Sessiz ve huzurlu bir tatil için doğayla iç içe vakit geçirmek isteyenlere Bolu'da saklı bir cennet olan Yedigölleri tavsiye ediyoruz. Sonbaharın tüm renklerini burada bulmak mümkün! Doğanın tüm renklerini gözler önüne seren Yedigöller, ülkemizin cennet köşelerinden ve gezginlerin rotalarının vazgeçilmez duraklarından biri. Doğaseverlerin sık sık ziyaret ettiği Yedigöller; doğa fotoğrafçılığı, yürüyüşler, kamp, olta balıkçılığı gibi aktiviteler için ideal bir yer. Bolu'da özellikle Ekim-Kasım aylarında bulunacaklara Yedigöller Milli Parkı'nı gezmeyi mutlaka öneriyoruz. Yedigölleri doya doya gezmek için yazımızı okuyup, güzel bir tatil planlayabilirsiniz.
Güz demek, Yedigöller'de fotoğraf demektir. Eskiden beri Yedigöller'in fotoğraflarını görür, hep gitmek isterdik. 2015 Ekim ve 2016 Kasım aylarının ortasında hafta sonları gittiğimiz Yedigöller fotoğraflarını gördükten sonra siz de ilk fırsatta gitmek isteyeceksiniz. Ekim ayının sonunda veya Kasım ayının başında giderseniz muhteşem bir renk cümbüşüne şahit olabilirsiniz. Doğa sarının binbir tonuna bürünmüşken sizi bekleyen muhteşem manzaranın keyfini çıkarın.
Heyelan sonucu oluşan göller ile orman denizini andıran zengin bitki örtüsünün birlikteliği nefes kesici manzaralar sunuyor. Hafta sonu gezilerinin vazgeçilmez adreslerinden biri Yedigöller. Her mevsimi başka güzel olan bölge yıl boyu müthiş bir renk cümbüşüne sahne oluyor. Doğanın döngüsünde yeşiller sarıya, sarılar kızıla, kızıllar kahverengine dönüşüyor; göller ormanlarla, dağlarla kucaklaşıyor. İlkbahar aylarında, laden denilen orman gülleri, yazın ise ağaç köklerinin çevrelerinde siklamenler ortaya çıkıyor. Nilüferler ise hem yaz hem de sonbahara özgü güzellikler. Bölge meşe, gürgen, kızılağaç, karaçam, karaağaç, ıhlamur, porsuk gibi onlarca farklı türde ağaçla kaplı. Bu topraklar geyikten karacaya, tilkiden sincaba pek çok hayvanın yaşam alanı.
Yedigöller, 1965'ten beri milli park olarak koruma altına alınmış. Ülkemizde ilk kültür alabalığı üretme istasyonu bu milli parkta kurulmuş. Kamp yapma imkanı da bulabileceğiniz bir yer. Hem kamp yaparsınız hem de doğanın içinde huzur dolu vakitler geçirebilirsiniz. 550 hektarlık bir alana sahip olan Yedigöller Milli Parkında vadiler arasında bulunan yedi gölün her birinin ayrı bir adı var; Sazlıgöl, İncegöl, Nazlıgöl, Kurugöl, Deringöl, Büyükgöl ve Seringöl isimli yedi tane gölden oluşuyor.
Büyükgöl: Adından da anlaşılacağı üzere, 7 gölün içerisinde en büyüğü Büyükgöl. Yaklaşık 25 bin metrekare büyüklüğünde. Göl içerisinde yaşayan farklı balık türleri de mevcut.
Seringöl: Yaklaşık 2 bin metrekare bir alanı kaplayan Seringöl, Büyükgöl’e göre daha kuzeyde yer alıyor. Seringöl içerisinde gökkuşağı denilen bir balık türü de mevcut.
Deringöl: Burası da adını özelliğinden almış göllerimizden. Gölün birçok noktasında derinlik 10 metreyi geçiyor. Gölün etrafında bir de yürüyüş yolu mevcut. Diğer göllerden farklı olarak bu gölde avlanmak serbest.
İncegöl: Yaklaşık bin metrekarelik bir alanda bulunan göl, uzun ve ince formundan dolayı bu adı almış.
Sazlıgöl: Göl tamamen sazlıklardan oluştuğundan ötürü bu adı almış. İncegöl’ün bittiği noktada yer alan göl, yaklaşık 5 bin metrekarelik bir alanı kaplıyor.
Nazlıgöl: Kapladığı 16 bin metrekarelik alanla Büyükgöl’den sonra en büyük ikinci göl olan Nazlıgöl, tabanından sızdırdığı suların oluşturduğu şelaleden ötürü Şelale Gölü olarak da anılıyor.
Kurugöl: Yılın birçok ayı susuz olduğundan dolayı bu adı almış olan göl, kapladığı 150 metrekarelik alanla Yedigöller içerisindeki en küçük göl olma özelliğine sahip.
Bolu'nun 42 km kuzeyinde yer alan Yedigöller Milli Parkı'na, Ankara-Bolu yolu üzerindeki Yedigöller tabelalarını izleyerek ulaşabilirsiniz. Yedigöller'in yolu biraz kötü, yollar asfalt ama virajlardan dolayı sollama yapmak çok tehlikeli. Bu yüzden Yedigöller yolu hiç sıkıcı değil, çok heyecanlı geçiyor ama çok dikkatli olmanız gerekiyor. Yedigöllere doğru giderken sağınızda güzel bir yayla bulunuyor. Yol üzerinde çeşitli yerlerde durup dağ manzaralarını izleyebilirsiniz. Ağaçların arasından geçmek bile insanı şehir stresinden kurtarıyor. Yedigöller çok yoğun ilgi gördüğü için bizim gibi hafta sonu giderseniz çok kalabalık oluyor, insanlar akın akın geliyor, aracınızı park edecek yer bulmakta zorlanabilirsiniz. İlk kez gidecekler için, yön tabelaları olmadığından yerleşim planına baktıktan sonra kalabalığı takip ederek görmek istediğiniz yerlere gidebilirsiniz.
Yedigöllere varmadan yol üzerindeki Kapankaya Seyir Terası, göllerin eşsiz güzelliğini kuşbakışı görebileceğiniz en güzel yer...
Yedigöllere vardığınızda, toprağın Karadeniz’e özgü nemli ama içe işleyen kokusu karşılıyor sizi. Doğada ne kadar çok renk olduğunu görmek istiyorsanız Yedigöllere mutlaka gidin. Bazen ilk adımınızda, bazen balta girse de pek uğranılmayan bir doğa parçasına geldiğinizde farkına varırsınız bu renklerin. Biz Yedigöllere her gittiğimizde hayretler içerisinde kalarak farkına varıyoruz doğadaki renk cümbüşünün. İlkbaharda kat kat dizilen ağaçlarda ağırlık yeşildeyken, sonbaharda sarıdan başlayan renk çeşitliliği kırmızıya kadar uzanıyor. Molalarda gözünüz bu huzurlu görüntüye takılırsa yerinizden kalkmakta zorlanırsınız. En iyisi yürümek ve manzarayı farklı açılardan görmek...
Piknik alanından yukarıya doğru yolu takip ederek yürürken solda Pisagor Ağacı tabelasını görünce patikaya girdik ve yaklaşık 500 m sonra Pisagor Ağacının yanına geldik. Bir ağaç diğerinin üzerine devrilip kaynaşarak dik üçgen görünümü almış. Bu da dik üçgen önermesini yapmış olan Pisagorun adıyla anılıyor.
Ağaçların gölgesinde serin bir dinlenme alanı olan Yedigöller, etrafındaki ahşap piknik masaları sayesinde piknikçilerin çok rağbet ettiği bir mesire yeri. 2015 yılında mangal yakmak serbest olduğu için fotoğrafta da görüldüğü gibi duman altı olan Yedigöller, 2016 yılında mangal yakmanın yasaklanması sayesinde doğal güzelliğine kavuşmuş. Çok şükür, koruma sağlanarak mangal malzemesi olmaktan kurtulmuş. Piknik yapmak için mangal yakmaya gerek yok, ekmek arası bir şeyler ve bir termos çay da karnımızı doyurmaya yeter. Tabi ki çöplerimizi toplamak şartıyla...
Ormanın içerisinde yürürken nemli orman tabanında ve ağaçlarda pek çok değişik mantar türüne rastladık. Mevsim sonbaharsa, aylardan Ekim ise mevsim, mantar mevsimi demektir. Kasım ayında mantar mevsimi bitmiş oluyor sanırım, çünkü hiç mantar görmedik.
Kasım ayında, ormanın içerisinde yürürken her rüzgar estiğinde ağaçların üzerinize döktüğü sarı yapraklar, kainatın ressamının tuvalinden fırlayan bir manzarayla bütünleşiyor. Yerlerde toprağı örtmüş sarı yaprakların üzerinde yürürken duyduğunuz hışırtı bir şiir fısıldıyor kulağınıza Cemal Süreya'dan: 'Şimdilerde altından geçtiğim bütün ağaçlar yapraklarını döküyor. Havada hazan var, yüreğimde hüzün... '
Fotoğraflardan da gördüğünüz gibi Ekim ayı ile Kasım ayı arasında bile çok büyük farklar var. Mevsimler arasındaki farklar ise çok daha fazla... Bu yüzden her mevsim gidilmeli Yedigöllere. Her mevsim tadılmalı bu manzaralar...
Ve ayrılık vakti geliyor... Bu manzarayı arkasında bırakıp gidebilecek olan var mı? Sonbaharın bir yanı ayrılık, bir yanı kavuşmaktır. İşte insan, sonbaharda yapraktır. Ayrıldım dediğinde, kavuşur sevdiğine... Mevsim sonbaharsa, bizi kimse alıkoyamaz artık yollara düşmekten, kavuşuruz yine Yedigöllere... İlk fırsatta tekrar gelmek istiyoruz. Bir şiir fısıldıyor kulağınıza Ümit Yaşar Oğuzcan:
Ve ayrılık vakti geliyor... Bu manzarayı arkasında bırakıp gidebilecek olan var mı? Sonbaharın bir yanı ayrılık, bir yanı kavuşmaktır. İşte insan, sonbaharda yapraktır. Ayrıldım dediğinde, kavuşur sevdiğine... Mevsim sonbaharsa, bizi kimse alıkoyamaz artık yollara düşmekten, kavuşuruz yine Yedigöllere... İlk fırsatta tekrar gelmek istiyoruz. Bir şiir fısıldıyor kulağınıza Ümit Yaşar Oğuzcan:
SONBAHAR DÜŞÜNCELERİ
Sonbahar geldi yağmurla beraber
Boynu bükük duruyor kasımpatı
Ölümü düşündürür oldu geceler
Yaz güneşinde bıraktık hayatı
İnsan böylede mahzun olurmuş meğer
Ansızın silindi renk saltanatı
Yaz güneşinde bıraktık hayatı
Ufuk yaslı, bahçeler kırık dökük
Geceler uzun, geceler korkulu
Ümitler savrulmada köpük köpük
Zamanı unutuyor insanoğlu
Dünya dediğimiz ne kadar küçük
Toprak endişeli, gökler buğulu
Zamanı unutuyor insanoğlu
Çiğ yağıyor, çiğ yağıyor camlara
Dualarla ağlamakta gökyüzü
Çıldırtıyor insanı bu manzara
Bu mevsim törpülüyor ömrümüzü
Selam gözü yaşlı hazin akşamlara
Artık düşünemez olduk gündüzü
Bu mevsim törpülüyor ömrümüzü
Belli değil nasıl yaşadığımız
Boşuna dönüyor yel değirmeni
Düşünceler yorgun, hayaller yalnız
Bu mevsim, bu mevsim ağlatır beni
Mum aleviyle söndü varlığımız
Şu hava bambaşka, şu koku yeni
Bu mevsim, bu mevsim ağlatır beni
Nereye güzel kırlangıç nereye
Ölümlerden ölüm beğenmeye mi
Gel, sonsuza açılan pencereye
Birlikte dolaşalım şu alemi
Ve bir daha dönmeyelim geriye
Kırlangıcım, beni de götür e mi
Birlikte dolaşalım şu alemi
Sevinci gül yaprağında bıraktık
Badem dalında kaldı gençliğimiz
Aynaya korkulu gözlerle baktık
Şimdi ömrün lezzetinde değiliz
Yeter ki bitsin şu uzun karanlık
Yeter ki sukunet bulsun şu deniz
Şimdi ömrün lezzetinde değiliz
Bir endişe var kalbin vuruşunda
Yere serildi alev gölgeler
Hayalin erişilmez yokuşunda
Sürüdü zamanı o dev gölgeler
Neden bu yas dağların duruşunda
Neden böyle perişan düşünceler
Sürüdü zamanı o dev gölgeler
Binbir üzüntüyle ettik sabahı
Haber yolladık ümitsiz güneşe
Alıştık geceye, sevdik siyahı
Veda kalplerimizde yanan ateşe
Leylak dalında unuttuk günahı
Aşkı beraber götürdü menekşe
Veda kalplerimizde yanan ateşe
Bir keman çalınmada dokunaklı
Bir keman çalınmada hazin hazin
Nur yüzlü gelinler siyah duvaklı
Lezzeti kalmadı gençliğimizin
Toprağın altında bir alem saklı
Beklediği var şu hırçın denizin
Lezzeti kalmadı gençliğimizin
Kervansaray uzaklarda, yol uzun
Bütün kuvvetiyle esiyor rüzgar
Manası küçüldü artık sonsuzun
Bu mevsim, bu mevsim ilk ve sonbahar
Anladık geldiğini sonumuzun
Birbiri ardından çözüldü yıllar
Bu mevsim, bu mevsim ilk ve sonbahar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder