8 Nisan 2019

Sualtındaki Sakin Şehir: Halfeti


Türkiye’nin her yeri birbirinden güzel, her yeri keşfetmek için bizleri çekiyor. Yola çıkmayı ertelemek için hayat çok kısa. Planlar yapılsın, yola çıkılsın! Bir hayal kurduk. Görmezsek, keyfini çıkarmazsak olmaz dediğimiz bir liste oluşturduk. İşte bu listenin başındaki bir nokta da Halfeti oldu.

Şanlıurfa’nın en uzak mesafedeki ilçesi olan Halfeti, Fırat Nehri kıyısındaki sarp kayalıkların eteğine kurulmuş. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Mezopotamya'da, çokça görülecek yeri olan Halfeti sakin şehir unvanını taşıyor. Halfeti’nin mimari dokusunu kesme taştan, iki katlı ve bahçeli, yüzünü Fırat’a dönmüş evler oluşturuyor. 2000 yılında Birecik Barajının yapılmasıyla evlerin bir kısmı sular altında kalan bu küçük ilçede turistik geziyle bu bölgeleri de görme şansınız var, üstelik Fırat Nehri üzerinde tekneyle seyrederek. Camilerden manastırlara, mağaralardan çay bahçelerine Halfeti’nin kendisi başlı başına bir yolculuk...


Rotamızı baraj yapımıyla bir kısmı sular altında kalan Halfeti'ye çeviriyor ve karagül diyarı, saklı kent Halfeti yolculuğuna başlıyoruz. Fırat Nehri en görkemli kanyonlarını Birecik ve Halfeti ilçeleri sınırları içerisinde oluşturmuş. Suyun kayaları binlerce yıl içinde aşındırmasıyla oluşan kanyonlar, sürekli değişen ve adeta canlı bir oluşum. Kaya parçalarının küçük kırıntılar halinde ufalanması ile kanyonların görüntüsü zaman içinde değişiyormuş. 


Halfeti'ye geldiğimizde seyir tepesinde bu güzel manzarayla karşılaşıyoruz.

Yukarıdan gördüğümüz baraj gölü üzerinde tekne turuna çıkmak için eski Halfeti'ye doğru inişe geçiyoruz. Eski Halfeti rıhtımındaki dolmuş tekneler ile gidilen Savaşan Köyü ve Rumkale’yi kapsayan tur yaklaşık 1 saat sürüyor.

Birecik Barajının 2000 yılında su tutmaya başlamasıyla Halfeti kasabasının bir bölümü su altında kalmış. Baraj gölünün kıyısındaki yerleşim, çehresi değişen coğrafyayı tanımaya gelen bizim gibi çok sayıda ziyaretçiyi kendine çekiyor. Mevsimsel olarak ve barajdan salınan su miktarına göre su seviyesi birkaç metre değişebiliyormuş. Bu farklılıklar Halfeti Ulu Camii’nin duvarlarındaki izlerden de görülebiliyor. Kişi başı 20 TL olan tekne turuna çıktığımızda ilk önce Ulu Caminin önünden geçiyoruz.


Güzel manzaralar eşliğinde tekne turuna devam ediyoruz.

Kaptanımız yaklaştığımız yeri göstererek burası “Kralın Kızı Mağarası” diye sesleniyor. Fırat Nehri, Güneydoğu Anadolu’da işlenmesi kolay kireç taşları içinden akıyor. İnsanoğlu tarih boyunca elverişli bölgelerde kayalara yerleşimler oymuş ve yüzlerce yıl bunların içinde yaşamış. Kralın Kızı Mağarası da kayaya oyulmuş bir yeraltı şehri. Rivayetlere göre Rumkalesinin kralı bu mağarayı kızı için yaptırmış.


Sırada Rumkale var. Rumkale öyle bir nokta ki tarihi, birçok medeniyeti, geçmişi, su altında kalan yapısı, su üstünde kalan devasa alanı, Fırat Nehri ile beraber yarımadaya dönmüş bir yer...


Kale, Halfeti'nin 5 kilometre kuzeydoğusunda, Fırat´ın batı kıyısında yükselen sarp kayalık bir tepe üzerine kurulu...


Rumkale 11. yüzyılda Haçlıların Şanlıurfa´da kurduğu Edessa Kontluğu´nun, 13.yüzyılda ise Memlûkların eline geçmiş. 


Bir yarımada üzerine kurulmuş olan Rumkale, 1293’te Memlukların eline geçene kadar, 90 yıl boyunca Birleşik Ermeni Kilisesinin merkeziymiş. Rumkale’de, Ermeniler açısından kutsal sayılan Aziz Nerses Kilisesi, Süryaniler açısından kutsal sayılan bir manastır bulunuyor. Ermeni tarihine ait pek çok dini eser bu kalede kaleme alınıp resimlenmiş. 


Kaleye ortaçağda, Ermeniler Hromklay, Süryaniler Kala Rhomata adını vermiş. 13. yüzyılda ise Memlûklar tarafından Kal-at el Müslimin olarak isimlendirilmiş. Bu devirlerden kalan zarif eserler, biraz yıpranmış olsa da bugün de görülebiliyor.

Rumkale´ye Halfeti´den Fırat´ın karşı kıyısına geçip, yaklaşık 3-4 kilometre yürüdükten sonra ulaşılabiliyormuş. Bir diğer alternatif de ilçeye 7 kilometre mesafedeki Savaşan Köyünden motorlu kayıklarla ulaşmak ama biz tekneden görmekle yetindik.

Rumkale'den sadece 15 dakikalık bir tekne yolcuğu ile Savaşan Köyüne vardık.

Halfeti’nin kuzeyindeki Savaşan, sulara teslim olarak terk edilmiş köylerinden biri...


Etekleri suyun altına gömülmüş, aşağıda bir köyün olduğunu kanıtlarcasına sadece minaresi görünen camisiyle Halfeti’nin bir simgesi...


1900'lerin başlarında yapılmış tarihi taş evler görülmeye değer...


Suyun altında en az bu kadar daha ev ve bağ bahçe varmış. Aşağıdaki fotoğrafta da köyün okulunun çatısını görebilirsiniz.

Savaşan Köyünün camisinin su üstünde kalan minaresini ve belli belirsiz çatısını görüyoruz.


Tekne turunda büyük bir kısmı sular altında kalan Savaşan Köyünü de gördükten sonra dönüş yoluna geçiyoruz.

Fırat Nehrinin kayaları aşındırmasıyla oluşan kanyonun içerisinden geçerek Halfeti’ye varıyoruz.

Yürüyerek gezmeye başladığımız Halfeti'deki ilk durağımız Ulu Camii...

1804-1807 yılları arasında Ermeni ustalar tarafından yapılan Ulu Cami, Birecik Barajının sularının alıp götürdüğü tarihi eserlerden...



Değirmendere Kanyonu ve kanyon girişindeki “Halfeti’nin gerdanı” denilen asma köprü de Halfeti’nin kültürel ve doğal değerlerinden...

Halfeti aynı zamanda Citta Slow (Sakin Şehirler Birliği) üyesi...

Şehir ayrıca siyah gülün yetiştiği tek yer olarak kabul ediliyor. Sahilde tekne turlarına çıkılan marinanın biraz ilerisinde karagül teşhir serası var. Halfeti'ye gelen herkesin bu serayı ve karagülü görmesini tavsiye ederiz.

Dünyada sadece Halfeti ilçesinde yetişen, sessiz şehrin saklı kokusu denilen karagül dizilere ve kitaplara konu olmuştu. Karagül kendine has kokusu, rengi ve yarı katmerli yapısıyla bizim de ilgimizi çektiği için karagül fidesi aldık. Kendine özgü görünümünü ve kokusunu yetiştiği topraktan alan karagülün başka bölgelerde rengini koruyamadığı söylense de denemek istedik.


Karagülden parfüm, kolonya gibi ürünler yapıldığı için serada kurutma işlemi de yapılıyor.

Karagül ilkbahar aylarında ve sonbaharın sonlarına doğru siyah açarken, diğer zamanlarda koyu kırmızı açarmış ve gonca halinde iken çok daha siyah olurmuş. Söylenceye göre birbirlerine kavuşamayan iki âşık kendilerini Fırat’ın sularına bırakır ve bunun üzerine Halfeti’deki bütün kırmızı güller siyah açar. Kendini sulara atan bu iki âşık gibi, bir kısmını sulara bırakan şehir, bir ayağı su altında hikâyeleri ile yaşamaya devam ediyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder