27 Temmuz 2019

Ankara'nın Ulu Camisi: Aslanhane Camii


Ankara, Anadolu’nun doğu-batı ile güney-kuzey aksları üzerindeki konumu itibariyle tarihin her döneminde önemli bir yerleşim yeri olmuştur. İlk çağda Kral Yolu, orta çağda İpek Yolu ve Osmanlı döneminde de Ordu Yolu üzerinde olması şehrin önemini bir kat daha artırmıştır. Orta çağda İpek Yolunun getirdiği ticari canlılık, özellikle sof ve dokuma ticareti Ankara’ya altın çağını yaşatmıştır. Bu nedenle sık sık istilâya uğramıştır. Tarihte Ankuva, Ankira, Ancôra, Engürü ve Ankara gibi değişik isimler alan şehir; Hitit, Frig, Pers, Galat, Roma, Bizans (334-1073) ve Türk hakimiyetine (1073) girmiştir. 1073'de Türkler tarafından fethedilen şehir, bir ara Bizanslıların (1101-1127) daha sonra (1127'den sonra) tekrar Türklerin eline geçmiştir. Önceleri bir kale şehri olan Ankara; merkezi otoritenin kuvvetlendiği Roma, Bizans ve özellikle Türk dönemlerinde kale dışına taşarak gelişmiştir. 

İlk çağda Galatların ve orta çağda Ahilerin başkentliğini yapan Ankara, günümüzde de Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentliğini yaparak önemini artırmıştır. Türkler tarafından hiçbir dönemde olmadığı kadar ihya edilen şehirde yüzlerce eser yapılmıştır.

Medeniyet coğrafyamız içinde yer alışı 1073 ile başlayan Ankara, o ilk kavuşma dönemini hatırlatan İslam yapılarını asırlardır bağrında taşıyor. Ankara’nın tarihi dokusunu barındıran kale ve çevresinde pek çok uygarlıktan izler taşıyan yapılar bulunuyor. Bu yapılar içerisinde neredeyse en çok dikkat çekeni, Anadolu Selçuklu üslubundan Beylikler devrine geçişin en çarpıcı örneklerinden biri olan Aslanhane (Ahi Şerafeddin) Camii. 

Bilindiği gibi, İslam mimarisi Selçuklu ve Beylikler çağında Anadolu’nun orta ve iç batı kısımlarında kendine özgü ahşap cami tipini geliştirmiş. Ankara'nın Altındağ ilçesinde bulunan Samanpazarı’ndaki Aslanhane (Ahi Şerafeddin) Camii de, Anadolu Selçuklu dönemine ait ahşap camilerin en başarılı örneklerinden birisi kabul ediliyor.

Bu yazımızda, Ankara’nın en eski ve en güzel örneklerinden birini gördüğümüz Aslanhane Camii’nin süsleme, mimari özellikleri ve tarihiyle ilgili bilgiler aktarmaya çalışacağız.

Ahi Şerafeddin Camii, Selçuklu döneminde, Ahi Şerafeddin'in babası Ahi Hüsameddin ile amcası Ahi Hasaneddin tarafından 1289/1290 yılında yaptırılmış. Türbe duvarına gömülü bir antik aslan heykelinden dolayı Aslanhane Camii olarak da anılan yapı, Ankara'nın en önemli tarihi yapılarından biri.

Eğimli bir araziye konumlandırıldığı için farklı bir dış cephe düzenlemesine sahip. Yapı, arazi ile uyum sağlasın diye eğimin üzerine bir balkon oluşturulmuş ve bu balkonun altı doldurulmuş.

Aslanhane Camii; boyuna dikdörtgen planlı olup, duvarlarında moloz taş ve devşirme malzeme kullanılmış.


Yapının minaresinde, Roma ve Bizans döneminden kalma devşirme malzeme ile moloz taş birlikte kullanılmış.


Minarenin gövdesinde, patlıcan moru ve firuze renkli çiniler bulunuyor. Caminin biri doğuda, biri batıda, diğeri de kuzeyde olmak üzere 3 girişi var. Minare kuzey cephede bulunan ana kapının yanında yer alıyor.


Dış cephede moloz taş ile örgülü olan caminin kuzey cephesinde yer alan kapısı, kavsaralı ve mermerden yapılmış. Kuzey kapıdan girildiğinde caminin mahfiline gidiliyor. Bu mahfilin hemen altında ise müezzin mahfili bulunuyor.


Batı ve doğu cephesinde bulunan kapılar ise firuze ve patlıcan moru renklerine sahip çinilerle ve tuğla ile yapılmış.


Dışındaki o dört köşeliği biraz olsun kıran kapı alınlıklarından sonra caminin iç mekanı sizi hayran bırakabilir. Yapı dışarıdan sade görünse de iç mekanı oldukça süslü ve güzel tasarlanmış. Küçük, dışarıdan oldukça katı duran bir cami ama içine girdiğinizde ahşap sütunlarına ve bu sütunların taş başlıklarına hayran olabilirsiniz.


 Harim, mihraba dikey 5 sahından oluşuyor.

Tek katlı cami, 24 ahşap ayak üzerinde duruyor.

Yapının en önemli özelliklerinden biri ise Roma ve Bizans döneminden kalma devşirme malzemeleri...


Harimin üzerini örten ahşap kirişler, konsollar ve yastıklar, Roma dönemine ait devşirme mermer sütun başlıkları olan 24 adet ahşap sütunla taşınıyor.


Bu ahşap sütunlar ceviz ağacından yapılmış ve bu sütunların her birinin başlığı devşirme mermer Roma-Bizans malzemelerinden oluşuyor. Bu sütun başlıkları, mermer oyma tekniği ile yapılan Dor ve Korint tipi başlıklar...

Yapının iç kısmında karşılaştığımız bu ahşap sütunlar oldukça etkileyici. Yapının ahşap işçiliği çok iyi. Bu ahşap işçilik ile minberde, pencerelerde, korkuluklarda ve bütün çatıda karşılaşıyoruz.


Cami; mihrabı, ahşap tavanı, ahşap sütunları, ceviz ağacından yapılmış minberi ile tanınıyor.

Çini mozaik ve alçı malzeme ile yapılan mihrap, Selçuklu devri mihraplarının en orijinal ve ender örneğini veriyor.


Mihrabından biraz bahsedecek olursak; Anadolu’daki en önemli çini mozaik örneklerinden birine sahip olduğunu söyleyebiliriz.


Çini mozaik ile alçı kabartma teknikleri bir arada kullanılmış. Hatta bu özelliğiyle Anadolu’da ilk örnekmiş. Alçı kabartmaları, 12-13. yüzyıl Büyük Selçuklu alçı kabartma işçiliğinin bir yansıması...


Çini mozaiklerinde Selçuklu için bir klasik olan firuze, patlıcan moru ve siyah renkler kullanılmış.


Mukarnaslı nişi de çini mozaiklerle bezenmiş.

Kavsara kısmında ise yıldız, üçgen, daire ve kare şeklinde çini parçaları birbirini tekrar edecek şekilde tasarlanmış.

Mihrap alınlığının orta kısmında, alçı kabartma tekniğinden yapılmış bir rozet bulunuyor. Rozet üzerinde, rumi ve şakayık bezemeler derin oyma tekniği ile oluşturulmuş ve ışık-gölge etkisi başarılı bir şekilde yakalanmış. Mihrabın üst kısmı yani tepelik kısmı da alçı kabartma tekniği ile yapılmış ve gölge-ışık efekti kullanılmış. Soyut ejder motifine benzer şekillerle bezenmiş.


Mihrabın içindeki duvara yapışık sütuncelerin, vazo veya çan olarak adlandırabileceğimiz başlıkları ise son derece güzel...


Yapının mihrabında, geometrik figürlü çini işlemeler göze çarpıyor. Minberi de aynı şekilde geometrik motiflerle süslü ve oyma tekniğinde yapılmış. Minber, caminin genel ahşap havasına çok uyumlu...

Ceviz ağacından yapılma minberi, dönemin en güzel örneklerinden. Minber, günümüzde de iyi durumda ve Selçuklu minber geleneğini yansıtıyor. Sadece şerefe ve külah kısmı yenilenen minberin yan ayakları ve şerefe altındaki kısmı, Selçuklu döneminin meşhur bir tekniği olan kündekari ile yapılmış.


Aynalık kısımları; baklava, yıldız ve çokgen gibi geometrik şekillerden oluşan kompozisyonlarla dolu. Korkuluk kısmı ise çatma tekniği ile yapılmış ve bir kafes görünümü oluşturuyor.


Minberin alınlığında bulunan kitabede şu satırlar yazıyormuş;

“Din ve dünyanın yardımcısı Keykavus oğlu Sultan Ebu’l feth Mesud’un sultanlığını, cümle mahlukatı doğru yola sevk eden Allah ebedi kılsın, saltanatın zamanında fütüvvet ve mürüvvet sahiplerinden iki kardeş Allah’ın rızasını dilemek için bu mübarek camiyi 689 (1289-1290) yılında yaptılar. Allah her ikisinin ömürlerini uzun etsin ve hasenatlarını kabul buyursun, günahlarını bağışlasın.”


Yapının tavanı ise yine muhteşem bir görünüme ve işçiliğe sahip...


Ahşap işlemeli tavan, çantı tekniği ile yapılmış.

Çantı, çivi kullanılmadan ahşap geçme kullanılarak yapılan bir teknik. Çivi veya yapıştırıcı herhangi bir unsur kullanmadan, ahşapların birbirine geçirilmesi ile uygulanıyor. 


Anadolu’da görülen en güzel ahşap tavan işçiliklerinden biri...

Kiremit kaplı kırma çatı ile örtülü caminin aydınlatılması için, kıble duvarında altta iki, üstte dört, yan duvarlarda ise üstte dörder, altta ikişer pencere bulunuyor.

Aslanhane Camii, 2010-2013 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmış. Ayakkabılığın hemen yanında, caminin tarihi ve geçirdiği restorasyonlarla ilgili bilgilendirici yazılar var. Bu bilgiler çok eksik olmakla beraber, Ankara'nın diğer eski camilerinde bunlar bile yok...

Aslanhane Cami, bizce Ankara'nın en güzel camisi ve hatta mihrabı da Ankara'nın en güzel mihrabı...

Ancak böylesine bilge bir yapı, kendi varlığından çok daha eski şeyleri de bünyesinde barındırabilir.

Bu yüzden, pencere kenarlarına oturup içeriye baktığınızda aklınıza binlerce şey gelebilir ama huzura erişeceğiniz kesin...


Bu kısmı bitirirken, Aslanhane Camii’nin yanı başında bir hazire ile Ahi Şerafeddin Türbesinin bulunduğunu belirtelim. Caminin kurucusu Ahi Şerafeddin, caminin karşısında bir Selçuklu türbesinde yatıyor. 1330 yılında yapılan türbede; Ahi Şerafeddin, babası Ahi Hüsameddin, kızları Ayşe Hatun ve Devlet Hatun'un mezarları bulunuyor.


Caminin bulunduğu nokta, başta halı ve kilim olmak üzere pek çok şey bulabileceğiniz ufak tefek dükkanların bulunduğu eski bir yerleşim yeri. Bugüne kadar oldukça iyi gelen Aslanhane Camisini, Ankara’da yaşayan herkesin ziyaret etmesini tavsiye ederiz. Özellikle, Roma-Bizans devşirme malzemelerin İslam sanatı ile ne kadar uyum içinde kullanıldığını görmelisiniz.

Aslanhane Camisine gelmişken yürüme mesafesindeki Anadolu Medeniyetleri Müzesini de ziyaret etmek isterseniz öncelikle Tarihe Yolculuk: Anadolu Medeniyetleri Müzesi yazımızı okumanızı tavsiye ederiz.

Hazır gelmişken, Ankara Kalesi’nin tepesine tırmanıp şehri kuş uçuşu izleyebilir, yine bölgedeki Rahmi M. Koç Müzesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. Kaleiçi’ndeki tarihi bir binada yer alan And Cafe’de manzaraya karşı içeceğinizi yudumlayabilir, kahvaltınızı yapabilirsiniz. Vaktiniz var ise yine bu bölgedeki Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’ni de ziyaret edebilirsiniz.

Son olarak, Aslanhane Camii'nin fotoğraflarını daha ayrıntılı görmek isterseniz buradan bakabilirsiniz. Aslanhane Camii'ni sanat tarihi yönünden anlatan, bizim de bazı alıntılar yaptığımız çalışmayı buradan ve daha teknik bir makaleyi buradan okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder