“Konya, bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır kendine bir serap çeşnisi vermekten hoşlanır. Konya’ya hangi yoldan girerseniz girin sizi bir serap vehmi karşılar. Çok arızalı bir arazinin arasından ufka daima bir ışık oyunu, bir rüya gibi takılır. Serin gölgeleri ve çeşmeleri susuzluğumuza uzaktan gülen bir rüya, yolun her dirseğinde siline kaybola büyür, genişler ve sonunda kendinizi Selçuk Sultanlarının şehrinde bulursunuz.” (Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir)
9000 yılı aşan geçmişinde farklı medeniyetlere ev sahipliği eden Konya’nın, Selçuklu Devletine yaptığı başkentliğin şahitleri olan Karatay Çini Eserler Müzesi, İnce Minare Taş ve Ahşap Eserler Müzesi, Sahip Atâ Külliyesi Müzesi ile Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi ve Atatürk Evi’ni görmelisiniz.
Müzelerinin yanında Konya aslında en çok da Mevlana’nın memleketi olduğu için biliniyor. Mevlevi yolunun öncüsü Mevlana Hazretleri, Afganistan'ın Belh şehrinde doğar ama Anadolu'ya yerleşip burada yaşar. İnsanlığı Allah sevgisine ve yoluna davet eder. Bu şehir her ne kadar Mevlana Hazretleri ile bilinse de onun hocası Şems-i Tebrizi'yi de ziyaret edip vefa göstermeden içinden geçmek olmaz. Bu yüzden; gerçek mutluluğu ebedî aşkta arayan Hz. Mevlâna’nın, babası Âlimler Sultanı Bahâeddin Veled’in ve oğlu Sultan Veled’in türbelerinin bulunduğu Mevlâna Müzesini, Hz. Mevlâna’yı hakikatin sırlarıyla tanıştıran Şems-i Tebrizî, yakın dostu, büyük âlim Sadreddin-i Konevî, dergâhın aşçısı Ateşbâz Velî, büyük hayırsever Sahib Atâ Fahreddin Ali ile Selçuklu Sultanlarının türbelerini mutlaka ziyaret etmelisiniz.