21 Haziran 2021

Velhasıl Bursa Sudan İbarettir: Gölyazı, Suuçtu, Tirilye, Mudanya


Nasıl ki, Osmanlı’yı, Cumhuriyet dönemini anlatan tarihçilerin Bursa’ya değinmeden, bu kentten söz etmeden geçmeleri olanaklı değilse, Türk yazarlarının birçoğu da bir biçimde Bursa’yı anlatmıştır. Biz de yola çıkmadan evvel Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir yapıtındaki Bursa’da Zaman başlıklı bölümü okumuştuk. Üslubuna her daim hayran bırakan yazar bu ruhaniyetli şehri uzun uzadıya anlattıktan sonra Evliya Çelebi’nin Bursa’yı tanımlayışına da değinir, onun şu meşhur cümlesini hatırlatır: “Velhasıl Bursa sudan ibarettir.” Biz de suyun kelamını işitme ümidi ve heyecanıyla bekliyorduk Bursa gezisini. İnsan ne kadar isterse istesin, niyetini aldıktan sonrası nasip... Hafta sonu düştük yola...

Doğa adına aradığınız hemen her şeyi bulabileceğiniz bir şehir olan Bursa'da bu rota, aynı günde tatlı sudan tuzlu suya geçişin bir hikâyesidir. Günün ilk ışıklarıyla erkenden başlıyor yolculuğumuz. Bursa’nın batısında kalan ilçelerin tarihi ve doğal güzelliklerini kapsayan bu turda, güne Gölyazı’da başlıyoruz.

Bursa-İzmir karayolunda, Ulubat Gölü'nden 5 km kadar sonra Gölyazı tabelası var. Tabelayı takip edip 5 km devam edince Gölyazı Köyü'ne ulaşılıyor. Gölyazı, Nilüfer ilçesine bağlı Ulubat (Apolyont) Gölü üzerinde yüzermiş gibi duran, incecik bir köprü ile ana karaya bağlı küçük bir yarımada üzerine kurulu bir balıkçı köyü. Köyün başlıca geçim kaynakları balıkçılık ve zeytincilik. Apollon Krallığı'nın merkezi olarak bilinen yerleşimde, Roma kalıntılarını evlerin temel taşlarında görmek mümkün. Katman katman tarih biriken yerler, bir de güzel coğrafyalarda kurulmuşsa tadından yenmez. Ağaç gövdelerinin, ilkbaharda yükselen sular içinde kaldığı köyde, evler nostaljik özelliklerini hala koruyor. Arnavut kaldırımlı dar sokakları ve tarihi kent duvarları ile Gölyazı, sakin ve huzurlu bir yaşam özlemi duyanlar için uygun bir sığınak...


Tümüyle SİT alanı olan bölgede göl çevresindeki antik yollar, nekropol, Apollon Tapınağı, dış kale, kilise, iç kale, Simitçi Kale ve köy girişinde yer alan çatısı ve iç duvarları çökük, kapısız St.Constantinus Manastırı görülebilir. 750 yaşında olan Ağlayan Çınarı görüp Uluabat gölüne karşı bir fincan kahve yudumlayabilir, oradan da Türkiye’nin tek Avrupa Leylek Köyü unvanına sahip Eskikaraağaç Köyü’ne gidip kuş gözlem kulesinden mevsiminde leylekleri ve her mevsim ayrı güzel Uluabat Gölü’nü seyredebilirsiniz.

Ramsar Sözleşmesi (Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme) tarafından koruma altına alınmış olan Ulubat Gölü, göç yollarında olmasından dolayı bir gölün sahip olduğu en fazla su kuşuna sahip olmasıyla da meşhur. Ulubat Gölü, leyleklerin de göç yolu üzerinde olduğundan göl ve çevresi tam bir leylek cenneti. Kafanızı kaldırdınız mı elektrik direklerindeki, bacalardaki yuvalarda leylekleri görmeniz kuvvetle muhtemel...

Gölyazı, hem göl havası yaşayabileceğiniz hem de sokaklarında zevkle yürüyeceğiniz, bir sürü fotoğraf yakalayabileceğiniz bir yer... Bursa‘nın görülmeye değer yerlerinden ancak sırf burayı görmeye uzaklardan kalkıp gelirseniz hayal kırıklığına uğrarsınız. O yüzden biz rotamıza devam edelim.

Sıradaki durak Suuçtu Şelalesi, buraya ulaşmak için çok güzel ormanlık bir yoldan geçtik. Kainatın ressamının tuvalinden fırlayan bir manzara karşılıyor sizi. O kadar mükemmel ki…

Mustafakemalpaşa ilçesine 18 km uzaklıkta bulunan ve ilçenin içme suyu ihtiyacını karşılayan, 38 metre yükseklikten uçarcasına dökülen Suuçtu Şelalesi, Bursa'nın ilçelerindeki doğal güzelliklerin başında geliyor. Şelale, bir fay hattının çökmesi ile oluşmuş.


Bursa'ya biraz uzak, yaklaşık 1,5 saatlik bir yolculukla ulaşılabiliyor. Kayın, meşe, çam ağaçlarının gölgesinde serin bir dinlenme alanı olan şelalenin hissettirdiği serinlik ve oluşturduğu küçük göletlerin güzelliği size yolun tatlı yorgunluğunu unutturacaktır.

Buraya 6 yıl önce geldiğimizde şelale etrafındaki ahşap piknik masaları ve ocakları sayesinde piknik yapılabiliyordu. Bu yüzden mahzun bir güzellik olduğunu söyleyip eleştirmiştik. Artık piknik yapılamıyor, hatta şelale tarafına yiyecek hiçbir şey alınmıyor. Bu yüzden de emeği geçenleri tebrik etmek lazım. Şelaleye girmeden dış tarafta bir kafe ve piknik masaları var. Mangal yakmadan burada oturup bir şeyler yiyebilirsiniz.

Buraya gelince koca koca kayaların üstünde ceylan gibi sekmek, şelalenin sularının serinliğinde yaz sıcağından kurtulmak istiyoruz.


Suuçtu Şelalesinde ormanın yeşilliği ve suya yansıması, hayaller kurmaya ve tefekkür etmeye yetiyor. Biz de bir kayaya oturup bu anın keyfini çıkartarak yolculuğumuzu sonlandırıyor ve son durağımıza doğru gidiyoruz artık adım adım. Tirilye'ye gitmek için Bursa yolunda Yenikaraağaç köyünden deniz tarafına doğru dönüyoruz. Bu yol çok güzel, ağırlıklı olarak zeytin ve bazen meyve ağaçları eşlik ediyor yolculuğumuza. Tirilye'nin adı boşuna Zeytinbağı olmamış diye düşündürüyor.

Günü, renkli evleri ve zeytinyağı ile ünlü Tirilye ve Mudanya’da tamamlayabilirsiniz. İkisi de, mübadele öncesinde burada yaşayan Rumların mimariden gastronomiye etkilediği küçük ama sevimli yerleşim yerleri. Biri tarihimizin en kilit günlerinden birine sahne olmuş Mütareke Evi Müzesi’nin bulunduğu Mudanya; diğeri de ona 10 km mesafede, dingin sokakları, tarihi Rum evleri ile Bursa’nın en sevilen kaçamağı Tirilye.

Gemlik gibi, Tirilye’nin de zeytini meşhur. Bir zamanlar Tirilye zeytini olarak dünyada bilinirmiş. Özellikle de sofralık zeytini. Tirilyeliler büyük oranda zeytincilikle geçimlerini sağlıyorlar. Buradaki zeytin ekonomisine atfen yeni ismi Zeytinbağı olan bu sevimli tatil beldesinin mimari dokusuna hayran kalacaksınız. Sırasıyla Misyalılar, Traklar, Antik Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar tarafından yerleşke olarak kullanılan Tirilye; dokusu korunmuş tarihi eserleri ve sokakları ile ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında geliyor. Genelde 2-3 katlı, ahşap veya taş, 150-200 yıllık geleneksel evler Osmanlı-Rum sentezi. Tıpkı bu evlerin arasında kalmış olan Fatih Camii gibi... Cami aslen 8.yüzyılda bir Bizans kilisesi olarak inşa edilmiş ve daha sonra 16. yüzyılda camiye çevrilmiş.


8. yüzyılda Hagios Stephanos veya Panagia Evangistra ismi ile inşa edilen yapı, Bizans kilise mimarisinde orta dönemden itibaren sıklıkla görülen kapalı yunan haçı planının en erken örneklerinden biri. Doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlı. Eski bir kilisenin temelleri üzerinde o kilisenin malzemesinden yararlanarak inşa edilmiş.


1063 ve 1065 yılı depremlerinden sonra onarılmış, 16. yüzyılda camiye çevrilerek Fatih Camii ismini almış. Yunan işgali yıllarında (1920-22) kilise olarak kullanılmış, işgalden sonra tekrar camiye çevrilmiş.


Caminin batısındaki avlu duvarına Hasan ibn Ali adında bir şahıs tarafından bir çeşme yaptırılmış ama çeşme akmıyor, tam arka duvarındaki şadırvanda akıyor.


Yapının girişinde Bizans sütun başlıkları var...

Camiye başlıkları madenden yapılmış motiflerle süslü 4 adet sütunun taşıdığı ahşap beşik bir çatı ile kapalı bir revaktan giriliyor.

Batı cephesinde bulunan saçak altındaki kitabede, 1560 tarihinde Kanuni döneminde camiye çevrildiği belirtilmiş. Yapının cami olarak kullanılmasıyla, özgün özellikleri hayli korunmuş ve fiziksel açıdan oldukça iyi durumda günümüze ulaşması mümkün olmuş. Çift kademeli kasnağa oturan 19 metre yükseklikteki konik kubbe yapının en gösterişli kısmı...


Kilise olarak yapılan binada, mevcut mihrabın üzeri yarım kubbe ile örtülü...


Camiye çevrilmesiyle birlikte duvarı sıvayla kapatılmış. Sıvalarının altında o çağa ait önemli mozaikler yer alıyormuş. Kubbesini taşıyan 4 mermer kolon Kyzycus antik kentindeki eski kazı alanlarından taşınmış.


Kordon boyunca yürüyüş yapmadan ve akşam gün batımını Çamlı Kahve tepesinden izlemeden Tirilye’den ayrılmayın. Çamlı Kahve, Tirilye’yi yukarıdan gören bir falezin üzerine kurulmuş, bir yanında uçsuz bucaksız deniz, bir yanında Tirilye çatıları, harika manzaralı bir yer. Tirilye’nin girişinden itibaren sizi Çamlı Kahve’ye götürecek levhaları takip ederek ve kısa bir yokuş çıkarak buraya ulaşabiliyorsunuz. Tirilye'nin balkonu olarak tabir edilen Çamlı Kahvenin manzarası muhteşem, deniz ayaklarınızın altında...


İster Çamlı Kahve’de oturup izleyin manzarayı, isterseniz hemen yanındaki banklarda. Ama mutlaka gün batımını izlemeden gitmeyin.

Biz de bu anın keyfini çıkartarak Mudanya'ya gidiyoruz. Tirilye'den Mudanya'ya gidiş yolu çok güzel, sağınızda yüzyıllık zeytinler, solunuzda sakin deniz... Bursa’nın Marmara kıyısında bulunan Mudanya'nın her mahallesi ayrı güzel. Tirilye yormayan, hafif, insanın ruhuna iyi gelen bir günübirlik kaçamak. Tirilye’de tarih var, manzara var, deniz var ama biz en çok dinginliği, dinlendiren, yavaşlatan yanını sevdik. Güzelyalı ise hem deniz havası yaşayabileceğiniz hem de sahilinde zevkle yürüyeceğiniz, bir sürü fotoğraf yakalayabileceğiniz bir yer...

Mudanya ilçesinde de kordon boyunca yürüyüş yaparak Mütareke Evi Müzesi’ni, süslemeleri ile göz alıcı Tahir Paşa Konağı’nı gezebilirsiniz. Biz burada yolculuğumuzu sonlandırıyoruz.

Tanpınar Beş Şehir’de coşkuyla bahsediyor Bursa’dan. Biz de onun bu sevgisine özenerek düşmüştük yollara. Hemen her yerde karşımıza çıkan; gözümüzle görmesek de bazen bir kaldırım kenarında ince ince akan, bazen bir bahçede şadırvan oluklarında boy veren sesini işittiğimiz su, gün boyu yalnız bırakmadı bizi. Tirilye’nin taşlı yollarını adımlarken de bizimleydi, Gölyazı’da kahvemizi yudumlarken de ve Fatih Cami’de namaz kılarken de beraberdik onunla. Suuçtu Şelalesi’ni sahiplenircesine çevrelemiş, usul usul yapraklarını sallayan ağaçların altında ıslanmaya çalışan içimizdeki küçük çocuğun hayranlığıyla hissettik Bursa’yı, soluduk havasını.

İvan İllich, “ancak bir şehrin ruhu yok edilirse tabiat şehri yeniden ele geçirebilir” der. Tılsım suyla yapıldığına göre Bursa’nın ruhunun suyunda gizli olduğunu söyleyen Evliya haksız mıymış?

Niyetimiz gerek mimari eserleriyle gerek genel atmosferiyle yeşil kalan Bursa’nın o kendine has rengini, tonunu keşfetmekti. Siz de keşfetmek isterseniz Bursa’da gezilecek diğer yerleri anlattığımız aşağıdaki yazılarımızı okuyabilirsiniz.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder