30 Aralık 2019

Doğu Ekspresi Yolunda Kültürel Miras: Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan

Türkiye'nin gezilecek yerleri arasında ilk sıralarda yer alan büyülü bir yolculuk Doğu Ekspresi ile Kars turu. Doğu Ekspresi tren hattı Ankara-Kars arasında çalışıyor. Bugünkü hali ile 54 istasyondan oluşan hat, 7 ilden geçiyor. Aslında, adı hala Ankara-Kars olmasına rağmen, Ankara’ya yakın olan Kırıkkale’nin Irmak istasyonundan yola çıkıyor, Yozgat'tan kısaca geçerek, Kayseri’ye uğrayarak, Sivas’a geçiyor. Sivas’tan güneye doğru dönerek Erzincan’a, Erzincan’dan kuzeye doğru dönerek Erzurum’a kadar çıkıp, oradan da Kars’a ulaşıyor. Doğu Ekspresi turuyla uzun ve doğa ile iç içe bir serüven sizi bekliyor.

Güneş doğudan doğar, kar doğuya yağar, gizemler hep doğudadır. Ne zamandır gözümüz doğudaydı ama biz Kars'a arabayla gitmeyi tercih ettik. Ankara-Kars arası 1080 kilometre ve arabayla yaklaşık 12 saat 40 dakika sürüyor. Bu yolu tek seferde almamız yorucu olacağı için her zaman yaptığımız gibi yol güzergahımız üzerindeki illeri geze geze gitmeye karar verdik. Doğu turunun aynı zamanda bir kültürel miras yolculuğu olduğunu düşünerek, gezdiğimiz yapıları burada paylaşmak istedik. Tüm görülmesi gereken önemli yapıları tek tek anlattık. Bu rotamızda yaklaşık 3000 km'lik bir yol yapmış olduğumuzu ve yaklaşık 600 TL'lik yakıt harcaması yaptığımızı en baştan söyleyelim.

O zaman, yolumuz açık ve tuzlanmış, dağlarımız karlı olsun!

19 Kasım 2019

'Âşık'lar Şehri: Kırşehir


Kırşehir, Anadolu'nun ortasında yer alan ve gezilecek yerleriyle dikkat çeken şehirlerimizden biri... İç Anadolu’nun merkezinde olan Kırşehir, tarihi Hititlere kadar uzanan antik bir kent. Kıraç bir arazinin ortasında yükselmekte olan kente Kırşehir ismi verilmiş. Kentte birçok tarihi eser olması sebebiyle oldukça otantik bir kültür yaşanıyor.

Kırşehir, ortasında akan ve Kızılırmak’a ulaşan Kılıçözü çayının açtığı vadi kenarında, denizden yaklaşık 990 m yükseklikte yer alıyor. Selçuklular döneminden itibaren bilinen adı Kırşehri imiş. Türkçe olan bu ad şehre kurulduğu yer ve çevrenin tabii özelliğinden dolayı verilmiş. Bu dönemlerde aynı zamanda Gülşehri adıyla da anılmış. Elvan Çelebi, ilim ve tasavvuf erbabı babası Âşık Paşa’nın şehre gelip yerleşmesiyle burasının âdeta bir gül bahçesine döndüğüne ve dolayısıyla Gülşehri adının verilmesinde bu özelliğin rol oynadığına işaret etmiş. İlhanlı ve Osmanlı kaynaklarında genellikle Kırşehri adıyla geçen şehir, muhtemelen halk ağzındaki söylenişe uygun olarak Cumhuriyet döneminde Kırşehir biçimini almış.

27 Temmuz 2019

Tarihe Yolculuk: Anadolu Medeniyetleri Müzesi


Anadolu Medeniyetleri Müzesindeki eserlerle birlikte tarihe bir yolculuk yapmaya ne dersiniz?

Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara'nın Altındağ ilçesinin Ulus semtinde bulunan bir tarih ve arkeoloji müzesi. Müzede, Anadolu'nun arkeolojik eserleri kronolojik olarak sergileniyor. Müze, Ankara Kalesi’nin dış duvarının güneydoğu kıyısında, yeni işlev verilerek düzenlenmiş iki Osmanlı yapısında yer alıyor.

İki ana yapıdan oluşan kompleksin müze teşhir salonu olarak düzenlenen ilk bölümünü oluşturan Bedesten (Çarşı), Fatih Sultan Mehmet zamanında (1455-1466, 1472-1473) tarihleri arasında baş vezirlik yapan Mahmut Paşa tarafından yaptırılmış. Yapı dört payenin taşıdığı 10 kubbeli bir orta mekan ve onu çevreleyen, üzeri beşik tonozla örtülü 102 dükkanın çevrelediği arasta bölümünden oluşuyor. İpek Yolunun getirdiği ticari canlılık, özellikle sof ve dokuma ticareti Ankara’ya altın çağını yaşatmış. Ankara'ya özgü sof kumaşlar da burada satılıyormuş.

Ana yapının doğusunda yer alan ve kompleksin ikinci bölümünü oluşturan Kurşunlu Han, Fatih döneminde 1466-1469 tarihleri arasında baş vezirlik yapan Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış. Osmanlı dönemi han mimarisinin klasik örneklerinden biri. Orta avluya revaklarla açılan plan tipindeki bu yapının 2-3. katında, müzenin ofis ve diğer hizmet birimleri yer alıyor.

Ankara'nın Ulu Camisi: Aslanhane Camii


Ankara, Anadolu’nun doğu-batı ile güney-kuzey aksları üzerindeki konumu itibariyle tarihin her döneminde önemli bir yerleşim yeri olmuştur. İlk çağda Kral Yolu, orta çağda İpek Yolu ve Osmanlı döneminde de Ordu Yolu üzerinde olması şehrin önemini bir kat daha artırmıştır. Orta çağda İpek Yolunun getirdiği ticari canlılık, özellikle sof ve dokuma ticareti Ankara’ya altın çağını yaşatmıştır. Bu nedenle sık sık istilâya uğramıştır. Tarihte Ankuva, Ankira, Ancôra, Engürü ve Ankara gibi değişik isimler alan şehir; Hitit, Frig, Pers, Galat, Roma, Bizans (334-1073) ve Türk hakimiyetine (1073) girmiştir. 1073'de Türkler tarafından fethedilen şehir, bir ara Bizanslıların (1101-1127) daha sonra (1127'den sonra) tekrar Türklerin eline geçmiştir. Önceleri bir kale şehri olan Ankara; merkezi otoritenin kuvvetlendiği Roma, Bizans ve özellikle Türk dönemlerinde kale dışına taşarak gelişmiştir. 

İlk çağda Galatların ve orta çağda Ahilerin başkentliğini yapan Ankara, günümüzde de Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentliğini yaparak önemini artırmıştır. Türkler tarafından hiçbir dönemde olmadığı kadar ihya edilen şehirde yüzlerce eser yapılmıştır.

Medeniyet coğrafyamız içinde yer alışı 1073 ile başlayan Ankara, o ilk kavuşma dönemini hatırlatan İslam yapılarını asırlardır bağrında taşıyor. Ankara’nın tarihi dokusunu barındıran kale ve çevresinde pek çok uygarlıktan izler taşıyan yapılar bulunuyor. Bu yapılar içerisinde neredeyse en çok dikkat çekeni, Anadolu Selçuklu üslubundan Beylikler devrine geçişin en çarpıcı örneklerinden biri olan Aslanhane (Ahi Şerafeddin) Camii. 

16 Temmuz 2019

Cennetten Bir Parça: Türkiye'deki Hacer-ül Esved Taşı



Hacer-ül Esved, hac ve umre ziyaretinde Kabe'de milyonlarca Müslümanın bir kez olsun dokunup el-yüz sürmek ya da öpmek için adeta yanıp tutuştuğu mübarek bir taş. Bu taşı böylesine kutsal ve değerli kılan şey ise Peygamber Efendimizin (sav); "Hacer-ül Esved, kıyamette insanlara şefaat eder" hadis-i şerifi kadar, tavaf ederken onu öpmesi nedeniyle sünnet sayılması. Tavafın başlama ve bitiş yerini tayin etmek için kullanılan Hacer-ül Esved, tavafın her dönüşüne başlarken öpülür. Kalabalıktan dolayı öpülemezse de karşıdan selamlanır.

Mukaddes topraklarda milyonlarca insanın belki de dokunma şerefine eremediği Hacer-ül Esved taşına hiçbir zahmete girmeden dokunmak mümkün. Çünkü, ana parçası Kabe'de yer alan ''Hacer-ül Esved'' taşından kopan parçalardan 6 tanesi Türkiye'de bulunuyor. Üstelik İstanbul ve Edirne'de...

Müslümanların kutsal mekanı Kabe’nin inşası sırasında Ebu Kubeys Dağından getirilen ve cennetten indiğine inanılan ”Hacer-ül Esved” taşından Mimar Sinan tarafından yapılan restorasyon sırasında kopan parçalar, Osmanlı döneminde İstanbul’a getirilmiş.

Mimar Sinan, parçalardan 4’ünü, İstanbul Kadırga’da 1571 yılında Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa adına eşi tarafından yaptırılan ve Sultanahmed Camii’ne yakın bir yerde bulunan Sokullu Mehmet Paşa Camisi’ne koymuş. Hacer-ül Esved taşının bir parçası da Süleymaniye Külliyesi içindeki Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nin giriş kapısının üzerindeki saçağın altında, diğeri ise Edirne Eski Camii’de ziyaretçilerini bekliyor.

6 Temmuz 2019

Ankara'daki Darağacı: Ulucanlar Cezaevi Müzesi



Bir zamanlar ülkemizin önemli siyasetçilerinin ve sanatçılarının mahkum edildiği, adı idamlarla ve işkencelerle anılan ve her bir köşesi tarih kokan Ulucanlar Cezaevi Müzesindeyiz. Bu müze, Ankara gezilecek yerler listemizdeki en ilginç noktalardan biriydi. Müzenin giriş ücreti; tam 5 TL, öğrenci - öğretmen 2 TL.

Ulucanlar Cezaevi, Ulus tarihi kent merkezinin kıyısında, Ankara Kalesinin doğusunda bulunan bir tepe üzerinde konumlanmış. Tarihi kent merkezinin bir parçası olan cezaevinin ana girişi Ulucanlar Caddesi üzerinde. Gerek Ankara Kalesi ve tarihi kent merkezi, gerekse yeni kent ile güçlü bir görsel bağa sahip.

Yapılış tarihi 1925. Cumhuriyetin ilk yıllarına dayanıyor. Türk siyasi hayatının yapı taşları burada atılmış. Ankara’nın Altındağ ilçesine gelen şehir planlamacısı, Alman Lörcher’in önerisiyle açmış kapılarını mahkumlara. Her cezaevinin kurulma nedeninde olduğu gibi, özellikle etrafında sürülecek arazi ve tarlaların olması mahpusları faydalı bir çalışmaya sevk etmek, çalışma ile ıslah olmalarını sağlamak ve topluma tekrar kazandırmak için uygun görülmüş. Ama ne yazık ki Cumhuriyet tarihinin en karanlık sayfalarına tanıklık etmekten kurtulamamış.

Ankara'daki Tek Sinan Eseri: Cenabi Ahmet Paşa Camii






















3000 yıllık tarihi boyunca çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapan Ankara, tarihte üç kez başkentlik yapmış. Ankara'nın tarihte başkentlik ettiği ilk devlet Galatlar olmuş. Onu Roma İmparatorluğunun Galatya eyaleti izlemiş. Üçüncü ise herkesin bildiği üzere 13 Ekim 1923'te başlayan Türkiye Cumhuriyeti başkentliği.

Ankara, tarihteki bu rolünü Kanuni Sultan Süleyman zamanında da ispatlamış. Şehzade Bayezid ve Şehzade Selim'in Kütahya ve Manisa valiliklerinden dolayı Anadolu Beylerbeyliği Ankara'ya kaydırılmış. Bu iki şehir de oldukça yakın olmasından ötürü Kanuni devrinin en zor yıllarında, Ankara'ya Anadolu Beylerbeyi olarak atanan Cenabi Ahmet Paşa zamanında kent, aynı zamanda Anadolu'daki bütün ticaretin aktığı bir merkeze dönüşmüş. O dönem Osmanlı topraklarının dört bir köşesini yeniden imar eden Mimar Sinan, Cenabi Ahmet Paşa'nın isteği üzerine Ankara'ya gelerek, bu kent için de bir eser yapmış. Mimar Sinan’ın Ankara’daki tek eseri olarak tarihe geçmiş olan yapı, Cenabi Ahmet Paşa'nın adını taşıyan kare yapılı ve kubbeli bir cami olan Cenabi Ahmet Paşa Camii.

12 Nisan 2019

Bir Mezopotamya Masalı: Mardin

Medeniyetler ve kültürler beşiği Mardin, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en gözde şehirlerinden biri. Taş sokakları, tarihi dokusu ve unutulmaz lezzetleri ile harika bir tatil fırsatı olan Mardin, Anadolu’nun Mezopotamya’ya açılan kapısı ve tarihi İpek Yolunun kilit noktalarından biri… Binlerce yıldır farklı kültür ve dinden insana kapısını açmış Mardin, son yılların turistik açıdan ilgi çeken en önemli şehirlerimizden. Eğer hala bu şehre gelmediyseniz, bir an önce Mardin'i görmelisiniz. Mardin'in kendine has sokaklarında yürümeli, Kasımiye Medresesi'ndeki felsefeyi öğrenmeli, Midyat'ın zanaatlerini keşfetmeli ve tarihi İpek Yolu üzerinde, tam 1500 yıllık bir antik kent olan Dara Antik Kenti ile tanışmalısınız.

11 Nisan 2019

Sur ve Sır: Diyarbakır

Güneydoğu’nun en gelişmiş şehirlerinden biri olan Diyarbakır, binlerce yıllık tarihi ve mistik atmosferi ile gezginlerin sıklıkla uğradığı yerlerden biri... Tarihi MÖ 7500 yılına dek uzanan Diyarbakır, tarih boyunca Hurriler, Hititler, Asurlar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış.

Dinlerin ve medeniyetlerin buluştuğu, nebiler, sahabeler ve krallar kenti Diyarbakır, sayısız manevi hazineyi de topraklarında barındırıyor. Tarihte, Diyarbakır surlarının dört yöne açılan dört kapısında (Mardinkapı, Urfakapı, Dağkapı, Yenikapı) birer hamam ve han bulunuyormuş. Diyarbakır'ın manevi iklimine gelen ziyaretçiler, abdest alıp kente abdestli girdikleri için Diyarbakır abdestsiz girilmeyen kent olarak anılıyormuş.

10 Nisan 2019

Karlar Altındaki Krallık: Nemrut


Nemrut'u, Arsemia'sı, milattan önceki tarihlere uzanan ilk yerleşimleriyle pek çok medeniyetin merkezi olmuş, bereketli çehresi, büyüleyici atmosferi ile Anadolu'nun en görülesi şehirlerinden biri Adıyaman. Nemrut Dağı Milli Parkının yer aldığı Kahta ilçesi de medeniyetlerin doğuş yeri olan Mezopotamya'ya yakınlığı nedeniyle tarih süreci içerisinde sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış.

Nemrut Dağı Milli Parkı, içinde Kommagene Krallığının antik kentini barındıran bir ören yeri. Kommagene, Büyük İskender’in imparatorluğunun parçalanması üzerine ortaya çıkan birçok krallıktan biri. Güneydoğu Anadolu’daki bu krallık, batısındaki Roma ile doğusundaki Pers krallığı arasında sıkışıp kalmış. MÖ 1. yüzyılda, Kral 1. Antiochus (MÖ 62-32) Kommagene Krallığının lideriymiş. Antiochus, annesi tarafından Yunan, babası tarafından ise Pers krallığıyla bağlantılıymış. Antiochus öldükten sonra da, hatta dünya durdukça adının anılması için yaptırmış Nemrut Dağındaki anıt mezarını. Öldüğünde Nemrut Dağının, Fırat Nehrine bakan rüzgarlı tepesinde kendi inşa ettirdiği tapınağın taş yığınlarının içine gömülmüş...

9 Nisan 2019

Peygamberlerin İzinde: Şanlıurfa

Şanlıurfa, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Suriye’ye komşu olan, İpekyolu güzergâhındaki en eski yerleşim yerlerinden biri. Doğu’yu Batı’ya bağlayan ticarî yolların kesiştiği kavşak noktasında bulunması, stratejik öneme sahip bir kent olmasını beraberinde getirmiş. Bu özelliğinden dolayı, tarihi gelişim sürecinde, üzerinde birçok bağımsız devlet ve beylik kurulmuş, birçok uygarlığa beşiklik etmiş.

Şanlıurfa, bereketli hilalin merkezinde bir kilit taşı. Tarımın ilk olarak yapıldığı, ilk üniversitenin Harran'da kurulduğu, üç semavi dinin yeşermesine ev sahipliği yapan, ateşin Hz. İbrahim’i yakmadığı, farklı kültür unsurlarının bir arada yaşadığı ve misafirperver insanların harmanlandığı kadim bir şehir...

Şanlıurfa, tarihi süreç içerisinde birçok peygambere ev sahipliği yapmış bir şehir olarak “Peygamberler Şehri” adıyla anılıyor. Tarihsel birikimi ile birçok medeniyete beşiklik eden bu şehir din, dil, ırk, kültür ve medeniyetlerin buluştuğu, kaynaştığı bir hoşgörü şehri olmuş…

Şehirlerimiz içinde insanı büyüleyen, cezbeden, gördükten sonra içinde anlatılmaz birtakım duygular uyandıran birkaç şehirden biri Urfa... Urfa’yı ilk kez gören bir kişinin en çok dikkatini çeken şey bu şehrin mistik ve otantik yapısı oluyor.

Şanlıurfa gezilerimizde, Urfa toprağının sadece zirai toprak olarak değil, kültür ve medeniyet toprağı olarak da ne kadar münbit ve bereketli olduğunu görüyoruz. Şanlıurfa peygamberler şehri, Güneydoğu sahabe ruhuyla yoğrulmuş topraklar... Peygamberlerin hayatı, baştan aşağı bir medeniyettir. Gözümüz güneşe ilişiyor, bu güneş peygamberlerin ışığı... Bu yazımızda o ışığı takip ediyoruz ve o ışığı size yansıtmaya çalışıyoruz. Bir davet bu, bir yürüyüş, tarihin satırlarında... Bir ucu tevekkülün zirvesindeki peygamber Hz. İbrahim, diğer ucu sabrıyla taşı çatlatan Hz. Eyüp'e gidiyor.

Şanlıurfa gezisine çıkmadan önce okumanız için size iki kitap önerimiz olacak. İlki, İskender Pala’nın Abum Rabum kitabı, Urfa’ya bakışınızı güçlendirecektir. İkincisi, Sezai Karakoç'un kısa bir peygamberler tarihi hüviyetinde olan Yitik Cennet kitabı, peygamberlerin izinde gitmeniz için bir adım olacaktır. Sezai Karakoç'un bu kitabında 9 Peygamberden (Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrâhim, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Süleyman, Hz. Yahya, Hz. İsa, Hz. Muhammed) söz ediliyor.

"Ur kentinde telaşlı bir gün. Bir kişi yakılacak. Bir peygamber. Padişahla peygamber karşı karşıya. Madde gücüyle mana gücü karşı karşıya. Bir tiyatro oyunu bu galiba, ateş sahnesinde oynanacak... Perde işini de alevler görecek." (Sezai Karakoç, Yitik Cennet)

2019 Göbeklitepe Yılında: Tarihin Sıfır Noktasında



Anadolu bir başka güzel, büyüleyici, gizemli... Bu kadim topraklarda binlerce, on binlerce yıl öncesinin yaşanmışlığını hissediyorsunuz her adım atışınızda. Tarihin akışını değiştiren Göbeklitepe de yaşattığı manevi duygular bir yana Şanlıurfa’nın ve yöre insanının kaderini değiştirecek türden bir yer...

Uygarlığın doğduğu toprakların en önemli merkezi olan Göbeklitepe’ye ve diğer neolitik alanlarla birlikte yüzlerce höyük ve antik kente ev sahipliği yapan Şanlıurfa, bütün dünyayı etkileyen Mezopotamya'nın büyük ve köklü uygarlıklarının yaşadığı Bereketli Hilal olarak kabul edilen bölgenin tam kalbinde yer alıyor. Şanlıurfa tarihi, Balıklıgöl’de, Nevaliçori’de, Göbeklitepe’de ve bugüne kadar il genelinde yapılan arkeolojik kazıdan elde edilen bulgulara göre, günümüzden 12000 yıl öncesine kadar gidiyor.

İnsanlık tarihini yeniden yazdıracak bulguları ortaya çıkaran Göbeklitepe, MÖ 9600 yani günümüzden yaklaşık 11600 yıl öncesine tarihlenen çanak çömleksiz neolitik döneme ait bir inanç merkezi. İngiltere'deki ünlü Stonehenge'den 6600 yıl, Mısır piramitlerinden 7100 yıl, Malta adasında bulunan tapınaklardan ise 6100 yıl daha eski. Hiçbir araç gereç yokken devasa taşlarla inşa edilmiş bu yapılar, üzerinde yer alan şekillerle de hayranlık uyandıran bir miras. Geleneksel tarih öğretilerini değiştirecek bulguları ortaya çıkaran Göbeklitepe, gizemi çözüldükçe insanlığı şaşırtmaya devam edecek gibi görünüyor. Tüm bunlar ve kazılarda ortaya çıkarılan anıtsal mimari, Göbeklitepe’yi özel yapıyor.

Alan 1963 yılında, İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin ortaklığıyla gerçekleştirilen bir yüzey araştırması sırasında keşfedilmiş. Alanın gerçek değeri, 1994 yılından sonra başlatılan kazı çalışmaları ile ortaya çıkmaya başlamış. Bu çalışmalar sonrasında, Göbeklitepe’nin 12000 yıl öncesine uzanan bir kült merkezi olduğu anlaşılmış. Bu bağlamda, 2011'de UNESCO Dünya Miras Geçici Listesine, 2018 yılında da kalıcı listeye alındı.

Göbeklitepe gezisine çıkmadan önce okumanız için size bir kitap önerimiz olacak. İskender Pala’nın bir Göbeklitepe romanı olan Akşam Yıldızı kitabı, Göbeklitepe’ye bakışınızı güçlendirecektir.

Göbeklitepe, büyük ve yekpare kireçtaşından yapılmış T-biçimli dikilitaşların ön plana çıktığı yuvarlak-oval ve dörtgen yapılardan oluşan etkileyici anıtsal mimariye sahip bir alan. Bu yapılar, İlk Neolitik döneme tarihleniyor ve törensel amaçlarla kullanıldıkları düşünülüyor. İnsan elinden çıkmış olan en eski megalitik yapılar olarak gösterilen bu yapılar, tarih öncesi dönemlerde insanların özellikle törensel ihtiyaçlarını karşılamak için inşa edilmiş. Göbeklitepe, doğal bir kireçtaşı plato üzerinde biriken arkeolojik dolgulardan oluşan tepeler ve bunları ayıran çöküntü alanlarının yer aldığı büyük bir yapay tepe...

8 Nisan 2019

Sualtındaki Sakin Şehir: Halfeti


Türkiye’nin her yeri birbirinden güzel, her yeri keşfetmek için bizleri çekiyor. Yola çıkmayı ertelemek için hayat çok kısa. Planlar yapılsın, yola çıkılsın! Bir hayal kurduk. Görmezsek, keyfini çıkarmazsak olmaz dediğimiz bir liste oluşturduk. İşte bu listenin başındaki bir nokta da Halfeti oldu.

Şanlıurfa’nın en uzak mesafedeki ilçesi olan Halfeti, Fırat Nehri kıyısındaki sarp kayalıkların eteğine kurulmuş. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Mezopotamya'da, çokça görülecek yeri olan Halfeti sakin şehir unvanını taşıyor. Halfeti’nin mimari dokusunu kesme taştan, iki katlı ve bahçeli, yüzünü Fırat’a dönmüş evler oluşturuyor. 2000 yılında Birecik Barajının yapılmasıyla evlerin bir kısmı sular altında kalan bu küçük ilçede turistik geziyle bu bölgeleri de görme şansınız var, üstelik Fırat Nehri üzerinde tekneyle seyrederek. Camilerden manastırlara, mağaralardan çay bahçelerine Halfeti’nin kendisi başlı başına bir yolculuk...

7 Nisan 2019

Türkiye'nin Mutfağı: Gaziantep

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en eski kültür merkezlerinden biri olan Gaziantep, ilk uygarlıkların doğduğu Mezopotamya ve Akdeniz arasında, tarihi İpek Yolu üzerinde yer alıyor. Şehrin merkezinde bulunan heybetli kalesi, ünlü baklavası, lezzeti dillere destan lahmacunu Gaziantep’i meşhur eden yönlerinden. Yine şehrin çevresinde bulunan birçok antik kent, tarih meraklıları için adeta bir cazibe merkezi. Tam bir kültür rotası!

Olağanüstü zenginlikteki mutfak kültürüyle UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağına gastronomi alanında Türkiye’den ilk dahil edilen kent Gaziantep; çeşit çeşit yöresel yemek ve tatlıyla uluslararası coğrafi işarete sahip bir lezzet cenneti; dünyada bir şehrin adıyla anılan ender mutfaklardan olan Gaziantep mutfağı; bereketli topraklarda yetişen leziz ürünler, nesilden nesile miras zengin baharatlar, yöreye özgü saklama ve pişirme yöntemleriyle hem göze hem damağa hitap eden bereketli sofralar; çağdaş müzeciliğin en güzel örneklerinden Zeugma Mozaik Müzesi ve meşhur Çingene Kızı mozaiği; tarihi İpek Yolu üzerinde çeşitli kültürlerin birikimiyle oluşmuş unutulmayacak tatlar; Antep sokakları ve çarşılarında hoş sürprizlerle tadı damakta kalacak bir lezzet şenliği…

Güneydoğu Anadolu turunun içerisine yöresel tatların keşfini koymadan olmaz, özellikle Gaziantep'te Türk mutfağının yöresel lezzetlerini mutlaka tadın. Söz konusu Gaziantep ise baklavayı, alinazik kebabını, beyranı, çelem turşusunu, lebeniye çorbasını, içli köfteyi ve daha nice tatları denememek bir eksiklik olur. Sadece Gaziantep değil, Güneydoğu Anadolu'nun birbirinden güzel yerlerinde bölgeye has lezzetleri deneyebilirsiniz. Ayrıca geziniz size asırlık lezzetlerin hikayelerini keşfetmeniz için de fırsat sunar. Sonuç olarak hedefimiz belli, yöresel tatlarla dolu keşif yolculuğu başlasın!