21 Kasım 2015

Hitit Uygarlığına Yolculuk: Hattuşa ve Alacahöyük


Hafta sonu tatilinizi Hititlerin izinde MÖ 13. yüzyıldan kalanları keşfetmeye ayırmak ister misiniz?Bu sefer rotamızda ormanları, patikaları adımlamak değil; antik kent Hattuşa var. Hafta sonunda uzun kış aylarına girmeden önce sonbaharın keyfine varmak için Çorum’a doğru yola çıktık. Sabah saatlerindeki keyifli yolculuğumuzun sonunda Hattuşa’ya vardık. Hattuşa, Yazılıkaya ve Alacahöyük bölgelerini gezdik ve en son edindiğimiz bilgiler ışığında bu muhteşem tarihi size aktarmaya çalıştık.

Hititler, MÖ 20. yüzyılda Anadolu'ya Kafkaslar üzerinden gelerek Çorum bölgesine yerleşmiş. MÖ 1650'de, Hattuşlu anlamına gelen kral Hattuşili, bugün Çorum sınırları içindeki Boğazkale-Hattuşa'da ilk Hitit İmparatorluğunu kurarak Hititleri, Mısır ve Babil gibi eski doğunun süper güçlerinden biri durumuna getirmiş.

Çorum'un simgesi haline gelmiş olan Hattuşa Antik Kenti 1986'dan beri UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alıyor. Hattuşa Antik Kenti, Çorum il merkezinin 82 km güneybatısındaki Boğazkale ilçesinde bulunuyor. Hitit uygarlığının geç tunç çağı dönemindeki başkenti olan bu yerleşim sanat ve mimarlık alanında gelişmeler göstermiş, aynı zamanda tarihteki ilk yazılı anlaşma olan Kadeş Anlaşmasının da yapıldığı yer.  Hattuşa, Hitit İmparatorluğunun yalnızca idari başkenti değil, aynı zamanda ülkenin de dini merkeziymiş. Hattuşa bölgesinde MÖ 3000 yılından itibaren yerleşim olduğu düşünülüyor.

Hattuşa şehir kalıntılarının bulunduğu yer oldukça geniş bir bölge. Hattuşa'nın kuzeyde kalan kısmına "Aşağı Şehir", güneyde kalan kısmına "Yukarı Şehir" deniyor. Güneyden bir surla çevrilen Yukarı Şehir genellikle tapınaklar ve kutsal alanlardan oluşuyor. Aşağı Şehirde ise sivil yaşam alanları ve Büyük Tapınak bulunuyor. Tepelerin ve kayaların üzerine kurulmuş, kocaman, uçsuz bucaksız bir şehir. Etrafı 6 km uzunluğunda surla çevrilmiş. Bu sur üzerinde anıtsal şehir kapıları bulunuyor. Şehre giriş çıkışı sağlayan Kral Kapısı, Sfenksli Kapı, Aslanlı Kapı, Poternli Kapı (Yerkapı) ve Batı Kapısı olmak üzere 5 anıtsal kapı, Hitit mimarlığının önemli örneklerini oluşturuyor.



Şehir surunun güneybatısındaki Aslanlı Kapı, iki kule arasında yer alıyor. Dış yüzde, kapının her iki yanındaki pervazlarda, aslanlar cepheden üç boyutlu olarak işlenmiş. İçi zamanında başka bir maddeyle doldurulmuş büyük gözler ile açık ağız, aslanların koruyucu niteliklerini vurguluyor. Soldaki aslanın tahrip olmuş ve yeniden yapılmış olan başının hemen solunda, öğle güneşinde fark edilebilen hiyeroglif işaretler bulunuyor.






















Kentin güney ucundaki Yerkapı (Tünel), Hattuşa'nın en ilginç kalıntılarından. Kentin kuşatması esnasında halkın dışarıyla temasını sağlayan ve taş döşeli bir set olan Yerkapı savunma amaçlı olmaktan çok, Hitit Devletinin gücünü ve büyüklüğünü vurgulayan bir yapı. Bu yüzden, Hattuşa'nın en yüksek yerinde bulunan Yerkapının, koruma amacından çok gösteriş amacı taşıdığı söylenebilir.



Şehrin simgesel tacı olarak surun güney sınırını oluşturan Yerkapı, tabanı 80 metre genişliğinde, yaklaşık 30 metre yüksekliğinde ve 250 metre uzunluğunda yapay bir yığma set. Bu yığma set üzerinden geçen surun, orta kesiminde Sfenksli Kapı ve bunun hemen altında Potern adı verilen, yığma setin yapımından önce inşa edilmiş 70 metre uzunluğunda bir tünel var.



Bu tünelden geçip sur dışına çıkılıyor.


Set ortasında yer alan tünelin (potern) ağzı dışarıdan rahatça görülebiliyor. Bu nedenle Hattuşa'daki poternli kapıların şehre saldıran düşmanı arkadan çevirmek amacıyla değil, kült törenleri veya geçitleri için ya da barış sırasında normal şehir kapısı olarak kullanılmış olduğu düşünülüyor.

Bu kapıdan geçip sola dönüyoruz ve doğu merdivenine kadar giderek yığma sete çıkıyoruz. Şehrin güney sınırını oluşturan, yüksekliği bu kısımda yaklaşık 35 metreyi bulan toprak yığma setin eğik dış yüzü beyaz kireçtaşı döşeli olup, iki keskin köşesi ile kesik piramit şeklinde görünüyor. Taş döşemenin bir bölümü kısmen sökülmüş.






















Yığma toprağın çoğu surun dış kesiminden çekilmiş olduğundan, burası çukurlaşmış. Bu da Yerkapıya daha anıtsal bir görünüm sağlamış.






















Set üzerine her iki uçtaki merdivenlerle çıkılabiliyor.


Bu merdivenlerden çıktıktan sonra Sfenksli Kapıdan geçerek yine şehir içine dönüyoruz. Kentin en yüksek noktasında Sfenksli Kapı yer alıyor. Kent surunun ortasındaki Sfenksli Kapının şehre bakan tarafını anıtsal sfenksler süslüyor. Bu Sfenksli Kapıdan girilen geniş Hitit yapı kompleksi halen tam olarak kazılmamış.


Sfenksli Kapı, diğer kapılardan farklı olarak iki kule arasında değil, kulelerden birinin içinde yer alıyor. Ayrıca kapı geçitlerinin üstü, sivri kemerli değil düz. İç kapı pervazındaki sfenksler büyük kanatları, yukarı kalkık kuyruklarıyla üç boyutlu olarak biçimlendirilmiş. 

Boğazköy'de, Müze-i Hümayun başkanlığında ve Alman heyet üyelerinin de katılımıyla yapılan kazılarda bulunan ve 1907 yılında  restore edilmek için Almanya'ya götürülen Boğazköy Sfenksi, 2011 yılında doğduğu topraklara geri getirilmiş. İstanbul ve Berlin Müzelerinde muhafaza edilen sfenksler, birazdan anlatacağımız Boğazköy Müzesinde sergileniyor. Buraya ise sfenkslerin kopyaları konulmuş.


Hattuşa şehrinin kurulduğu arazinin en yüksek yerinde bulunan Yerkapı, Yukarı Şehrin en iyi görüldüğü yer. Bu alanda görülen yapıların çoğu tapınak. Burada yaklaşık 28 tapınak varmış. Bu kadar dar bir alanda, bu kadar çok sayıda tapınağın bulunuşu ilk bakışta çok gibi gelebilir ancak, çivi yazılı tabletlerde Hattuşa'dan "Bin Tanrılı Şehir" olarak söz edilmekte...

Şehir surunun güneydoğusunda yer alan Kral Kapı; konumu, biçimi ve boyutları açısından surun güneybatısındaki Aslanlı Kapıya benziyor. İki kule arasında yer alan kapıda, kapı odası ve yaklaşık 5 metre yüksekliğinde sivri kemer biçimli içte ve dışta iki kapı geçidi bulunuyor. Kapıdaki söve taşları kısmen korunmuş. 

İç kapının solundaki blokta elinde balta ve kemerinde kılıç taşıyan, miğferli, savaşçı görünümlü bir tanrı kabartması bulunuyor. Orijinali Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde...


Hititlerin son kralı 2. Şuppiluliuma'nın MÖ 1200'den hemen önce inşa ettirdiği Hiyeroglifli Odanın sol duvarında kral, ok, mızrak ve kılıcıyla savaşçı görünümünde tasvir edilmiş. Ancak başında boynuzlu bir külah bulunduğu için kralın burada tanrılaşmış (ölü) olarak tasvir edildiği anlaşılıyor. 

Arka duvarda, başının üzerinde kanatlı güneş kursu bulunan uzun giysili Tanrı, elinde biraz değiştirilmiş Mısır hayat simgesi tutuyor. Tanrının adı belirtilmemiş ancak muhtemelen Güneş Tanrısı olduğu düşünülüyor. 

Sağ duvarda Hiyeroglif yazıt var. Yazıtta kral, çeşitli fetih ve başarılarından, metnin sonunda da yeraltına yaptırdığı yoldan söz ediyor. Buna göre odanın yeraltı dünyasının sembolik girişi olduğu düşünülebilir.

Yukarı Şehirdeki gezimizi bitirdikten sonra tekrar başladığımız yere dönüp Aşağı Şehir kısmını geziyoruz. Hitit döneminden önce bu alanda MÖ 3. binde Hattiler (yerli halk), MÖ 2. binin başlarında ise Asur Ticaret Kolonisi yerleşmiş. Aşağı Şehirde sivil yaşam alanları ve Büyük Tapınak bulunuyor. Tapınağın giriş kapısının solunda her iki dar tarafından yerleştirilen aslan kabartmalarından dolayı Aslanlı Tekne olarak adlandırılan büyük bir kireç blok yer alıyor.

 Hattuşa'nın en büyük dini yapısı olan Büyük Tapınakta çeşitli kalıntılar var.

Erzak küpleri...


Büyük tapınağın ve dünyada kurulmuş ilk pazar yerinin kalıntıları arasında zümrüt yeşili büyük bir kaya parçası göreceksiniz. Yeşil taş, Hattuşa çevresinde doğada var olan nefrit türü bir kayaçtan işlenmiş. Hattuşa'daki kutsal olduğuna inanılan yeşil taş, dünyada bilinen en büyük tek parça yeşil taşmış.


Hattuşa'nın en büyük ve etkileyici kutsal mekanı, şehrin dışında yer alan, yüksek kayalar arasında saklanmış Yazılıkaya Tapınağı. Tapınakta 90'dan fazla tanrı ve tanrıça kabartma olarak kaya üzerine işlenmiş. Hitit İmparatorluğunun ulusal tapınağı kabul edilen Yazılıkaya, Hitit başkenti Hattuşa antik yerleşkesinin 2 km kuzeydoğusunda, MÖ 13. yüzyılda doğal kayalar arasına yapılmış. Yazılıkaya tapınağı, A ve B odaları olmak üzere iki galeriden oluşuyor. A odasında kaya blokları üzerine oyularak resmedilen Hitit kral, tanrı ve tanrıça kabartmaları yer alıyor. B odasında Hititler’in büyük kralı 4. Tuthaliya kabartmasını görebilirsiniz. Bu kabartmalar, kireç taşı duvarlara işlenmiş. Ancak ana mekanları oluşturan A ve B odalarının üzeri hiçbir zaman kapatılmamış. Hititlerin yeni yılı kutlama törenlerini A odasında gerçekleştirdikleri, B odasının ise MÖ 13. yüzyıl krallarının ölü ve anma kültlerinde önemli bir yer tuttuğu düşünülüyor.


Dar bir geçitten girilen B odası, büyük olasılıkla MÖ 13. yüzyıl sonlarında 4. Tudhaliya'nın oğlu 2.Şuppiluliuma tarafından, ölen babasının anısına yaptırılmış. Geçen yüzyılın sonlarında kazılmış olduklarından, bu odadaki kabartmalar daha iyi korunmuş. 


Benzeri A odasında da olan 12 yeraltı tanrısı, yüksek sivri külahlı, kısa etekli olup, omuzlarında orak biçimli kılıç taşıyor.


Bunların karşısında kabzası üzerinde dört aslan figürü ve en üstte sivri külahlı insan başlı büyük bir kılıç yer alıyor. Kabartma, yeraltı tanrısı Nergal'in tasviriymiş. 


Bunun solunda Kral 4. Tudhaliya'nın isim kartuşu, sağında ise Kral 4. Tudhaliya'nın koruyucu tanrısı Şarruma'nın himayesine alındığını gösteren kabartma var. 


Hemen girişte, yerdeki büyük kireçtaşı kaide üzerinde yine aynı kralın heykelinin var olabileceği düşünülüyor. Bu odadaki nişler büyük olasılıkla adakları koymak için kullanılmış.


Eğer müze gezmekten hoşlanan bir gezginseniz Hattuşa Antik Kenti'nden çıkarılan eserlerin sergilendiği Boğazkale'deki Boğazköy Müzesi'ni ve Türkiye'nin “ilk milli kazı alanı” olan Alacahöyük'ten çıkarılan buluntuların sergilendiği Alacahöyük Müzesi'ni gezmenizi öneriyoruz. 12 Eylül 1966 yılında açılan Boğazköy Müzesi, 2011 yılında yeniden düzenlenmiş.



Hattuşa Antik Kenti'nden çıkarılan ancak İstanbul ve Berlin Müzelerinde muhafaza edilen sfenksler, 2011'den itibaren Boğazköy Müzesinde sergileniyor.


Çorum bölgesindeki en eski yerleşim Kalkolitik Çağa (MÖ 6000-3000) ait. Eski Tunç Çağında (MÖ 3000-2000) Anadolu'nun bugün için bilinen en eski adı "Hatti Ülkesi" imiş. Bu dönem, Çorum'da kazılarına 1935 yılında başlanılan Alacahöyük ile temsil ediliyor.



İlk olarak 1835'de W.G. Hamilton tarafından gezilen Alacahöyük'te ele geçen buluntular, 1941'de ziyarete açılan Alacahöyük Müzesi ile Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergileniyor. Alacahöyük'te Hattili prens ve prenses mezarlarına dinsel bir inanış sonucu bırakılan ve evreni temsil eden "Güneş Kursları" ile tanrısal semboller olan boğa ve geyik heykelcikleri, dönemine özgü eserler olarak Çorum'u dünyaya tanıtmış. Bir zamanlar Ankara'nın sembolü olan Güneş Kursu, Hitit Uygarlığı ve sanatının simgesi sayılan bir nesne ve çoğumuza Ankara'yı çağrıştırır. Güneşi simgeleyen dairesel şeklin etrafına yerleştirilmiş ögelerden oluşuyor. Bazılarının üstünde ses çıkarması için sallanan parçalar, kimisinin üstünde barışı simgeleyen geyik imgesi, kimisinde ise üremeyi simgelemek üzere kuş, ağaç figürleri var.



Alacahöyük'te hem müzeyi görebilir hem de bahçesindeki kazı alanını gezebilirsiniz. Buradaki mezarlardan birçok güneş kursu çıkarılmış. Alacahöyük, Hatti dönemine tarihlenen kral mezarları ile bilim dünyasında tanınmış. Bu mezarlar, özellikle Anadolu'daki en eşsiz mezar örneklerinden. Bu mezara yetişkin kadın ve adamlar, dizleri bükük bir biçimde gömülmüş. Kim olduğunu bile bilmediğimiz bu insanları mezar odalarının içlerinde yatıyor görmek yüreğimizi sızlatıyor. Dünyanın ne kadar fani olduğunu bir kez daha iliklerimize kadar hissediyoruz. Mezarına götürmek deyimi de sanırım bu mezarlardaki altın eşyalardan geliyor... Dünyaya yapılan yatırımın sonunun ne olduğunu yaşadıkları şehrin bugünkü durumu net bir şekilde anlatıyor aslında. Nerede o zenginlerin alımlı alımlı yürüdükleri yollar, nerede mücevherlerle bezeli sarayları ve nerede ipekli halıları, atlas perdeli odaları....


Alacahöyük'te de Hattuşa'dakine benzer bir tünel (yeraltı geçidi) bulunuyor.


Bir hayli yorulmuş olsak da yeni yerleri ibret dolu bakışlarla gezmiş olmanın keyfini yaşıyoruz. Sonbaharı bitirip kışa girerken bu senenin son gezisini de burada bitiriyoruz, inşallah önümüzdeki yılda da güzel seyahatler bizi bekliyor. Siz de seyahat edin, sizden önce yaşamış olanlardan kalanları görün, ibret alın...


Sapsarı bir şeker gibi erirken sonbahar bitmeyen bir kıştan söz açılırsa, yalnızca kanatlarına güven...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder