte figürlü kabartmalar da kullanılmış. Buna en güzel örnek harem taç kapısının etrafını çevreleyen cephede en hareketli ve gösterişli kısmı oluşturan geniş bordür düzenlemesi. Bu bordür altta profilden yapılmış ve karşılıklı olarak birbirine bakan iki aslan motifi ile başlıyor. Bir aslan figürünün kuyruğundan başlayan sarmaşık formundaki motif ise tüm kapıyı dolaşarak diğer aslanın kuyruğuyla birleşiyor.

Doğu Anadolu'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Güneş Doğudan Doğar: Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Bitlis, Van, Ağrı, Iğdır yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

16. MARDİN'İN EN BÜYÜĞÜ: KASIMİYE MEDRESESİ / MARDİN

Kasımiye Medresesi Mardin’in güneybatısındaki tepelerin altında yer alıyor. Medresenin yapımına Artuklu Dönemi’nde başlanmış ve Akkoyunlu Hükümdarı Cihangiroğlu Kasım Padişah döneminde 1457-1502 yıllarında tamamlanmış.

Günümüze kadar mükemmel yapısıyla ayakta kalabilen iki katlı, kubbeli, tek ve açık avlulu medresenin inşasında düzgün kesme taş kullanılmış.

Plan özellikleri, taş işçiliği ve süsleme motifleri bakımından ilgi çeken yapı, cami ve türbe ile birlikte külliye içerisinde yer alıyor.

Güneyde ovaya açık bir cepheye sahip olan medrese, Mardin'in en büyük yapılarından biri...

Güneydoğu Anadolu'daki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Gündüzü Seyranlık Gecesi Gerdanlık: Mardin ve Bir Mezopotamya Masalı: Mardin yazılarımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.

17. HEM MEDRESE HEM MÜZE: 2. BAYEZİD KÜLLİYESİ / EDİRNE

Tunca Nehri kıyısında bulunan 2. Bayezid Külliyesi Edirne’nin en önemli tarihi yapıtlarından. Cami, tıp medresesi, imaret, darüşşifa, hamam, mutfak, erzak depolarıyla geniş bir alana yayılmış. 2. Bayezid'in 1484-1488'de yaptırdığı külliyenin mimarı Hayreddin'dir. Çok etkileyici bir görünümü olan külliye küçüklü büyüklü yüze yakın kubbeyle örtülü...

Tarihte akıl hastalıklarının müzik ve su sesi ile tedavi edildiği Şifahane ve Tıp Medresesi'nin, göz tedavisi alanında da dönemin önemli merkezlerinden biri olduğu biliniyor. Medrese, Trakya Üniversitesi tarafından 2. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'ne dönüştürülmüş. Müzeye 2004 yılında Avrupa Konseyi tarafından Avrupa Müze Ödülü verilmiş.

Edirne'deki medreselerin öyküsünü öğrenmek isterseniz, Osmanlı'nın Ustalık Eseri: Edirne ve Çanakkale yazımıza göz gezdirmenizi öneriyoruz.


Kaynak olarak kullandığımız ve Kültür Bakanlığımız tarafından seçilen Tarihin Tanıkları Medreseler yazısına da bakabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder