Mardin; gündüzü seyranlık gecesi gerdanlık, taşın başkenti, çok kültürlü hoşgörü kenti… Dahası da var ama Mardin kısacık cümlelere, sloganlara indirgenebilecek bir kent değil. Mardin, zenginliğinin keşfetmekle bitmeyeceği derin mi derin bir kültür mirası. Mezopotamya’nın en eski şehirlerinden biri olan Mardin, birçok eski medeniyete ev sahipliği yapmış. Tarihi, turistik, mimari ve görsel değerleriyle dünyanın sayılı sit kentlerinden biri olan Mardin, adeta bir açık hava müzesi durumunda...
Birçok Güneydoğu Anadolu şehri gibi Mardin’e de “Doğunun Paris’i” denildiğine rastlarız genelde. Mardin'e yapılan haksızlıklardan biri. Kendi kendine yetememezlik ve aşağılık komplekslerimiz nedeniyle, ille de Batı ile karşılaştırmamız lazım ya hani. Yazımızın başında bir tavsiye; gönlünüzü de Doğuya, ışığa yöneltip öyle gelin Mardin’e...
Mardin’e gelmek isteyenlerin en başta tedirgin oldukları şey güvenlik meselesi. Biz de seyahatimizin başında bu konuda epey nasihatlar aldık. Fakat en ufak bir kuşku ve korku duymadık. Gördüklerimiz ve orada hissettiklerimiz ise bizi asla yanıltmadı. Sımsıcak renkler içerisinde dar sokaklarda kaybolmanın keyfi ne zaman aklımıza gelse, bir âh çekeriz...
“Duvarların
dili olsa da konuşsa” denir ya hani... Bir taşın nasıl dile geldiğini,
onu gönül ile dinlerseniz ne hikayeler anlatabileceğini gördük
Mardin’de. “Taş kalpli” deriz bir de, nasıl da ayıp edermişiz meğer
taşlara...