1 Temmuz 2022

Kuruluşun Şehri: Söğüt ve Bilecik

Türkiye’nin en küçük şehirlerinden biri olmasına rağmen, yemyeşil doğasıyla görenleri büyüleyen Bilecik’i hemen keşif turuna çıkın! Bir yanında Bursa, diğer yanında koskoca Anadolu… Osmanlı Devleti’nin kuruluş temellerinin atıldığı, önemli konuma sahip şehirlerden biri olan Bilecik, birbirinden güzel doğal miraslara ve gezi noktalarına ev sahipliği yapıyor.

Bilecik, hem tarihi güzellikleri hem de doğal güzellikleri açısından oldukça popüler bir şehir. Turistik gezilerin vazgeçilmez noktaları arasında yer alan şehirde görülmeye değer pek çok bölge bulunuyor. Dört mevsimde ziyaret edilen şehir, özellikle bahar ve yaz aylarında daha sık tercih ediliyor. Şehir dışından birçok yerli ve yabancı turiste ev sahipliği yapan şehir, gezilecek yerler açısından da epey zengin...

Bilecik, gezilecek yerler bakımından hem tarihi hem de doğal güzellikleriyle pek çok seçeneğe sahip. Bilecik tatilinizde gezi rehberi hazırlarken, listenize ekleyebileceğiniz tarihi camiler, türbeler, yaylalar, kanyonlar gibi birçok alan bulunuyor.

Bilecik'te gezip görebileceğiniz yerler şöyle; Ertuğrul Gazi Türbesi, Şeyh Edebali Türbesi, Bala Hatun Türbesi, Dursun Fakıh Türbesi, Orhan Gazi Cami, Çelebi Sultan Mehmet Cami, Hamidiye Cami, Harmanköy Kanyonu Tabiat Parkı, Pelitözü Gölet Park, Köprülü Mehmet Paşa Cami, Köprülü Mehmet Paşa Kervansarayı, Metristepe Zafer Anıtı, Bilecik ve Söğüt Müzesi, Bilecik Saat Kulesi, Kınık Şelalesi...

Şehirde ilk yerleşim MÖ 3000'li yıllara kadar uzanıyor. Bu dönem, Anadolu'nun Tunç Çağına geçiş sürecine denk geliyor. Bilecik Selöz Köyü sınırlarında yapılan kazı çalışmaları sonucunda, Agrilion adında bir antik kent bulunmuş. 13.yüzyılda  Bizans ve Selçukluların mücadelesinde sınır bölge olan Bilecik, bu yüzyılın ortalarında Bizans idaresinde merkezden yarı bağımsız olarak yönetilmiş. 13.yüzyılın sonlarına gelindiğinde ise bu şehir, Osmanlı topraklarına katılmış. Osman Gazi Bilecik'i fethedince bir mescid yaptırmış.  Bu şehir Osmanlı hakimiyeti altında bir süre kaldıktan sonra, Tanzimat ile birlikte Hüdavendigar eyaletine bağlı bir sancak olmuş. Pek çok medeniyete tanıklık eden Bilecik'in gezilecek yerlerini sizler için yazdık...

Osmanlı'dan devraldığı tarihi mirası ile görülmeye değer eserlere sahip olan Söğüt, Bilecik'in sevimli ve sakin ilçelerinden biri. Osmanlı Beyliği'nin ilk başkenti olan Söğüt, 1231 yılında Thebasion adını taşırken Ertuğrul Gazi tarafından İznik İmparatorluğu'ndan alınmış ve kendisine Anadolu Selçuklu hükümdarı 3. Alaeddin Keykubad tarafından Domaniç ile birlikte verilmiş.

Söğüt'teki ilk durağımız, Ulu Camii veya Çarşı Camii adlarıyla da anılan Çelebi Sultan Mehmet Camii (1413-1421). Bugünkü yapı, 2. Abdülhamid devrinde (1876-1909) eski caminin yerine inşa edilmiş ve yapımında batı cephe ortasında bulunan minare kaidesinden faydalanılmış. İlk ölçülere göre daha büyük boyutlarda ve özellikle kuzeye doğru genişletilerek inşa edilmiş.

Camide ilk Osmanlı mimarisinin ulu camilerine has çok kubbeli plan şemasına sadık kalınmışsa da gerek dış görünüşte gerekse iç süslemelerde son devir nakışları ile süslenmiş. İç mekanın aydınlanması için kubbe üzerine fener konulmuş. Ana kubbe 4 taş sütun üzerine oturtulmuş. Kesme taş ve tuğladan inşa edilmiş. Kuzey cephesindeki cümle kapısı dışında doğu ve batı cephelerinde tali kapılar mevcut...

2. Abdülhamid ve döneminin izlerini taşıyan bugünkü caminin, dönemin ustalarından Usep Kalfa tarafından onarıldığı ve genişletildiği biliniyor.

Çelebi Mehmet Camisi önünde bulunan neoklasik üsluptaki Kaymakam Sait Bey Çeşmesi, 19. yüzyıl sonlarında yaptırılmış. Osmanlı sanatının son döneminin önemli bir örneği. Çeşmenin üç kenarının ortalarında dilimli vazo biçiminde yalakları, iki yanında kabartma yıldız motifleri bulunuyor. Yüzeyler sivri kemerli niş durumunda olup, nişin içi ve üstü renkli çinilerle kaplı. Çeşme dört cepheli olup, Kütahya çinileri ve mermerden yapılmış.


Söğüt Ertuğrul Gazi Müzesi’nin yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte belediye reisi Memiş Ağa tarafından 1900’lü yılların başlarında “sargı evi” olarak inşa edildiği biliniyor. Ahşap işçiliğiyle dikkat çeken yapının ön cephesinde yan yana iki yuvarlak kemerli kapı, iki yan duvarlarda ise dikine dikdörtgen birer pencere ve üstlerinde üçgen alınlıklar yer alıyor.

Eski Türk evi mimarisiyle restore edilerek 2001 yılında hizmete açılan müzede Söğüt ve civarı ile yakın çevrede yaşayan yörüklere ait etnografik eserler ve eşyalar sergileniyor.

Söğüt ilçe merkezinde Ertuğrul Gazi Caddesi üzerinde bulunan Hamidiye Camii, Sultan 2.Abdülhamid döneminde 1903-1905 tarihleri arasında inşa edilmiş. Kare planlı, tek kubbeli ve çifte minareli olan caminin duvarları kırmızı kesme taştan olup neoklasik tarzdaki yapısı ile dikkat çekiyor.

İki minareli olduğundan, halk arasında “Çifte Minareli Cami” olarak da anılıyor. Cami kurşun kaplamalı tek bir kubbeyle örtülü...

Saray tarafından yapımı ile yakından ilgilenilmiş. Yıldız Çini Fabrika-i Hümayununda yapılan 11 adet hat levhası buraya gönderilmiş. Cami, hemen yanındaki Hamidiye İdadisi ve Darüleytam (yetimler okulu) ile birlikte, Söğüt’teki en nadide Osmanlı eserlerinden biri...

Hamidiye İdadisi, 2. Abdülhamit Han tarafından, Hamidiye Camii ile birlikte 1905 yılında Saray Muhafız Alayına asker yetiştirmek amacıyla yaptırılmış. İki katlı ve taştan yapılmış bir bina...

Ön cephesinin giriş kapısı üzerinde, İstanbul’da yaptırılıp 9 manda arabası ile taşınarak getirilen bir Osmanlı Arması yer alıyor.

Yetimler yurdu anlamına gelen Darüleytam, 1916 yılında Sultan Mehmet Reşad'ın iradesiyle 1.Dünya Savaşında anne ve babaları şehit olan çocukların barınması ve eğitim görmeleri için inşa edilmiş. İki katlı olan tarihi binanın giriş kapısı üzerinde Osmanlı motifleri ile süslenen çini panolar yer alıyor. Cumhuriyet döneminde Söğüt Lisesi olarak kullanılan yapı, 2009 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından yenilenerek Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğüne tahsis edilmiş.

Osmanlı Beyliği’nin ilk yıllarında Söğüt yerleşkesine yapılan ve günümüze ulaşan en önemli eser Ertuğrul Gazi Türbesi. Söğüt merkezde bulunan bugünkü türbenin Çelebi Mehmet tarafından yaptırıldığına dair bazı bilgiler var.

Türbe 1737’de 3. Mustafa tarafından restore ettirilmiş. Daha sonra 2. Abdülhamid zamanında da onarım görmüş. Alplerin olduğu yapıdan türbenin bulunduğu iç kısma geçerken kapı üzerinde Sultan 3. Mustafa döneminde yazılan yazı göze çarpıyor: “Maşaallah, Sene 1171″

Padişahların onarımları esnasında mezarlığın giriş kısmına iki adet çeşme yaptırılmış.


Çeşmelerin kitabesi, türbenin Abdülhamit döneminde tamir edildiğini gösteriyor.

İkinci tamir kitabesi ise türbenin kapısı üzerinde yer alıyor.

1905 yılında türbenin etrafındaki evlerin daha iyi bir biçimde yeniden inşası için istimlâk çalışmaları yapılmış. Bu çalışmalar neticesinde, türbe çevresinde geniş bir alan oluşturularak, her yıl Karakeçililerin, Orta Asyalı göçebe kıyafetleriyle Söğüt’e gelmesi, beyitler okuyarak at üstünde geçit töreni yapması ve kutlamalar düzenlemesi sağlanmış.

Türbede mermer kaidenin üzerine gösterişli olmayan bir sanduka ve baş kısmına ise bir Türkmen sarığı yapılarak Kayı ve Türk bayrakları konulmuş. 

Aynı zamanda Türk devletlerinin bayrakları ve çeşitli vilayetlerden gönderilen toprak örnekleri de sanduka etrafında sergileniyor. Türbe içerisinde kıble yönündeki mihrabın hemen üzerinde Âli-İmrân suresinin 37. ayetinin bir bölümü bulunuyor: “Zekeriyya, mihraba her girdiğinde”

Türbenin doğusunda Ertuğrul Gazi’nin hanımı Halime Hatun’un mezarı ve onun biraz ilerisinde Osman Gazi’nin makamı bulunuyor. 

Anne - Oğul


Batı kısmında ise Bizans ile yapılan Domaniç/İkizce Savaşı’nda şehit olan Ertuğrul Gazi’nin oğlu Savcı Bey (Saru Yatı) ve sonradan kaybolduğu anlaşılan Dündar Bey’in mezarları bulunuyor.

Osman Gazi'ye ait mezar (makam) taşı da türbede bulunuyor. Bu mezar taşında, Osman Gazi’nin h.726 (m. 1325-1326) tarihinde vefat ettiği, Söğüt’te defnedildiği ve na'şının muhtemelen Bursa fethinin hemen ardından vasiyeti gereği Bursa’ya nakledildiği yazıyor.


Bunların yanı sıra kardeşi Dündar Bey’in, kan kardeşi Akçakoca’nın, silah arkadaşları olan Konur Alp, Karamürsel, Abdurrahman Gazi, Hasan Alp, Saltuk Alp, silah öğreticisi Kaplan Çavuş, Osman Gazi’nin silah arkadaşlarından Aktimur Bey, Çoban Mirza Bey, Hamit Bey, Emir Ali, Aykut Alp, Gündüz Bey, Aydoğdu Bey, Pazarlı Bey, Yorgan Ata ve Akbıyık Bey’in mezarları da burada bulunuyor.

Türbe altıgen planlı. Beden duvarları bir sıra taş, iki sıra tuğladan ve taşlar arası dikey konumda derzli olarak yapılmış olup saçak silmeleri düz mekanı örtmekte olan kubbe kurşunla kaplı...

Ertuğrul Gazi Türbesi, 1921'deki Yunan işgalinde tahrip edilmiş, mezarı parçalanmış ve kurşunlanmış.

Türbenin duvar ve pencerelerindeki kurşun izlerini bugün dahi görebilmeniz mümkün...


Söğüt'ten ayrılıp Bilecik'e doğru yola çıkıyoruz. Yol üzerindeki bir tepede yer alan Dursun Fakih Türbesini de ziyaret ediyoruz. Osmanlı Devletinin kuruluşuna şahitlik etmiş bir Türk bilgini olan Dursun Fakih, Karaman'da doğmuş olup Şeyh Edebali'nin öğrencisiymiş. Dursun Fakih; tefsir, hadis, fıkıh ilimlerini okumuş. Şeyh Edebali'nin kızı ile evlenerek damadı, Osman Gazi ile de bacanak olmuş.

1299 yılında Karacahisar fethedildikten sonra Osman Gazi adına Cuma hutbesini okuyup Cuma namazını kıldırmış. Böylece, hem Osman Gazi'nin hür ve tam istiklal sahibi bir devlet başkanı olduğunu, hem de Osmanlı Devletinin istiklalini dünyaya ilan etmiş.

Edebali'nin tedrisinden geçerek kadılık, imamlık ve hatiplik yapan Dursun Fakih, Osmanlı Devletinin kuruluşundaki en önemli manevi liderlerinden biri. Dursun Fakih, Osmanlı Devletinin ilk imam-hatibi ve ilk kadısı olma şerefini de elde etmiş. Gazavetname adlı bir eseri bulunuyor. 1327 yılında vefat etmiş.

Anadoluda milli birlik ve milli kültür birliğinin oluşmasına hizmet eden bu Türk büyüğünü ziyaret etmeden geçmeyin.

Hizmet verdi İslam'a
Bağlı kaldı fıkıha
Bir Fatiha bizden
Ecdadımız Dursun Fakih'a

Bilecik'teki ilk durağımız olan Saat Kulesi, 1907 yılında Ertuğrul Mutasarrıfı Musa Kazım Bey tarafından yaptırılmış olup 1997 ve 2008 yıllarında Bilecik Belediye Başkanlığınca restore edilmiş.


15 metre yüksekliğindeki Saat Kulesi, İstasyon Caddesinde bulunan idadi mektebinin (günümüzde belediye hizmet binası) yakınına inşa edilmiş. Kule, yukarıdan aşağıya doğru genişleyen 4 dikdörtgen prizmadan oluşuyor. Alttaki iki katın köşeleri kesme, cephesi moloz taştan; üstteki katlar ise ahşaptan. En alt kısmında yuvarlak kemerli kapı ve onun üzerinde aynı şekilde bir pencere bulunuyor. İkinci katta balkonu var. Balkon üzerindeki ahşap bloğun 4 cephesinde, kare kadranlı birer saat yer alıyor.


Saat Kulesinden sonra Edebali Zaviyesine gidiyoruz. Bizi karşılayan Orhan Gazi Camii, 1331 yılında yapılmış. Yapı 2. Mahmut döneminde 1814'te bir onarım geçirmiş, muhtemelen 1889 yılında 2.Abdülhamid zamanında çifte minare ilave edilmiş.

Planı ve dış görünüşü oldukça sade olmasına rağmen Osmanlı mimarisinin abidevi camileri içinde ilk örneklerden biri olarak önemli...

Yarı silindirik kesitli mihrabı da sade olup önünde yüksekçe bir seki yer alıyor.

Edebali Zaviyesi, Orhan Gazi Camii'nden 50 metre uzakta ve 10 metre yükseklikte kayalık dik bir burnun ucunda yer alıyor. Şeyh Edebali Türbesi, mescid-tevhidhane ve şeyh dairesi; kuzeye yönelik üstü örtülü, önü açık ahşap direkli bir sofa halindeki hayatın arkasında doğu-batı doğrultusunda sıralanıyor.

Onlardan ayrı inşa edilen Şeyh Edebali'nin kızı ve Osman Gazi'nin eşi Bala (Mal) Hatun Türbesi ise hayatın doğu ucunda yer alıyor.

Bu türbede Şeyh Edebali'nin eşinin de mezarı bulunuyor.

Duvarları moloz taşla örülmüş türbeler ile mescid-tevhidhane ilk inşa döneminde, bağdadi duvarlı şeyh dairesi ise 19. yüzyılda son şeklini almış. 

Bu kitlenin batı ucunda yer alan Şeyh Edebali Türbesi, kıble doğrultusunda gelişen dikdörtgen bir plana sahip. Doğu duvarında hayata açılan bir kapı ve güney duvarında bir pencere bulunan türbenin üzerini, beşik tonozlu eyvan niteliğinde iki kemerin arasına alınmış hafif beyzi ve basık bir kubbe örtüyor.

Edebali Zaviyesi, büyük çoğunluğu tarihe karışmış olan erken Osmanlı devrine ait ahi zaviyelerinin, kısmen de olsa günümüze intikal edebilmiş ve özgün tasarımını koruyabilmiş nadir örneklerinden. Türbe ile ibadete ve ikamete mahsus birimlerin aynı kitle içinde yer almasıyla, çoğu dini mimari ile sivil mimarinin birlikteliğini sergileyen Türk-İslam tarikat yapılarının karakteristik bir özelliğini yansıtıyor. Son olarak Şeyh Edebali'nin bazı uyarı ve sözlerini hatırlayalım:

Toprağa bağlanınız.
Suyu israf etmeyiniz.
Veriniz, elleriniz yumuk kalmasın.
İlim sahiplerini koruyunuz.
Ağaç dikiniz...

Şeyh Edebali türbesinin olduğu yerde, her bir padişahın üç boyutlu resminin ve bilgilerinin verildiği Osmanlı Padişahları Tarih Şeridi yaptırılmış. Bütün Osmanlı padişahlarının hayatlarını anlatan yazılar ve resimler ile donatılmış. Kuruluştan önce Ertuğrul Gazi'nin portresi ve bilgileri ile başlayan şerit Vahdettin'e kadar uzanıyor. Harika bir tarih hazinesi burada bizi karşılıyor. Başından sonuna her sultanın portresinin yanında yaptırdığı tarihi yapılar ve yer aldığı savaşlar da bulunuyor. Bir tarih kitabının sayfaları gibi olan bu şerit özellikle öğrenciler için de kılavuz görevi üstleniyor. Padişahların tahta çıkma sıralarını karıştıran ve yeniliklerin hangi padişaha ait olduğunu öğrenemeyen kişiler burada adeta o döneme ışınlanarak her detayı deneyimliyor.

Osmanlı Padişahları Tarih Şeridinde bir zaman yolculuğu yaptıktan sonra buradan ayrılıyoruz. Şehir içinde bulunan Bilecik Müzesine uğruyoruz. Bu bina bir zamanlar askeri amaçla kullanılmış.

Günümüzde hem etnografya hem de arkeoloji müzesi olarak ziyaret ediliyor.


Oba çadırı ve günlük hayattan kesitler...


Bilecik gezimizi Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e nasihati ile bitirelim:


Ey Oğul!

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana...

Güceniklik bize; gönül almak sana..

Suçlamak bize; katlanmak sana..

Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana..

Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana..

Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana...

Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana..

Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..


Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun.

Beyliğini mübarek kılsın.

Hak yoluna yararlı etsin.

Işığını parıldatsın.

Uzaklara iletsin.

Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin.

Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de

düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız.

Tıkanıklığı temizlemeliyiz.


Oğul!

Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın.

Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin..

Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder.

Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!..

Sabır çok önemlidir.

Bir bey sabretmesini bilmelidir.

Vaktinden önce çiçek açmaz.

Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır.

Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.

Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın.

Ona sırt çevirme.

Her zaman duy varlığını.

Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.

Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir.

Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler,

ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.

Ananı ve atanı say!

Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.

Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.

Açık sözlü ol!

Her sözü üstüne alma!

Gördün, söyleme; bildin deme!

Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...

Şu üç kişiye;

yani cahiller arasındaki alime,

zengin iken fakir düşene

ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı!

Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.


Haklı olduğun mücadeleden korkma!

Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.

En büyük zafer nefsini tanımaktır.

Düşman, insanın kendisidir.

Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.

Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir.

Ülke sadece idare edene aittir.

Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur.

Vaktiyle yanılan atalarımız,

sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler.

Bunun içindir ki, yaşayamadılar..

İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz.

Kişi kıpırdamayınca uyuşur.

Uyuşunca laflamaya başlar.

Laf dedikoduya dönüşür.

Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez.

Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..

Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar.

Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.

Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır.

Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı...

Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.

Savaşı sevmem.

Kan akıtmaktan hoşlanmam.

Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir.

Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır.

Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir.

Bey memleketten öte değildir.

Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.

Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok.

Çünkü, zaman yok, süre az!..

Yalnızlık korkanadır.

Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz.

Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.

Sevgi davanın esası olmalıdır.

Sevmek ise, sessizliktedir.

Bağırarak sevilmez.

Görünerek de sevilmez!..

Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.

Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.

Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...


Burası Osmanlı Devletinin kurulduğu şehir, fetih ruhuyla yoğrulmuş topraklar... Bu yazımızda o ruhu takip ettik ve size yansıtmaya çalıştık. Buradan önce Çininin Başkenti: Kütahya yazımızı okuyup yolculuğunuza Hayme Ana Türbesi ile başlayabilirsiniz. Buradan sonra da Bursa'da Osmanlı Padişahları Turu yazımızı okuyup Osman Gazi, Orhan Gazi ve Bursa'daki diğer kurucu padişahların türbeleriyle devam edebilirsiniz. 

Bir davet bu, bir yürüyüş, tarihin satırlarında... Bir ucu belli bir dönem devlet idaresini eline alması ve devletin kuruluşunda hayati rol oynaması sebebiyle "Devlet Ana" olarak da anılan Hayme Ana, diğer ucu beylikten devlete geçişin filizlerinin yeşerdiği ilk başkent Bursa'ya gidiyor.

Bu gezilere çıkmadan önce okumanız için size bir kitap önerimiz olacak. Tarık Buğra'nın kısa bir kuruluş tarihi hüviyetinde olan Osmancık kitabı, kuruluşun izinde gitmeniz için bir adım olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder