20 Nisan 2018

Kralların Taşlaştığı Yer: Nemrut

Nemrut'u, Arsemia'sı, milattan önceki tarihlere uzanan ilk yerleşimleriyle pek çok medeniyetin merkezi olmuş, bereketli çehresi, büyüleyici atmosferi ile Anadolu'nun en görülesi şehirlerinden biri Adıyaman. Nemrut Dağı Milli Parkının yer aldığı Kahta ilçesi de medeniyetlerin doğuş yeri olan Mezopotamya'ya yakınlığı nedeniyle tarih süreci içerisinde sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış.

Rotamız: Şanlıurfa - Harran - Halfeti - Gaziantep - Nemrut - Diyarbakır - Hasankeyf - Mardin
Konaklama: Kahta (Kommagene Otel)
Tavsiye Kitap: Bu geziye çıkmadan önce İskender Pala’nın Abum Rabum kitabını okumanız Nemrut ve Urfa’ya bakışınızı güçlendirecektir.


Gaziantep'ten Kahta'ya akşamüstü vardık. Kahta, çok fazla otel alternatifi olan bir şehir değil. Biz konaklama ve Nemrut gezisi için ayarladığımız Kommagene Otelde kaldık. Açıkçası biz bu oteli hem konaklama hem de Nemrut turu olduğu için tercih ettik ve çok memnun kaldık. Konaklama, kahvaltı ve uzun Nemrut turu dahil ücret kişi başı 200 TL. Otelde kalmasanız da tura katılabilirsiniz. İkisini bir arada çıkarabileceğiniz, maddi anlamda uygun, güvenilir, tamamen ahşap ve temiz bir butik otel. Güleryüzlü, samimi ve yardımsever biri olan otel sahibi İrfan Çetinkaya herkes ile tek tek ilgileniyor. Her konuda yardımcı olmaya çalışıyor. Hatta bizim Nemrut'tan sonra devam edeceğimiz rotamız hakkında bile yardımcı olmaya çalıştı. Beklentinizi çok yüksek tutmazsanız, butik otel konforunda, kendinizi evinizde hissedebileceğiniz bir adres...

Hem yol yorgunu olduğumuz hem de erken kalkacağımız için akşam erkenden yatıp uyuduk. İrfan Bey, yola çıkmadan önce saat 02.30 gibi odamızın kapısını çalıp bizi uyandırdı. Yazın bile güneş doğarken hava çok soğuk olduğu için üzerimizi sıkıca giyindik. Nemrut’ta gün doğumunu izlemek için saat 03.00 gibi minibüsle hareket ettik. Zifiri karanlıkta Nemrut Dağı’na doğru çıktık. Karadut Köyüne kadar yol asfalt, buradan sonra yol kilit parke taşı döşendiği için hoplaya zıplaya ilerledik. Dik çıkış, yokuş, iniş, sert viraj, yol ayrımı, çok dik çıkış, viraj, çıkış derken buraya ilk önce kendi aracımız ile çıkmayı düşünmekle hata ettiğimizi anladık. Bu yüzden, Nemrut dağına kendi aracınız ile çıkmanızı asla tavsiye etmiyoruz, çok dik rampası var, aracınız 4×4 değilse zarar görebilir.

Güzergâh: 03.00 Kâhta’dan Nemrut Dağı Milli Parkına hareket / 04.00 Nemrut Dağı doğu terasında güneşin doğuşunun izlenmesi / 06.00 Doğu ve batı terasta dev heykellerin görülmesi / 07.00 Arsemia gezisi / 07.45 Memluk Köprüsü / 08.00 Kahta Kalesi / 09.00 Cendere Köprüsü gezisi / 10.00 Karakuş Tümülüsü ve Kahta’ya dönüş


Nemrut Dağı Milli Parkı, içinde Kommagene Krallığı‘nın antik kentini barındıran bir ören yeri. Kommagene, Büyük İskender’in imparatorluğunun parçalanması üzerine ortaya çıkan birçok krallıktan biri. Güneydoğu Anadolu’daki bu krallık, batısındaki Roma ile doğusundaki Pers krallığı arasında sıkışıp kalmış. MÖ 1. yüzyılda, Kral 1. Antiochus (MÖ 62-32) Kommagene Krallığı’nın lideriymiş. Antiochus, annesi tarafından Yunan, babası tarafından ise Pers krallığıyla bağlantılıymış. Antiochus öldükten sonra da, hatta dünya durdukça adının anılması için yaptırmış Nemrut Dağı'ndaki anıt mezarını. Öldüğünde Nemrut Dağı’nın Fırat Nehri’ne bakan rüzgarlı tepesinde kendi inşa ettirdiği bu tapınağın taş yığınlarının içine gömülmüş...

Dağın zirvesine çıkan dolambaçlı yoldan tırmanırken Torosları da içeren muhteşem manzarayı izliyorsunuz.


Burası tanrıların, kralların, koruyucu kartal ve aslanın dev heykellerinin insana tepeden baktığı bir mezar. Dağın tepesinde Kommagene Kralı Antiochus için yapılan ve tümülüs olarak da bilinen bu piramit mezar, 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapında bir alana yayılıyor. Bu yükselti, ana kaya üzerine çakıl taşları yığılarak oluşturulmuş.



İlk yapıldığında bu şekilde olduğu düşünülüyor.


Günümüzde ise Nemrut Dağı’nın doğu yakasında, tanrıların yıkılmış kafalarını, taştan gövdelerinin önüne sıralanmış halde görüyorsunuz. Kommagene krallığını çevreleyen farklı kültürlerin ve dinlerin bir sentezi olan heykellerde, Pers ve Zerdüşti figürler Yunan tanrılarıyla karışmış. Burada; Kommagene Krallığı'nın gökyüzü hakimiyetini temsil eden koruyucu kartal, krallığın yeryüzü hakimiyetini temsil eden koruyucu aslan, Kommagene Kralı 1. Antiochos, Kommagene Tike, Zeus, Apollon ve Herakles dev heykelleri görülüyor. Araştırmalar, heykellerin ay takvimine göre belli bir düzen içinde sıralandığını ortaya koymuş.

Nemrut Dağı’nın batı yüzünde ise taştan yapılan dev heykellerin sadece yıkıntıları ve başları görülüyor.


Kral Antiochus heykelinin kafası, gövdesinin önünde dursa da hala heybetli görünüyor. Yanında bir kartal ve krallığının koruyucu tanrısı Kommagene heykeli bulunuyor.


İnsanlar burada tanrıların huzurunda ateş yakıp ziyafetler hazırlayarak onları mutlu etmeye çalışırmış. Antiochus kendi heykelini, Zeus gibi tanrıların heykellerinin yanına yaptırarak onlara tapınan insanların duasını almayı da amaçlamış.


Mezarın doğu ve batı yakasında birer aslan heykeli gözetiyor bölgeyi...


Antiochus öldükten 106 yıl sonra, MS 72 yılında Romalılar Kommagene krallığını ilhak etmiş. Dağın tepesindeki anıt mezar, 1881’de Alman arazi mühendisleri keşfedinceye kadar bilinmiyormuş. Fakat kralın mezarı henüz bulunmuş değil. Çünkü araştırmacılar, bugünkü gelişmiş teknolojiye rağmen tümülüse zarar vermekten korkuyor. Heykellerin yapım öyküsü hakkında anlatılan efsaneler ve hala bulunamamış kral mezarı, Nemrut'un cazibesine cazibe katıyor. Gizemini hala koruyan bu anıt mezar 1987 yılından beri UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alıyor.

Nemrut’un zirvesi sadece olağanüstü heykelleri görmek için değil, muhteşem manzarayı, gün doğumunu ve gün batımını izlemek için de gidilmesi gereken bir yer. Güneşin en güzel doğduğu ve yine güneşin en güzel battığı yer, unutulmaz Nemrut Dağı...

Buradan Fırat Nehri de görülüyor uzaktan. Türkiye’de başlayan Fırat, Suriye ve Irak topraklarından geçip Dicle Nehri ile birleşerek Basra Körfezi’ne dökülüyor. Nemrut ayrıca Doğu Anadolu’da aktif olan bir fay hattına da yakın. Kalıntıların bir depremde zarar görmesinden endişe duyan UNESCO bölgeyi gözetim altında tutuyormuş.

Manzara ve heykeller için zaten pek söylenecek bir şey yok. Kendi gözünüz ile görüp yaşamanızın hazzını hiçbir şey veremeyeceği gibi, hiçbir sözcük de ifade edemeyecektir. 2150 metre rakımda, ana kayanın düzleştirilmesiyle oluşturulmuş doğu ve batı teraslarında Greko-Pers üslubunda heykelleriyle, kabartmaları ve ateş sunağıyla Nemrut Dağı’nın her yıl onbinlerce insanı karşıladığını düşünürsek bu barışsever ama kibirli kralın amacına ulaştığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Kralın ebedi bir istirahatgah olarak inşa ettirdiği göksel tahtına kurulup güneşin o dillere destan doğuşunu ve batışını bin yıldır buradaki dev heykeller ile birlikte izlemenin kelimelerle tarif edilebilecek bir tecrübe olmadığı muhakkak...

Nemrut'a gelirken mutlaka rahat yürüyüş ayakkabısı ve kışlık giysi alın (uzun kollu, kalın kıyafetler, mont, hırka, şapka, bere). Yazın bile çok soğuk, üşürsünüz. Atıştırmalık ve su gibi alacağınız şeyler varsa, minibüsten iner inmez kafeteryadan almayı unutmayın, başka yerde bulamazsınız. Çocuklu iseniz veya zorlanacak birileri ile gidiyorsanız gün batımına gidin. Gün doğumunda hava o kadar soğuktu ki, minibüsten indikten sonra tırmandığımız dik rampada ciğerlerimiz soğuktan dondu, nefes alamaz hale geldik. Şimdiye kadar yaşadığımız en zor deneyimdi, yine de herkesin ömründe en az bir kere görmesi gereken bir yer...

Hava bulutlu olduğu için gün doğumunu tam olarak izleyemedik. Doğu ve batı terastaki dev heykelleri gördükten sonra, milli parkın diğer güzelliklerini de görmek için minibüse binip inişe geçtik. Nemrut dışında sırasıyla Arsemia Antik Kenti, Kahta Kalesi, Memluk Köprüsü, Cendere Köprüsü ve Karakuş Tümülüsünü gördük. Arsameia Antik Kenti, Kommagene Kralı 1. Antiochos'un atalarından Arsames tarafından MÖ 3. yüzyılda krallığın yazlık yönetim merkezi olarak kurulmuş. Burada, Kral Antiochos ile Herakles tokalaşma kabartması ve ışık tanrısı Apollon-Mithras kabartması yer alıyor.


Biri içecek ve gıdaların depolandığı, diğeri ise dinsel işlevli olan basamaklı kaya dehlizi üzerinde, Anadolu'nun en büyük dini ve sosyal içerikli Grekçe yazıtı olan iki mağara bulunuyor. 

Arsemia'nın karşısında, yekpare bir kaya kütlesi üzerinde tüm ihtişamıyla yükselen Kahta Kalesini panoramik olarak görüp yola devam ediyoruz.

Romalılar zamanında yapıldığı öne sürülen ve daha sonra Memlukler zamanında restore edildiği için Memluk Köprüsü olarak bilinen köprünün üstünden geçip Cendere Köprüsüne doğru devam ediyoruz.

Kahta çayı üzerindeki Cendere Köprüsü, Romalılar devrinde Septimus Severus (MS 193-211) zamanında yaptırılmış. Dünyanın en eski kemerli köprülerinden biri. 2000 yıllık bir geçmişe sahip olan Cendere Köprüsünün bir öyküsü var. 

Septimus Severus, köprünün her ucunda 2 adet olmak üzere 4 sütun diktirmiş. Bu sütunlar kendisine, askerlerin anası olarak anılan eşi Julia Domna'ya, oğulları Caracalla ve Geta'ya adanmış. Ancak taht kavgası sırasında öldürdüğü kardeşi Geta'ya dair tüm hatıraları yok etmek isteyen Caracalla, onun adına dikilen sütunu yıktırmış.

Bu yüzden, köprünün bir tarafında sadece tek sütun var. Kaderin garip bir cilvesi olsa gerek; kardeşini öldürüp imparator olan Caracalla Harran'daki Sin Tapınağı yolundayken, hak ettiği rütbeye getirilmediğine inanan ve fırsatını kollayan bir askeri tarafından öldürülmüş.


2000 yıldır doğa ve insan tahribatına direnerek varlığını sürdüren ve geçen yıla kadar araç trafiğine açık olan Cendere Köprüsünün uzunluğu 120, yüksekliği 30 ve genişliği ise 7 metre. Roma mühendisliğinin en güzel örneklerinden biri olan anıtsal köprü, her biri 10 ton ağırlığında 92 büyük taş bloğun üst üste konmasıyla yapılmış. Köprü, büyük bir kemer ile doğu tarafındaki küçük bir tali kemerden oluşuyor.

Yine Kommagene krallık ailesine ait bir anıt mezar olan Karakuş Tümülüsü, ismini çevresindeki 9 metre yüksekliğinde olan dorik sütunlardan birinin üzerindeki kartal heykelinden alıyor. Doğudaki sütun üzerinde yer alan yazıta göre bu mezar 2. Mithridates'in (MÖ 36-20) annesi İsias, kız kardeşi Antiochis ve yeğeni Aka adına yaptırılmış.


Güneydeki sütun üzerinde kartal, doğudaki sütunlar üzerinde aslan ve boğa, batıdaki sütun üzerinde ise kral 2. Mithridates'in kız kardeşi Laodike ile tokalaşma kabartması yer alıyor. Doğudaki sütunlar üzerinde yer alan aslan ve boğa heykelleri yıkık durumda...

Buradan Fırat Nehri daha net görülüyor.


Nemrut Dağı ise daha uzak...

Saat 10.00 gibi biten Nemrut gezisi sonrası otele döndük. Otelde verilen kahvaltı oldukça güzeldi. Kahvaltıdan sonra, Güneydoğunun en eski ve köklü kenti Diyarbakır’a doğru yola çıktık. Diyarbakır'a giderken Fırat nehri üstüne kurulmuş olan Nissibi Köprüsünün üzerinden geçtik. Adıyaman'ın Kahta ile Şanlıurfa'nın Siverek ilçelerini birbirine bağlayan Nissibi Köprüsü, İstanbul'daki köprülerin ardından Türkiye'nin en büyük (uzunluğu 610 metre) ve ilk yerli asma köprüsüymüş.

Güneydoğu Anadolu Seyahatimiz Bölüm 1: Bereketli Hilalin Kalbi: Şanlıurfa, Harran, Halfeti

Güneydoğu Anadolu Seyahatimiz Bölüm 2: Türkiye'nin Mutfağı: Gaziantep

Güneydoğu Anadolu Seyahatimiz Bölüm 4: Dicle'nin Şehirleri: Diyarbakır ve Hasankeyf

Güneydoğu Anadolu Seyahatimiz Bölüm 5: Gündüzü Seyranlık Gecesi Gerdanlık: Mardin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder