11 Kasım 2021

Bursa'da Osmanlı Padişahları Turu

Osmanlı’nın beylikten devlete geçişin filizlerinin yeşerdiği ilk başkent Bursa, devletin 36 padişahından kurucu padişahlar olarak bilinen ilk 6 padişahın ebedi istirahatgahıdır. Padişahlar turu rotası Bursa’nın batısından başlayıp doğuya doğru devam eder. Çekirge semtinde külliyesi bulunan şehit padişah 1.Murad Hüdavendigar’ı ziyaret ederek başladığınız turda, Bursa’daki son padişah 2.Murad’ın Bursa’nın en köklü mahallelerinden biri olan Muradiye’deki külliyesine uğrayıp Kaplıca Kapı’dan hisar bölgesine girerek Tophane’deki Osman Gazi ve Orhan Gazi türbelerini ziyaret edebilirsiniz. Yeşil semtine ismini veren Yeşil Külliye’de tarihçilerin ban-i sânî yani 2. kurucu olarak adlandırdığı Çelebi Mehmed’in, kendi sağlığında inşa ettirdiği muhteşem çinileri ve yüksekliği ile baş döndüren Yeşil Türbe’yi fotoğraf karenize alıp, tarih boyunca görkemi ile seyyahları etkileyen Yıldırım Külliyesi ile padişahlar turunu tamamlayacaksınız.

Bilal Kemikli'nin dediği gibi "Bursa, şiir şehridir. Tophane'den başlayarak, Ulucami'ye, oradan Hüdavendigar'a, sonra Yıldırım'a ve nihayet Muradiye'ye değin hep o şiiri okuruz. Bursa'nın fethi derde derman olmuştur." Şiir şehrinde, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Bursa'da Zaman dizeleriyle bir Bursa turu yapalım.

1. MURAD HÜDAVENDİGAR KÜLLİYESİ

Sultan 1. Murad tarafından 1363/66 yıllarında yaptırılan külliye, şehrin batıya doğru genişlemesini sağlamış. Bünyesinde bir cami, bir medrese, imaret, hamam ve türbe barındırıyor. Hüdâvendigâr Camii'nin en önemli özelliği, aynı yapının bir parçası olarak caminin 2. katında bulunan medrese. Alt katı cami, üst katı medrese olarak düzenlenmiş iki katlı revak uygulaması, başka hiçbir camide bulunmuyor.

Caminin dış cephesinde taş ve tuğla kullanılmış olup cephede yer yer geometrik bir süsleme elde edilmiş.

Türk İslam mimarisinin ters 'T' planlı camilerinden olan yapı iki katlı...

Alt katı; son cemaat yeri, bir dış sofa, üzeri kubbe ile örtülü ana ibadet mekanı ve üzerleri tonoz ile örtülü 6 odadan oluşuyor.

8 sütunun taşıdığı bir kubbe ile örtülü kare planlı türbe yapısında, aralarında Sultan Murad Hüdâvendigâr'ın (1. Murad) da bulunduğu 8 adet sanduka yer alıyor.

1389'da Kosova Zaferi sonrasında şehit düşen 1. Murad'ın türbesi, oğlu Yıldırım Bayezid tarafından inşa ettirilmiş. 1855 depreminde yıkılan türbe, 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yeniden inşa ettirilmiş.

1855 yılındaki depremde hasar gördükten sonra 1906 yılında Sultan Abdülhamid tarafından onarılan imaret, bugün sosyokültürel bir merkez olarak kullanılıyor.


Caminin doğusundaki Gir-Çık hamamının diğer külliye hamamlarına göre küçük yapılmış olması, külliyede gerekli fonksiyonel birimlere yer verildiğini, ancak yakındaki Eski Kaplıca’dan da yararlanıldığını açıklıyor.

Kubbeyle örtülü bir ana mekan, bu mekana bağlı 5 tuvalet ve herkesin kullanabilmesi için yapılmış olan iki gusülhaneden oluşuyor.


Külliye, bulunduğu bölgedeki bir mahalleye adını vermiş. Ayrıca Külliye’nin bulunduğu alan, şifalı suların yer aldığı kaplıca bölgesi olup, bölge bu yönüyle günümüzde de kent için önemlidir. Velhasıl, Bursa sudan ibarettir:
"Bu hayalde uyur Bursa her gece,
Her şafak onunla uyanır, güler
Gümüş aydınlıkta serviler, güller
Serin hülyasıyla çeşmelerinin.
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şakırtısından
Billur bir avize Bursa'da zaman"

2. MURAD (MURADİYE) KÜLLİYESİ

Sultanı 2. Murad tarafından 1426 yılında Bursa'da yaptırılan son padişah külliyesi olan Muradiye'de başta bir cami, medrese, hamam, imaret ve türbe bulunmaktaymış.

Ters 'T' planlı camilerden olan yapının asıl ibadet mekanı, iki yanda birer eyvan ve son cemaat yerinden oluşuyor.

Muradiye Külliyesi, Sultan 2. Murad’ın oğlu Şehzade Alaaddin Türbesi ile başlayan, 2.Selim dönemine (16. yüzyıl) kadar gelen türbe yapıları ile ayrıca önem kazanmış, anıtsal türbe yapılarının meydana getirdiği bir hazire, ilk olarak burada var olmuş.

Sultan 2. Murad’ın naaşı sanduka içine konulmadan doğrudan toprağa gömülmüş ve türbeye kendisinden başka kimse defnedilmemiş. Padişahın vasiyeti ile üzerine rahmet yağması için tavanında da açıklık bırakılan türbe, üstü açık olan tek padişah türbesiymiş.

2. Murad’ın türbesinin ardından alana yapılan ikinci türbe olan, kendisinden önce vefat eden (1442) oğlu Şehzade Alaaddin'in türbesi ise buraya bitişik olarak inşa edilmiş.

Külliyenin son türbesini ise Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu Şehzade Mustafa için Sultan 2.Selim 1573'de inşa ettirmiş.

Muradiye Külliyesi içerisinde 13 türbe bulunmakta olup; bu türbelerde Sultanların eşleri, oğulları, kızları, yakın akrabaları ve Osmanlı’ya hizmet eden çeşitli saray mensuplarının olduğu 40 kişi yer alıyor.

Yakın akrabaların buraya gömülmesi, başkentin İstanbul'a taşınmasından sonra dahi Bursa'nın manevi olarak hala ne kadar önemli olduğunun göstergesi...

Külliye, bulunduğu mahalleye ismini vermiş. Günümüzde medresesi Muradiye Kuran ve El Yazmaları Müzesi, imareti restoran olarak kullanılıyor.

Mimari özelliklerinin yanı sıra sahip oldukları çini ve kalem işi tezyinatları ile de yapıldığı günden itibaren orijinalliğini büyük ölçüde koruyan Muradiye Türbeleri, UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alıyor.
"Bir zafer müjdesi burda her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
Muradiye, sabrın acı meyvası,
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camileri eski bahçeler,
Şanlı hikayesi binlerce erin
Sesi nabzım olmuş hengamelerin
Nakleder yadını gelen geçene."

3. OSMAN GAZİ VE ORHAN GAZİ TÜRBELERİ

Osman Gazi, Balaban Bey kalesinden Bursa’nın kuşatma harekâtını yürütürken, burada bulunan manastırın gümüş gibi parlayan kurşun kaplı kubbesini oğlu Orhan Gazi’ye göstererek buraya defnedilmesini vasiyet ettiği rivayet edilir.  Bu sebeple,  Bursa’nın fethinden sonra Orhan Gazi tarafından bugünkü Tophane Parkı olarak bilinen yere defnedilir. Halk arasında “Osmancık” veya “Manastır” türbesi olarak da bilinir. Selçuklu sultanı tarafından Osman Gazi’ye gönderilen ve 1801 yılındaki yangında yandığı düşünülen çok büyük bir davul ve tespihin bulunmasından dolayı bir zamanlar  “Davullu Manastır” adıyla da anılır.

Aslında Osman Gazi, ilk başkent olan Söğüt’te öldüğünde, babası Ertuğrul Gazi’nin yanına gömülmüş ama Bursa’nın fethi sonrası naaşı buraya nakledilmiş. Burada ilk başlarda kendisine ait bir türbesi olmamış, önce Bizans’tan kalma Saint Elia Kilisesi’ne (şimdi Gümüşlü Kümbet), daha sonra da oğlu Orhan Gazi ile beraber ayrı bir türbeye gömülmüş. 1855 yılında 7.0 büyüklüğündeki depremde yıkılan türbe, 1863’te dönemin padişahı Sultan Abdülaziz tarafından bugünkü şekliyle yeniden yaptırılmış. Köfeki taşından yapılan türbenin üzeri, sekizgen kenar üzerine kubbe ile kapatılmış.

Kuzeydeki ahşap bir antreden türbeye giriliyor. Kapının üstündeki mermer taşa kabartma tarzıyla yazılmış 4 satırlık kitabesinde, türbenin Sultan Abdülaziz tarafından yaptırıldığı yazıyor. Türbe 7 pencere ile aydınlatılıyor. Her tarafı sedef kakma parmaklıklar ile çevrili sanduka, Osman Gazi’ye ait. Türbede ayrıca  Osman Gazi’nin oğlu Alaaddin (1332), Orhan Gazi’nin eşi Asporça Hatun, Asporça Hatun’un oğlu İbrahim, 1. Murad’ın oğlu Savcı Bey (1385) ve isimleri bilinmeyen 12 kişinin sandukaları bulunuyor.

Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi Türbesi de 1855 depreminde yıkılmış, bugünkü haliyle Sultan Abdülaziz döneminde, 1863 yılında yaptırılmış. Kare planlı olan türbe, 4 sütun üzeri kubbe ile örtülmüş. Kubbenin içi kalem işleriyle kartuşlar şeklinde süslenmiş, pandantifler ve pencere alınlıkları iri barok motiflerle süslenmiş. Türbe içerisinde, ortadaki pirinç parmaklıklarla çevrili yeşil çuha örtülü sanduka Orhan Gazi’ye ait. Türbede ayrıca, Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun, Nilüfer Hatun’un oğlu Kasım (1347), Nilüfer Hatun’un kızı Fatma, Cem Sultan’ın oğlu Abdullah (1481), 2. Bayezid’in oğlu Şehzade Korkud (1513) ve Yıldırım Bayezid’in oğlu Musa Çelebi (1413)’nin sandukaları var. Bunlardan başka isimleri bilinmeyen 14 kişiye ait sandukalar da bulunuyor.

"Bursa'da eski bir cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su.
Orhan zamanından kalma bir duvar...
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinden gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi."

4. HANLAR BÖLGESİ (ORHAN KÜLLİYESİ ÇEVRESİ)

İlk Osmanlı başkenti olan Bursa, aynı zamanda Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin önemli ticaret merkezlerinden biri. Bursa'nın bu önemli ticari rolü ve Osmanlı'nın başkenti olması, Hanlar Bölgesi'ne büyük hanlar, bedesten ve çarşılar olarak yansımış. Bu bölge, kurulduğu 14. yüzyıldan beri kentteki ekonomik aktivitenin merkezi olmuş. Bölge estetik ve sosyal değerini korumuş ve tümüyle yayalaştırıldığı için hem turistler hem de kent sakinleri için çekici bir kamu alanı niteliğinde. Hanlar ve çarşılar, kuruldukları 700 yıl öncesinden bugüne kesintisiz olarak işlemeye devam ediyor.

Bölgedeki ilk inşa edilen han, Orhan Gazi Külliyesi'nin bir parçası olan Emir Han. Kapan Han, 1.Murad döneminde Emir Han'ın güneybatısında yapılmış ve Hanlar Bölgesi'ni kuzeyden saran Bedesten de Yıldırım döneminde inşa edilmiş. 1. Mehmed döneminde inşa edilen İpek Han ve 2.Murad döneminde yapılan Kütahya Han, Hanlar Bölgesi'nin doğu-batı eksenini oluşturuyor. Çarşılar hanların etrafında gelişmiş. Dükkânların üzerinde bulunduğu uzun ve dar bir sokak ağı çarşının kendisini oluşturuyor.

Padişah külliyeleri farklı görevleri bulunan cami, medrese, imaret, hamam ve hatta kimi zaman hastane veya gelir getiren çarşı ve hanlar gibi binalardan oluşuyor. Külliyeler, ilerde etrafına yapılacak yerleşim yerlerinin merkezini teşkil etmek ve şehrin gelişimini belli yönde tetiklemek amacıyla inşa edilmiş. Sultanlar bu külliyeleri şehrin farklı merkezlerine yaptırmakla birlikte, aynı zamanda Hanlar Bölgesi'ndeki diğer kamu binalarının yapımına da katkı sağlamış.

14. yüzyılın ikinci çeyreğinde, iki nehir arasındaki bir tepede bulunan Bizans yerleşim bölgesinin kuzeydoğusuna Orhan Gazi Külliyesi inşa edildikten sonra, yeni yerleşim bölgesinde, bu bölgenin kent merkezi olarak seçilmesi kararını pekiştirmek amacıyla yapı çalışmaları devam etmiş. Orhan Gazi Külliyesi bir adet cami, bir hamam, bir imaret ve bir handan (Emir Han) oluşuyor.

Orhan Camii külliye içerisinde inşa edilen ilk yapı. Erken dönem Osmanlı mimarisinin en önemli tasarımlarından olan “⊥”  planının (zaviyeli, tabhaneli) görüldüğü ilk cami. Kuruluş aşamasındaki devletin fiziksel, kültürel, sosyal ihtiyaçlarını karşılayacakları birimlere duyulan ihtiyaç, daha komplike olan bu plan tipinin oluşturulmasında etkili olmuş. Cami, harim denilen asıl ibadet mekânı, bu ibadet mekânının iki yanında birer eyvan ile eyvanların kuzey ve güneyine yerleştirilmiş ikişer tabhane mekânından oluşuyor.

5. YEŞİL (I. MEHMED) KÜLLİYESİ

Sultan 1. Mehmed (Çelebi) tarafından 1419 yılında yaptırılan külliye, Ankara Savaşı'nda (28 Temmuz 1402) Timur karşısında alınan mağlubiyetin ardından, Osmanlı hâkimiyetinin yeniden doğuşunu sembolize ediyor. Külliye; cami, medrese, han, türbe, hamam ve imaretten oluşuyor. 

Türbenin içinde Çelebi Sultan Mehmed'in, oğulları ve kızlarının ve dadısının sandukaları bulunuyor.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde Yeşil Camii için: "Bu cami letafeti ve güzelliği yönüyle öyle bir camidir ki, yeryüzünde bunun gibi bir bina yapılmamıştır" der. Külliyenin yapıları öncelikle mimarı Hacı İvaz Paşa başta olmak üzere, Bursalı Nakkaş Ali İbn İlyas Ali, çini ustası Mecnun Mehmed, tahta oymacısı Tebrizli Hacı Ali ve kiremitçi Pir Mehmed Çelebi gibi sanatkârların olağanüstü gayretleriyle oluşturulmuş. Yapıdaki süsleme elemanlarında sanatçı imzalarına yer verilmesi yapının banisi Sultanın sanata ve sanatçıya verdiği değeri de gösteriyor.


Caminin mihrabı, mahfili döneminin İznik çinileriyle kaplanmış olup, olağanüstü bir süslemeye sahip. Çiniler %80 oranında kuvars, diğer bir deyişle yarı değerli maden taşları içeriyor.

Her ne kadar caminin dış görünüşü sade olsa da, iç süslemesinde kullanılan yeşil firuze ve çinilerden dolayı Yeşil Cami olarak tanınıyor. İznik çini sanatının en nadide eserlerinden. “Ters T” planlı camilerden olan Yeşil Cami, Bursa'nın olduğu kadar ülkemizin de en güzel tarihsel yapılarından biri...

Yeşil Cami’de hem bir heybet, hem bir yeniden diriliş hem de ince bir hüzün vardır. O kadar derindir ki bu hüzün, en sonunda dayanamamış, mihrabın alnına yerleşivermiştir bir beyit olarak... İslam dünyasının ünlü isimlerinden Şeyh Sadi’nin Gülistan adlı eserinden alınan beyitteki ifade şu: “Zulmeden kişi bu zulmü bana yaptığını sandı, bana yapılan zulüm geçip gitti ama vebali onun boynunda kaldı”. Bu beyitle gönderme yapılan kişi, Bursa’yı yağmalayan Timur ordusu ve bu ordunun yaptığı yıkımdır. Yeşil Külliye’nin içinde bulunan Yeşil Cami, Yıldırım’ın Timur’a yenilmesiyle tarih sahnesinden silindiği sanılan Osmanlının ikinci dirilişinin kıyamıdır. Bu kıyam, gerçek bir kıyam olmuş ve bu tarihten sonra Osmanlı, hem devlet yönetiminde, hem estetikte hem de bilimde yeryüzünün önemli bir coğrafyasının mutlak hâkimi olmuştur.

Fatih Sultan Mehmed döneminde, 1480 yılında Türbedar Köse Ali Paşa (Sofu Bedreddin) tarafından tek hamam tipolojisinde yaptırılan ve kapısı üzerindeki kitabesinde devrengeç suyu kullanıldığı yazılı olan hamamın çapraz karşısında, Sultaniye Medresesi ismi ile zamanın en saygın medreselerinden biri olan Yeşil Medrese ise 1975 yılından bu yana Türk İslam Eserleri Müzesi olarak faaliyet gösteriyor.

Külliye bütünü içinde yer alan medrese, Çelebi Sultan Mehmed tarafından 1419 yılında yaptırılmış.

Dikdörtgen bir avlu etrafında 13 oda, bir müderris odası ve giriş eyvanından ibaret...

İlk Türk arkeoloğu kabul edilen, müzeci ve ressam Osman Hamdi Bey (1842-1910) Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressam olarak da biliniyor. Aynı zamanda Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) ve İstanbul Arkeoloji Müzesi kurucusu olan Osman Hamdi Bey’in en tanınmış eserlerinden biri olan “Kaplumbağa Terbiyecisi” (1906) tablosundaki figür, mekân olarak Bursa Yeşil Cami’nin üst katındaki odada gösterilmiş. 


Osman Hamdi Bey’in tablolarında Bursa önemli bir yer tutuyor. Özellikle Yeşil Cami, Yeşil Türbe ve Muradiye Camii, Osman Hamdi Bey’in sıklıkla kullandığı mekânlar. Ressamın tablolarına konu olan Yeşil Cami ve Türbe çinileri günümüzde de aynı etkilerini sürdürüyor. İki Müzisyen Kız (1880), Yeşil Türbe’de Dua (1882), Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız (1890), Yeşil Cami'de Kuran Dersi (1890), Kur'an Tilaveti (1910) adlı tablolarında da çiniler gerçekçi görünüşleriyle dikkatimizi çekiyor.




Yeşil Cami ve Türbesi, hemen yanlarında külliyenin parçası Medrese, işlevini koruyan İmarethane hepsi kadim şehir geleneğimizin süsleri... Siz de bizim gibi sanata, çinilere ve tarihe meraklıysanız, ünlü tablolara da konu olan Yeşil Cami ve Yeşil Türbeyi mutlaka görmelisiniz.

"Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musikî gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur'an sesini.
Fetih günlerinin saf neşesini
Aydınlanmış buldum tebessümünle."

6. YILDIRIM (I. BAYEZİD) KÜLLİYESİ

Külliyenin inşası dördüncü Osmanlı padişahı Sultan Yıldırım Bayezid tarafından 1390 yılında başlatılmış.

Bursa’nın en mükemmel mimari eserlerinden biri kabul edilen Külliye, zamanında medrese ve hastanesi (darüşşifa) ile dönemin önemli bir eğitim merkezi haline gelmiş ve kentin doğu sınırını çizmiş. İçerisinde bir cami, medrese, imaret, darüşşifa ve hamam barındırdığı için şüphesiz en "eksiksiz" külliye. Külliye’nin bütün yapı birimleri yerin topoğrafyasına uygun bir şekilde yapılmış. Özellikle külliyenin inşası öncesinde bölgeye getirilen su, çevrede yerleşimin yoğunlaşmasına da sebep olmuş.

14. yüzyıl yapısı olan cami, kusursuz inşaatı, temiz yapılışı, kesme taş cepheleri, son cemaat yeri ve en önemlisi “Bursa Kemeri” olarak mimari literatüre geçmiş uygulamanın da ilk olarak kullanılması ile dikkat çekiyor.

Bursa kemeri denilen kemer şekli hem son cemaat yerinde hem taçkapı kemerinde kullanılmış.


Diğer Sultan Külliyeleri’ndeki camiler gibi “Ters T” planlı camilerin en özgün olanı olarak da kabul görüyor.

İlk mahya süslemesi Koca Mustafa Paşa Zaviyesi Şeyhi Hasan Efendi tarafından kandiller yakılarak bu camide yapılmış, 4.Murad bu uygulamayı tüm Osmanlı topraklarına yaymış.


Türbe 1406 yılında Yıldırım Bayezid’in oğlu Emir Süleyman Çelebi tarafından yaptırılmış.

Osmanlı döneminin ilk revaklı türbesinin mimarı, Hüseyin bin Ali olarak biliniyor.

Türbe, önündeki revakıyla, kendinden sonra yapılan revaklı Osmanlı Türbelerinin öncüsü olmuş.


Kare planlı türbenin kubbesi sekizgen kasnağa oturuyor.

1406 senesinde yapılan türbe, içinde sultanın eşi ve çocuklarının sandukalarını barındırıyor.

Türbe içinde, Yıldırım Bayezid’in sandukası dışında oğlu İsa Çelebi’nin ve Şehzade Kasım'ın sandukası da yer alıyor.

Hastane (Darüşşifa), yakın zamanda yeniden yapılmış olup, şu anda Yıldırım Göz Merkezi (Göz Vakfı) olarak hizmet veriyor. Caminin kuzeybatısında kalan medrese 20 öğrenci odası ve bir dersaneden oluşuyor. 

Medrese, 14. yüzyılda inşa edilmiş.

Erken dönem Osmanlı medreselerinin arasında ayrıcalıklı bir yere sahip olan yapının en önemli özelliği önü kapalı ilk Osmanlı Medresesi olması...

İmaret ise ayakta kalmamış. Ancak imaretin bulunduğu alan, günümüzde üzerinde okul inşa edilmiş olması sebebiyle kamusal hizmetini sürdürüyor. Külliye, bulunduğu mahalleye adını vermiş.

"İsterdim bu eski yerde seninle
Başbaşa uyumak son uykumuzu,
Bu hayal içinde... ve ufkumuzu
Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,
Havayı dolduran uhrevi ahenk.
Bir ilah uykusu olur elbette
Ölüm bu tılsımlı ebediyette
Belki de rüyası büyük cetlerin,
Beyaz bahçesinde su seslerinin."

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Bursa'da Zaman dizeleriyle bir Bursa turunun daha sonuna geldik. Bu turun ilhamını ve yapılarla ilgili bilgileri aldığımız Bursa Turizm Portalı sayfasından Bursa ile ilgili daha geniş bilgi edinebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder