9 Nisan 2019

2019 Göbeklitepe Yılında: Tarihin Sıfır Noktasında



Anadolu bir başka güzel, büyüleyici, gizemli... Bu kadim topraklarda binlerce, on binlerce yıl öncesinin yaşanmışlığını hissediyorsunuz her adım atışınızda. Tarihin akışını değiştiren Göbeklitepe de yaşattığı manevi duygular bir yana Şanlıurfa’nın ve yöre insanının kaderini değiştirecek türden bir yer...

Uygarlığın doğduğu toprakların en önemli merkezi olan Göbeklitepe’ye ve diğer neolitik alanlarla birlikte yüzlerce höyük ve antik kente ev sahipliği yapan Şanlıurfa, bütün dünyayı etkileyen Mezopotamya'nın büyük ve köklü uygarlıklarının yaşadığı Bereketli Hilal olarak kabul edilen bölgenin tam kalbinde yer alıyor. Şanlıurfa tarihi, Balıklıgöl’de, Nevaliçori’de, Göbeklitepe’de ve bugüne kadar il genelinde yapılan arkeolojik kazıdan elde edilen bulgulara göre, günümüzden 12000 yıl öncesine kadar gidiyor.

İnsanlık tarihini yeniden yazdıracak bulguları ortaya çıkaran Göbeklitepe, MÖ 9600 yani günümüzden yaklaşık 11600 yıl öncesine tarihlenen çanak çömleksiz neolitik döneme ait bir inanç merkezi. İngiltere'deki ünlü Stonehenge'den 6600 yıl, Mısır piramitlerinden 7100 yıl, Malta adasında bulunan tapınaklardan ise 6100 yıl daha eski. Hiçbir araç gereç yokken devasa taşlarla inşa edilmiş bu yapılar, üzerinde yer alan şekillerle de hayranlık uyandıran bir miras. Geleneksel tarih öğretilerini değiştirecek bulguları ortaya çıkaran Göbeklitepe, gizemi çözüldükçe insanlığı şaşırtmaya devam edecek gibi görünüyor. Tüm bunlar ve kazılarda ortaya çıkarılan anıtsal mimari, Göbeklitepe’yi özel yapıyor.

Alan 1963 yılında, İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin ortaklığıyla gerçekleştirilen bir yüzey araştırması sırasında keşfedilmiş. Alanın gerçek değeri, 1994 yılından sonra başlatılan kazı çalışmaları ile ortaya çıkmaya başlamış. Bu çalışmalar sonrasında, Göbeklitepe’nin 12000 yıl öncesine uzanan bir kült merkezi olduğu anlaşılmış. Bu bağlamda, 2011'de UNESCO Dünya Miras Geçici Listesine, 2018 yılında da kalıcı listeye alındı.

Göbeklitepe gezisine çıkmadan önce okumanız için size bir kitap önerimiz olacak. İskender Pala’nın bir Göbeklitepe romanı olan Akşam Yıldızı kitabı, Göbeklitepe’ye bakışınızı güçlendirecektir.

Göbeklitepe, büyük ve yekpare kireçtaşından yapılmış T-biçimli dikilitaşların ön plana çıktığı yuvarlak-oval ve dörtgen yapılardan oluşan etkileyici anıtsal mimariye sahip bir alan. Bu yapılar, İlk Neolitik döneme tarihleniyor ve törensel amaçlarla kullanıldıkları düşünülüyor. İnsan elinden çıkmış olan en eski megalitik yapılar olarak gösterilen bu yapılar, tarih öncesi dönemlerde insanların özellikle törensel ihtiyaçlarını karşılamak için inşa edilmiş. Göbeklitepe, doğal bir kireçtaşı plato üzerinde biriken arkeolojik dolgulardan oluşan tepeler ve bunları ayıran çöküntü alanlarının yer aldığı büyük bir yapay tepe...























Şanlıurfa’nın Örencik Köyü yakınlarında yer alan Göbeklitepe, yaklaşık 12000 yıl öncesine tarihlenen, dünyanın bilinen en eski arkeolojik tapınağı. Bulunduğu nokta güneydeki Harran Ovasına, batı/kuzeybatıdaki Şanlıurfa il merkezine ve Kaşmer Dağına ve güneydoğudaki Tektek Dağlarına hakim bir yer. Havanın açık olduğu günlerde kuzeyde Doğu Toroslar ve kuzeydoğuda Karacadağ Volkanı ufukta görülüyormuş. Göbeklitepe’nin kolayca görülebilen konumu tesadüfi değil ve bu alanın tarih öncesi dönemde burayı yapan insanlar için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.



Göbeklitepe’nin en bilinen özelliklerinden olan T biçimli dikilitaşlar, taş ve kemik aletler kullanılarak alanın yakınlarındaki kireçtaşı platoda yer alan taş ocaklarından elde edilmiş. Daha sonra, dikilecekleri yere taşınmış ve kireçtaşından yapılmış taş duvarların içine yerleştirilmiş.






















Bugüne dek dokuz anıtsal yuvarlak-oval yapı kazılmış ve bu yapılar keşfedilme sıralarına göre A’dan H’ye kadar isimlendirilmiş. Bu yuvarlak-oval yapılar genellikle daha alçakta olan çöküntü alanlarında keşfedilmiş, bu nedenle alandaki en eski yapılar olduğu düşünülüyor ve bunlardan bazıları yüzyıllar boyunca kullanılmış.



Anıtsal yuvarlak-oval yapıların neredeyse tamamında, T biçimindeki 10 - 12 dikilitaş yuvarlak planda dizilmiş ve araları taş duvarla örülmüş. Bu yapıların merkezinde, daha uzun iki adet merkezi dikilitaş (5.5 metre uzunluğuna varabilen) karşılıklı olarak yerleştirilmiş. Bu duvarların içerisinde belirli aralıklarla sıralanmış dikilitaşlar, merkezdeki iki dikilitaştan her zaman daha kısa...



Bugüne kadar kazılmış olan büyük boyutlu anıtsal yapılardan en korunmuş olanı D Yapısı. Özellikle bu yapıda T biçimli dikilitaşların insansı özellikleri çok belirgin. T’nin en üst kısmı ‘dikilitaş vücudunun’ baş kısmıyken, gövde ve bacaklar dikilitaşın gövde kısmında temsil edilmiş. D Yapısındaki iki merkezi dikilitaşta bu durum, alçak kabartma biçiminde yapılmış el ve kol gibi ilave anatomik ögelerle vurgulanmış. Gerdanlık, kemer, kemer tokası ve peştamal gibi kıyafet ve aksesuarlar da alçak kabartma biçiminde tasvir edilmiş. D Yapısının iki merkezi dikilitaşı doğal kireçtaşı ana kaya üzerindeki özenle işlenmiş platformlar içerisine yerleştirilmiş halde bulunmuş.



Oval-yuvarlak biçimli anıtsal D Yapısının iki merkezi dikilitaşı fotoğrafta açık bir biçimde görülüyor ve oval biçimli duvar içerisine yerleştirilmiş olan ‘dikilitaş insan’ topluluğu tarafından çevrelenmiş.


Bu noktada, Göbeklitepe’deki pek çok taş buluntu ve dikilitaş üzerine kabartma ya da kazıma biçiminde yapılmış tasvirlerden söz edelim. Bu dikilitaşların çoğu üzerinde insan, el ve kol, çeşitli hayvanlar ve soyut semboller, kabartmayla ya da oyularak betimlenmiş. Göbeklitepe'de ortaya çıkarılan ilginç buluntular arasında çöl varanı, yılan gibi sürüngen kabartmaları, yaban domuzları, turna, leylek, tilki, akrep, yabani koyun, aslan, örümcek ve kafası olmayan insan kabartması bulunuyor. Söz konusu motifler, yer yer bir süsleme olamayacak kadar yoğun olarak kullanılmış. Bu kompozisyonun, bir öykü, anlatım ya da mesaj ifade ettiği düşünülüyor.


Aşağıdaki fotoğrafta görülen dikilitaşın üstündeki tasvirler açıkça bir hikaye anlatıyor, belki de İlk Neolitik dönemde burayı yapanların kuruluş efsanesini... Dikilitaşın üzerinde çeşitli varlıkların tasvirleri yer alıyor. Bu tasvirler arasında yılan, akrep ve kuşlar var. Bunların dışında, anlamı henüz bilinmeyen I biçimli semboller, simetrik desenler ve belki de megalitik yapıların kendilerinin tasvirleri (dikilitaşın en üst kısmına yakın olan üç adet ‘kol çantası’ biçimli tasvir) de bu dikilitaş üzerindeki tasvirlerden...


Göbeklitepe’deki tasvirler günümüzden yaklaşık 12000 yıl önce, avcı-toplayıcılıktan tarımcı yaşam biçimine geçilirken yaşamış insanların inançları ve dünya görüşleriyle ilgili bilgiler sağlıyor. Bir diğer deyişle, taşlar üzerindeki tasvirler sadece Göbeklitepe etrafındaki peyzajda yaklaşık 12000 yıl önce rastlanan canlılar (örn. yılanlar, tilkiler, yaban domuzları, yaban öküzleri, leoparlar, turnalar, ördekler) değil, belki de nesilden nesile sözlü olarak aktarılan ve ilk kez Göbeklitepe’de ölümsüzleştirilen hikayeleri anlatıyor. Bu hikayeler içerisinde kuruluş efsaneleri de olabilir ve böylece, nüfus artışının ve Neolitikleşme ile ilişkili olarak büyüyen sosyal ağların görüldüğü bir dönemde topluluklar, kökenlerini ve kimliklerini vurguluyor olabilir.

T biçimli taşları süsleyen birçok vahşi ve tehlikeli görünüşlü hayvan bir çeşit koruyucu işleve sahip olabilir.

Bunlar belki de modern ya da yakın zamanlı avcı toplayıcıların kültürlerindeki totem hayvanlarıyla karşılaştırılabilir.

Ya da bu hayvanlar Göbeklitepe’deki dairesel yapıların muhafızları, koruyucuları görevi görmüş de olabilirler.

Örneğin, yukarıdaki fotoğrafta görülen yapının sol tarafında yer alan dikilitaş üzerindeki kabartma hayvan gibi...

Göbeklitepe'de bulunan yaklaşık 12000 yıllık yapılar, mimarlık tarihinin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Dünyadaki arkeolojik görüşe göre; insanoğlunun avcı ve toplayıcı yaşam biçiminden yerleşik hayata geçmesindeki en önemli faktörler, açlık korkusu ve korunma içgüdüsü olarak kabul görüyor. Göbeklitepe, yerleşik yaşama geçişte dinsel inanışların da etkisinin olabileceğini ispatlamış.

Göbeklitepe sadece Türkiye için değil, tüm dünya için çok önemli bir değere sahip tarih öncesi bir arkeolojik alan. Sağladığı yeni bilgilerle hayranlık uyandırmaya devam ediyor ve haklı olarak son yıllarda keşfedilmiş en önemli arkeolojik keşiflerden biri olarak kabul ediliyor. Göbeklitepe gibi bir rota insanlık tarihinin ezberini bozmuş durumda, dünyanın radarına giren bu değeri önce bizler sahiplenmeli ve keşfetmeliyiz. Mesela Urfa, Halfeti, Göbeklitepe’nin yer aldığı kısa bir Şanlıurfa turuyla veya bizim yaptığımız gibi uzun bir Güneydoğu Anadolu turuyla bu şahane keşfe katılabilirsiniz.


Türkiyemiz‘de deneyimlenecek daha çok yer ve daha çok tur var. Tarihe tanıklık etmiş ve hatta yönlendirmiş memleketimizi keşfetmek bir anlamda da boynumuzun borcu. Kültür turları ülkemizin tüm zenginliklerini görmek için bizleri yola çıkma ve keşfetme konusunda motive ediyor. Farklı coğrafyaların kültürleri ile insanlar arasında bir köprü kurulmasını sağlıyor, önyargılar ortadan kalkıyor ve yaşadığımız topraklara farklı bir gözle bakmamızı sağlıyor. Böylece asıl olan seyahat etmenin ve keşfetmenin kendisi olurken, farklılıklar ve dil, din, kültürel ayrışmalar da ortadan kalkıyor ve hatta gerçek zenginliğimizi keşfediyoruz.

Yörelerimizi yemek, el sanatları, tarih, müzik, sanat zenginlikleriyle tanımak, keşfetmek son derece önemli. Unutmayalım ki tatil demek sadece deniz, kum, güneş değildir. Ülkemizin her adımını, doğasıyla, bilgisiyle keşfetmek, onu deneyimlemek, özümsemek, tatlarına dokunmak bizi biz yapacaktır. Ve her bir kültür turunda kendimizi ve insanımızı daha çok seveceğiz buna emin olun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder