9 Nisan 2019

Peygamberlerin İzinde: Şanlıurfa

Şanlıurfa, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Suriye’ye komşu olan, İpekyolu güzergâhındaki en eski yerleşim yerlerinden biri. Doğu’yu Batı’ya bağlayan ticarî yolların kesiştiği kavşak noktasında bulunması, stratejik öneme sahip bir kent olmasını beraberinde getirmiş. Bu özelliğinden dolayı, tarihi gelişim sürecinde, üzerinde birçok bağımsız devlet ve beylik kurulmuş, birçok uygarlığa beşiklik etmiş.

Şanlıurfa, bereketli hilalin merkezinde bir kilit taşı. Tarımın ilk olarak yapıldığı, ilk üniversitenin Harran'da kurulduğu, üç semavi dinin yeşermesine ev sahipliği yapan, ateşin Hz. İbrahim’i yakmadığı, farklı kültür unsurlarının bir arada yaşadığı ve misafirperver insanların harmanlandığı kadim bir şehir...

Şanlıurfa, tarihi süreç içerisinde birçok peygambere ev sahipliği yapmış bir şehir olarak “Peygamberler Şehri” adıyla anılıyor. Tarihsel birikimi ile birçok medeniyete beşiklik eden bu şehir din, dil, ırk, kültür ve medeniyetlerin buluştuğu, kaynaştığı bir hoşgörü şehri olmuş…

Şehirlerimiz içinde insanı büyüleyen, cezbeden, gördükten sonra içinde anlatılmaz birtakım duygular uyandıran birkaç şehirden biri Urfa... Urfa’yı ilk kez gören bir kişinin en çok dikkatini çeken şey bu şehrin mistik ve otantik yapısı oluyor.

Şanlıurfa gezilerimizde, Urfa toprağının sadece zirai toprak olarak değil, kültür ve medeniyet toprağı olarak da ne kadar münbit ve bereketli olduğunu görüyoruz. Şanlıurfa peygamberler şehri, Güneydoğu sahabe ruhuyla yoğrulmuş topraklar... Peygamberlerin hayatı, baştan aşağı bir medeniyettir. Gözümüz güneşe ilişiyor, bu güneş peygamberlerin ışığı... Bu yazımızda o ışığı takip ediyoruz ve o ışığı size yansıtmaya çalışıyoruz. Bir davet bu, bir yürüyüş, tarihin satırlarında... Bir ucu tevekkülün zirvesindeki peygamber Hz. İbrahim, diğer ucu sabrıyla taşı çatlatan Hz. Eyüp'e gidiyor.

Şanlıurfa gezisine çıkmadan önce okumanız için size iki kitap önerimiz olacak. İlki, İskender Pala’nın Abum Rabum kitabı, Urfa’ya bakışınızı güçlendirecektir. İkincisi, Sezai Karakoç'un kısa bir peygamberler tarihi hüviyetinde olan Yitik Cennet kitabı, peygamberlerin izinde gitmeniz için bir adım olacaktır. Sezai Karakoç'un bu kitabında 9 Peygamberden (Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrâhim, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Süleyman, Hz. Yahya, Hz. İsa, Hz. Muhammed) söz ediliyor.

"Ur kentinde telaşlı bir gün. Bir kişi yakılacak. Bir peygamber. Padişahla peygamber karşı karşıya. Madde gücüyle mana gücü karşı karşıya. Bir tiyatro oyunu bu galiba, ateş sahnesinde oynanacak... Perde işini de alevler görecek." (Sezai Karakoç, Yitik Cennet)


Şanlıurfa şehir merkezinde çok geniş bir parkın içinde yer alan ve İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen Balıklıgöl, balıkları ve çevresindeki tarihi eserler ile Şanlıurfa’nın turistler tarafından en çok ziyaret edilen yerlerinden biri...

Balıklıgöl'de, ziyarete gelen yabancıyı gözünden tanıyıp "Sana buranın tarihini anlatayım mı abla, abi?" diyen çocuklarla karşılaşabilirsiniz.

Kültür ve medeniyetiyle ışık saçan Balıklıgöl'de, ışıklı gözleriyle ötelere bakan çocuklar...

Size Balıklıgöl'ün tarihini anlatalım mı :) MÖ 2000 yıllarında yaşayan Hz. İbrahim (aleyhisselam), devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tevhid inancını savunmaya başlayınca; Enbiyâ Suresi 68. ayette belirtildiği üzere Nemrut’un adamları: “Eğer bir iş yapacaksanız yakın onu da, (böylece) ilâhlarınıza yardım etmiş olun.” der. Balıklıgöl'ün bulunduğu alanda büyük bir meydan ateşi yakılır. Alana hakim bir tepe olan bugünkü Urfa Kalesinin bulunduğu tepeden ateşe atılır.

Bu sırada Allah-u Teala tarafından ateşe “Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selamet ol.” (Enbiyâ Suresi 69. ayeti) emri verilir. Bu emir üzerine rivayete göre, ateş suya ve odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim'in (aleyhisselam) sağ salim düştüğü yerde bir göl oluşur ve etrafı bir gül bahçesine dönüşür. İşte burası, Hz. İbrahim’in (aleyhisselam) düştüğü yer olan Halil-ür Rahman Gölü yani Balıklıgöl...

Göl içerisindeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edildiği için yenilmiyor. Dünyanın belki de en şanslı balıkları nafakalarını bulmak üzere suyun üzerine atılan her kıpırtıya birbirleriyle itişerek başlarını uzatıyor.

"Nemrut zulûm demek. İbrahim de onun ateşinde yanmayan adalet."

Şair Sezai Karakoç’ta Urfa Hz. İbrahim ile özdeşleşir. Urfa demek İbrahimi din, İbrahimi akıl ve İbrahimi tavır demektir. Urfa ancak İbrahim ile anlaşılır, insanlık ancak İbrahim ile karmaşıklaşan aklını düzeltir:
“Ve gül Nemrud’un yaktığı ateşte açan
Koncalanan açılan gelişen İbrahim’in elinde
Tatlı bir su içe gerçekler saçan bir mağara
Urfa’da yıldızların yıldızdan ayın aydan
Günün günden fazla bir şey olduğu orada
Uzanan bir yarı ölü eli kirazdan kiraza
Kirazsa hep aynı ıraklığı bozmamakta korumakta
İçilemeyen bir su bardakta
Aklı düzeltmenin mümkünü kutsal balıklarda”

Balıklıgöl'ün yanındaki Ayn-Zeliha Gölü'nün hikayesini de anlatalım... Hz. İbrahim’in (aleyhisselam) ateşten kurtulma mucizesini gören kralın kızı Zeliha, Hz. İbrahim’in (aleyhisselam) davetini kabul ederek, babasının ilahlığını yüzüne karşı reddeder. Öfkelenen Nemrut kendi eliyle kızını ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde bir göl ve bu gölün içinde balıklar oluşur. İşte burası, Zeliha'nın pınarı veya Zeliha'nın gözyaşı anlamına gelen Ayn-Zeliha (Anzılha) Gölü...

Balıklıgöl'ün kıyısındaki Rızvaniye Camii, Rakka Valisi Rıdvan Ahmet Paşa tarafından 1736 yılında yaptırılmış. Harim kısmı (ana ibadet mekanı) her yönden açılan pencereleri ile oldukça aydınlık...

Harim girişindeki ahşap kapı, çivi kullanılmadan geçme ve kakma tekniğiyle iki renkli malzeme kullanılarak yapılmış. Kapı, üzerinde zengin bitkisel ve geometrik desenleri ile Osmanlı kündekari tekniğinin en güzel örneklerinden...

Rızvaniye Camii'nde ezan doğusundaki tek şerefeli minareden yükseliyor.

Cami "U" biçimli medrese ile yıllarca hizmet vermiş. Bu medreseden birçok talebe ve alim yetişmiş.


Balıklıgöl'ün yanında, Urfa'nın büyük alimlerinden Hacı Abdurrahman Buluntu türbesi var. Buluntu Hoca Efendi (1865-1968), yıllarca Halil-ür Rahman Medresesinde ders vermiş, birçok öğrenci yetiştirmiş, yetiştirdiği öğrencilerinden birçoğu vaiz ve müftü olmuş. Vefat ettiği zaman, şehirde adeta hayat durmuş, il içinden ve il dışından cenazeye katılan sevenlerinin omzunda, yıllarca hizmet yaptığı Halil-ür Rahman Camii ve Medresesinin haziresinde bulunan hocası Hacı Mustafa Efendinin mezarının yanına defnedilmiş.

Balıklıgöl'ün yakınında, Şanlıurfa Kalesinin eteklerinde, Hz. İbrahim’in doğduğuna inanılan Mevlid-i Halil Mağarası bulunuyor. Şanlıurfa’nın en çok turist çeken yeri, aynı zamanda yerli halk tarafından da yoğun bir şekilde ziyaret ediliyor. Özellikle haftasonu giderseniz zaten küçük olan mağaranın içi çok kalabalık oluyor. Halk tarafından Mevlid-i Halil Mağarasından çıkan suyun zemzemden sonra en şifalı su olduğu kabul ediliyormuş. Zaten bu durum suya gösterilen yoğun ilgiden anlaşılıyor.


İnanışa göre; kral Nemrut'a kahinleri, dinini ve tahtını yıkacak bir çocuğun haberini verdiklerinde Nemrut, o yıl doğacak bütün çocukların öldürülmesini emreder. Bu sırada hamile olan Hz.İbrahim’in annesi Nuna Hatun, gizlice bu mağaraya sığınır ve Hz. İbrahim’i burada dünyaya getirir. Doğum sonrası her gün gizlice gelerek onu emzirir. Yine bazı rivayetlere göre; Allah'ın emriyle bir ceylanın, her gün mağaraya gelip mucizevi bir şekilde Hz. İbrahim’i emzirdiği; aylarca kaldığı mağarada ise bir genç görünümünü aldığı söylenmektedir.

Makam da denilen mağaranın avlusunda bir kanal, kanalın içinde balıklar var. Balıklarla güvercinler hep yan yana...
"Güvercinler
suya henüz inmiştir
terk ederek kaya oyuklarındaki yuvalarını
sade kanat vuruşları duyulur
akıp giden suyun sesiyle beraber."

Mağaranın yanında mutasavvıf ve mütefekkir Kadiri hülafasından Dede Osman Avni Hazretlerinin kabri var.

Mağaranın karşısında ise Bediüzzaman Said Nursi'nin 23 Mart 1960'da vefat edince defnedildiği ilk yer olduğuna inanılan mevki halk tarafından ziyaret edilmeye devam ediyor. 1960 darbesi sonrası dönemin hükumetinin emriyle mezarı gece açılarak naaşı bilinmeyen bir yere götürülmüş...

Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferini müteakip İstanbul'a getirilen ve Topkapı Sarayında muhafaza edilen Kutsal Emanetler 500 yıldır İstanbul dışına hiç çıkarılmamış. Şanlıurfa Valiliğince başlatılan ve özünde Hz. İbrahim Peygamberin zatında tecessüm eden cömertlik, feragat ve yardımseverlik gibi ilkelerin ışığında Urfa'yı "İyilik Hareketlerinin Başkenti" haline getirmeyi hedefleyen Halil İbrahim Buluşmalarının ikincisinde, 31 Mayıs 2008 tarihinde bir ilk yaşanmış. Şanlıurfa Valisi önderliğinde, Topkapı Sarayı Emanet-i Mukaddese bölümünde muhafaza edilen "Hz. İbrahim'in tenceresi" üç gün boyunca Şanlıurfa Müzesinde sergilenmiş ve onbinlerce kişi tarafından ziyaret edilmiş. O güzel günün hatırasına yaptırılan tencerenin imitasyonu, Hz.İbrahim Peygamberin makamı önünde sergileniyor.

Dergah da denilen mağaranın bitişiğindeki Mevlid-i Halil Camii kesme taştan dikdörtgen planlı yapılmış.


Caminin çeşitli yerlerinde bulunan kitabelerden anlaşıldığına göre Hz. İbrahim’in (aleyhisselam) doğduğu sanılan mağara çevresindeki yapılanma 18. yüzyılda başlamış.

Ezanların çağrısı yükselirken göğe doğru şerefelerinden şehadet parmağı gibi minarelerin, çisil çisil bir yağmur düşüyor kubbelerine...

Mevlid-i Halil Camii’nin önünde havuzlu ve şadırvanlı avlular var. 

Şadırvanlı avlusu ve avlu kapısı Hacı Müslim Hafız tarafından 1947 yılında halkın yardımı ile yaptırılmış.

Camide, Peygamber Efendimizin sakalı şerifi var, ziyaret etmeyi unutmayın...

Urfa Kalesi ve Hz. İbrahim’in (aleyhisselam) atıldığı mancınığın kurulduğu yere yapılan sütunlar...


"Sıksan toprağını hep tarih kokar
Balıklıgöl durur Anzılha akar
Çift sütun kalesi ateşler yakar
Nemrutları yıkan şehir bu Urfa!"

"Biraz dergâh, biraz kale, biraz Balıklıgöl
Biraz Fırat, biraz Harran’sın
Haleplibahçe’de gül, Karaköprü’de nar
Rızvaniye’de ezansın…"

Kaleye doğru giderken ulaştığımız seyir tepesinden biraz Mevlid-i Halil Camii ve camiyi çepeçevre kuşatan Urfa Kalesinin dik yamaçları, biraz yeşillikler içinde kalmış Balıklıgöl ve Şanlıurfa manzarası...

Mevlid-i Halil Camii çevresiyle çok uyumlu, vakur ve cesur duruşuyla adeta Şanlıurfa Kalesine taş çıkarıyor...

Seyir tepesinden yürüyerek ulaştığımız parkta manzarayı seyre dalıyoruz...

Seyir tepesinden panoramik olarak bütün Urfa'yı seyredebilirsiniz.

Velhasıl; Balıklıgöl, Mevlid-i Halil Camii, kale ve çevresi hepsi beraber öyle âhenkle birbiriyle uyumlu ki insan şaşırıyor. Zaten insan o mekanda bulunduğu vakit öyle bir rahmet cümbüşüne kapılıyor ki âdeta nerede olduğunu unutuveriyor...

Ahmet Kutsi Tecer Urfa’nın Balıklıgöl’ünü gördükten, buradaki İbrahim efsanesini işittikten sonra şu mısraları yazmış:
“Bir gece Urfa’da Halilürrahman’da
Suda ay doğduğu garip zamanda
İçimde hicranlı bir bülbül sesi
Altımda seccade bir gül bahçesi
Üstümde yıldızlar önümde havuz
Pırıl pırıl bir aşk gecesi temmuz
Orada sularla baş başa kaldım
Asırlar boyunca hülyaya daldım”

Şanlıurfa'da Hz. İbrahim'in izlerini takip ettikten sonra yola çıkıp Hz. Eyyûb'ün izlerini takip etmeye başlıyoruz. İlk önce Şanlıurfa merkezine çok yakın olan Hz. Eyyûb Sabır Makamını ziyaret ediyoruz. Yaşadığı musibetler ve ileri safhaya gelen hastalık sonrasında Hz. Eyyûb (aleyhisselam); “Ya Rabbi! Bana zarar dokundu. (Bu hastalık) Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime zarar veriyor. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.” (Enbiyâ Suresi 83. ve Sâd Suresi 41. ayet) diye niyaz edince Cenab-ı Hakk, Cebrail (aleyhisselam) ile gönderdiği vahiyle “Ayağını yere vur.” diye emreder. Hz.Eyyûb (aleyhisselam) gelen bu ilahi emirle hemen ayağını yere vurur ve yerden latif bir su fışkırmaya başlar. Kuran-ı Kerim’de “İşte sana yıkanılacak ve içilecek bir su…” (Sâd Suresi 42. ayeti) diye nitelenen şifalı su ve sabır makamı denilen mağara Şanlıurfa’nın Eyyubiye mahallesinde bulunuyor.


Bizans döneminde MS 460 yılında Piskopos Nona bu kuyu suyunun cüzzam, fil ve gut hastalıklarına iyi geldiğini fark edince buraya bir hastane ve hamam yaptırmış. Yine Bizans döneminde buraya inşa edilen şifacı azizler Cosmas ve Damian Manastırlarında kuyunun şifalı sularıyla hastalar tedavi edilirmiş. 1145 yılında Urfa’yı Haçlılardan alan İslam komutanı İmadeddin Zengi, Hz. Eyyûb (aleyhisselam) kuyusunun şifalı suyu ile yıkanarak romatizma hastalığından kurtulmuş. Şimdi ise şifalı su sabır makamının karşısındaki musluklardan içilebiliyor. Burası yerli halk tarafından yoğun bir şekilde ziyaret ediliyor, özellikle haftasonu ve öğleden sonraları çok kalabalık...

Sabır makamının karşısındaki Eyüp Peygamber Camisini de ziyaret ettikten sonra yola çıkıp 1 saatlik yolculuktan sonra Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesindeki sabır beldesi Eyüpnebi'ye gidiyoruz. Bu sabır kahramanı peygamberin kabri orada bulunuyor çünkü...

Burada ilk önce Eyyüb Nebi Türbesini ziyaret ediyoruz. Hz. Eyyüb'den Kur'an-ı Kerim'in Sad (41-44), Nisa (162-163), Enbiya (83-84), En'am (84-86) surelerinde bahsedilir. Uğradığı hastalık ve musibetler karşısında bir sabır örneği olarak takdim edilir. Hz. Eyyüb, burada yaşamış ve burada medfundur. Kitabesi olmayan türbenin, 19. yüzyılda yeniden inşa edildiği tahmin ediliyor. Ancak bir rivayete göre 4. Murat, 1639 yılında Bağdat seferinden dönerken burada konaklamış. Üç gün üst üste rüyasında Hz. Eyyüb'ün mezarının burada olduğunu görmüş, yaptığı istişare ve araştırma neticesinde mezarın yerini tespit ettikten sonra mezarın üzerine kubbeli türbe yapısını inşa ettirmiş ve yanına bir mescid yaptırmış. İnşaat malzemesi olarak düzgün kesme taş kullanılmış.

Tek kubbeli ve sekizgen planlı türbenin içinde Hz. Eyyüb peygamberin temsili sandukası yer alıyor. Asıl kabri, bu türbenin altındaki hücrede yer alıyor. 19. yüzyıl sonlarında türbenin kuzeyine bitişik dikdörtgen planlı revaklı yapı eklenmiş. Önde beş, yanlarda iki gözlü olan revaklı yapı, üç kubbeli olup altı payeye oturtulmuş. 1918 tarihli Diyarbakır Vilayet Salnamesinde, türbenin kubbesinin çinko ile kaplandığı ve türbedarına maaş bağlandığı kaydedilmiş.

Burada da temsili bir şifalı su kuyusu var.

"Onu bir gün
bir kuyu başında gördüm
çıkrıkla su çekerken
şahlanan bir at gibiydi
dedi kutsaldır burda su"


Hz. Eyyüb'ün türbesinden sonra Hz. Elyesa'nın türbesini ziyaret etmek için yeşil alan içerisinde yürümeye başlıyoruz. Mezarların bulunduğu alan park haline getirilmiş. Bu park içerisinde yürürken şifalı su akan çeşmeler çıkıyor karşımıza...


"Su gibi aziz olsun
Kederlerden kurtulsun
Oymak der safa bulsun
Bu çeşmeden içenler"


Çeşmenin yanındaki yapıyı merak edip içerisine bakmaya gidiyoruz.

Yapının içinde bulunan ve Hz. Eyyûb'un otururken yaslandığına inanılan büyük bazalt taş sabır taşı olarak biliniyor. Bu kayanın, Hz. Eyyûb'un hastalığında, sabır testinden geçerken yaslandığı kaya olduğu belirtiliyor. Sabır Peygamberi, büyük acılara dayanmasına rağmen, bu taşın sabır testine dayanamayarak çatladığı söyleniyor.

Hz. Eyyûb'un (as) yaslandığı bu taşın sabır testine dayanamayarak çatlamasını düşünerek yürürken, kendimizi Hz. Elyesa türbesinde buluyoruz. Kur'an-ı Kerim'de adı geçen Hz. Elyesa, Hz. İlyas ile beraber İsrailoğullarına elçi olarak gönderilmiş peygamberlerden biri. Rivayetlere göre, Hz. Eyyüb peygamberin kabristanını ziyaret etmek isteyen Hz. Elyesa peygamber, ona ulaşamadan bu mevkide vefat etmiş. Öncesinde üstü açık olan kabrinin, 19. yüzyılda inşa edilen türbe yapısının içerisine dahil edildiği tahmin ediliyor. Türbe yapımında inşaat malzemesi olarak düzgün kesme taş kullanılmış. Tek kubbeli ve kare planlı olan türbe yapısının sağ ve soluna sonradan birer namazgah oda dahil edilmiş. Hz. İlyas peygamberin halefi olan Hz. Elyesa, vefatına yakın zamanda görevini Hz. Zülkifl peygambere ifa etmiş. Başka bir rivayete göre Hz. Elyesa peygamber, Diyarbakır'da medfun olup, buradaki kabrin ise Hz. İlyas peygambere ait olduğu belirtiliyor.


Hz. Elyesa Türbesinden sonra geri dönüp Hz. Eyyüb Türbesinin olduğu yere gidiyoruz. Buradan aracımıza binip çok yakında bulunan Hz. Rahme Hatun Türbesine gidiyoruz. Kitabesi olmayan türbenin, 19. yüzyılda yeniden yapıldığı tahmin ediliyor. Ancak kesin olmayan bir rivayete göre, bu türbenin de ilk olarak, 4. Murat tarafından Hz. Eyyüb Türbesi ve mescidi ile beraber 1639 yılında yapıldığı tahmin ediliyor. Hz. Eyyüb Türbesi ve Mescidinin kuzey kesiminde yer alan bu türbenin inşasında düzgün kesme taş kullanılmış. Tek kubbeli ve kare planlı türbe yapısının içinde Hz. Rahme hatunun temsili sandukası, altında da asıl mezar hücresi yer alıyor.


Hz. Rahme Hatun, Hz. Eyyüb peygamberin hanımı olup, Hz. İbrahim'in soyundan Hz. Yusuf'un oğlunun kızıdır. Herkesin Hz. Eyyüb'ü yalnız bırakıp terk ettiği hastalığı esnasında, Hz. Eyyüb'ün hep yanında kalmış, hastalığı süresi boyunca ona bakmış, cefakar ve sadakatli bir eş olmuş. Bu nedenle, asıl ismi farklı olan Hz. Eyyüb'ün hanımı, bu hadiseden sonra 'rahmet-merhamet' anlamına gelen 'Rahme' ismiyle anılmış.


Hz. İbrahim ve Hz. Eyüb makamında, şehrin dışındaki Hz. Eyüb türbesinde durdum ve bulundum diyebilmek için insan saatlerce kıpırtısız kalabilmeli. Bizimkisi göz açıp kapama misali bir durak. Dönüp dönüp hafızamıza yerleştiriyoruz her anı ve her mekanı. Hiç olmazsa gözlerimizi kapattığımız bir hafta boyunca ilk resim olarak Hz. İbrahim ve Hz. Eyüb makamını bulmak istiyoruz hafızamızın kıvrımlarında...

Velhasıl; insan manevi mekanlarda bulunduğu vakit öyle bir rahmet cümbüşüne kapılıyor ki âdeta nerede olduğunu unutuveriyor... Her şehrin sahibi var, yerin altında yatanlar şehre ruh verir. Şehirler ve manevî sahiplerini ziyaret amaçlı çıkacağınız yolculuklar sizi de farklı dünyalara götürebilir. Hz. Eyyub'un (as) türbesinde onun çilesine ortak olup, istiğfar kapılarını aşındırma fırsatına sahip olmak büyük bir şans olsa gerek... Herkes Eyyub Nebi'den biraz sabır almalı, her kadın bir miktar Rahme ana olmalı... Çıkacağınız manevi yolculuklarda şimdiden huzur iklimine girebilmeniz dileğiyle... Yazımızı Allah'ın Sırdaşı Hz. Muhammed kitabında geçen bir şiirle bitirelim...

"Ey İbrahim'in duası, 
Ey Âmine'nin rüyası, 
Ey Nebilerin ulusu!
Ey Ümmetinin kurtarıcısı!
Ey Allah'ın en sevgilisi,
Ne güzeldir izine tanıklık etmek. 
Ne büyük şereftir ayağının izinden yürümek. 
Nasıl bir onurdur izinde İbrahim'in izini de tatmak.
Sen, sevgililerin en sevgilisi!
Sen yaratılmışların en şereflisi!
Gel ki, kurtulsun cehaletimiz!
Son bulsun, kalbimizde yoldan çeviren deli nefsimiz!"

Şanlıurfa ile ilgili bazı alıntılar yaptığımız Şiir Şehir Urfa kitabındaki şiirleri buradan okuyabilirsiniz.

1 yorum: