1 Şubat 2016

Umre İbadetimiz: Mekke ve Medine

Çok sefere çıkmıştır kişi. Bazen kendinden kaçışın sebebidir sefer, bazen de kendine gelişin... Hiçbir sefer Rabbın davetine icabetten daha tatlı değildir.

Kâlû Bela’da İbrahim (a.s.)'in insanları Kâbe’yi tavafa davet ettiği o muhteşem çağrıyı işitip ”Lebbeyk Allahümme Lebbeyk…” dediğimiz günden bu yana hasretini çektiğimiz topraklara gidiyoruz. İşlemlere başladığımız an itibariyle ayaklarımız yere basmıyor. Heyecanla hazırladığımız valizlerimizin yanında bir de dualar, selamlar götürüyoruz heybemizde. İlk yolculuğumuz Kâinatın Efendisine, Medine’ye… Az önce sevdiklerimizden ayrılırken döktüğümüz gözyaşları hemen unutuldu. Şimdi çocuklar gibi şen, heyecanlı ve mutluyuz. Dilimizden, sözümüzden, bedenimizden, elimizden kimseye zarar vermeyeceğimiz bir duruşla uçuyoruz.

Her müminin hayatında bir idealdir Resulullah'ın memleketine gitmek. 14 gün süren Mekke ve Medine ziyaretimizde biz de en büyük hayalimizi gerçekleştirerek, bu tatlılıktan az da olsa nasibimizi aldık. Hacca, Umreye gidenler, oradaki manevi atmosferi soluyanlar bu duyguları çok iyi bilir. Kabe'ye gidemeyen bir aşık, gidip gelen binbir aşık... Anlatmakla değil, yaşamakla anlaşılır. Orası gerçekten sürprizlerle dolu, orada secde etmek çok farklı bir duygu... Çeşit çeşit insan, hepsi aynı giyinmiş, aynı amaç için aynı yöne doğru ilerliyor ve aynı yere secde ediyor... Kâbe aynı Kâbe, mekân aynı mekân, ibadetler aynı ibadetler ama duygular, hisseler, öyküler bambaşka. Herkes farklı şeyler yaşıyor o topraklarda... Hayatımızın en eşsiz deneyimiydi.